09 Mart 2009

CIRROSTRATUS - CUMULUS - MAMMATUS


Uyandı sabah erkenden, her sabah olduğu gibi açtı müziği sonuna kadar... Dans etti keyifle... Gülümsedi kendine, camı açtı, bahardı beklenen, gelmişti. Işık hüzmesinden gülümseme indi toprağa. Kadın topladı her birini özenle. Birini gözbebeklerine, diğerini dudağının kenarına koydu. Yüreğine doldurdu kalanını. Çıktı yola yüreğindekileri dağıtmaya...


Selam verdi bir simitçi çocuğa, çiçekleri sulayan kapıcının karısına, sahipsiz tombul kediye, okula giden iki kız bir oğlana, karşı komşunun yakışıklı kocasına, yan apartmanda oturan şişman kel adamın güzel karısına, taksi durağında bekleyen yaşlı çifte, sinirle telefonla konuşan iyi giyimli beyefendiye, kulaklığından yükselen müzie ritm tutan delikanlıya, sevgilisine mesaj çekme telaşıyla servisi kaçırmak üzere olan liseli aşığa, ayağında terlik kutu toplayan çocuğa, kalaycı çingeneye, evine uyumaya gelen gece bekçisine, iki sokak ötede oturan travestiye, pavyon önünde taksicilik yapan şoföre, evlere servis yapan bakkalın çırağına, dükkanının önünü temizleyen tezgahtara, aç gözlerle bakan yavru köpeğe... ... ... gökyüzüne baktı sonra bir selam verdi cirrostratus bulutlarına...

O anda anladı günlerdir kustuğu sıkıntının sebebini; karıştı tekrar hayata; attı kendini yeşilliğin içine; bağırdı sesinin en mutlu tonunda, kahkahalarla...

"ah dikine gelişmiş cumulus bulutları günlerdir içimde büyüttüğüm sıkıntının asıl sebebiymişsiniz, ne çok suçladım geçmişi, ne çok kızdım gidenin ardından ben...

ah cumulus bulutları ah... mammatus bulutları ile bir olup, ölüp ölüp dirilttiniz beni... siz de lazımsınız ama bahar geldi... parçalı cumuluslar haber verdi...

bir sonraki kışa kadar hoşçakal sıkıntı, hüzün, keder... "


______________________________________________


BİR DİLEĞİM VAR



oradasın biliyorum


karışıksın

kırgınsın

dağılmışsın

belki


ama asla ve asla güçsüz değilsin


aksine
güçlüsün

hem de çok


bildiğinden

gördüğünden

yansıdığından

çok daha güçlü güzel bir

YÜREĞİN var senin



ben buradayım biliyorsun


sesleniyorum sana

duyuyorsun sesimi

biliyorum

ama bir de

iyice bir anla istiyorum


bir dileğim var ikimize

oyun çağında kırılıp kalmış

iki çocuk gibiyiz seninle

ama

gülümsemeliyiz güne

hatta

gülümse şimdi şu anda kendi kendine


GÜLÜMSE-YELİM

birlikte


güzel yüreklerimiz yansısın

bizi düşünenlerin yüzüne

bir gülümseme yayılsın

sen-in oralardan

ben-im buralara

ta uzaklarda yaşayan onlar-a bulaşsın

bilmedikleri bir sebeple

güne gülümseyerek uyansın insanlar


sadece sen bil

sadece ben bileyim

gün güneşliyse

ve gülümsüyorsa kırılmışlıklar

herşey güzel bir yüreğin çırpınışıyla başlar


ve

başladı

gün

...


sevgiyle

gülümsemeyle

bir sesle

sesin yüreğin kadar güzel

artık

daha bir başka seviyorum yüreğini


hala gülümsemediysen

geç değil

şimdi


bir kez daha

dene

GÜLÜMSE



______________________________


08 Mart 2009

SABAH UYANINCA GÜLÜMSEYİN


geçmişimden geldin
neşenle
neşelen dedin

günüme keyif
yazdıklarıma dikkat
geceme huzur
uykuma sıcaklık verdin

sabah uyanınca
ne keder kalmıştı
ne umutsuzluk
ne hüzün

yokluğunmuş sızım
sabah uyanınca anladım
keşke sabahlarımda olsan
ben her gece huzurla uyuyup
uyandığımda seni yüzümde bulsam
_________________________________

Gülümsemem eksik kalmış sabahlara.
Yüzünüzde, gözlerinizde kocaman bir gülümseme ile uyanmanız dileklerimle...
Yalnız... Ya da Onunla...

Fotoğraf / İnternet üzerinden gelmişti. Sene 1996 -1997. Back-up cd'lerde bir yazımı ararken buldum onu. Uyandığınızda size gülümseyen bir adam/kadınla güne başlamak gibisi yoktur herhalde. Size gülümseyen biri yoksa, siz gülümseyin kendinize... Şimdi değilse ne zaman der bir arkadaşım her seferinde, bencede.
ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN GÜLÜMSEYECEKSİNİZ KENDİNİZE...
_____________________________________________

ONURSUZ / UN / UM


Onursuzunum Senin Daha Nen Olayım... demiş şair bir şiirinde.
Neden sever insan yekdiğerini…
Ölüm bizi ayırıncaya kadar: Sevebilir mi biri bir diğerini…
Neye değişir sevgisini insan… Ne sevgisinin üzerindedir. Sevgiye paha biçebilir mi? Kaybetme korkusu ne zaman sarar bir diğerini. Diğerinin gideceğini bile bile ne kadar zorlar şartlarını bir diğeri. Diğerinin nereye kadar ona evet diyeceğini merak ederken aslında kaybetmez mi biraz da olsa diğerinin sevgisini… Kırılan bir kalp, aldatılan bir yürek, sever mi eskisi gibi. Peki ya diğeri; onun yanında kalma pahasına kaybeder mi elindeki tek zenginliği olan onurunu. İnsan onurunu koruduğunca sever yekdiğerini. Onursuzken sever mi bir diğeri diğerini. Onursuzluk bir parça da olsa ölümse eğer: Ölüm onları ayırıncaya kadar, sevebilir insan yekdiğerini.

