11 Kasım 2009

KUSURSUZ DEĞİLDİR GÖRÜNEN



öylesine uyanmalısın bir sabah
şarkılar söyleyerek günün güzelliğine
bir kahve koymalısın en sevdiğin fincana
mutlu olmalısın kokusunu içine çekince (*)




Bir gece evvel iki dubleyi sırdaş edip kendimize, konuştuk içimizde kalan ne varsa. Senin bıraktığın cümleden ben başladım, benimkinden sen... Birbirini tamamlayan puzzle parçaları gibiydik. Bir parçayken eksikti bir yanımız, denk geldi sandığımız her bir parçada arada kalan boşluğun farkındaydık... Farkındaydık da, olmazları oldurmaktı sevmek, ve aşk anı yaşamaktı sadece ikimiz içinde. Ve biz, yani, senle ben, ayrı ayrı zamanlarda, ayrı ayrı insanlarla onlarca yaşanan anın, onlarca tanıklığında bildik de boşluğu; gene de söz söyletmedik üzerine.

O gece öylesine kurulan bir rakı sofrasının tanıklığında konuştuk saatlerce; bir denklik anının keyfini çıkarıyorduk, puzzle parçalarını bulmuştu, defalarca denedikten sonra ve belki tamamlanamaz dediğimiz bir anda, eksik kalan parçamdın, eksik kalan parçan... Kesintisiz bir bütünlüğün sağlamlığında, kusursuz değildi görünen: Ama güzeldi... Bir mutluluk tablosu olabilirdi ya da içtenlikli bir huzuru yansıttığı söylenebilirdi pekala. Sözler sözlere karıştığında, o hep bildik uykuya açıldı kapılarımız: Kokumu teninden aldım ve gözlerimi kapadım...

Uyandık; hırçın dalgaların yarattığı serinliğin evin duvarlarını yalayıp, kahvaltı masasının kurulu olduğu mutfak penceresinden içeri girişine tanıklık ederek.  Gülümsedik; kahve kokusunun beraber uyanışımıza keyif katan dumanını içimize çekip, bahçedeki sonbahar habercisi yaprakların telaşlı savruluşuna yârenlik ederek. Öptük; yaşadıklarımızın düşten öte sıcaklığının sarıp sarmaladığı yüreklerimizi koyup önümüze, bir sevdanın dolu dizgin yol alışını başımıza taç ederek.

_____________________________________________________

(*) Öylesine şiirimden alıntı...
Fotoğraf / autumn feelingII@Neslihan Öncel

10 Kasım 2009

KURULMUŞ CÜMLELER / 13






AFFETMEKTİR GÜÇLÜ OLMAK

bilmelisin ki... duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.
bilmelisin ki... aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.
bilmelisin ki... karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.
bilmelisin ki... gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. gerçek aşkların da!
bilmelisin ki... tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.
bilmelisin ki... aile hep insanın yanında olmuyor. akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. aile her zaman biyolojik değil.
bilmelisin ki... ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzülebilir. onları affetmek gerekir.
bilmelisin ki... bazen başkalarını affetmek yetmiyor. bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.
bilmelisin ki... yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
bilmelisin ki... şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
bilmelisin ki... iki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
bilmelisin ki... her problem kendi içinde bir fırsat saklar. ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
bilmelisin ki... sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

Can YÜCEL


________________________________________
Fotoğraf / deviantART

SONSUZA DEK...




Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir.
Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek,
evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak
pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır.
Onun için kadınlarımız,
hattâ erkeklerimizden çok aydın,
daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar;
eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.

Mustafa Kemal Atatürk

06 Kasım 2009

06112009/2028/Belki Ela Olur Gözlerin



Seni hep istedi biliyor musun, 19 yıl önceydi ilk kez senden bahsetttiğinde, gözlerindeki mutluluğu görsen, o gün çıkar gelirdin aslında. Annen aradığında ve öyle güzelki görsen dediğindeki sesi bir daha duyar mıyım bilmiyorum ama ilk defa mutluluğun sesi kazındı kulağıma... Mutluluk budur işte dedim kendime; annenin "öyle güzel ki..."sinde saklı sımsıcak bir tını... Heyecan ise, babanın seni beklerkenki hallerinden seri bir fotoğraf albümü benim için bundan böyle...


Hoşgeldin Ela Kız...
Biliyorum çok büyük bir mutluluk getirdin...




Daha çok şeyler yazacağım sana dair; bunlar ilk hislerim...
Senin haberini aldıktan sonra ilk ağzımdan dökülenler...  
Bir de bil istedim; çok ama çok seveceğim seni...


Güncelleme:
Az önce gördüm seni; öyle güzeldin ki... Mutluluktan ağladım...

