31 Aralık 2008

3 KERE VUR



EY KENDİM!

KENDİNE GELDİYSEN

3 KERE VUR


BEKLİYORUM...
VAKİT DARALIYOR.




 

30 Aralık 2008

AÇ KAPIYI BEN GELDİM



İçimden gelmiyor
ne bir yazı yazmak
ne de bir şey yapmak
Bu yıl evde oturup beklemek istiyorum
ASLINDA
Ben bu yıl
kendime hoş geldin demek istiyorum
Bu yıl geçen yıldan farklı olsun
Ben kendime geleyim artık istiyorum.

2009,
2008’i
kendimde değildim diyerek geçirmişlere
kendini getirsin dileklerimle...

28 Aralık 2008

BAŞIMIN AĞRISI

Tamam üstüme daha fazla gelme biliyorum ben davet ettim seni perşembe günü. Ama sence de ziyaretin kısa olanı yerinde olmazmıydı. Kaç gün oldu. Tamam besliyorum seni kabul, sen de karın tokluğuna oturuyorsun başımın üstünde. Tek yaptığın yer değiştirmek. Öne arkaya sağa sola üste alta. Hayır anlamadığın şu işlerim var benim, yaşamak zorunda olduğum bir hayatım. Yetiştirmek zorunda olduğum işlerim. Evi temizlemek gerek mesela, sen varken mümkün değil ki sevmiyorsun gürültüyü. Ders çalışmalıyım ama o da mümkün değil ne ışığı seviyorsun ne de odaklanmayı.

Sen huzursuzluk, rahatsızlık ve de sıkıntı veriyorsun bana. Başımı kaldıramamz oldum anlasana. Umrunda değil farkındayım, üstelik yüzsüz bir tavrın var son zamanlarsa. Yoksa onca sözden sonra bir dakika duramaz, durulamaz ama söz konusu sen olunca hayretle bakıyor insan. Telaşlanmıyım diyorum kendi kendime, geldiği gibi gider. Şu saat oldu hala benimlesin ve korkarım bu sabah da gitmeyeceksin. Ama artık kızmaya başladım. Git artık. Gelme bir daha.

Sabah uyandım, 8:30 da ve inanamadım başımın ağrısı hala burada...


27 Aralık 2008

IT'S WHAT IT IS...


Haşim döktürmüş gene;
"Şimdi hazır elimde böyle bir fırsat varken. İzin verirseniz, sormak istiyorum sizlere. Ne düşünüyorsunuz bu satırlar hakkında? Yüreğinizin sesini paylaşmak ister misiniz?"diye sormuş.

Ben de bloguma yazayım dedim cevabımı:


SENDEN NEFRET EDİYORUM
SENDEN NEFRET EDİYORUM
HAYALLERİN YOK DEDİN BANA
BENİM DE HAYALLERİM VARDI BİR ZAMANLAR
AŞKIM DEDİĞİN GÜNLERDE KALAN
SONRA SEN GİTTİN
GİDERKEN YANINA ALDIĞIN BENİM HAYALLERİMDİ
SEN ALIP GİTMESEYDİN HAYALLERİMİ
SEN BENİM HAYALLERİMİ BAŞKASININ GERÇEĞİ HALİNE GETİRMESEYDİN
BENİM DE HAYALLERİM VARDI...
BEN GERÇEKLEŞTİREMEYECEK HALDEYSEM DE
SEN GERÇEKLEŞTİRSEYDİN O ZAMAN
AŞK BU DEĞİL Mİ?

AŞKININ MUTLULUĞU İÇİN YAPILABİLECEKLERİNİ YAPMAK
AŞK DEĞİL DE NEDİR SÖYLER MİSİN BANA
AŞK;
AŞKININ MUTLULUĞUNDAN MUTLU OLMAK DEĞİL DE NEDİR ANLATSANA BANA...

26 Aralık 2008

MİMLENMİŞİM



Nily mimlemiş beni...
Sevdiğim mekanları yazmam için... İlk mimim heyecanımı anlayışla karşılayın lütfen...

