29 Mayıs 2006

Kulağım Bile Anladı...

Ayşe Arman bugün Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesine Evren Yiğit’in bir yazısını aktarmış.
Ben de bloguma taşımak istedim. Önce adı çekti ilgimi. Evren…

Ben yaşlarında olmalı diye düşündüm. Ben yaşlarında Evren isminde kız sayılıdır. Seksenlerle birlikte akın akın doğan Evren isimli erkek çocukları ile karşılaştırılamazlar bile.

Öyle midir acaba???
Sonra "google" da bir "search"

1978 doğumluymuş ve de erkekmiş. “Denizkızı”na ne oldu peki?
Sonra onun başka biri olduğunu fark ettim.
Bir Evren Yiğit daha var ama onun bir de soyadı var: Geniş.

Sonra başka sitelere de bakınca anladım. O Küstah dergisinin kadın kahramanıydı.
Kadındı…
Belki benim yaşlarımdadır düşüncesi beni gülümsetti. Neden takıldım ki buna kadar…

Bir de tanım vardı onunla ilgili ekşi sözlükte.
“Bond kızı karizmasında olup da Türkan Şoray ağırlığında olan.”
Tekrar gülümsedim.

Sonunda öğrendim çok çok genç ama sıkı bir yetenek olduğunu.

Ve şimdi sıra yazıda.
Yazının bir başlığı var mıydı bilmiyorum ama ben ona bir başlık uydurdum burada…


***

KULAĞIM BİLE ANLAMIŞ

Kulağımın içi kaşınıyor.
Felaket.
Önce azar azar başlıyor kaşıntı, geceleri. Sonra artıyor.
Kaşımak da bir zor ki kulağın içini. Bir türlü geçmiyor.
"Ne yapsam acaba?" diyorum. Günler geçtikçe daha da artıyor.
Doktora gitmeye karar veriyorum. Arkadaşlarıma soruyorum "Tanıdığınız iyi bir kulak burun boğazcı var mı?" diye. "N’oldu ki?" diye soruyor arkadaşlarım. "Kaşınıyor kulağım" diyorum. "Uyuyamıyorum geceleri, kulak kaşınmasından!" Bir doktorun adını söylüyor bir tanesi. "Çok iyi doktordur" diyor. "Kimsenin çözemediğini çözer, iyileştiremediğini iyileştirir."
Gidiyorum doktora. Gözlüklü, şirin bir amca. Elinde bir büyüteç, kulağıma bakıyor.
Şaşırıyorum önce. "İçinde kaşıntı var" diyorum. "Öyle büyüteçle ne anlayacaksınız ki?"
"Yok" diyor, "Ben çoktan anladım ne olduğunu da, şimdi daha iyi görmek için bakıyorum." "Nedir?" diyorum doktora.
"Eski sözler kaçmış kulağınıza" diyor.
"Nasıl yani?" diyorum. "Kimin sözleri?"
"Bakacağız" diyor. Sonra bir alet çantasından kocaman, ucu ince, cımbıza benzer bir alet çıkarıyor. "Yan durun. Kıpırdamayın" diyor bana.
Biraz irkiliyorum."Eski sözler" diyorum, "Ha?" Cımbızın ucu kulağıma giriyor, canımı acıtmıyor nedense.
"Bir erkek sesi bu" diyor. Sanki bir uğultu duyuyorum. Cımbızı çıkarıyor kulağımdan. "Yalan kaçmış kulağınıza!" diyor doktor.
Yalana bakıyorum.
Küçücük bir şey gibi gözüküyor. "Vay be! Günlerdir kulağımı kaşındıran bu muymuş?
Hangi yalan peki?" diyorum. "Durun, bekleyin" diyor doktor. "Dikkatli olmamız lazım.
Tekrar kulağınıza kaçabilir. Önce şu deney tüpünün içine koyalım. Sonra serbest bırakırız." Yalanı tüpün içine koyuyor. Kapağını da kapıyor tüpün.
Serbest kalıyor yalan.
"Seni seviyorum" diye cılız bir ses geliyor tüpün içinden.
"Yalanmış ha?" diyorum.
Kulağım bile anlamış, kalbim hálá anlamıyor...

