ÖĞÜDÜN TADI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ÖĞÜDÜN TADI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

01 Aralık 2021

Döner Seni Bulur

Biliyorsun değil mi? "Asla" yapmam demeyeceksin. Dersen, yani bir gün ağzından "asla" ile başlayan bir cümle çıkarsa not et bir kenara. Yıllar sonra, belki de yarın hatta, çıkabilir karşına. Ve sen "asla"nın içinde uyanırsın o biteviye kafanı duvarlara vurduğun sabahlara. 

Günlerce dalga geçersin mesela... "Bazı insanlar var sabahtan akşama iş yerinde film seyrediyor" diye. Gün gelir, hayat seninle dalga geçer gibi; yapacak tek bir işin olmadığı için, işinin en yoğun olduğu zamanlarda kaçırdığın diziyi izlersin, ne de olsa tek derdin gün bitsin! 



Mesela çığlıklar atarsın, "evli bir adamın sevgilisi olmak istemiyorum" diye... Evli bir adam gelir seni bulur ve sen bir seçim yaparsın; nasıl olsa sorunlu, elbet bitecek bir gün diye tutunduğun dal çürük çıkıp da kırılınca, duvara tosladığını anlarsın. Düşüp kolunu da kırabilirsin tabi ama, şans işte belki sana güler günün sonunda. 

Kilolu diye bir insanı küçümsemeyeceksin... Bir insana sokaklarda yaşadığı, çöplerden beslendiği için uzak durmayacaksın. Nasıl herkese günaydın diyorsan, onun da hakkıdır güzel bir sabaha uyanmak, yanından geçerken gülümsemeyi bilecek, hafifçe başını eğip, selam vereceksin. Dedik ya onun da hakkıdır içten bir samimiyet. 

Bir köpek düşün, açlıktan ağlayan, bi kedi soğuktan tir tir titreyen... Yaşamak onların da hakkı, bir lokmayı esirgemeyeceksin. Diyelim ki elindeki son lokma, at onu ağzına, git onlar için de al bir parça daha. Hatta sen en iyisi çantanda, cebinde bir avuç mama sakla, bugün olmasa yarın lazım olur nasılsa. 

Vaktin olduğunda, verdiğin sözleri tutmak için çaba harcayacaksın. "Konfor alanından çıkmayan, başaramaz" unutmayacaksın. Mesela eve gittin diyelim erken, kolayına kaçıp koltuğa uzanmayacaksın hemen. Diyelim ki uzandın, hayaller kuracaksın biraz, sonra bir kağıt kalem alıp eline, hayali gerçeğe dönüştürmek için ne gerekiyorsa not alacaksın. Eyleme geçmeyen, ya serden geçer ya yardan unutma. 

Yazı yazmayı seviyorsan sabahın köründe, yazacaksın. Bir çözümü vardır elbet, çok istiyorsan o çözümü de bulacaksın. Eğer bulmuyorsan, o kadar çok istemiyorsundur, kendine dürüst olup, önce kendini kandırmayacaksın. Gün içinde buldun  kısacık bir zaman, kaçamak yapacaksın kelimelerle, kalemle, kendinle. Akacak klavye durmaz masada. Deneyimledin öğrendin vakti zamanında. 

Ha bu arada, kalemi eline aldığında bırakacaksın ki aksın. Sen yazar mısın ki, geriye dönüp dönüp düzeltmeye uğraşıyorsun cümleleri, süslüyorsun metaforla, mecazla, deviriyorsun yüklemi, zamiri.  Bırak ne kadar aktıysa, nasıl aktıysa içinden, öyle kalsın. Olduğu gibi güzeldir bazı şeyler unutma. 

Daha çok gülümseyeceksin mesela. Daha çok. Çok daha fazla... İyi geliyor sana. Bir başkasına da!  Hem unutma, döner seni bulur o gülümseme hiç içinden gelmediği bir anda. Yani sırf sana biri güldü diye, gülümsersin bir anda. İçinde bir yer ısınır önce, sonra yayılır dünyaya. Dünya yuvarlaktır unutma!

Döner seni bulur, toprağa attığın her tohum zamanı dolduğunda. 