Sevdiğim mekanlar…
Sevdiğim mekanlar…
Sevdiğim mekanlar…
Uzun uzun düşündüm
Yazmaya başlarsam aklıma gelir dedim.
Yemek yiyebileceğim salaş mekanları severim mesela…
Düşündüm…
Deniz kenarlarını severim…
Dağları tepeleri ormanları severim…
Rock müzik dinleyebileceğim mekanları severim…
Şık yerleri severim... Hani şu beyaz masa örtüleri şık yakışıklı garsonların olduğu…
Jazz Clubları severim…
Bol çeşit olsun bir de soul müzik kahvaltımı edeyim ama mümkünse kalabalık olmasın brunch mekanlarını severim.
Balıkçıları severim.
Limanları.
Ben en çok sevdiklerim yanımda olsun isterim mekan bahane olsun gönlümüz hoş olsun isterim.
Bazen salaş bazen şık ama mutlaka gülümseyerek anacağımız mekanları severim.
Nişantaşı’ndaki şık manavı bilirim…
Bebek’teki soğuk sandviççiyi…
Taksimdeki salaş ocakbaşını hani umut pişirip kahkaha içtiğimiz
Uludağ’daki köy evini
Çeşme’deki denizi severim.

Ada’yı severim mumlar yakıp dilekler tuttuğumuz için
Moda, Fenerbahçe, Caddebostan'ı severim sahilinde yürümekten bıkmadığımız için
Taksim’i severim her şey bir arada olduğu için
Beşiktaşı severim Ortaköy’e yürüme mesafesinde olduğu için
Kozahan’ı severim simit ve çay en güzel orada gittiği için
Tünel’i severim iki ucu da keyfe açıldığı için

Caddeyi severim süsnenip püslenip Kırıntı'da yemek yediğimiz için
Mudanyayı severim bi de tabi Yalova'yı balık yemek deniz kokmak için
Evimi severim dostlarım geldiği için

Galiba ben mim olayını beceremedim mekanların adını değil anını bildiğim için :)


Peki bakalım bana gelen topu atacağım kişiye doğru pası verebilecek miyiz
Ve işte : hayatınortasında artık top





Fotoğraf için bkz.

22 Aralık 2008

HER ŞEY ZAMANINDA DEĞERLİ



Karnım açken getirdiğin bir lokma ekmek doyurur beni
Sonrasında sofralar kursan ne olur
Üşüdüğümde uzattığın elin ısıtır beni
Sonrasında güneşler açtırsan ne olur
Sen şimdi sev beni
Ben gittikten sonra arkamdan ağlasan ne olur

Kimse İstemediğini Yaşamaz




Hadi canım…
Kimse de beni bu cümlenin doğruluğuna ikna edemez.
Doğduğunuz yer önemlidir.
Kimin çocuğu olduğunuz, nasıl bir toplumda yaşadığınız
O toplumun hangi kesimi ile iç içe olduğunuz.
Karınızın, kocanızın kim olduğu
Çocuklarınızın seçimleri
İşiniz, işinizdeki pozisyonunuz,
Statünüz, kazandığınız, hatta harcayabileceğiniz para önemlidir.
Neyi ne kadar yaşayıp
neyi ne kadar yaşamayacağınızı bunlar belirler çünkü.

KİMSE BENİ İKNA EDEMEZ

Dayak yiyen bir kadına şu cümleyi kurarsınız:
Boşa şu adamı, terk et evi deli misin sen.
Ben senin yerinde olsam bir saniye durmam.

DİYEMEZSİNİZ

Bekara karı boşamak lafı doğrudur.
Çünkü hiç dayak yememişsinizdir.
Çünkü sizin paranız vardır.
Çünkü siz baba ocağına dönünce sevgi ile karşılanacağınızı bilirsiniz.
O nedenle boşarsınız olur biter.
Arkanıza bile bakmazsınız.

KATILIYORUM

Bazen boşamak gerek, bazen dönüp bakmamak…
Ama bunu dillendirmemek gerek.

Peki yapmak için birazcık cesarete ihtiyacı varsa

KURARIZ BİR EMPATİ

Hadi deriz, ne duruyorsun.
Ben senin yerinde olsam bir dakika durmam.

Son dönemin moda kavramlarından EMPATİ(*), pilav üstü döner değildir.
Kur bakalım şuradan bir empati, bol anlayışlı olsun diyemezsiniz.
Aslında kimse ile de empati kuramazsınız.

Aynı yaşanmışlıklara sahip değilsiniz, aynı aşk büyütmemiş sizi, hata yapınca aynı anlayışla karşılanmamışsınız, aynı kültür birikimine sahip arkadaşlarınız olmamış sizin, aynı sorumluluk duygusuna sahip anne baba eğitmemiş sizi, aynı beklentilerle sarılmamışsınız hayata, aynı amaçlarla bakmıyorsunuz o pencereden, aynı sıkıntıları yaşamamış bedeniniz, kısaca aynı yoldan yürümemişsiniz.