***
Böyledir kalbinde sevgiyi büyütebilenler.
Göz görür, kulak duyar, ten hisseder ama o koca yürek anlamaz.

Umarım yüreğinize inan biri sevmiştir sizi.
Yoksa çok yazık,
Hem size hem yüreğinize…
Posted by Picasa

18 Mayıs 2006

Annem Annem Sen Üzülme…




Ne güzeldir anneye yazılan şarkılar.
Tıpkı yukarıda bir cümlesini aldığım şarkıdaki gibi…
Ama mümkün müdür anne olup da üzülmemek.
Erkekleri bilmem ama kızlar annelerini 30’lü yaşlarına gelince anlarlar.
Sezen’in şarkısındaki gibi…
“Anneni daha sık anımsıyorsan hatta anlıyorsan…”


Geçtiğimiz haftasonu anneler günü idi.
(Sevmiyorum böyle günleri, önceden ısmarlama sevgi gösterilerini. Sevgililer, anneler, babalar... Bence önemli bir gün daha eklenmeli bu ticari yarışa... Kardeşler günü :))


Vatan Gazetesi’nin ekinde Dilek Önder’in yazısı tam da benim düşündüklerimi dile getiriyordu.
Kısa bir alıntı;
“ Annenin yaptıklarını yapmaya başlayınca…
Onun kullandığı bir kelime ilk defa ağzından çıktığında…
Kendini onun en sinir olduğun hareketini yaparken bulduğunda…
Önce şaşırıp kalırsın, gülersin.
Sonra da onu daha çok sevmeye başlarsın.”


Anne kız olmanın kanunu mudur bilemem ama, durum bundan ibarettir.
İlk gençlik yıllarındaki itirazlar, sonrasında isyanlara bırakır kendini.
Sonra kaçınılmaz 30’lar gelir.
Kendinizle baş başa kaldığınızda şapkanızı önünüze koyar düşünürsünüz.
Bir şarkı takılır aklınıza dalar gidersiniz.
“Ağlama anne benim için ağlama…”


Ama her anne ağlar kızına…
“Keşke” ler çoğalıp, bi de “evet ya…” lar eklenince yaşanmışlıklara...
Ve evet kızlar da ağlar analarına ama ancak 30’larında.


Seni Seviyorum.




10 Nisan 2006

İYİ Kİ DOĞDUM...

Güzel anıları saklamanın en iyi yolu,
onları yenileri ile tazelemektir.

Francis Bacon


Yeni bir yaş, buna başlamak için doğru zaman olabilir.
Doğum gününüz kutlu olsun.


Bugün bankadaki işlemleri yapabilmek için girdim internet sitesine. Ve her zamanki kuru doğumgünü kutlama mesajı yerine bu anlamlı mesajı almak hoşuma gitti nedense... Bana özel seçilmemiş olsa da , öyle bir zamanlaması vardı ki bu mesajın...


Banka işlemlerimi yapamadım ama hiç de kafama takmadım.
Ne de olsa bugün ben doğdum.


İyi ki doğdum...


Sevgi dolu bir anne babaya…
Muhteşem bir kardeşe…
Can bir dosta…

Özleyen, özlenen arkadaşlara…

Beni görünce gülümseyen tanıdıklara…

Ve

Sana…

Peşinden geldiğim bu ülkede umarım güzelliklere yenilerini ekleriz.

Bizi sevenlerle birlikte anıları çoğaltırız.


İyi ki doğdum da sizleri tanıdım…

İyi ki hepiniz hayatıma girdiniz.

Beni hayatlarınıza aldınız.

Hepinize teşekkürler.

Hepinizi çok özledim.

PS: Yeni takılar yok mu diye soranlara :

Var tabi…

Ama bugün ben doğdum.