Fotoğraf. 2018 / Zürih
Yazı: 2014 / Ocak

25 Kasım 2021

Sahibine Kısa Notlar -1



Mutluluk öğrenilen bir şey. Yokluğun içinde bile gülecek bir şey bulmak mesela, kesinlikle öğrenilen bir şey. İnsan içini dengelerse, ki beklentisiz bir hayat işi kolaylaştırıyor, o zaman mutlu olmayı da öğreniyorsun. Dikkatini çekerim, beklentisiz dedim, hayalsiz değil. Çünkü gerçekler hayallerden ilham alır. Ah bu konu derin. Bir gün beklenti ve hayal üzerine de yazarım. 

Aslında belki de öğrendiğin mutsuzluğun içinde boğulmamak, her seferinde yüzüp seni ayağa kaldıran o kıyılara çıkmak. 

Kıyılarının kıymetini bilmek. Onları keşfetmek için kendi içine iyice, dikkatlice, yargısız ve bizzati futursuzca bakabilmek. Kendinin en iyisini seçebilmek. 

Ah kalbim, kaç yenilgide, kanatların olduğunu unutup öylece seni uçuracak rüzgarı bekleyerek geçirdin kısacık ömrünü. Kendini, gövdeni,  göğe uzanan dallarını görmezden gelip, kaç kere tutunacak dal aradın umarsızca. 

Avuç içlerine geçmiş tırnaklarını kestin kökünden, yine kanadılar, bu sefer içten içten. 

Sahi, sen en son hangi renk ruj sürüp öptün kendini aynada. Şöyle bir makas alıp kendinden, gülümsedin kendine. Aferin deyip taradın saçlarını. Sarıldın bir ağaca kendine sarılırmışcasına şefkat ve inançla. 

Ne zaman güldün kendine, ayağın kayıp da düştüğünde attığın gibi kahhahalarla, göz yaşların aktı yanağına.

Sahi sen ne ara sevmeyi unutup kendini, sende olanı, senin olanı görmezden gelip, küstün biricik yaşamaya.

Bir kedin olsun isterdin, olsa sen onu da mutsuz ederdin umutsuzluğunda. 

Şairin vardır bence bir bildiği, kuşlar uçuyor, hayat kısa. 



*** Instagram hesabımdan yayınladım. Burada da olsun istedim. 

#evrencekaralama


19 Kasım 2012

Söylenmeyi Bıraktım (Şimdilik!)

Kendi kendime hayatı zehir ettikten sonra -ki izlerini yıldızlarda arama, bildiğin serzeniştim ben buralarda, hatta öyle böyle değil uzunca bir kaç yazı boyunca-  önce hafta sonunu iple çektim, sonra gelsin sazlar oynasın kızlar misali ver elini İstanbul dedim. İyi ki... 

Bir kaç gezme-tozma yanında bol kahkaha iyi geldi bünyeye bir anda... Gurme bir hafta sonu geçirdim diyebilirim. Yolda acıkan karnımın imdadına, sarıkanatlar yetişti. Barınak; ahşap dokusu ve hemen martılara selam vereceğiniz bir uzaklıkla denize nazır konumu ile küçük kasabanın şirin bir mekanı...

Cuma akşamının mekanı Sabırtaşı oldu. Uzun, upuzun bir yürüyüş ki, yedikule, samatya, trenle aktarmalı sirkeci, karaköy - tabi ki Güllüoğlu'nda nefsi köreltecek bir tatlı molası- tünel, taksim meydan, tarlabaşı tarafından ara sokaklardan tünele dönüş, nevizade, Sabırtaşı'nda yöresel lezzetler molası ve 180 derece beyoğlu görsel şovu - tünel, galata kulesi, karaköy, sirkeci...

Eve vardığımda ayaklarım benim değildi... Onları koyacak bir yer bulmak konusunda da epeyce zorlandım ama her adımına değdi.