Söylesene, onursuz mu yaşansın bu aşk, yoksa çoktan öldük mü?

18.Ağustos.2005 ___________________________________




(*) Şair : Cemal Süreya

ANLA - ŞIL - MAK


tut ellerimi dedi kadın
tuttu adam


farklıydılar alabildiğine
farklıydılar gözün gördüğünce
farklıydılar işte


adam yaşanmışlıklarını aldı geldi. kadın kırılmışlıklarını.

adam anlamaya çalıştı. kadın anlatmaya.

adam konuşmaya çalıştı. kadın dinlemeye.

adam üzüldü derinden. kadın ağladı içten.


farklıydılar alabildiğine
farklıydılar gözün gördüğünce
farklıydılar işte


ADAM YANLIŞ TANIMIŞIM DEDİ. KADIN İLK YANLIŞI SEN YAPTIN DEDİ.

ADAM ACIR DEDİ. KADIN ACIDI DEDİ.

ADAM KORUDUM DEDİ. KADIN YANGINA ATTIN DEDİ.

ADAM DİNLEDİ. KADIN KONUŞTU.

DİNLE-Dİ KONUŞ-TU

DİNLE KONUŞ



ADAM SUSTU. KADIN SUSTU.

ADAM SUSTU. KADIN ANLATTI.

SUS-TU ANLAT-TI

SUS ANLAT

ANLA



ADAM DOKUNDU KADININ YÜREĞİNE.
KADIN DOKUNDU ADAMIN YÜREĞİNE

DOKUN - DULAR BİRBİRLERİNE


________________________________________________

KADINLAR GÜNÜ BUGÜN
ERKEKLER GÜNÜ NEDEN YOK DEDİRTEN HER SEFERİNDE

KUTLAMAK MI GEREK BİLEMEDİM
YOKSA OTURUP DÜŞÜNMEK Mİ

ANLATMAK MI GEREK
YOKSA ANLAMAYA ÇALIŞMAK MI

KUTLAMAK İSTEYENE KUTLU OLSUN

DÜŞÜNMEK İSTEYEN ZAMAN, ANLAMAK İSTEYEN FIRSAT,
KONUŞMAK İSTEYEN KENDİNE DİNLEMEK İSTEYEN BULSUN

ADAM KADINI
KADIN ADAMI BULSUN

AŞKI ARAYANLARA SELAM
AŞKI BULANLARA DUA OLSUN



_________________________


Fotoğraf / The Touch by Mark Kitaoka


Müzik için benim tercihim, Evrenin Ritminden


193 Marvin Gaye - Stand By Me


195 Percy Sledge - When A Man Loves A Woman


___________________________________


07 Mart 2009

MUTLULUKLA MİM-LENDİM


Şimdi aklı sıra şaşkınım, beni oyuna getirecek ısmarlama yazılarla, mimlerle, şu keder alanımda bana mutlulukla ilgili yazı yazdıracak.. hahah...
Acaip güzel çalım atarım, mim atlatırım... Döndüm geçmişe. Hemen buluverdim en umutsuzlukla kaleme aldığım en mutlusundan bir an...


_______________________________

ben umutsuz ama mutlu bir tipim

UMUTSUZUM

doğru işi bulmak,
doğru adamı bulmak,
doğru insan olmak,
doğru bir anne olmak,
doğru bir arkadaş olmak,
doğru bir sevgili olmak,
doğru bir çocuk olmak,
doğru bir abla olmak,
doğru bir öğretmen olmak,
doğru bir eş olmak,
doğru bir kadın olmak

konusunda umutsuzum
bakınca aslında ben kendimden umutsuzum

AMA MUTLUYUM


Her sabah yeni bir gün olduğunu bilerek uyandığım için mutluyum.

Kendime bile gülebildiğim için mutluyum.

En zor günlerde bile hayatın kendisi komik deyip gülümseyebildiğim için mutluyum.

İşimi, kendi beceri ve bilgi düzeyim göz önünde bulundurulduğunda mükemmele yakın yapmak konusunda çaba harcadığım için mutluyum.

Renkleri ve şekilleri bir araya getirdiğimde ortaya çıkanları başkaları beğendiğinde kendimle gizli ama haklı bir gurur duyduğumda mutluyum.

Karşımdaki doğru adam olabilme ihtimalini taşıdığı için önce güveni sonra da kendine ve ona bir şans vermek lazımı yanıma alıp bir ilişkiye gidebildiğim için mutluyum.

AMA UMUTSUZUM

Geride bırakma konusunda beceriksiz olduğum için umutsuzum.

Kararsız ama bir yandan da aceleci olduğum için umutsuzum.

Meraklı ama dalgın olduğum için umutsuzum.

