#yolda2yolcu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#yolda2yolcu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

04 Kasım 2022

Afilli Bir Köy: Afitos

Günlerden Pazartesi 16 Mayıs

Sabah erkeni...

Afitos kurulduğu tepeden denize bakan yamacından aşağıya giderken, taş evleri ve Arnavut kaldırımlarıyla bizden geliyor bize Afitos. Öylesine bizden ki, kendimizi birden İzmir'in Rum Köylerinde ilerliyormuşuz gibi hissediyoruz. Bizden derken, aslında ne kadar da onlardan diye düşüne koyalım, tepeye kurulu bu köyü seviyoruz. 1800'lerden kalma bir kilise var meydanda; Aya Dimitri Kilisesi, neredeyse meydanı kaplayan bu kilisenin etrafında hayat var. Falezlerin kenarından denize nazır manzaraları ile restoranlar ve barlar sıra sıra. Sonradan öğreniyoruz ki buraların keyfi,  yaz aylarında gerçekleştirilen Afitos Festivali zamanında daha iyi çıkıyormuş,, kısmet, belli mi olur, bir yaz festival turu yaparken buraya bir kez daha gelmek de nasip olur. 

Sabah erkeni çıkınca yola, Afitos sahilinde kahvaltıya karar veriyoruz. Maviş sağolsun, evimiz sırtımızda, mutfağımız her daim hazır.  Kahvaltı sonrası yamacı tekrar çıkıp köyün içinde uygun bir yere park ediyoruz. Sonrası sokaklarda kaybolmak. 



































Afitos sonrası yolumuz Halkidiki'nin tam ortasında yer alan kız kardeşlerin en yabanisi Sithonia. Planı tüm adayı gezmek üzerine kurguluyor ve hemen yarımadanın kuzeyinde yer alan Metamorfossi'de konaklamak üzere iki otel belirliyorum. İlki epeyce lüks, havuzlu ve kahvaltılı, sezon dışı olduğu için bizim istediğimiz apartlar ne yazık ki kapalı, sadece oda kahvaltı olan otel odaları da bu gezinin amacıyla örtüşmüyor. İlgilerine teşekkür edip, diğerine doğru yürüyoruz. Kasaba küçük, sevmli ,sırtını çam ormanına yaslamış, önü derya deniz. 

Diğeri zaten öyle sımsıcak ki, ilkinin pabuç çoktan damda. Ah güzel Anna, resepsiyonda bizi öyle bir karşılıyor ki, öyle sıcak ve içten, kayıtsız kalamıyoruz. En güzel iki odalı suiti bize gösteriyor. 2 gece burada kalacağız. Gürcü Anna, 15 yıl önce gelmiş buralara, sonra da kalmış. Türkleri çok seviyor,  öyle ki yol yorgunu bize, ikramlıklar hazırlayıp bir de kahve getiriyor.  Türkiye'de yayınlanmış dizileri seyrediyor, hastası resmen, bizden dizileri bilen çıkmıyor, en son Muhteşem Süleyman ortak bir konu oluyor, öğrendiği kelimeleri ve hatta cümleleri sıralıyor. Bazen gülüşüyor, bazen çokça şaşırıyoruz. 

Sabah erken yol almanın ödülü, yorgunluk kahvesi sonrası kendimizi Sithonia'nın vahşi doğasına bırakmak olacak, iki gün boyunca deniz, kum güneş...

Küçük bir ipucu bırakıp şimdilik kaçayım. 



Öğle saatlerinde varacağımız ve hiç ayrılmak istemediğimiz Portakalli Beach'te görüşmek dileği ile...




19 Eylül 2022

Ohrid Diye Çıktık Yola

Bu gezinin baş rolü kendisidir. Niyeti de öyle. 

Ohrid!