Ertesi gün, karşının ve vapurun hatrı kalmasın diye bu sefer de Kadıköy ve Caddeye yayılan bir güzergahta kah o kaldırıma kah bu kaldırıma bıraka bıraka kahkahaları, molalarda elde kahve -ki toffee nut latte kesinlikle tavsiye olunur- günün sürprizi, günün keyfini taçlandıran-eski zaman mekanlarından Onur İskenderde- Patlıcan Kebap -ki, o köz soğan ve sarımsakla bezenmiş kebap fikrini bulan ustanın eline emeğine sağlık- sonrasında bir kahve molası ve bence fıstıklı profiterol denince akla mutlaka gelmesi gereken Manolya Pastanesi'nde bir kaşık şımarıklık ve elbette caddenin gece büyüsü değişilmez anılar kumbarasına dönüştürüverdi olanı biteni... 

Pazar sabahın erkeninde 5 ada bir salon evin manzarasında buldum huzuru... Sessizliğin sesinde bir martı çığlığı, geceden kalma bir kedinin mırıltısı ve balkondan sarkan bir sepet mutluluğun tablosunda, koltuktaki bendim... Ve bu tablonun adını iliklerime kadar hissettim: Huzur...


Günün telaşıyla başlayan çemberlitaş - sultanahmet yürüyüşü; karaköyde, uzun kuyruklu bekleyişlerin mekanı ve önce gözün doymasını sağlayan vitrini ile Namlı'da son buldu. Zamana yayılmış merakları önce bir giderelim elbet karnımızı da doyururuz hallerinin en güzel kısmı belki de çayın buğusuna karışan mutlu gözlerin buğusuydu. Heyecanlarına ortak olup, kahkahalarını paylaştığım dostların yanıbaşında gözlerimin içi en az onlar kadar gülümsüyordu...  

Akşam üstü Bursa'ya dönüş yolunda dertlerinden arınmış, yüklerini omuz başlarından alıp kaldırımlara bırakmış, endişelerini martılarla paylaşmış bir kadın olarak gözlerimin ışıltısını kırpıp yıldız yaptım geceme... Eve vardığımda beni buz gibi karşılayan mutfakta sıcak bir tarhanayı pişirdim biraz daha aheste, yedim afiyetle. İçim ısınırken, gidişime biraz bozulmuş olan salonumla arayı kapattım. Sanki o günlerdir üzerime gelen duvarlar yıkılıp gitmiş gibiydi.

Bazen nasıl da dar ediyorum hayatı kendime diye düşünürken, bir kaç ses beliriverdi kafamın içinde: 
Biri şöyle diyordu; kendi hayatının değerini bil... 
Bir diğeri şöyle; yaşadıklarının değerini bil... 
Ve bir diğeri ise şöyle; kendi değerini bil... 









23 Aralık 2009

IP DEDEKTİFLERİ / BİR ADI OLMALI İNSANIN

2006'dan beri blog yazıyorum, bu benim ikinci blogum. İlk blogumu kapatmam tamamen kişisel nedenlere dayanıyordu: Boşanmıştım ve soyadım değişmişti, bir kadının soyadının değişmesi demek, bütün mail adresleri, banka kayıtları ile birlikte pek çok şeyin zaman içinde değişmesi demek... E, haliyle yazma istediğim tükenip bitmediği için ve artık o soyadını taşımadığım için de yeni bir blog açtım 2007'nin sonunda.

Yazmayı seviyorum. Kimliğimi herhangi bir zamanda herhangi bir sebeple gizleme gereği duymadım. Ne yazarken, ne yaşarken... Hep bir adım oldu: Evren... Bazen, beni sevenlerin beni tanımladığı şekilde de anıldım; havuçtan tutun da, başımın belasına kadar... Zaman zaman bir takma ismim oldu; eva, ama onun da ben olduğumu bildi herkes. Ben olmaktan hiç gocunmadım. Altına imzamı atamayacağım, adımı yazamayacağım herhangi bir işi ne yaptım ne de herhangi bir yazı yazdım... Sanılmasın ki; yaşadıklarım içinde sonradan dönüp baktığımda kendime yakıştıramadıklarım da olmadı, oldu tabi ki ama büyümek adına atılan adımlarda insanların yanlışlarının olması kadar da doğalı yoktur sanırım. Ama bu hataların altına da imzalarımı attım, bana ait oldukları için, beni ben yapabildikleri için...