Bilemezsiniz…

O nedenle diyemezsiniz.

Becerebiliyorsanız,

DİNLERSİNİZ.

Aslında tek yapabildiğimiz değil midir?
Öyleyse;
empati kurmaya çabalamak yerine dinlemeyi başarsak daha fazla gelişmez miyiz
hatta karşımızdakine daha çok yardım etmez miyiz aslında?


(*) Wikipedi’ ye göre: Empati veya eşduyum, bir başkasının duyguları, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir. Kendi duygularını başka nesnelere yansıtmak anlamında da kullanılır. Empatinin zıt anlamlısı antipatidir.

Bebekler üzerinde yapılan incelemelere göre, doğuştan empati yeteneğimiz yüksek olmakla birlikte, uygun şartlarda hızla kaybedilebilen bir yetenektir. Empati yeteneğini sonradan kazanabilmenin yolu: açık uçlu sorular sormak, yavaş hareket etmek ve yorumda bulunmak, hızlı yargılara varmaktan kaçınmak, kendi davranış ve düşüncelerimizi anlamaya çalışmak, geçmişten ders almak, olayları akışına bırakmak ve kendimiz ve karşımızdakilerin davranışları için belli sınırlar oluşturmaktır.

Olumlu amaçlar için kullanıldığında işbirliği, üretkenlik, refah ve mutluluğu artıran bu yetenek, kötü amaçlar için kullanıldığında manipülasyonculuk şeklini alır.

Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Empati sayesinde insan ilişkileri gelişir. İnsanlar arasındaki kavgalar azalır ve zamanla yok olur. Aile içi empati ise aile bireylerinin karşısındaki insanı kendi yerine koymasıdır. Bu sayede bireyler karşındakinin ne tepki vereceğini bilir ve ona göre davranır.

Empatinin tam olarak gerçekleşmesinin üç kuralı vardır;
- Bir insanın kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, olaylara onun bakış açısıyla bakmak,
- Karşıdakinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlamak ve hissetmek,
- O kişiyi anladığını ona ifade etmek.



21 Aralık 2008

TUTARLILIK




Tutarlı olmamı bekleme benden.
Yüreğimin ve beynimin aynı anlaşmaya imza atması mümkün değil.
Sen konusunda anlaşamazlar anlasana.

Yüreğim senin iyi bir insan olduğunu sanıyor.
Beynim olmadığına ilişkin onlarca kanıt sunuyor.
Yüreğim sana acıyor.
Beynim kendime acımam konusunda geçmişi hatırlatıyor.

Tutarlı olmamı bekleme benden.
Bedenim seni çağırıyor
Aklım kendine gel diyor.

Aklım sonunda bir sınır çiziyor.
Akılla yürek anlaşacakmış gibi geliyor.
Hiç beklenmedik bir anda
vurucu cümle karşıma çıkıyor :

“Sınırlar başkasını dışarıda tutmaz,  sizi içeri hapseder” (*)


Fotoğraf için bkz.
(*) Grey's Anatomy 1. sezon. 2 bölümden bir alıntı.

18 Aralık 2008

CAM KIRIKLARI

ALÇI (*)

Uzun zamandır düşündüklerimi düşünsem de yazmayacağım, istesem de yapamayacağım kadar şahane bir anlatımla dökmüş kağıtlara...
Emre Kalcı adını o kadar çok duyacağız ki...
Kitabın armağan bölümünde yazdığı satırlarla bitirelim:


“Herkesin kendi sözcükleri var anlatmaya yetmeyen ve  herkesin kendi öyküsü var
anlatmakla bitmeyen... Ya seninki hangisi? Aynı başlayan hikâyenin sendeki sonu hangisi? Bendeki... Derin... Yırtılmış su sesi...”
(*) İclal Aydın yazısı için bkz.

SUSMA HAKKI

"Susma hakkımı kullanıyor ve hayatından çıkıyorum"

Keşke becerebilsen ve sadece çıkabilsen.
Keşke ben hala birşeyleri açıklamak zorunda olduğun kişi olmasam.
Keşke sen benim seni yanlış anlayıp anlamadığımı umursamasan.
Keşke sen becerebilsen ve
SESSİZCE
çıkıp gitsen.