Karşımdakinden korktuğum için umutsuzum.
Ben karanlık koridorlarda ilerlerken
ışığı gördüğüm için mutlu
ışığa uluşamayacağım diye korktuğum için umutsuzum.
FARKINDA OLDUĞUM İÇİN UMUTSUZ
FARKINDA OLDUĞUM İÇİN MUTLUYUM

_______________________________

Bu mim gülümsetti mi bilinmez... Ama mesele anlaşılmıştır herhalde di mi?

Gönülbirlikçi Nily Hanımlar, Mutsuzlukları Paylaşma Okulu Erdem Beyler, Mutluluğu Evlilikle Taçlandıracak Damat Beyler, Mutluluk Timsali Maya Hanımlar, içinde derinlerde bir yerlerde hep aşkın mutluluğunu yaşayan Lal Hanımlar, baharı yaz, yazı yaşaa diyen Tutsak Beyler veeeee öyle mim başlattım ama yazmayacağım deme lüksü olmayan akıllı hanım Şaşkın Şuşum, buyrun canım mim yüreğinizde...


____________________________________________________________

BİLGİ NOTU:
  1. Mutluluk benim için... diye başlamalı mim aslında. Ama ben blog aleminin mutsuzluğuma takması yüzünden MUTLUYUM diye yorumladım mimi...

  2. İlle de "mutluluk benim için" ile başlayacaksa ve bu yazar kadın adam hikayelerinden besleniyorsa en çok; şöyle de bir yazı yazmışlığım vardır bu hayatta, benim için MUTLULUK...



GECEYE UYUMAK





geceler boyu beklemek gelmeyeni


geceler boyu düşünmek sevmeyeni


geceler boyu anlamak gideni




geceler boyu sevmek kendi/si/ni




bir gece uyamak


bir sabah uyanıp


yataktan düşmek


gerçeğe




günler boyu sövmek kendi/si/ne


bir karar ver/e/memek


si mi fazla


si mi gerek


___________________________

Fotoğraf / The thinker by Fernand Hick

TUT ELLERİNİ



daha kaç gece dayanırsın ki buna

kaç gece daha kadehleri birbirine vurup

çıkan sesi

tek başınalığını
örtmek için yarattığını
gizlersin ki kendinden


28 gün kalmış yeniden doğuşuna

böyle mi karşılayacaksın yenilikleri

silkelen

kendine gel

senin hiç kimseye ihtiyacın yok diyen sesi olmayan kadını düşün

ne demişti sana
hadi yüksek sesle haykır hayata


KOCAMAN BİR YÜREĞİN VAR SENİN

HİÇ KİMSEYE İHTYİACIN YOK


tekrarladın mı?

hayır mı?

evet mi?

duyamıyorum ki seni...

evetse bir kez daha

hayırsa ilk defa

BAĞIR

DUY SESİNİ
TUT ELLERİNİ


___________________________
Fotoğraf / U by fulvio pellegrini

06 Mart 2009

CESET




uçurumdan atlamış bir kadının faydası olmaz sana


ve döndüremezsin ölmüş birini hayata


...


...


...







ölüme uzanmışım


bilerek isteyerek


başımda beklemen geri getirmez ki beni sana








ben şimdi yaşam destek ünitesinde nefes alan biriyim


fişimi çeksen bir ottan farksız bedenim


verimsiz bozkırların


kurak buğdayları gibiyim


ne toprağa


ne topraktan beslenene faydam var benim






saydam bir dünyada


atmayan koca yüreğimle


sevilmeyen kederler içindeyim






uçurumların kenarında dolaşıyorum


dengesizim


hayata zorla tutturulmuşum bir ataç yardımıyla


atacı alsan


düşerim





ben bu gece ölümle randevulaşmış


gece bekçisiyim


kapım açık


gelse, buyura gerek kalmayacak kadar


açılmışım, açmışım kendimi




ben doktorun ölüm saati ilanını bekleyen


cesedim
_______



______________________________

Fotoğraf / My Lost Lenore by Daria Endresen

05 Mart 2009

TUHAF DURUMLAR/İSYANKAR BİR BAKIŞ - Vol.8

gözlerim ağrıyor
uykusuzluk akıyor


kapatıyorum sen
açıyorum sen

acıyorum senin elinden
NEDEN

sabahlar olmasa
uyusam bir gece erken
uykusuzluk çekerken
açsam gözümü sen
kapasam ölsem




________________________________________


değersizlik ölmekle eş, tuhaf biliyorum, isyankar bir bakış değil, sadece bir sesleniş...

15 FIRÇA DARBESİ


geçmesi gereken zaman değilmiş
Arafta kalmak
acıtırmış
Kalmak
acıtırmış
Dostluk baktığın yerdeymiş
Baktığın yerde gördüklerin
İçindeki yalnızlıktan daha güçlüymüş


Güç içindeymiş
İçin
dışındaymış
Yara alman bundanmış

AN DEFTERİ


Günlerin yorgunluğu vardı kadının üzerinde. Yatağa yattığında istediği tek şey, uykuya dalmak ve bir daha uyanmamaktı. Öylesine uykusuzdu gecelerce.

Ilık bir duş aldı öncesinde. Saçlarını kuruttu. Saten bir gecelik giydi üzerine. Çarşaflarını yeni yıkanmış, kokusu üzerinde olanlarla değiştirdi. Garip bir seromonin içindeydi nedenini bilmediği. Uykusuzdu ama ilk defa uykuya dalar gibi heyecanlıydı aslında. heyecanını yenmek için ılık bir süt içti. Ya uyanamzsam diye, iki satır yazı karaladı başucundaki AN DEFTERi'ne...

