09 Kasım 2008

KAHVE FALI


"Bazı gidişler vardır ki arkada kalanın beklemekten ziyade yapacağı birşey olamaz ve yine bazı gidişler vardır ki arkada kalan göz yaşları ile gasil eder yüreğini.

Senin gidişin de öyleydi.

Zamana yaygın değil zamanı kendisine tutsak alan gidişlerden. Göz yaşları ile mesh edilip yakılmaya hazırlanmış bir avuç kelebeğin vedası gibiydi."(*)
Bu sabah beni hiç tanımayan biri kahve falı baktı bana hani falsız kalma fala inanma sohbetlerinden biriydi yaptığımız.
Kelebekler var dedi etrafında ne demek ki acaba?
Bi de adam dedi kapının arkasında.
Gülümsedim.
Kahve falını, iki sohbet arasında bakanla bakılanın hisleri ve düşerinin buluşması diye yorumlarım hep.
Bu sefer fala yansıyan neydi bilemedim hissim mi düşüm mü?
Dışarı çıktığıımda güneş vardı. Yeni bir gün başlamıştı.

"Sabah oldu gene.
Her gecenin sabahı vardır eğer nefes alıyorsan.
Acı çekiyorsan, seviyorsan, mutluysan, öfkeliysen
mutlaka bilirsin ki
her gecenin bir sabahı vardır."(**)

Bazı geceler vardır sabah olsun istemezsiniz bazı geceler vardır ışığı göremezsiniz.
Geceler vardır sabahlara kadar mutluluktan uyunmaz.
Geceler vardır içiniz acır uyku tutmaz.
Ama sabah mutlaka vardır. Güneş illaki doğuyordur güne.
Belki sıcak değildir gün ya da ışıl ışıl parlamıyordur güneş ama bilirsiniz

BUGÜN YENİ BİR GÜN

Bugün güneş vardı. İçimi ısıtan türden.
Güneşiniz hiç solmasın.
Her yeni gün yepyeni umutlarla doğsun içinize.
Ama izin verin önce kendinize.
Kapınızı açmak ürkütüyorsa sizi
Pencerenizi aralayın.
Girsin güneş evinize.
Bedenize ruhunuza yüreğinize...
----
(*) / (**) Sahiplerinden izin alınmadan yayınlanmışlardır.
Anlayışlarına sığınarak.

07 Kasım 2008

HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ...


Hiçbir şey olmamış gibi... Toprak üzerinde ıslak, kahverengi, kızıl, buruşuk yapraklar öbek öbek... Üzerinden milyonlarca kez geçilmiş patika kimbilir kimlerin ayak izini taşıyor. Hava soğuk. Güneş ormanı aydınlatıyor ama ısıtmıyor. Sık dallı ağaçların arasından sızan keskin ışık demetleri, yumuşak hareketlerle toprağa doğru inen yapraklara düşüyor...Hiçbir şey olmamış gibi yapabilmek ne zor.Ama yaşamanın da başka yolu yok sanki.Şu buruşuk yaprağın çirkin olduğunu kim söyleyebilir? Hatta dalında yeşil, taze binlerce yaprak arasında herhangi biriyken şimdi farklı, güzel ve zamansız duruyor... Küçük güzel kuşların pırrrr diye gelip yaprak öbeğinin yanına konmalarına ve toprak üstünde zıplayarak yol almalarına ne buyurulur? Ormanın sessizliğine çok uzaktan bir karışıp bir kaybolan otoban uğultusu ise kahvaltı masasındaki sarı kayısı reçeli üzerinde uçup duran sineğin vızıltısına benziyor... Hiçbir şey olmamış gibi yapabilmek ne zor...Ama evet, yaşamanın da başka yolu yok gibi yok sanki...[1]



Tahmin ediyorum ki; hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız biz.
Öfkemize yenildik. Acılarımız ağır geldi umutlarımıza.
Biliyorum hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız biz.
Dün bir bugün iki derken kapadık bütün kapılarımızı ardı ardına bakakaldık ardımıza.

Bir arkadaşımla konuştum bu sabah.
Heyecanlı, bir o kadar umutlu hayatından.
Onca yıldan sonra yeni birini tanımaya duyduğu hevese şaşkın;
Bekleyemiyorum aramasını, konuşuyoruz kapatıyorum ve tekrar tekrar aramak istiyorum.
Heyecanıma yenik düşüp arıyorum allahtan dedi hep o bekledik gülümsemeyi hissediyorum.