Biraz torpil benim de hakkım di mi ama ???

20 Mart 2006

Toplu Gösteri

Tekrar buradayım. Herkese sevgiler. Hepinizi şimdiden özledim.
Sanmayın ki yeni şeyler yapabildim. Ancak bavulları boşalttım ve eve yerleştim.
Dolayısıyla eskilerle idare edeceksiniz :)


Yaptığım ilk küpelerin toplu gösterimindeyiz şimdi.

Umarım beğenirsiniz...






Kendim kullanamadığım için küpe yapmak konusunda hep çekimserdim.
Şuşu bu konuda beni cesaretlendirdi.
Annem de hep " bunları küpeleri olmalı" der dururdu.
Şimdi de küpeler var ama o küpelerin kolyeleri yok.
Hakkımı yemiyeyim. Sonradan yaptığım bir kaç kolyenin küpelerini de yaptım.
Artık takımlarım bile var yani...
Sevgiler


Evren

12 Mart 2006

GİTMEK...


Bir kez daha gidiyorum.
Son olmadığını, olamayacağını bilerek...


Gitmek;
Zordur, kolaydır, acıdır, mutluluktur, heyecandır, endişedir...
Gitmek;
Bazen gülümsetir bazen ağlatır...

Vedanın hüznü, kavuşmanın telaşı bir aradadır.

Geçen hafta farkındalıklarım arasına bir çok yeniler eklendi ama dilime pelesenk ettiğim şu cümlenin içi artık daha dolu :

"Giden değil kalandır terkeden, giden de bu yüzden gitmiştir zaten"

Yukarıda okuduğunuz cümle kime ait hatırlamıyorum.
Ama bu şiiri ilk okuduğum gün o kadar aklımdaki :
Yurttayım, oda arkadaşıma hediye geldi şairin kitabı,
okudum, hatta aklıma kazıdım.

Ne tuhaf di mi geçen hafta içini doldurdum bu cümlenin.
Aradan geçen onca yıl bu cümle beynimde bir yerlerde, 2006'nın yağmurlu bir gününde, penceresinden ilk defa baktığım bir odada ona anlam yüklemem için beklemiş.

Bu bekleyiş, yaşam akışımın yönünü, o pencereden baktığımda gördüğüm derinliğe çevirdi.

Yaşamın koşuşturması içinde mümkün müdür bilemem ama, umarım siz sizde olanları,

size kalanları anlamlardırmak için bunca yıl beklemek zorunda kalmazsınız.

Herkese sevgiler,
Ve bana da bon voyage. :)
Evren

Yeni Tasarımlar



Geçtiğimiz haftalarda yoğun bir şekilde tasarımlara odaklandım. Şimdi sıra onları sergilemekte...

Turkuaz taşların gümüşle olan uyumu beni hep etkilemiştir.

Eskiye Özlem ve Modern Güzel bu vesileyle tasarlandı.











Kırmızı ve bronzun birleşmesinden elegan doğdu.
Küpeleri özellikle sade yaptım çünkü sadece tamamlayıcı olması yeterliydi.




Geçen haftalarda yaptığım bronz kolye sadeliği ile dikkat çekince yazın moda rengi beyaz da benzer bir tasarımda yerini aldı. Prensip aynıydı ama zıtların kardeşliği asilliği ile bronz benzerini zorladı.


26 Şubat 2006

KIRMIZI


Severim kırmızıyı...
Burcumun bir özelliği olması bir yana, çağrıştırdıklarıdır beni kırmızıya bağlayan.
Ama öyle her tonunu sevmem.
Tutkulu olmalı, beni içine çekebilmeli.
Yakıcı olmalı ama ısıtacak kadar.
Tıpkı aşk gibi...


Kırmızıda huzur yoktur. O sevmek gibi değildir.
Emin olamazsınız kırmızının siz de çağrıştıracaklarına.
Mesela ben dozunda severim kırmızı. Üzerimde taşırken fazla olmamasına özen gösteririm.
Yakar çünkü. Gözü alır. Size fazla gelmese karşınızdakine ağır gelir.
Tıpkı aşk gibi...