AN DEFTERİ

18 yaşından beri yazdığı anlara ilişkin küçük notlar aldığı bir defter edinmişti kendine. Yazdığının nedeni, niçini, kimesi, niyesi unutulmasın diye. An defterinin yapraklarına bir not düştü o gece, uyumadan hemen önce;


DEĞERLİSİN

YANSITABİLDİĞİM KADAR

DEĞERLİYİM

YANSITTIĞIN KADAR


Tarih, saat, yer, olay özetini altına düştü.
Defterni kapattı. Yatağa uzandı.
Kuş tüyü yorganı üzerine değdi.
İçi ürperdi.

İlk uykuya daldığında yoğun, yarı şuurlu olarak, hayal etme ve görüntüleme periyodundan geçmişti ki, kısa bir rüya gördü. Rüyada çok kısa bir zaman geçirmişti ki, 4 yaşında bir erkek çocuğuna masal okuyuşu kalacaktı sabaha…

Yaklaşık 20 dakika sonra, daha derin, daha huzurlu ve rüyasız bir safhaya dalış yaptı. Bu esnada derin ve rüyasız bir uyku durumundaydı. Uykusunun en derin, en iyileştirici ve en uygun dinlenme noktasındaydı. Günün yorgunluğunu orada bırakacaktı. Bu rüyasız devrede iç dengesi en nihai konuma ulaşmıştı.

Uykuya daldıktan sonra yaklaşık doksanıncı da­kikada, uykunun en hafif dönemine ulaştı kadın. Bu noktada uyanma ihtimalimi çok yüksekti. Zaten çev­resindeki sesler, hareketler, içindeki ağrılar veya üzüntülerle aniden uyanıp canlanırdı her gece tam da bu evrede. Tekrar uy­kuya geri dönebilse, bütün devreler yeniden başlardı da dönemezdi işte.

Ki o gece tam da 90. dakikada telefonu çaldı. Arayanı belliydi. Uykulu bir sesle merhaba diyebildi belli belirsiz. Karşısındaki sesin donukluğu kendine getirdi kadını. Noktasız konuşuyordu aslında adam.

Nasıl kıydılar bana… Hislerime… Nasıl acıttılar beni bu kadar… Tek istediğim yanlarında olmaktı… Ne varsa bende, verdim ben onlara… Karşılık beklemedim ki onlardan da…

Sövüyordu hayata, kadının hiç bilmediği küfürleri sıralıyordu her bir kelimenin peşi sıra… Bir kırılmışlık, bir küfür, bir acımışlık, derinden bir of…
2 saate yakın konuştular adamla…

Rahatlayacak gibi değildi adam, kadın ne söylerse söylesin adam takılıp kalmıştı o an’a…

Eğer adamın bir an defteri varsa dedi kadın telefonu kapattıktan sonra, şu notu düşmüştür boş bir sayfaya…


KIRILDIM BİR KEZ DAHA BU HAYATTA

İZİN VERDİM DOSTLARIN KIRMALARINA

DÖNÜP ARKALARINA BAKMAMALARINA

Sabah uyandığında, evin işlerine yardım eden kadın çoktan başlamıştı işine. kahvaltıyı bile hazır etmişti evin hanımına. Satı dedi sen bilirsin rüya tabiri falan di mi?

Anlat hanımım dedi Satı...

“Doğudan batıya askerler geliyordu ben diyeyim 1 milyon, sen de 2… Yok yok hatta 3 milyon… Oklar vardı ellerinde… Uçlarında ateşler… Ok değdiğinde patlıyordu adamlar…”

Elindeki kovayı bıraktı Satı, ellerini yıkadı. Evin hanımına döndü. Yarın gelirken penye gecelik alacağım bir tane sana, üşütüyor bu saten seni, sen iyi uyuyamamışsın dün gece, yat uyu bir - iki saat daha..." dedi.

Evin hanımı gülümsedi, masalın devamı için yatağa döndü. uykuya dalmadan heme önce an defterinde bir boş sayfa açtı.

ÜŞÜMEMEK İÇİN SICAK TUTANIN NE OLDUĞUNU ÖĞREN

Tarih, saat, yer, olay özetini altına düştü.
Defterni kapattı. Yatağa uzandı.
Kuş tüyü yorganı üzerine değdi.
İçi ürperdi.


__________________________



Fotoğraf / Sleeping Goddess II by Hendrik Ronald




04 Mart 2009

NEREDEN NEREYE



Benim bir siyasi duruşum var dansımın içinde, izleyici nasıl okur bilemem. İskemle benim için çıkış noktası… Bu ülkede işkence var… İskemle solo projesinde, ben onu dansıma yansıttım. İzleyici şöyle okuyabilir; kadın kendi kendine çığlık atıyor, kendi iç hesaplaşması, Türkiye’den bir çığlık, işkence çekenlerin çığlıkları diye bilir. İskemle 2, kadın erkek ilişkisi üzerine… Neden ilişkiler kopuyor diye soruyoruz, evinde iki kişi bir arada yaşayamıyorken savaşların varlığı şaşırtmıyor insanı. Evin içine bakın oradan da dünyaya…