17 Aralık 2008

EN ÖNEMLİ ÖZELLİK

Bir kocada olması gereken en önemli özellik? (*)
Havaalanında karşılaştık, ikimiz de ayrı yerlere uçuyorduk.
"Gazeteden takip ediyorum bazen seni" dedi, "Demek sen de evlendin."
"Evet" dedim.
"Kocan?" dedi.
Bekledim arkasından ne gelecek diye.
"Ne iş yapar? Yakışıklı mı? Hoş mu? Kültürlü mü? İyi insan mı? Merhametli mi? Şefkatli mi? İyi sevgili mi? İyi sevişir mi? Seni güldürür mu? Çocuklarına düşkün mü? Düşünceli mi? Nazik mi? Varlıklı mı? İyi baba mı?"
Yok hayır. Bunların hiç biri gelmedi.
"Kocan. Sorumluluk sahibi mi?" dedi.
Acayip şaşırdım.
Yıllardır görmediğim eski bir çocukluk arkadaşımın, evli olduğum erkekle ilgili öğrenmek istediği bu muydu yani?
Hayata dair kulağıma küpe olması gereken çok önemli bir bilgiyi ilk kez duyuyormuşum gibi, "Bir kocada aranacak en önemli şey, sorumluk sahibi olması mı?" dedim.
Sesi biraz yorgun geldi,
"Evet tabii ki" dedi.
"Benim o çok aşık olduğum dünyalar güzeli kocam, asistanına tutuldu. İki çocuğumuz varken, onunla gitmek istediğini söyledi. Dünyanın bir ucuna gitti, Arjantin'e. Aşkını yaşayacak ya, yaşasın ama biz de bir şekilde var olabilelim. Oysa çocukların okul paralarını nasıl ödeyeceğimiz umurunda bile değildi. Ama o, baştan beri böyleydi zaten. Dünyanın en janti, en güzel giyinen, en hoş adamıdır, muazzam dans eder, salon erkeğidir, kolunda gururla taşırsın, bütün kadınların ölerek baktığı biridir, dil bilir, kültürlüdür ama dünyanın en sorumsuz adamıdır. Oraya- buraya taktığı borçlar yüzünden, babamın bana aldığı evi satmak zorunda kaldık. Aynı şekilde arabamı da, meğer vergilerini filan ödememiş. Bunun gibi binlerce şey sayabilirim. Sekiz yılda çöktüm ben. Aile olunca insana, kendisinden çok karısını ve çocuklarını düşünecek adam lazım. Sorumluluk sahibi adam. Gerisi palavra!"


(*) Ayşe Arman'ın yazının orjinali için bkz.

12 Aralık 2008

KAPILAR AÇILDI ARDINA KADAR



ÖNCELEYİN

Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda
Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların
Sonra her şey çıkıp geldi
Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
Sen çıkardın utancını duvara astın
Ben masanın üstüne koydum kuralları
Her şey işte böyle oldu önce

Cemal Süreya


HATIRLAMAZSIN TABİ NE BENİ NE DE KENDİNİ
NE İLK KARŞILAŞMAMIZI NE BİRBİRİMİZE TUTKUYLA GÜLÜMSEMEMİZİ
KAHRAMANIMDIN SEN BENİM
EN Bİ KADININDIM BEN SENİN
AMA SUÇLUYDUN İŞTE
FARK EDİNCE AFFEDEMEYECEĞİNİ KENDİNİ
KAPATTIN KAPILARI TEK TEK ÜSTÜME

AMA NE OLDU BİLİYOR MUSUN?

KAPATTIĞIN KAPILARI TEK TEK ARALIYORUM ŞİMDİLERDE
GÜNEŞ GİRDİ İÇERİ.
ÜRPERDİM ÖNCELERİ
FARK EDİNCE ÜRKEKLİĞİMİ SESLENDİ UZAKLARDAN BİRİ:
Zemheri gelmiş senin yüreğine
arada güneş açsa da
bahara uzak düşmüşsün işte.
Benim güneşim bazen salak saçma çalışır ama
ne zaman istersen senin olabilir
DEDİ BANA...
BENİM GÜNEŞİM DE SALAK SAÇMA ÇALIŞSIN İSTİYORUM BUGÜNLERDE
YÜREĞİM ARTIK ÜŞÜMESİN
KAHKAHALAR ATSIN KENDİ BİLDİĞİNCE