Oysa sevmek öyle midir?


Bugün büyük bir keyifle yazılarını okuduğum Haşmet Babaoğlu'ndan bir alıntı var gene.

Bir arama motorunda "Haşmet " yazınca çıktı karşıma.

Kırmızıdan aşktan söz ederken...

"Nasıl oluyor da, "seni seviyorum" lar bir süre sonra ve iç burkucu
biçimde "beni boğuyorsun"a dönüşüveriyor?

Uzun ve acıklı bir hikaye..

Ama şurasını olsun söylemeliyim;

Sevmek ağırdır. Uykuları kaçırır, uyanıklığı sarhoşluğa çevirir...

Oysa modern insan her şey hafif olsun istiyor, sevmek bile !...

Mümkünse sadece sevilmek istiyor.

Ancak ayrılık acısı çökünce, terk edilince, özlem ateşiyle yanınca
farkediyor ki,

Seviyormuş..."

Aşklarınız ve sevgileriniz kırmızıya dönüşsün ama kavurmasın dilerim.

PS: Bu hafta 1 yıl arayla yaptığım iki kolyeyi yanyana koydum. İlki çok sevdiğim ablam içindi. İkincisini kendime yaptım sonra.





Güllü Kokoş

Bu çiçeği ilk gördüğümde; ince, uzun boyunlu, bakımlı ve kokoş biri canlandı gözümde... Ortaya bu tasma çıktı. Fotoğrafta belli değil ama yeşil kristallerin çevrelerinde çok ince sarı yaldız var. Böylece sarı materyal ve zincirle birbirini tamamlamış oldu.

25 Şubat 2006

Kokoş Takılar














Bu hafta yaptığım takıları görünce annemin
ilk tepkisi "aaa ne kokoş olmuş bunlar" oldu.

Neden bilmem ama bu hafta böyle, pek bir kokoş havamdayım. Mesela diyorum gidip gene saçlarımın uçlarını kırmızı mı yapsam. Pek kokoş oluyorum o zaman.

Bizim kuşak bilir bu cümleyi

"Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız
yerinde olsun." :)

Sevgiyle kalın.

Evren


23 Şubat 2006

Afrikan Takılar



Bu hafta gene Bursa'dayım .
Bu aralar böyle oldu.

Leylekleri havada görmek gerçekten de bol hareketli günlerin habercisi oluyormuş.
Takı Külübünden Sibel özellikle afrikan serisini beğendiğini söyleyince bir kaç örnek daha eklemek istedim siteye... Daha önce demimişmiydik sırası geldikçe diye.





21 Şubat 2006

Çok Özel ve Çok Güzel...



Bizim özel günlere düşkünlüğümüz olmadı hiç.
Hani vardır ya hatırladın hatırlamadın kavgaları... Olmadı yani...
Biz birlikte geçirebildiğimiz günlerin değerini bildik hep.
Durup dururken mumları yakmanın, şaraplar içmenin tadını çıkarttık birlikte.
Bazen o girdi mutfağa, bazen ben, ama hep aşkla harmanlandı ocak üstünde dumanı tütenler...
Bu nedenle güzeldi...
Ne zaman kaybetsek birbirimizi, gözlerimiz aradı yek diğerini.
Bulunca rahat bir nefes aldık, bundandı gözlerimizin gülümsemesi.

Hiç mi üzmedik birbirimizi. Üzdük tabi.
Kolay mı iki iken bir olmak.
Ama özür dilemesini de bildik. Kendimizce, dilimiz döndüğünce.


İlk günkü gibi sevmek bize yakışmazdı...
Çoğaldık.


Seni Seviyorum...
Aşkla



Sevdanın peşinden gitmek sizi herşeye rağmen gülümsetebiliyorsa, durmayın derim size... Koşun, kovalayın, arayın, kapısına gidin
hatta gerekirse sabırla onun size gelmesini bekleyin.