Kendini anlatırken seçtiği kelimeler, sesi, duruşu… Nasıl izlememişim dedirtti bana. Neler kaçırmışım. Genco Erkal ile gerçekleştirdiği Nazım’a Armağan projesinde, Nazım’ın Dünyanın En Tuhaf Mahluku şiiri Genco’nun sesiyle yükselirken, hiç müzik yokken Zeynep Tanbay dansı her kelimeye yetişip, her kelimeyi bedenine sindirip yansıtırken; Nazım büyüyor, Genco büyüyor ve bütünlük insanı sonsuz büyülüyor…

Televizyonda seyrederken sorsalar nerede olmak isterdin diye… Kesinlikle onun dans ettiği herhangi bir yerde derdim. Sahnede, önünde… Çok şey kaçırmışım, geç kalmışım tanımak için. 2000 yılında Türkiye’de yaptığı çalışmalara tanık olmamak ayıptır sadece kendi adıma. Ufuk Uras’ın dansçı eşi olması dışında belleğime kazımamışlığımdır yüzümü kızartan. Kendine bu kadar dönük yaşamanın, hayatı sadece Onda buldum sanmanın kaybıdır daha çok. Hayata tekrar bakmak için de önemli bir tokattır bana. Kaldığım yerden devam etmek için bir sestir aslında. Hayatın içinden çıkıp gidişin, zorunlu bir dönüşüdür dansını izlemek.


İz kanalını seviyorum. Tematik kanallar içinde zevkle seyrettiğim, öğrendiğim, yetişmek için geliştiğim, dünyayı başka bir gözle gördüğüm, insanca bir bakış açısıyla hayatı seyrettiğim, tanıdık geldiği ve öylesine içime girdiği için şişmeden seyrettiğim kanallardan biri.

Diğer tüm yandaş olsun olmasın kanalları seyredemez oldum ben son yıllarda. Giderek artan bir sinir krizi eşiğinde seyrettiğim haberleri bile seyredemez durumdayım. Bu ülke değerlerini hızla kaybederken, bu ülke insanları ve özellikle kadınları ülkesine, ATA’sına bu kadar sahip çıkmazken geldiğimiz noktada gelecek için hala titremiyorsak ve durup durup çığlık atmıyorsak NEREYE diye, diyelim ki atıyoruz ama karşılık bulamıyorsak KORKMALIYIZ…


Bugün bir arkadaşım uğradı. Din derslerini oğlunun sevmediğini, ilk derste öğretmenin anlattığı hikaye ile korktuğundan derse bile gitmek istemediğini anlattı. Din Hocası ilk derse burna giren bir örümcekten bahsetmiş, eğer örümcek beynimize girdiğinde aklımızda dolaştığında kötü fikirlere rastlarsa beynimizde kalacakmış, Yok eğer kötü fikirlerle karşılaşmazsa zarar vermeden çıkıp gidecekmiş. NASIL YANİ?

Ben de daha önce defalarca birçok yerde paylaştığım kendi Din ve Ahlak Bilgisi Dersi hocamdan bahsettim. Duayı bilmediğim ve arkadaşımın kopya vermesine karşı çıkıp boş kağıt verdiğim için, sınav sonuçları açıklandığın da geçer not almıştım. İtiraz ettiğimde “Bu ders Din ve Ahlak Bilgisi dersidir ve sen kopya çekmeyerek bu dersin gereğini yerine getirdin. Unutmayın dürüstlük dua kadar değerlidir.” dedi.

Dedim ki arkadaşıma, “bugün bile yüzünü hatırlıyorum hocamın, nur denen şey hocamın yüzündeydi” Arkadaşım güldü, “bizimkinin yüzü de dedi, örümcek kadar kara”

İnsanın içi yansıyor yüzüne…
Öğrettiklerine de…

Çocuklar hayatı daha farklı sevse, keşke daha farklı öğrense. Sevse… Korkmasa…
Ama ülkemde her şey korku üzerine kurgulanır oldu. NE YAZIK…

***

Senle başladık büyük insan, senle bitirmek lazım;

***


DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU

Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.

Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur,
koşarsın salhaneye.

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin,
canım kardeşim!

1947
Nazım Hikmet


__________________

Fotoğraf / çocuk / Scorpion by Shazeen Samad

BİLEMEDİM



Söz,
sözü vereni mi bağlar söz verileni mi?


Güven;
duyulanı mı yaralar, duyanı mı acaba?


Seni seviyorum,
söyleyeni mi acıtır, yoksa söylenen mi acır zamanla?


Azar,
işiteni mi burkar sadece, azarlayan da bir tuhaf olur mu mesela?


Hırs,
insanı çürütür mü zamanla, karşısındaki mi çürür yoksa?


Şiddet,
uygulayan mı acizdir, uygulanan mı özünde?


Yalan,
sen misin, yaşanlar mı anlamadım mesela?


Yürek,
bendekiyse, sendeki taş mı acaba?




___________________________________


Fotoğraf / Exhaling the bad? by Marcus Björkman



03 Mart 2009

TEŞEKKÜR VE VEDA





42 yıl devlete hizmet etmek ve sevilmek, sayılmak...

Hikayesini uzun uzun anlatırım bir gün hem annemin hem babamın... Köyün ilk okuyan çocuğu babam... Öğretmeni tutmasa elinden ve 130 km. ötedeki ilçeye götürmese babamı, yatılı okula kaydettirmese kafası çalışıyor diye... Bambaşka bir hayat yaşıyorduk şimdi biz.

Annemi bulması ve hayata birlikte tutunuşları ise apayrı bir roman olur.

Dedem İsmet Bey'siz sofraya oturmazdı. Öyle gurur duyardı oğluyla.