Ne güzeldir çağlarken duygularınız karşılığını bulmanız.
Bir dere yatağında ahenkle akarken çağlayana dönüşüp coşmanız.

Ama bir de tersi vardır bu durumun:
Size sunulan yatakda akarken karşınızdakinin durup duvarları örmesi.
Tersiniz döner.
O duvarını sağlamlaştırmaya çalışırken telaşla,
Siz cama çarpan kuş misali, kanadınız kırılır yere düşersiniz.
Dönüp bakmaz bile önüne, ne kuş önemlidir o an, ne de kırık kanadı.
Duvarcının derdi kendine ördüğü duvarı.

Coşkunuzu öfkeye dönüştüren güce şaşarsınız.
"Madem duvar örecektin ey duvarcı ne diye dere yatağı olup akmamı sağladın sana.
Hadi çektim bütün restlerimi cevap versene bana..."
Der ama duvarı hiç düşünmezsiniz.
Siz çarptıkça çatlayan duvarı hiç düşünmezsiniz. Ne de olsa kuş olup uçmak sizin derdiniz.

Hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız biz hissediyorum.
Kuş kafasının dikine gidip çarpmasaydı duvara, çatlarmıydı duvar acaba...
Ya da tam tersi duvar çıkmasaydı kuşun karşısına kuş kanadından olur muydu umarsızca.
Siz ne dersiniz?


Sizi bilmem ama biz hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız farkına varmadıkça...




***
[1] İclal Aydın yazısının tamamı için : http://www9.vatanim.com.tr/haberdetay.asp?tarih=03.11.2008&Newsid=206981&Categoryid=4&wid=10







13 Ekim 2008

25

Evet 25...


Nino'nun blogunu okuduğumda düşündüm.


Tesadüfler hayatımızı ne kadar şekillendiriyor diye düşünüp bir kez daha şaşırdım.


Ben 25'inde evlendim...


25'inde boşandım...


Bilemedim seveyim mi sevmiyeyim mi şu 25'i...


Sonra canım kız kardeşim Şuşum aradığı hayat arkadaşını buldu ve evlenmeye karar verdi.


Düğün tarihi 25'ti...


Sevmeye karar verdim 25'i...


Öyle güzeldin ki ilk seromoni de...




Herşey başladığı gibi gidiyorsa;


Güzel olacak herşey 25'inde, 26'sında ve sonrasında...
Mutluluklar dilerim...


17 Eylül 2008

Hayat Şaşırtır...

Bir öğrencim geldi bugün. Nasıl da multu oldum. Resim öğretmeliğini kazanmış.
Beni de görmek istemiş.
Hiç değişmemişsiniz dedi. Hala güzel ve sımsıcaksınız.
Şaşırmış boşanmama. Sizin gibi harika bir insanı neden bırakır ki bir adam dedi.
Güldüm.
Hayat onu daha hiç şaşırtmamıştı.
Oysa ben biliyordum;
bir adamı ya da kadını terk etmek için çok sebebe ihtiyacınız yoktur aslında.
Bunun karı koca olmakla da bir ilgisi yoktur.
Arkadaş da satar adamı dostta.
Ağır gelir hepsi İNSANA.
Değerli tek şey şudur:
Verdiğiniz sözleri tutabilecek kadar insan mısınız?
Eğer cevabınız hayırsa zaten...
Satarsınız ananızı da!
Bu aralar merakla bu soruyu soruyorum.
Bir arkadaşınıza verdiğiniz sözleri tutabilecek kadar insan mısınız?
Ya bir dostunuza...
Hayatınızın kadınına...
Erkeğinize...
Kendinize cevap verebilecek kadar insan mısınız?
Bir öğrencim geldi bugün.
Gurur duydum onunla ve kendimle.
Sizin gibi bir öğretmen olmak istiyorum dedi.
Olmuştu da.
Söylediği bir cümle neler de düşündürdü bana.
Kalbimi açtığım adam, kadın ve çocuk...
Nerdesiniz?
Kendinize cevap verebilecek misiniz?

09 Eylül 2008

Komik Tesadüfler...

Hayat garip tesadüflerle dolu...

Bu yaz kızlar grubu tatil yapacaktık.

Kızlardan biri evlenmeye karar verince programda küçük bir eksiklikle davem ettik tatile.

Bizim ekip aynı...

Yedik, güldük, yüzdük ve bol bol oyun oynadık.