Sevgiyle kalın,
(becerebiliyorsanız sevginizi çoğaltın.)

Evren

Nuray'ın Takıları-II

Bu da Nuray'ın vakti zamanında aldığı ve öylece yanyana dizdiği boncukları. Arada kum boncuklar da vardı ama bu tasarımda kendilerine yer bulunamadı. Ortada duran mavi boncuk benim kirli çıkıda bulduğumdu. Nuray bu takıyı beğendi.
Güzel güneşli günlerde sevgiyle takması dileklerimle...

Nuray'ın Takıları

Geçen haftalarda Nuray bana kullanmadığı takılarını getirmişti. Geçtiğimiz haftaların yoğunluğundan bir türlü vakit bulamamıştım onlarla ilgilenmeye. Bu sabah uyanır uyanmaz atölyemasama kuruldum. Amcasının mısırdan getirdiği bir kolyeden 2 kolye türetmiş oldum. Biri spor diğeri biraz parıltılı. Yeşil ve siyah yarı değerli taşlarla üç sıra dizilmiş bir kolyeydi. Siyahları sarı yaldızlı kum renkli kristal taşlarla kullandım.
Yeşil taşları da yukarıda gördüğünüz ahşap obje ile deri iplikler kullanarak harmanladım.

Bu tür durumlarda öncesi ve sonrası fotoğrafları yapmak gerek.
Sevgiler...

06 Şubat 2006

SÜRPRİZ ???


Gene uzun zaman oldu biliyorum. Ama hayat ne yazık ki acı tatlı sürprizlerle dolu. Şuşu için planladığımız doğum gününden hemen sonra Bursa’ya gelmiştim. Hem ailemi ziyaret edecek hem de Bursa’daki dostlarla buluşacaktım. Ben annemlere uzun uzun planladığım haftayı anlatırken…

Salı sabahı hastaneye gittik. Annem ameliyat olacaktı. Tamamen tesadüf sonucu bulunan bir “parça” alınmalıydı. Bu gerçekten bir sürpriz olmuştu hepimiz için. Hani bildik yüz gülümseten, kahkaha attıranlardan değildi maalesef…
Bu olay tam da yürek burkan cinstendi.
Annem…
Canım annem her zaman ki gibi güçlü ve dayanıklıydı.
Testler yapıldı.
Sonuçlar geldi.
Her şey yolunda gidiyordu.
Babamın gözlerindeki endişeyi ben hiç görmemiştim daha önce. Yerinde durmuyor oradan oraya geziniyordu. Ameliyat sırasında sürekli bilgi alıyorduk, her şey iyi gidiyordu da…
İşte biz orada öylece eli kolu bağlı duruyorduk.

Anneler ve kızları, hep böyle midir bilmem ama büyüme çağlarında bir türlü tutturamazlar frekansı. 30’lu yaşlarla birlikte kızlar büyüyor galiba. Ya da ben de öyle oldu.
Annemi daha çok anlamaya başladım. Anneme daha çok benzemeye!

Bir gün hiç aklıma gelmezdi ama kısaca onu anlatmak isterim sizlere…
Annem titizdir. Çalışkandır. Tutumludur. Kocamandır yüreği. Herkese yer vardır o yürekte. Vicdanlıdır. Ayrıca inançlıdır da benim annem. “Doğru”ya ve “hak”ka inanır. İlkelidir. Durduğu yeri, durması gereken yeri bilir.
Güçlüdür. Kimse onu kolay kolay yıkamaz. Bir sevdimi her şeyini verir. Öyle elinden gelenle yetinmez, daha fazla ne yapabilirse daha da fazlasını yapar.
Köylere gider ders vermeye. Sanmayın altında arabası. İki minibüs değiştirir.