Kızı olarak, Üniversite'den ayrılırken arkasından hep benzer cümleleri duyduğumda rahmetli dedemi biraz daha anladım.


Baban insan gibi insandır...

Babanızın bana çok hayrı oldu. İyilikleri saymakla bitmez...

O kadar çok hayır duası almıştır ki, hocama bir şey olmaz...

İsmet Bey harikadır...

İsmet abisiz biz ne olacağız bilmem ki...

Babam o benim, ötesi yok...



Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz haftalarda sürpriz bir şekilde hastanedeydik.

Çıktık dün itibarıyla, artık evdeyiz... İYİYİZ




Bugün bu satırlarda babamın devlete 42 yıl, Uludağ Üniversitesi'ne 34 yıl hizmet ettikten sonra veda edişini aktarmak istedim.

Desteğiniz, dualarınız ve sevginiz için hepinize TEŞEKKÜR EDERİM.





_________________________________________________________________

VEDA...

Üniversitenin Değerli Mensupları,

İstanbul Üniversitesi, Bursa Tıp Fakültesi iken, 1975 yılında göreve başladığım üniversiteden 26 yılı Tıp Fakültesi Sekreteri, 8 yılı Genel Sekreter olarak çalıştıktan sonra 22.03.2009 tarihinde yaş haddinden emekliye ayrılmam kaçınılmazdı. Ayrılık zamanı gelip çattığında, düşüncem, mümkün olduğunca herkesi ziyaret edebilmekti. Rektörlük tarafından düzenlenecek emeklilik töreninde bir araya gelmeyi arzu ederken, teşekkürlerimi veda konuşmamın sonunda sunmayı planlarken, sizlere bu şekilde seslenmek durumunda kaldım.

Üniversitede çalışmaya başladığım ilk günden bugüne 34 yıl süren Uludağ Üniversiteli olma yolculuğumda, dostluklar edindim, rahmetli bir dekanımızın ön görüsüne uygun olarak üniversitemize öğrenci olarak girip çeşitli kademelerde yönetici olan seçkin bilim adamlarıyla çalışma şansı yakaladım, genç kızken girip anne olan, delikanlılığını geride bırakıp sorumluk alan çalışma arkadaşlarım oldu. Kimi baba dedi, kimi abi, kimi hocam dedi. Bana sorsanız bugün hangisi olmak istersin diye ben tereddütsüz hepsi derim. Çalışma hayatım boyunca, benim de kendilerinden çok şey öğrendiğim saygın bilim adamı hocalarım oldu. Değerli çalışma arkadaşlarımın hepsine teşekkür ederim.

Devlete hizmet etmek için başvurduğumda hem iyi hal kağıdım hem de sağlık raporum bu işi yapmak için uygun olduğumun göstergeleriydi. İyi hal kağıdımla ilgili her hangi bir sorun yoktu. 42 yıl sonra emekli olurken, sağlıklı olup olmadığımı anlamak ve emekliler kervanına kabulüm için sağlık raporu almak – genel bir tarama yaptırmak üzere hastaneye başvurdum. Eskilerin tevekkül sahibi dedikleri adamlardanım aslında… Sağlık taraması sırasında geçtiğimiz hafta yapılan tetkiklerde, ameliyat olmamı gerektiren bir durumla karşı karşıya kalınca beni yakından tanıyanların bildiği üzere, sonuca odaklı çözüm adamı olduğumdan hocaların planladığı ameliyat tarihini derhal kabul ettim. Böyle bir kararın sonucunda da ben sizleri ziyaret etmeyi planlarken, sizler beni ziyaret etmek durumunda kaldınız.

Rahatsızlığım süresince ziyaret eden, başımdan hiç ayrılmayan, gerek telefon gerekse çiçek göndererek yanımda olduğunu hissettiren, çok uzaklarda olsalar da dualarını esirgemeyen tüm dost yüreklere teşekkür ederim. Değerli hekimlerimizin ve ekip arkadaşlarının özenli tetkik, tedavi ve bakım süreci sonunda, hayata devam raporumu alarak emekliliğe adım atıyorum. Herkese sağlıklı bir yaşam ve emeklilik hayatı diliyorum.

Saygılarımla ve Sevgilerimle…

02.03.2009
İsmet Topuz
Genel Sekreter

__________________________


Fotoğraf / flowers by Giorgio Lorcet



02 Mart 2009

... SEN


gözyaşlarım dağıldılar bir ovada

her başak dikeni üzerinde bir damla bıraktım sana

her biri ayrı bir an hayatımdan

anlayabil -sen

bilebil -sen

duyabil -sen


çok şey istemedim ki senden


dur ovanın orta yerinde

haykır sen adımı dağlara

cevap vereyim sana


sen diyeyim

bir tek sen anlarsın onların dilinden

içinden-içimden-kopup-gelenden


____________________

DÖRDÜNCÜ CEMRE





Yokluğunla üşüdüm dün gece


Sabah uyanınca öğrendim ki;


İlk cemre düşmüş havaya


İkincisi suya


Üçüncüsü bugün yarın düşer toprağa


Bir dördüncü olsun istiyorum


Senden uzakta dokunsun bana


Düşsün yüreğime


Isıtsın beni

Sen canımıniçi


Cemrem olmak ister misin acaba?