Buradan farklı bir sonuca varılmasın "nickname" ile yazanlara, asla ve asla karşı değilim; herkesin kendi seçimi hangi kimlik altında yazılar yazıp, hangi yüzünü kendine yüz seçeceği ve tabi hangi kelimelerle hayata karışacağı... Ben benden sorumluyum... Bu nedenle burada ele aldığım hal kendim üzerinden, bir durumun resmedilmesidir...

Gelelim bana bu yazıyı yazdıran iki farklı olaya:

İlk defa küfredilmiyor bana bu hayatta... İlk defa beddua da okunmuyor... İlk defa da bu blog sayesinde sevilmedim bu kadar fazla... Sanal denen bloglara; kişisel zevklerin, renklerin, duyguların yansıtıldığı bu ortama; onların da bir yazanı olduğundan bir kimliği, bir kişiliği ve bir hayat duruşunu simgelediği gerçeği ile ve insanın söylediği ya da söyleyemediği şeyleri dillendirdiği yer olarak baktım. Söyleyecek sözüm varsa samimiyetle söyledim. Söyleyecek sözü olanların da aynı samimi duygularla dünyamı ziyaret ettiğini düşümdüm. Geçen aylarda aldığım bir yorumu burada yayınlamak benim terbiye sınırlarımı aşıyor, üstelik onunkini de aşmış olacak ki ADSIZ göndermeyi uygun görmüş. Ne de olsa ADSIZ denildiğinde bir kimlikten, bir kişilikten ve insan olmaktan sıyrılınıyordu değil mi, peki ne deniyordu bu adsız, hadsizlere?
__________________________

Başlıkta adı geçen IP dedektifleri ise; yarın öbür gün bu ADSIZın daha da HADSİZleşmesi  durumunda IP numarasını tespit ettirdiğim ve neredeyse açık adresine kadar elimde olduğunun altını çizmek içindir. Adsızın yazılarımı alıp, kendi blogunda yayınlaması da bir ironiyi içinde barındırır ki, bu konuda  sadece gülüp geçmek istiyorum kendisine...  Bu ADSIZın adı olmadığı gibi; duyguları, bunları dillendirecek yüreği ve aklı da yok. AKILSIZ, YÜREKSİZ VE ADSIZ... ve doğal olarak SÖZSÜZ kalır bölye zamanlarda insan?... NE ACI... (Ç)alıntı sözler, (Ç)alıntı bir hayat, (Ç)alıntı bir kimlik... NE ACI... (Bu arkadaş, üye olduğu platformdan uyarı aldığı için soluğu benim blogta alıp, iki satır küfretmişti...)

__________________________

(Ç)alıntı hayatlar... Hani şu bloglardan yazıları alıp, her hangi bir link vermeden ya da alıntı olduğunu belirtmeden kendi yazıları, anıları, yaşanmışlıkları, duyguları, akılları, yürekleriymiş o kelimeleri kaleme alan gibi çeşitli bloglara, sitelere, platformlara bu yazıları koyup, yetinmeyip gelen yorumları cevaplayanlar var, ben kendi adıma yoruldum artık YETER AYIPTIR demekten. Gün geçmiyor ki bir yazım, şiirim, yaşanmışlığım, serzenişim, duygum kullanılmasın... Olaya iki noktadan bakmak lazım, ilki fena, tecavüz hissi duyandırıyor çünkü, eh ikincisi az biraz iyi, vay be alıntı yapılacak kadar iyi yazıyorum demek ki, yanında hafif bir böbürlenme ile düşünün lütfen... İyice uç noktalarda şunu düşünmek de olası tabi: Adam emek harcamış, bloglar arasında dolanmış, vakit ayırmış okumuş, beğenmiş, kopyalamış... EMEĞE SAYGI LÜTFEN...