Kar kış vız gelir ona. Öyle kolay kolay hastalanmaz mesela.
Haftasonu, bayram ne güne duruyor değil mi ama?
30 yıllık öğretmenlik hayatında doğumları hariç ki anlatılanlara göre son dakikada almıştır hep raporlarını, tek bir gün raporu yoktur mesela.
Gönüllü olarak çalışır çeşitli kurumlarda. Emeğini koyar ortaya.
Kendini, değerlerini, ilkelerini koyar…
Zamane reklamında olduğu gibi “süperdir benim annem, süper…”

Annem ve babam...
Birbirine hala aşkla bakıyor, yürekleri ile gülümsüyorlar.
Emek verince bir aşka başı da güzel olur sonu da...

Seni seviyorum annem…
Geçmiş olsun sana.
Birbirinize her zaman aşkla bakın, hayatınızdaki sürprizler hep keyiflendirsin sizi...

Bi de unutmadan, yıllar sonra hala böyle güzel bakabilmek istiyorsanız aşkınıza
emek harcayın bolca...
Evren



Posted by Picasa

30 Ocak 2006

SÜRPRİZZZZZZZZZZZZZ :)))))

Geçen hafta cumadan beri yazmamışım. Şimdi Bursa'dayım. Aile ziyareti.
Önce Cuma gecesi...
Şuşu ile Nişantaşı'nda bir "cafe" de buluştuk. Kahve fallarımıza baktırdık ve mutlu mesut sohbet ettik. Ben bu arada nasıl mızırdanıyorum ama... Görmelisiniz.
Yemek yiyeceğimiz yer belli. Gün evvel Nes'le programı yapmışız. Ana fikir Nes'in. Öylemi böyle mi derken yer belirlendi.
Ama bizim kız cin ya süprizler konusunda, aldı bizi bir telaş...
Merak etme dedim Nes'e ben bulurum birşeyler.
Buldum da ...
Önce "psikolojikman" yıkılmam lazımdı rol gereyi.
Ama Allah'ın sopası yok sen misin durduk yere böyle rol kesen deyip, verdi başıma "psikolojikman" yıkılacak bir durum.
Sonrası rol kesmekten çıkıp gerçekle yüzleşmek olunca kolaylaştı işim.
Nerde kalmıştık bu uzun parantezden sonra...
Evet... Ben orada mı yesek yoksa burada mı derken...
Geçen yılların anısına franbuaz sosu ile servis edilen limonlu tart konusunda karar kıldık.
Eh ana yemek de illa ki seçerdik. (Size de bir terslik var gibi geldi di mi???)
Çıktık yola ama ne mümkün ilerlemek. Nes sürekli telefonla tacizde...
İlk telefon...
- Evren biz yola çıktık.
- Hi hi..
- Sana haber veririz varınca.
- Ben karşıdayım şimdi. Dönünce ararım ben seni.
ŞuŞu - Kimmiş???
- Ebru. Cenk hastaymış. (Bu arada bu doğru. Geçmiş olsun her ikinize de...)

Biz bu arada Ata'nın doğumgünü'de cumartesi kutlanacağı için ona hediye arıyoruz.
Veeeeeeeeeeee işte ikinci telefon...
- Bak ben annemleri bıraktım pasta almaya gidiyorum. Ona göre yavaş yavaş buraya doğru gelin artık.
- Oldu Serpil abla. Ben yarın uğrayacağım sana.
- Ama hemen de gelmeyin. Takım tamamlanmadı.
- Yok ben zaten konuştum Eser'le. Size bırakacağım. (Neyi???)
- Onları da bekleyelim di mi?
- Bence de. Sen beni ararsın artık.
- Tamam.
Şuşu - Hayrola susmadı telefonun...
- Aman Serpil abla. Benim laptop çöktü de. Eser yarın vakit ayıracakmış.