_______________________



GÜNE UYANDIM



ÖNCESİ... Kadın bütün gece düşündü… Sesin yüzünü görmeye çalıştı. Gözünü kapattı, açtı, beyninin kıvrımlarında dolaştı… Sesin yüzü yoktu. Kafası karışmıştı. Nasıl bu kadar tanıdık bir ses, nasıl bu kadar görünmez bir yüz olabilir diye düşündü.

Sabah ezanını dinledi. Severdi. 5 vakit okunan ezan içinde en çok sabah ezanını severdi. Ezan okuyan bir arkadaşı, makamı farklıdır belki ondan dedi. Anlamazdı öyle makam falan... Dinlerdi ve severdi.

O sabah tam da ezan bittiğinde telefonuna bir mesaj düştü.

Hazırlan hadi... Zaten bütün gece uyumadın. Ilık bir duş al iyi gelir tenine…
Kadın gülümsedi. Yatağından kalktı. Ilık duşunu aldı. Bir faydası olur belki sesin yüzünü görmeye diye, gözlerini kapadı. Olmadı.

Duştan çıktı.
Üzerine giyeceklerini dün geceden hazırlamıştı.
Koyu renk bir kot… Geçmişi düşündü…
Beyaz t-shirt… Geleceğe gülümsedi…
Siyah spor bir ceket… Kalkandı en olumsuz an'a…
Siyah postallar… Yürüyüp gitmek içindi…
Siyahtan griye renk geçişli fular… Tutkuyla sarmak için…

Saçına baktı son bir kez. Aynadaki gözler kendine ait gibi gelmedi. İçindeki heyecanı aradı gözlerinde, mutluluk için bakındı sağa sola… Yok yok onun değildi bu gözler, sanki bir şey eksikti.

Oysa gün pazardı. Yarın'a sadece bir an kalmıştı.
Dudaklarına baktı aynada, bir şey söyler gibi bir halleri vardı. Düşünürken ne söylemek istiyorlar acaba diye… Telefonuna bir mesaj geldi…

Düşünme! Gözlerin de dudakların da bulacak anlamını yakında. Heyecan da gelecek o zaman, mutluluk da…

Kadın gülümsedi. “Neden” dedi “sesin yüzü yok bende” soru işareti koymadan cümlesini bitirdi.

Kahve için sözleştikleri yer Gönül Kahvesi ’ydi…
Özellikle bu olsun istemişti adam…

Erken gitmişti 20 dakika kadar. Kalabalığın içinde bir yer buldu oturdu. Etrafına bakındı, kendi gibi tek başına 3-4 kişi daha vardı. Ya tanımazsa beni ya da ben onu diye düşündü. Günün gazetesini aldı eline. Garsona bir kahve siparişi verdi. Ayıp olur mu acaba diye düşündü. Düşüncesi düşmeden akla, mesaj geldi telefonuna…

Olmaz canım... Sen iç kahveni… Bir de unutmadan; tanırım ben seni…:)

Kadın gülümsedi. Nasıl biliyor bütün cevapları diye düşündü. Delirdiğine kanaat getirecekti bir adam çıkıp gelmezse… Her şeyi kafasında yaratan şizofrenik bir durum muydu yoksa… Anlık bir sanrı… Ya mesajlar, peki ya o telefon konuşmaları... Hepsini kendi uydurmuş olabilir miydi? “Daha neler…” dedi. Kahvesinden bir yudum aldı.


Kafasını kaldırdı bir an, içinde bir tel koptu sandı, dönüp kapıya baktı. Adam gecikmişti. Kahvesinden bir yudum daha aldı. Bir tel daha koptu. Dönüp baktı gayri ihtiyari... Bir adam girdi içeri… Gülümsedi… Adam kadına yaklaştı. Elinde bir paket vardı. Bir de en sevdiği çiçek...Tekti, özeldi ve adam biliyordu. Sahi nerden biliyorsun dedi içinden...

Adam yanağından öptü kadını, geciktim bir bahanem yok dedi. Çiçeği verdi sadece. Ceketini çıkarttı. Elindeki paket altta kalacak şekilde yandaki sandalyeye bıraktı. Kadın, sandalyeye verdi dikkatini.

“Merak etme o da senin” dedi adam.
Sustular, baktılar, anlattılar…

Kadın, dinledi adamın son yıllardaki bütün hikayesini. Adamın buğulu sesi kulaklarında asılı kaldı kadının. Kadın anlattı hikayesini… Kadının gülüşleri asılı kaldı yüreğinde adamın... Öyle tanıdık geliyordu ki adam kadına… Buğulu ses...Kadının kendi gülüşündeki tını... Dinledikçe sevdi adamı… Sevdikçe, ses yüzünü buluyordu… Kadın “sen” diye bildi ve devamını getiremedi…

“Evet” dedi adam… “Evet, ben o emanetçiyim…”

Güleç yüzlü iki dost gibiydiler, gün geceye karışırken kalktılar o kahveden. Kadın “bana gidelim” dedi. Adam sessizliği ile onayladı.

Eve geldiler. Kadın bir çilingir sofrası hazırladı adetleri olduğu üzere… Sustular bütün gece… Kadın o pakette ne var acaba diye geçirdi aklından sessizlikten de sessizce...

“Merak etme dedim ya o da senin. Vakti var sadece…”

Şöminenin ateşi geçmek üzereydi. Masayı toparladı kadın… Yardım etti adam. Mutfaktayken baktı kadın adama bir kez daha...

“Nasıl olur diye düşünme boşuna, oldu işte, en son gidişinden sonra öyle avucumda gülüşünü bırakınca ve ben ertesi güne o gülüşle uyanınca, kendime geldim. Saçı sakalı kestirip bir de ceketi giyince üstüme, adama benzedim.”