Bu sefer ki (ç)alıntılar iyice sinirlerimi bozdu... Fotoğrafından, benim verdiğim linklere kadar herşey öylece aynısı... Yani üzerindeki başlık bölümünde bir tek "Evrenin Dünyası" yazmıyor... Öylesine tıpa tıp aynı... Yahu Ela'nın gelişine yazdığım yazı bile alınmış. Ulan (çok özür dilerim ama okuyucu) sen ne bilirsin Ela kim, sen bilir misin Ela'nın annesinin benim hayatımdaki yerini... Hadi geçtim diğer yazılardan, ne diye özelimi de alıp senin yapıyorsun. Şuşum senin gibi birine arkadaş olur mu sanıyorsun... Sen (ç)alıntı bir hayatın içinde, kimliği, kişiliği, yüreği ve aklı olmayan sen... AYIP...HİÇ Mİ BİLMEDİN AHLAK DİYE BİR KELİME, HİÇ Mİ DUYMADIN SAĞDAN SOLDAN AHLAKLI OLMAKLA İLGİLİ SÖZLER... HİÇ Mİ DENK GELMEDİN OKUDUĞUN BİR BLOGTA... AYIP VALLA ÇOK AYIP... HA BİR DE VİCDAN VAR... VAR VAR OLMASINA DA SENİN YANINDAN BİLE GEÇMEMİŞ BELLİ... (Tahmin ettiğiniz üzere bu arkadaş da bir platforma üye, platform editörü gereğini yapacağını bildiren bir mail attı bugün, beklemedeyim...)

HEY SEN! (Ç)ALINTI YAPAN...
Şimdi al bu yazımı da koy bloguna, izin almana da, haber vermene de gerek yok...
AL KOY VE YÜKSEK SESLE OKU, OKUTTUR...
AYIP VALLA ÇOK AYIP kısmına gelince de bir ayna bul KENDİNE... BAK BAKALIM GÖRDÜĞÜN OKUDUĞUNLA BİR Mİ?


_________________________

Görsel / deviantART

(*) Farklı zaman dilimlerinde karşılaşılan (ç)alıntılar ve adsız bırakılan yorumlar için defalarca kaleme alınmış olmasına rağmen bu son olaya kadar bu tarzda bir yazının blogumda yer almasını uygun bulmadığımdan yayınlamamıştım... Hatta Biraz'ın Özgürce Yazabilme Özgürlüğü yazısına da bir yorum bırakmıştım ve yetinecektim bu kadarıyla da ama, işte bir ama, damarıma basılan, içimi sıkıştıran bir son dakika aması vardı ki, içimde kalmasın istedim...

İlk kez benim başıma gelmiyor, başına geldiğini bildiğim her arkadaşıma da elimden gelen desteği verdim, veririm de... Blog sahibi olmak özgürce yazabilme özgürlüğü olsa da özgürce (ç)alabilme özgürlüğü vermemeli bir insana...



10 Kasım 2009

KURULMUŞ CÜMLELER / 13






AFFETMEKTİR GÜÇLÜ OLMAK

bilmelisin ki... duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.
bilmelisin ki... aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.
bilmelisin ki... karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.
bilmelisin ki... gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. gerçek aşkların da!
bilmelisin ki... tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.
bilmelisin ki... aile hep insanın yanında olmuyor. akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. aile her zaman biyolojik değil.
bilmelisin ki... ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzülebilir. onları affetmek gerekir.
bilmelisin ki... bazen başkalarını affetmek yetmiyor. bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.
bilmelisin ki... yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
bilmelisin ki... şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
bilmelisin ki... iki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
bilmelisin ki... her problem kendi içinde bir fırsat saklar. ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
bilmelisin ki... sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

Can YÜCEL


________________________________________
Fotoğraf / deviantART

02 Ekim 2009

KURULMUŞ CÜMLELER / 12





"Herhangi bir formül ya da yöntem yoktur.
Sevmek severek öğrenilir."


Aldous Huxley







______________________________________

29 Eylül 2009

KURULMUŞ CÜMLELER / 11

Sakla yamalarını kalbim...

İnsanlar büyüdükçe günler kısalırlar;
günlerimiz gibi aşklarımız da
yittikleri duraklarda kalırlar.