Bir rota belirlerken daha önce uğradığımız bir yere uğramamayı seçeriz, eğer özel olarak görülecek bir yer, ille gidilmesi gereken bir yeri özellikle bile isteye bırakmadıysak, o yer o seferki rotanın figuranı bile olamaz. Ama dedim ya Ohrid öyle değil. Ohrid daha önce gezmek istediğimiz ama planlama hatası ve hava muhalefeti nedeniyle aklımızda kalan "hakkı verilememiş yer listesinde" yer alıyordu. Babam da gittiğimiz günden beri, bir Ohrid'e gitsek diyor, ne ara konu yol ya da seyahat olsa, Ohrid rotada vardı di mi diyordu. 

Üsküp görevi çıktığında ofistekilerin aksine göreve atlamam bundandır aslında. 

Ohrid dediğin yakın yer, haftasonu git gel... Önceki deneyimlerden sabit ki,  ekip sağlam, daha önce ne yolları beraber aştılar, daha nicelerini aşarlar diyerek önce bir hafta sonra iki hafta sonunda 3 haftalık bir rota yapıyorum. İyi ki! Ohrid için bahaneye ihtiyacımız yoktu ama yola çıkmak için Ohrid en güzel bahanemiz oldu. 

Ama önce Üsküp çıkışı;

Günlerden Perşembe 12 Mayıs

Eşim pazarlama müdürü olduğundan ve de Tetevo'ya kadar gelip de müşterisine merhaba demeden oralardan geçmenin ayıp olacağını düşündüğünden bir durak daha ekleyiveriyoruz yolculuğumuza. Güleç yüzlü baba ve oğulları bizi karşılıyor, dükkanın önündeler, memnuniyetleri yüzlerinden okunuyor. Bir kahve içimlik uğradığımız yerden yaklaşık yarım saatlik bir yolculuk ile vardığımız Dardani'de yemek yerken buluyoruz kendimizi, biraz mahçupuz, hem elimiz boş gitmiş olduk hem de kalabalığız. Eşim müşterisi Türkiye'ye gelince telafi edeceği konusunda bizi rahatlatıyor. Dağ yamacındaki bu alabalık ve eti ile meşhur yeri, dağa sırtına dayadığından ve gürül gürül akan sularından mütevellit, çok seviyoruz. 




Ohrid için bize farklı bir dağ yolu önerseler de biz hem benim belimin ağrısı hem de yol neredeyse 2 saat uzayacağı için otobandan gitmeyi tercih ediyoruz. Üstelik Ohrid için kalacak yer planını da yapmamış durumdayız. Ama her zamanki gibi bir B planım var. Ohrid bizi bildik renkleri ile karşılıyor. Yağmursuz bir havada burada olmak hepimize iyi geliyor. Bu sefer otelde kalıyoruz, baba oğul işlettikleri otelde bu gece sadece biz varız, cumartesi gecesi odalar ful. İki  günümüz var ve bu sefer hakkını teslim edeceğiz bu şirin yerin.

Neredeyse bir günü St. Naum'a ayıracağız ve yol üzerindeki Bay of Bones'a da uğrayacağız. Bir önceki turda ne yazık ki buralar için vaktimiz yoktu. 

Günlerden Cuma 13 Mayıs

Sabah erkenden yola çıkıyoruz, çıkmadan önce hızlandırılmış bir sabah yürüyüşü yapıp, ışığı yakalamışken üç-beş fotoğraf çekip, hedefe odaklı yolculuğumuza başlıyoruz. Hedef St. Naum. Böylece görevin zorunlu olmayan çevre gezisinin ilk durağında Üsküp ekibiyle de bir fotoğraf çektirebileceğim.  

Yol gölün kenarından kıvrıla kıvrıla devam ediyor. Kendi havasını koruyan küçük yerleşim yerlerini geçiyoruz. Durmak istemesek de, yoldaki güzellikleri es geçmek pek de mümkün olmuyor. 












Aklımız fena halde Ohrid'e, sabah yürüyüşü sonrasında, akşam üzeri hafif çiseleme ile kendini gösterecek yağmurdan endişeliyiz. Gene mi diyor ama bunu mümkün olduğunda dillendirmiyoruz. Yol kenarında kalan küçük köyler, kasabalar çok güzel. Sakin ve huzur verici. 