Öyle dolu dolu bir kahkaha attı ki… Kadın da eşlik etti adama. Susmadılar uzun bir süre. Adamın cümlesi miydi onları bu kadar gülümseten… Bilmediler... Bildiler mi yoksa...

Kal bu gece, dedi sessiz… Kalamam, dedi sesli
Sarılsan, dedi sessiz… Gidemem o zaman senden, ölürüm an'dan sonra ben dedi sesli
Sadece, dedi sessiz… Sadece, dedi sesli

Soyundular ne varsa odanın kapısında…
Kadın geçmişi bıraktı yerde
Adam geleceğini…

Çırıl çıplak uzandılar yatağa… Titriyordu bedenleri, değişime korktukları belli... Adamın isyankar sesi vurdu duvara... Kadının ağlamaklı sesi kaldı halıda. Çocuk çığlıkları yükseldi yatağın iki ucundaki komidinde... Adam baktı içine, kadının sesini aldı kaldırdı halıdan, koydu yüreğine. Çocuk çığlıklarını topladı komidinin üstünden, öptü alınlarından, onları da ekledi yüreğine... Sesi duvara çarpıp geri yumuşacık dönünce, yüreğindeki ağırlık damarlara baskı yapmaya başlamadan hemen önce;

“Hadi dön sırtını bana. Çek bacaklarını karnına doğru” dedi adam… Sarıldı kadına sımsıkı, içene çekti kokusunu… Öptü bir kelebeği öper gibi usulca. Kadın anladı, yaşananlar bir sanrı değildi, bir an'dı. Donsun istedi zaman. Dursun, yarın olmasın bir daha...

Kadın “iyi ki burdasın” dedi sessizce...

Adam “iyi ki kaldım” diye karşılık verdi aynı sessizlikle...

...
...
...


Gün ağarmak üzereydi.
Adam kalktı yataktan...

Gidiyor musun dedi kadın sessizce... Evet dedi adam sesli...

Sarıldın dedi kadın... An'dı dedi adam.

Sustu kadın.

Sustu adam.


Mesajlar diyebildi kadın sadece... Gülümsemendi dedi adam...

Telefon konuşmaları... Onlar da gözyaşların...

Peki ÇÖZÜMÜM diye isyan etti kadın
Yüreğince, yüreğinden geçtiğince İNSAN OLMAK dedi adam...


Adam giyindi, tam çıkıyordu ki, kadın ellerini uzattı, adam kadına baktı, kadın adama… Kadının elinde yüreği vardı. Adam aldı yüreğini kadının. Kapadı avuçlarını sıkıca. Camı açtı kadın sabah ayazında. Adam öptü, korudu kadının yüreğini bu sırada... Kadın çekti içine hayatı yeniden, hücreleri üşüdü ama olsundu... Hayattı bu hissedilen... Adam camı kapattı önce, sonra yüreğini verdi kadına geri. Bir de yanında getirdiği sandukayı bıraktı komidinin üzerine...

“Bu sanduka” dedi, yüreğindeki ağırlık baskı yapıyordu damarlarına...Zor konuşuyordu ve duruyordu ayakta. “senin…....... Sen dört yıl önce ilk kez bana geldiğinde… Ben Sen-dim........ Gözyaşlarını bırakıp gittin bana. Gözyaşlarını dinledim 4 yıl boyunca. Biterler bir gün dedim. Anlatacakları elbet biter an gelir........ 20 gün kadar önce bana geldiğinde ve gülüşünü bıraktığında, sustular, bir an'da..... Bir daha hiç çıkmadı sesleri..... Gülüşün başladı anlatmaya olup biteni…...... Seni öyle derinden hissediyordu ki gülüşün, dayanamadım. Geçen sabah, mesaj attım onun dilinden sana......... Gülümsemeni gördüğüm an, işte o an, karar verdim bendeki emanetlerini geri vermeye. Gülüşü olmazsa yarınları olmaz dedim. Gözyaşların da kutuda; artık mutluluktan aksınlar diye onları da geri veriyorum sana…”

Kapattı kapıyı başka bir şey demeden adam. Kadın elinde sanduka öylece kaldı bir an’da. Dışarıya baktı. Gün ağarıyordu. Yağmurlu bir sabahtı. Banyoya gitti. Sandukayı açtı. Kendine baktı. Gözyaşlarını eline aldı. Gözbebeğine koydu usulca. Gülüşünü aldı ve yerleştirdi suratının ortasına. Saçlarını düzeltti. Kendine gülümsedi. "Sevdim" dedi. Yanağına bir damla düştü, telefonuna bir mesaj...

Ne kadar yakışıyor gözündeki gülümseme sana bir bilsen… Kendini benim gözümde görebilsen… Sen beni görsen… Sen beni… SenBen
...
...
...

___________________________

01 Mart 2009

GÜNE UYANDIM (MI) - DİPNOT


Sevgili Okuyucu,

Biliyorum günü bekledin, heyecanla, sabırsızlıkla...

Ama gün yeni başladı, an yaşanmadan anlatılmaz.

Üstelik uyanmak gereken bir yarın var, oysa bugün daha pazar...

Yarın bu saatlerde an yaşanmış olur, gün yarına dönmüş...

İzninizle hazırlanmam gerek önce an'a, sonra yarınlara...

Görüşmek üzere,

Sevgiyle...