Sakla yamalarını kalbim...
Yılmaz Odabaşı


_______________________________________________
Fotoğraf / Last passenger II
© Tim Corbeel

25 Eylül 2009

KURULMUŞ CÜMLELER / 9


"Düşündüğünüz, söylemek istediğiniz, söylediğinizi sandığınız, söylediğiniz, karşınızdakinin duymak istediği, duyduğu, anlamak istediği, anladığını sandığı ve anladığı arasında farklar vardır. Dolayısıyla, insanların birbirini yanlış anlaması için en az dokuz olasılık var.”


Sylviane Herpin



________________________________________________
Fotoğraf / deviantART

06 Eylül 2009

KURULMUŞ CÜMLELER / 7

Anlar;
Eğer yeniden başlayabilseydim yaşama,
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım,
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır,
Daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya
Ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu,
Hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer,
Yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem,
Yaşam budur zaten: Anlar, sadece anlar.
Siz de anı yaşayın.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm
Çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder,
Güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım,
Bir şansım daha olsaydı eğer.
Ama işte seksenbeşindeyim ve biliyorum,
Ö L Ü Y O R U M


George Luis Borges

04 Eylül 2009

KURULMUŞ CÜMLELER / 6




Yüreğin zihnin bilmediği kendi nedenleri vardır.

Blaise Pascal

__________________________________________________




Fotoğraf / devianART

09 Ağustos 2009

YAZILANI YORDUM - 4





Hayat bazen; okuyup bitirdiğin ve rafa kaldırdıktan yıllar sonra anlamını bulduğun bir oyun gibi... Biraz gizemli, biraz hayal, biraz kalan, biraz yiten... Kalanlardan cümle yapmak için sana yeni kelimeler, virgüller ve üç noktalar sunacak diğer yarını bulacaksın bir gün; ve elinde kalan kelimelerle bugüne kadar kurduğun en güzel cümleyi kurup gülümseyeceksin hayata.

Sana oynadığı oyuna, senin bu oyundaki rolüne biraz da şaşarak...

08 Ağustos 2009

YAZILANI YORDUM - 3

ellerine iyi bak bebek, onlarla tutunacaksın hayata...
yüreğine iyi bak bebek, o olmadan yanamazsın böylesi aşklarla...
gözlerine iyi bak bebek gönül gözün onlar senin, onlar olmadan göremezsin sana sunulan güzellikleri asla...
kelimelerine iyi bak bebek, onlar olmadan yazılmaz anarşist sevdalara ve sövülmez bu hayata...
gözyaşlarına iyi bak bebek, ne ağıtlar yazılır onlar olmazsa ne de motikşa notlar bu okulun kayıtlarına...
ama en çok kendine iyi bak bebek, hayat çok güzel bunu sakın unutma!!!
______________________
Fotoğraf / 1x.com

07 Ağustos 2009

KURULMUŞ CÜMLELER / 4



"massimo`ya;
birlikte geçirdiğimiz yedi yıl için.
eksikliğini duyduğum ve asla bana ait olmayacak yanın için.
mümkün değil dediğin her sefer için.
aynı zamanda geleceğim dediğin her sefer için.
sürekli bekliyorum.
sabrımın adına `aşk` diyebilir miyim?
le tue fata ıgnorante (senin cahil perin)"



"Herkes aşkı arar ama kimse onu tanımlayamaz, ne olduğunu, neye benzediğini bile tarif etmekte bazen zorlanırız. Belki de onun için erken kaybederiz çoğu şeyi. Belki de ondan yarım bırakır yaşanılanlar bizi. Hatıralara tutsak eder. Aşk bir karmaşa düzenidir. Hiç olmadık zamanda gelir girer hayatınıza. Ve belki de bize yepyeni bir dünyanın kapılarını aralar."
Cahil Periler
Filminden Alıntı

24 Temmuz 2009

KURULMUŞ CÜMLELER / 3


"Zaman yoksa, artık çok geçse herşey geçmişte olup bitmiştir. Bu durumda yapılabilecek bir şey yoktur. Biraz çabalarsak belki olup biteni anlayabiliriz. Zamanı yitirmek, yalnızca bugünü yitirmek değil, hem bütün bir geçmişi, hem de boydan boya geleceği yitirmektir. "

Mehmet Serdar

23 Temmuz 2009

BEKLEMEK YARINI


Yarını beklemekle,

Pazar'ı beklemek aynı şey değil;

yarın Pazar olsa bile...