****
Nes yeni evine taşındı. Sevmem öyle eli boş gitmeyi. Hele de zorunlu hediye seçmeyi. İçime sinmeli, ısınmalıyım aldığım hediyeye. Yani vardır olmuşluğu hiç vermem daha iyi. Kafamda var birşey... Girdik sevdiğim mağazalardan birine... O da ne kalmamış bir şey...
O olmaz bu olmaz derken fark ettik üst katı ve...
Zırrrrrrrrrrrrrrrrrrr
Bendeniz yüksek sesle - Allah allah annem..
- Efendim anne...
- Ee hadi gelin artık. Herkes geldi.
- Tamam anne haftasonu gelince konuşuruz bu konuyu.
- Herşey hazır yani.
- Anne kapatıyorum. Öpüyorum.
Şuşu - Eeee sen az öncede annenle konuşmamışmıydın.
- Aman haftasonu gideceğim ya yanına, telaş yaptı işte. Kaçta geliyorsun kaçta gidiyorsun diye.
*************
Elimizde hediye paketleri sonunda yemek yiyeceğimiz yere geldik. İçeri önce ben girdim. Arkamda Şuşu bizimkiler dizilmişler masaya. Kafası önde önde yürürken birden fark edince durumu ben kaçırdım süratını ama Nes dedi ki, çak dostum budur işte dumur dumur durumu...
Gerçekten görmeye değerdi mutluluğu. Şaşkın ördek bakışları...
Herkes hediyelerini verdi yemekten önce. Paketlerden yer kalmadı anlayacağınız masada.

İki kapı yaptık o gece. Kalabalık İtalyan ailelerini aratmayan görüntümüz. Ve kahkaha dolu anlarımızla, en değerliler aradındaki yerini aldı süpriz gecemiz hepimizin anılarında.
************
Serpil katılamadı ama yazdığı kart hepimizin duygularını dile getiriyordu. Hepsini yazmayacağım kuşkusuz. Ne de olsa doğumgünü çocuğuna özeldi yazılanlar. Ama ortak olanları buraya almak lazım.

İYİ Kİ DOĞDUN.
İYİ Kİ VARSIN.

*********
Hayatınızdaki süprizler hep keyif ve mutluluk versin. Yüzünüzü gülümsetsin.
Sevgiyle kalın.
Evren

26 Ocak 2006

Küçük Bir Sır...



İşte süper üçlü karşınızda... Sormayın ama kim kimdir diye söylemem asla.
Bu üçlüden biri doğdu bugün.
Onu öpüyor öpüyor öpüyorum.
Sevgili dostum,
"DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN"
diyorum.
Sana güzellikler, huzur ve aşk diliyorum.
Evren

Hala Kış Hala Soğuk Olsa Da...


İstanbul'da alışık olmadığımız kara kış devam ediyor. İnternet üzerinden bir arkadaşım göndermişti bu görüntüyü. Buradan bakınca güzel değil mi????
Ama İStanbulumda böyle değil tabi manzaralar. Yer yer buza dönen ve çamurla karışıp sulanan kar, örttüğü çirkinlikleri fazlasıyla sergiliyor şimdi.
Hal böyle olunca kapandım eve tabii...
Fena da olmadı aslında, 5-6 tane kolye daha yaptım iki işin arasında.
Fotoğrafları kısmetse yarına...
Serpil ablaya geldim az önce, kar yağdı metropolümde, hatlar gitti bizim evde.
Neyse ki Serpil ablalar dial up bağlanmıyor. Oluşturuverdik bir internet kafe havası.
Gelsin çaylar gitsin kahveler...
Hey hey kendisi anne işte, şimdi de sırada meyve salatası, insan utanmıyor soruyor tabi bu kadar şımartılınca, "-yok mu acaba bu kafenin bir pasta ve kahve molası." cevap gecikmeden geliyor kuşkusuz ama burada yazması biraz uygunsuz. :)

Hala kış hala soğuk olsa da içini ısıtıyor insanın aldığı mailler...
Ve her seferin de yüzümde aynı gülümseme "Ne de güzelmiş insanın bir blogunun olması" derken buluyorum kendimi.

İzninle...
İçimi ısıtan "Takıntın Olacağım" konulu mailini burada herkesle paylaşmak istiyorum.
Güzel kızını öpüyorum.