St. Naum'a neredeyse ekiple aynı anda giriyoruz, güzel bir tesadüf oluyor. Onlar 3,5 saatlik yolu 3 saatte  gelmişler, bir yarım saatlik yoldan 3 saatte geldik. Gülüşüyoruz. Herkes kendini St. Naum'un dingin ve mistik havasına teslim ediyor. Henüz sabahın erkeni ve turistik eşya satan tezgahlar bir mahmurluğunu üzerinden atamamış. 




















St. Naum'dan ayrılmak bir hayli zor oluyor, gürül gürül akan ve bir o kadar berrak sularında yüzmek kim bilir nasıl da iyi gelirdi insana. Bunun hayalini kura kura ayrılıyoruz St. Naum'dan. Yoldaki bir manzara kahve için ideal. Durmasak olmaz.


Mola hepimize iyi geliyor. Bay of Bones'a bizden önce gelen okul gezisi olduğunu tahmin ettiğimiz kalabalık ayrılınca, sazlık evler arasında bir başımıza geziniyoruz. Berrak Ohrid içinde yüzen balıkları seyre dalıp, manzaranın ve bulutların sunduğu güzelliklere hayranlığımızı sıklıkla dile getiriyoruz. İyi ki geldik... 






Dönüşte, otele uğruyor, 1 saatlik bir dinlenme sonrası kendimizi Ohrid'in çarşısına atıyoruz. Sonrasında belki kaleye ve kiliseye de çıkarız diyoruz. Tabi ki dayanamayıp çıkıyoruz. Kale yokuş yukarı olunca annemin yorgunluğunu azaltmak için onun dönüşüne tekne ayarlıyoruz. Bizim Üsküp ekibine denk gelince annemi onlara teslim ediyor, çarşı merkezde buluşmak üzere annemden ayrılıyoruz. Çarşı merkezde yol üstü bir yere oturuyor, yemeklere eşlikçi biralarımız ile sohbeti koyultuyoruz. Yağmur gelmek üzereyken, yakalanmamak için kalkıyor ama yine bir kez daha Ohrid sokaklarında ıslanıyoruz. Neyse ki, bu sefer hakkını vere vere gezdik Ohrid'i. Bir tek tekne turu kaldı ki, eh o da olmasa da olur dedik ve böylece Ohrid'i gezilecek, görülecek, eksiği kalanlar listesinden çıkarttık.














Günlerden Cumartesi 14 Mayıs

Plana ucundan dahil olan, yolun, sağlığın ve ekonominin durumuna göre plana uzatmaları oynamak üzere dahil olacak Halkidiki için sabah erkenden yola çıkıyoruz. Yunanistan sınırından sonra dikkatimizi çeken asma gibi üretimi yapılan elma ağaçlarını fotoğraflamadan edemiyoruz. Bizi bekleyen turkuaz denizi düşleyerek yaklaşık 5 saat sürecek ve bizi 3 parmak diye de anılan Halkidiki'nin batıdaki parmağında yer alan Yeni Mudanya (Nea Moudania) üzerinden ki bilenler bilir, Bursa'da deniz kıyısında Mudanya isminde bir ilçe vardır ve oradan göçen Rumlar burada yerleştikleri yerlere Türkiye'de doğup büyüdükleri yerlerin isimlerine ön ek olarak "yeni" ekleyerek yeniden bir yaşama başlarla, çoklukla ilk gelenlerin Türkçe konuştuğu ve Rumcayı sonradan öğrendiğini de bu gezideki ilginç tesadüflerle öğrenmiş olduk- ne diyordum; Halkidiki'nin batıdaki parmağında yer alan Yeni Mudanya (Nea Moudania) üzerinden Kassandra'daki Polychrono Sahilindeki otelimize kavuşturacak yeşil yolculuğa başlıyoruz. 

Akşam ola hayrola...






***





Şuraya bu gezide pek eğlenen bir anne - kız bırakalım.
Anlamayanlar için dip not; o bir kalp ;)