_______________________________________________________

Fotoğraf / deviantART

04 Kasım 2009

DOĞALLIK



Senin doğallığını sevdim demişti, bir de yalnızlığını
O gelince yanıma yalnız değildim artık  ve ne yazık ki kısa zamanda kaybettim doğallığımı
                    Önce yamuklarımı düzellti sonra törpüledi pütürlerimi

Bilmem artık seviyor mu beni

                                                             Oysa değiş(tir)meye ne gerek vardı
                                                             Senin doğallığını sevdim demişti, bir de yalnızlığını

03 Kasım 2009

BİR FISILTI / AYDINLIK İÇİN

Rüzgar değildi, hayır kesinlikle bir rüzgar değildi ama içimi ısıtan bir esintiydi. Fısılda dedi... Sadece fısılda... Duymazlar ki dedim... Ben şimdi nadasa bırakılmış bir toprak parçasıyım... Çoçuk parkındaki terk edilmiş salıncakta kurumuş bir yaprak... Terk edilmiş kasabanın kilisesindeki çan... Kendi içine kaçmış cılız bir ses... Sesim çıkmaz ki... Dene dedi... Atamız için dene... Severek ve sevinerek dedim. Çünkü bilirim ve inanırım ki; aydınlık fısıltılar çoğalırsa kaybolur karanlıklar...






ALTINA İMZAMI ATARIM...

"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."



Daha önce gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projelerinde de elimden geldiğince destek vermiştim ama bu seferki bir sosyal sorumluluk projesi değildi... Bu sefer hedeflenen tek ses olmaktı, tek yürek... Bugün Cumhuriyeti yaşıyorsak onun önderliğinde dökülen kanlara da sahip çıkmaktı.  Bugün Cumhuriyet türlü çeşitli oyunlarla yara alıyorsa, işte tam da hedeflenen CUMHURİYETE sahip çıkmaktı.

Cumhuriyete inanıyorsanız, ben bir bireyim diyorsanız, size verilen hakların tek tek elinizden alındığını düşünüyorsanız, eskiden kardeştik ne oldu bize diye soruyorsanız,  BİR MİLYON KALEM EDİTÖRLERİNİN BAŞLATTIĞI KAMPANYA DESTEĞİNİZİ BEKLİYOR...

01 Kasım 2009

Susturdum İçimdeki Sesleri Söz Yağmurun

 bazen kelimeler yetmez yürektekini anlatmaya...

Yazdığım onca taslak içinde gezindim dün gece; geçmişin tadını da, kendi tadımı da, aşkın tadını da yeterli bulmadım yayınlamaya.  Bir mektup yazdım geçenlerde yitirdiğim bütün aşklara, başka bir zamanda anneme, bir kaç zaman önce bir de kendime; yok olmadılar onlar da istediğim tadda... Ne bir serzenişti kelimelerim ne de mutluluğun tadı vardı satır aralarında. Yaşamın tadı da yoktu bugünlerde; oysa iki önemli konu vardı üzerine yazmak istediğim; omuzlarımıza yüklediğimiz gereksiz yükler ve hayatımıza aldığımız insanları değiştirmek üzerine ama istediğim kıvamda çıkmadı kelimeler... Bir şiir denedim ama olmadı... Bir öykü başladım, iki bölüm gitti, henüz serimdeydim ama tıkandı... Yazılmış kelimelerden bile tat almayınca, anladım,  içimin tadı yoktu aslında.

Yepyeni bembeyaz bir sayfa açtım. Başladım kelimeleri serpiştirmeye orta yere. Saçıldılar, dağıldılar, anlamsızlaştılar... Neden bilmem yetersiz kaldılar içimdeki duyguyu anlatmaya. Yazdıklarımı silmedim, taslak yapıp bıraktım hepsini yarım yarım... Belki artık mola zamanıdır dedim kendime. Belki içimdeki bütün sesleri susturup yağmura bırakmak gerek sözü... Dinlemek biraz onun uzaklardan getirdiklerini. Kendine yüklediklerini almak sırtından teker teker... Anlamaya çalışmak içine sığdırdıklarını. Biliyorum, kendi sırtımdaki yükleri de bırakmalıyım yol kenarından akıp giden yağmura ve içimdekileri dökmeliyim camda iz bırakan damlarara, izin vermeliyim gözümün yaşına, karışsın yağan yağmura...




Kelimeler yeniden anlamını buluncaya kadar ya da tamamlanıncaya kadar taslaklar; ıslanayım yağmurlarda... Sırıl sıklam bir aşığın gülümsemesini de alarak yanıma, terk edilmiş çocuk bahçelerine döneyim yüzümü...Belki şimdi çocuk seslerine hasret ahşap salıncakta kuru bir yaprak olmak gerek bir başına ve sallanmayı beklemek rüzgarda...





Rüzgar esmezse yapacak bir şey yok ama eserse gene görüşürüz buralarda...


______________________________________________________
Fotoğraf /  sonrası eskimişlik @ Neslihan Öncel