01 Nisan 2008

TAMAM EN AZINDAN BİR YERLERDEN BAŞLADIM

Evet evet...
İnanmayacaksınız ama bir yerlerden başladım.
Mesela 5-6 tane yeni kolye yaptım.
Sonra yeni insanlarla tanıştım.
Değişimi başlatmak için harcadığım çabanın sabahında yataktan mutlu kalktım.
Mutlu, huzurlu ve gülümseten bir pazar sabahında takıldı işte aklıma bir soru.
Değişimi devam ettirebilecek miydim acaba?
Ya da istiyor muydum gerçekten.
Şuşumun dediği gibi izin verecek miydim bu sefer.
Bilmem göreceğiz.
Yazacağım mutlaka.
Neden zorlandığımı ve nerede takılıp kaldığımı...

18 Mart 2008

İYİ GİDİYORDUK Kİ BAHAR GELDİ

Ben ve sağlığımdan söz ediyorum.
Herşey iyi gidiyordu.
Sonra Ocak ayının ortalarında hastalandım.
Uzun bir hastalık ve tedavi döneminden sonra tam iyileşmiştim ki...
Bahar bu yıl erken geldi. Benim alerji dönemini açmış olduk ve bu faranjit ve bronşit ile birleşip tedavi olayım diye içtiğim ilaçlar da ayrıca reflümü coşturunca...
Geçen hafta gene hastalandım.
Beni tanıyanlar bilirler ev hapsi hiç bana göre değildir.
İnatla iyileşmek adına 1 hafta evde yattım.
Bari kolye yapayım dedim. 2 kolye yaptım ama gene fotoğraflarını çekemedim. Fotoğraf makinam ile ilgili anılarım kötü olduğu için elime almak istemediğim gerçeğini bir kere de kendime yüksek sesle söyleyip sonra da onu satıp yenisini almam gerek sanırım.
Evet evet...
Ben bu aralar değişmesi gereken 2-3 şeyi daha değiştirip iyileşmeliyim.
Nerden başlasam dersiniz???

20 Şubat 2008

KOLYELER

Ne zamandır kolye yapmıyordum.

2-3 gündür kızlar biz de kolye isteriz deyip durdular.

Ben de daha önce yaptığım kolyelerden getirdim neleri beğendiklerini aanlamak için.

4 tanesi sahiplerini buldu. Nasıl da mutlu oldum.

İstanbul'a gider gitmez ilk iş kolye malzemesi satın alıp yenilerini yapmaya başlayacağım.

İnsanın yaptıklarının başkaları tarafından beğenilmesi nasıl da keyif veriyor.

Gününü değiştiriyor.

Ruhunu ısıtıyor.

Bambaşka bir keyif veriyor yaşama dair.

Aradığımız çok uzaklarda değil.

İçimizde...

İzin verdiğimiz müddetçe.

15 Şubat 2008

Burada Buraya Kadar

Değişir insanın hayatında kentler, ülkeler, evler, arabalar, arkadaşlar, aşklar hatta bazen tarzlar, karakterler, inançlar...

İstersiniz...
İstemezsiniz...

Geride bırakırsınız...
İyi ki bırakmışım dersiniz...
Ya da demezsiniz...

Bazen hatırlarsınız...
Hatırlamak istersiniz...
Hatırlamamak için unuttum dersiniz...

Bazen sizin dışınızdakileri ne kadar değiştirirseniz, yok ederseniz, görmezden gelirseniz gelin,
Aslında HİÇBİR ŞEY yapamazsınız...
O zaman siz değişirsiniz.

EVRENİN Takıntılı Dünyası dönmeye devam ediyor.
Hadi gelin "DEĞİŞİMİ" yakından takip edin.

14 Şubat 2008

BUGÜN

"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini... Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin...
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. "O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin.. .
Mesela gökkuşağı senin olacak. İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye. Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak...

Can YÜCEL

***
Ne aşklar yaşadım zaten yoktular...

Can YÜCEL'den alıntı yapmış NİNO, okuyunca yukarıda yazdığım satır geldi aklıma nerdendi kimdendi hatırlayamadım ama aklıma gelince düşündüm.
Yaşadığım aşkları...
Gerçekten yok muydular ?
Bir sevgilim olmuştu. Özenirdik doğumgünlerine, ilk tanışma tarihi, buluşma tarihi, öpüşme tarihi... Herşey kutlanırdı. Unutulmazdı. unutulursa kırılırdı kalp...

***

Sonra aşık oldum. Gördüğüm an "Seninle ölmek istiyorum" dedim.
Düşündüğüm kadar uzun sürmedi. Gitti... Gittim.
Ne o öldü ne de ben. Ama bitti.
Güzel ve özel günlerin hiçbirinde belki de yanyana değildik.
Ama ne zaman bir araya gelsek o günü ve geceyi çok özel kılardık.
Yoksa kılar mıydım?
Yoksa o günler ve geceler hiç yoklar mıydı?

****

Biliyorum kızacaksınız beni tanıyan bazılarınız bana ama ben buyum.
Bugün özel değil benim için...
Bazılarınız çok özel kutlamalar yapacaksınız biliyorum...
Bekleyeceksiniz sevilmeyi... Hatırlanmayı... Özel kılınmayı...

Bir kerede benim dediğimi deneyin.
Hiç sebebi yokken bir mum yakın o gece yemek masasında...
Ya da tam eve girerken bir papatyayı koparıp verin sevdiğinize...
Sonra düşünün kendinizi hiç bu kadar özel hissetmişmiydiniz...

Ben hissettim, papatyayı koparıp,
Mumu yaktığım her gece kendimi çok özel hissettim.

Sen de hissettin mi?





24 Aralık 2007

MERHABALAR


Yeni bir yıl geliyor. Yenilikler getiriyor.

Şuşu ile bu yıl ağacı süslerken aşk diledik...

13 Kasım 2007

...

İÇİNE ATMAK

Bugün biri fal baktı bana. İçine atmışsın dikkat et taşmasın dedi.
Psikolojik olarak seni zorlayacak bir birikime dönebilir atamadıkların.
İnternette arama yaptım. “içine atmak”
Aşağıdaki tanımı buldum.

“Konuşamamak, anlatamamak, paylaşamamak, haykıramamak, hep susmaktır.
Dışarı atılacağı anı hissedersiniz. Sığmıyordur içinize.
Boğazda bir yumru ve ardından gözlerin dolmasıyla başlar.
Hüngür hüngür ağlamaya başlanır. Dışarı atıldığı zannedilir.
Yine tek kelime çıkmamıştır ağızdan, hıçkırıklar dışında.
Gözyaşlarını çözen şifre olmadıkça bilinemeyecektir.
Yine içinize atmışsınızdır aslında.”

Ne güzel bir tanım değil mi?

Size de öyle olmaz mı?
İçiniz sıkışır.
Bilinmeyen boğar sizi.
Gözleriniz dalar…
Uzaklara bakarken boş boş…
Ağlamaya başlarsınız.
Ağla açılırsın derler.
Ağlama değmez derler.
Siz içiniz katılıncaya kadar ağlarsınız.
Bazen bir dosta sığınırsınız.
Bazen bir film seyredersiniz.
Bazen soğuk bir “Nesquik” içinizi ısıtır.
Bazen hiç beklenmedik bir el sizi sarar.
O elin sıcaklığını içinize atarsınız.
Tam da o sırada gözünüze sabun kaçar ağlarsınız.