22 Temmuz 2009

KURULMUŞ CÜMLELER / 2


"Yalanlamak ve reddetmek için okuma!
İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma!
Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma!
Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!"


Francis Bacon

ZOR OLSA GEREK



herşeyi sığdırmak bir akla

süzmek yürekle

ayakta kalmak gene de

herşeyin en üstünde

sığınmak seni gören gözlere

becerebilmek kısaca

sindirebilmek hayatı

zor olsa gerek


Mart 2009
_____________________________

21 Temmuz 2009

YAZILANI YORDUM - 2

__________________


YAZILAN




Herşey Anı Yaşamaktan Geçer!!! An sizi yanıltmaz. O an bedeninizde duyumsadığınız herşey gerçektir... demiş blogun sahibi :)
Ben de hep derim ki şimdinin gözlüğü ile geçmişi yargılama, çekip kelimeleri içinden çıkarma; acıtırlar... An'dır gerçek olan ve aşk an'dır... Öncesi ve sonrası yoktur... Yaşanandır. Aşk düşmektir içine ansızın ama düş değildir... Düşse adı aşk değildir, aşka aşık olma halidir ki bu da yalan değildir.
__________________________________________________________________




"Aşksa olur demiştim bir keresinde... Planlamazsın, üzerine düşünmezsin, düşlemezsin... Sen farkında değilsindir ama aşk yola çıkmış geliyordur, evde yokum diyemezsin... Yaşarsın sadece... Aşk... mı? İtirazım yok, olursa olur... Olmazsa...? Şu kısacık ömre sığan anlardan bir senaryo yazarım kendime..."
yazmıştım an defterime...
aşk gelir ve bulur... an'dır ve o an'da senin haliyeti ruhunun bir önemi yoktur...


________________________________________________________________________

Yazılan



aşk, büyücü olmasa da büyünün aniden ve her seferinde ilkmişcesine ortaya çıkışında gizlidir... aslında aşk varlığı ile büyülüdür ve sen ne yaparsan yap sihirbazın şapkadan çıkarttığı tavşana kanarsın... kanmadığın gün aşktan yanarsın...


Fotoğraf / İnternet - Kaynağı Bilinmiyor

15 Temmuz 2009

KURULMUŞ CÜMLELER / 1



"Tanrı'nın bile insanlar hakkındaki hükmünü, ömürleri sona erdikten sonra verdiğine inanırken... Biz kim oluyoruz da insanları birkaç kez görmek, iki-üç yazı okumak, birkaç dedikodu dinlemekle yargılama hakkına sahip olabiliyoruz!"


Dale Carnegie

12 Haziran 2009

BİR KERE DAHA DÜŞÜN



Kendi içinde bir rutine dönüşüyorsa yaptıkların
Sabırsızlanıyorsan yelkovan senin istediğin hızda dönmüyor diye
Gözlerini sabit dikip bakakalıyorsan boşluğa
Yitip gittiğini fark etmiyorsan o boşlukta
Düşüyorsan inatla ve tutunmuyorsan hayata
İlla bir dal mı lazım sana?

Ya da

Her düştüğünde tutunduğun dal aynıysa
Her tutunduğunda dal kırılıyorsa
Dal kırıldı diye üzülüyorsan
Üzülürken ağlıyorsan
Ağlama
Düşün sadece
Bir kere daha...

Belki...

Dalı kanırtmıştı biri önceden ve sen tutununca kırıldı belinden
Olamaz deme olur...

Tutunmadan önce bir iyice bakmak lazım dala, kendi tutunabilmiş mi hayat denen koca gövdeli ağaca... Bir iyice tartmak lazım çeker mi bir de senin yükünü...

Belki dala faydan olmaz tutunmamakla ama sen hiç dalla birlikte düştün mü 100 metreden?

Bence bir kez daha düşün karar vermeden...
____________________________________

Fotoğraf / Moon tree© jure