Grubun tek erkeği beni 100 üzerinden 100 ile en komik ilan etti ve tahmin edin beni kim takip etti: SERPİL

Peki en terbiyeli kim sorusunun cevabı ne oldu dersiniz : HİÇ KİMSE

Evin küçük kızı evleniyor dedim ya...

Biz de bir heyecan.

Bir keyif sormayın gitsin.

Bizin kız da çaktırmıyor ama evlilik olayının .okunu çıkartmak konusunda suçu hep bizim beklentilerimize atıveriyor.

Yakın çevrem bilir ki; kendi düğün seromonim ve olaylarımda hiç birşey yapmayarak rekora gidecektim.

Ahtım var bir daha evlenirsem kesin eş adayım ve ben başbaşa uzaklara dünyanın en romantik kara parçasına gideceğiz ve 1 ay balayı yapacağız.

İsteyenin bi yüzü vermeyenin...

Bu arada tam da küçük kız kardeşe sevinirken...

Bir haber geldi. Kendi içlerinde birbirini bu kadar iyi tamamlayan iki arkadaş olur mu dediğim canlar biz boşanıyoruz dediler.

Hay allahım birine sevin 3'üne üzül...

Dedim ya hayat komik tesadüflerle dolu diye.

Mahkeme günü el ele tutuşmuş alışveriş yaparken rast geldiğimiz bir arkadaşım bayılıyorum size dedi hala ilk günkü gibi aşıksınız. Güldüm; "Yaklaşık 1 saat önce boşandık" dediğimde yüzündeki ifadeyi görüntülemek isterdim.

Dedim ya hayat komik tesadüflerle dolu diye.

Bugün toplaantıdan çıkmış odama doğru yürürken düşünüyordum bu hayat böyle gitmez diye...

Bir arkadaşım sen istemediğin için biri yok hayatında dedi.

Doğru muydu?

Ben mi istemiyordum.

Bunları düşünerek odama girdim ve iş arkadaşım sizi biri aradı ama adını bırakmadı arkadaşınızmış dedi.

Normalde aramam basireti bağlanmış bir şekilde telefonu elime aldım.
Numarayı çevirdim ve ses tanıdık geldi.

O kadar yakın...

O kadar tanıdık...

O kadar uzak...

Ama içimi ısıttı.

Haklıydılar...

Ben istemediğim için hayatımda biri yoktu.

Eve geldim.

Müziğimi açtım. Eski bir tanıdığa telefon açtım.

O kadar yakın...
O kadar tanıdık...
O kadar uzak...


İçim üşüdü...

Doğruydu...

Ben istediğim için hala yalnızdım.

Hayat komik tesadüflerle dolu.

Keşke bu gece kapımı tesadüfen çalan sen olsan.

Sana geldim desen.

Kendimi aldım ve sana geldim.

Hiç başlayamadığımızı yaşamaya...

Hiç bitmeyeni bitirmeye geldim.

Tesadüfen bu gece ben sana inansam.

Tesadüfen...

24 Temmuz 2008

Blonde... Attractive... But Not Fool

Uzun yıllar fındık kabuğu kahve tonlarında olan saçlarım, son 18 yıldır kızılın her tonu oldu ve şimdilerde sarı kahve tonları...

Gören herkes hem fikir farklı bir çekiciliğim varmış. Havam değişmiş ve de en önemlisi yüzüm güzelleşmiş. Bak bak bak...

İnsan hayatında tesadüfler vardır hani; denk gelir. Sanırım bu saç rengi değiştirmek ve sonrasında alınan övgüler tam da bu duruma "denk".

Evet kendimi iyi hissediyorum.
Evet üzerimde garip bir enerji var.
Evet güzel bakıyorum.
Evet kendime güvenim yüksek.

Ama bunların hiçbiri benim sarışın olmamla ilgili değil.
Neyle mi ilgili :)
Sizce ???

19 Temmuz 2008

SONUNDA

Bugün internetim de bağlandı ve artık tekrar düzenli yazılar yazabilirim.
Hayat kendi düzenini kurarken biraz zamana, bolca sabıra ve tabi ailenin, dostların ve kendinin desteğine ihtiyaç oluyor. zaten bunlar olunca herşey de öyle güzel oluyor ki;
Kısaca olanlar:
  • Yüksek lisans ilk yılı başarı ile tamamladım.
  • Yeni evime güzel evime taşındım.
  • Kariyerim açısından çok önemli olan bir işi sıfır hata ile sonuçlandırdım.
  • Tatili hak ettim ve haftaya tatildeyim.

Sonrası... Yine sizlerleyim.

Ve çokkkkkkkkk mutluyum.