"Merhaba Evren, bana hediye etmis oldugun ve severek kullandigim kolyeyi takmis oldugum bir gunde blogger oldugun bilgisi ulasti. zevkle baktim takilarina ve hayranlikla okudum yazdiklarini. paylastigimiz anlar kisa, paylastigimiz anilar cok az olsa da, her aklima gelisinde yuksek ses tonun, mimiklerin, deli dolu tavirlarin, peynir-ekmek sevdanla yuzumde bir gulumseme olusturuyorsun. iyi ki tanimisim seni. sayfani zevkle takip edecegim. tasarimlarinda ve hayatinda basarilar dilerim.
not: arasira ugra, bizi ihmal etme ne olur. kizim buyuyor her gecen gun, seni tanimasini ve anilarinda yer almani istiyorum özellikle."

Sevgiler çoğalınca gülümsemek ne kadar da kolaylaşıyor.
Gülümsemeniz hiç eksik olmasın yüzünüzden.
Evren

24 Ocak 2006

5'i 5 Yerde

Şuşu ile gittiğimiz bir alışveriş gününde oluşan karmaşa eve geldiğimizde elimizde fazladan bir sürü para olmasına sebep olmuştu. Hikayesi uzun ama anlaşılmasın ki parası ödenmedi. Ödendi hem de fazlasıyla...
Dün gece otururken baktım şöyle bir paralara, 5'i bir yerde geldi aklıma. Elimde çok çok olunca malzeme ben de yapıverdim bir 5'i 5 Yerde sallanan tasma...

Hemen koşup geldim Serpil ablaya. Kendisi gümüş hastası. Baktı ve dedi ki, kısa olsa...
Ne yapalım söz büyüğün uygulama küçüğün. Var elimizde nasıl olsa daha çok çok para. Bu gece yolu yok çalışılacak bu modelden daha kısa...

Sevgiyle kalın.
Evren Posted by Picasa

Yakutu Anka

Oldum olası severim gümüş takıları. Özellikle de yüzükleri. Öyle ki yüzük olmazsa parmağımda çıplak hissederim kendimi. Yaş aldıkça başını sever oldum yüzükden başka takıları. Bu kolye de öyle oluştu zaten. Gümüş olmasını dilerdim elbet. Ama kısmet bir gün gidersem bir gümüş kursuna belki o zaman hazırlarım sizlere kolyelerden çeşit çeşit uzun kısa...
Hayat sizlere keyif aldığınız uğraşlarınız için parayı ve zamanı aynı anda denk getirsin inşallah.
Evren Posted by Picasa

Su Damlası

Nar Çiçeği modelinden sonra aklıma mavi olanlarla da bir tasarım yapmak geldi. Her seferinde ayrı bir şey tasarlamayı sevdiğimden ufak tefek değişikliklerle yanda gördüğünüz kolye çıktı ortaya.
Bu sefer isim annesi bizzat kendimim.

Şuşu fotoğrafları görünce bir de şu beyaz örtüyü ütülesen dedi. Kat izlerinden de anlaşılacağı gibi. Oysa Şuşu'nun beyaz örtü dediği annanemin beyaz dantel ile çevrelediği bir yastık kılıfı.
Bir gün onun fotoğrafını da koymalıyım buraya. Hem dantelin hem annenemin.

Ne çok isterdim hala hayatta olmasını. Bana o bakmış çocukluğumda. Yaramaz bir kız çocuğu olarak az çektirmemişim ona. Yemek tabakları ile peşimden koştururmuş. Keşke diyorum görse şimdiki halimi. Belki de görüyordur kimbilir. Görüyor ve artık YEME diyordur.

Sizler eğer hala görebiliyorsanız sevdiklerinizi, çekinmeyin, içinizden geldiğinde mutlaka söylediğin onları ne kadar sevdiğinizi.
Ama bayıltıp bunaltmayında sevginizden.
Annemin de dediği gibi herşey dozunda güzel.

Evren
 Posted by Picasa