09 Aralık 2008

SOKAK

Severim şehirlerin sokaklarında gezmeyi.
Turistik alanlardan çok daracık sokaklarda bulurum kendimi.
YAŞAMI HİSSEDERİM.
Bir evin kapısı aralık kalır mesela çaktırmadan göz gezdiririm.
Merak ederim. Kim yaşıyor, nasıl yaşıyor, hikayesi ne?
Süprizlerle doludur kentin sokakları, bazen çıkar bazen çıkmaz seçilen yollar.
Hayat bazen güvenli bildiğim ana yoldan çıkmamı söyler bana.
Önüme daracık sokaklar çıkartır.
Mesela cumbalı evler vardır.
Yeşil bir kapı.
Camdan bakan bir kedi.
Gülümsetir beni.

İnsanoğlu hep güvende olmayı ister ama bir yanı meraklı...
Ben meraklarıma yenilirim...
Bazen iyidir bazen kötü...
Severim sokakları gezmeyi...
Bazen o hiç bilinmeyen yol beni gizli bir bahçeye bazen semtin çöplüğüne çıkarsa da
keyiflidir sokak.
Gezerken görmek görünce hatırlamak hatırlayınca gülümsemek...
Severim sokakları,
biraz hayatı tanımak biraz da anlamak için tavsiye ederim ana caddeden çıkıp önünüze çıkan sokaklarda gezmenizi.


















Fotoğrafın orjinali için bkz.

02 Aralık 2008

RUHSUZ YÜREK




Su balıksız olur, balık susuz olmaz.


Arif Nihat Asya
Sabah ofise gittim.
Arkadaşım iyi gözüküyorsun dedi.
Makyaj yapılmış.
Özenle giyinilmiş DE
Merak ettim ruhun nerde dedi.
Geliyor yolda dedim.
Bir yere uğraması gerekti.
İkna olmayınca devam ettim.
Biraz gecikecekmiş az önce haber verdi.
Meraklanma öğleni bulmaz gelir dedim.

Radyodaki ses:
Nesine yar nesine
Ölürüm ben sesine

Dış Ses:
Yazıyı bekliyorum hala. Bitmedi mi?


İç ses:
Bir daha vursa idi
Nefesim nefesine

Göz göze geldiğimizde anladım onun da iç sesi benimki ile aynıydı.
Gözler dolmuştu gene.
Birbirine benzer hikayelerin benzer baş kahramanlarıydık biz.
Anlardık ruh nerede kalmış, beden nerede.

Gidiyorum dedim kendi odama.
Bugün çalışmak ve herşeyi unutmak günü.
İç sesim tüm koridor boyunca bana eşlik etti.

nesine yar nesine
ölürüm ben sesine
bir daha vursa idi
nefesim nefesime (*)

Masama oturmaya fırsat bile bulamadan telefonum çaldı.

Telefondaki ses:
Su balıksız olur, balık susuz olmaz bilir misin.

İç ses:
Bilirim. Ben denizde bir balıktım önce.
Bilmediğim denizlerde yüzdüm.
Korkusuz ve özgürdüm.
Alışıktım medcezirlere.
Bir gün deniz gitti ve dönmedi.
O gün anladım ki
Su balıksız olur ama balık susuz olmazmış.

Dış ses:
Evren hanım bu evraklarda imzalarınız eksik sisteme giriş için imzanıza ihtiyacım var.

Telefondaki sese cevap veren ses:
Çalışmam lazım. Bu gün çok iş var.
Bi de unutmadan senden nefret ediyorum.

******
Gün içinde ne çok şey yaşar şu yürek.
Ne az bilir karşımızdaki.
Maskeler takarız tıpkı şapkalar gibi.
Şapkaları çıkarıp maskeleri düşürünce
ANLARIZ

Bazen ruhu rahat bırakmak gerek.
BIRAKIN GİTSİN.
Onunla uyusun.
Ağlasın.
Sevişsin.
Hatta kavga etsin.

Gelir telaşlanmayın.
MUTLAKA
Geri gelir.
Ruh yüreğin sesine kulak verir.
Ruh geri dönüş yolunu illaki bilir.
Ruhumuz huzur bulunca;
kürkçü dükkanı gibi dönüp dolaşır gene yüreğimize yerleşir.










Fotoğrafın orijinali için bkz.
(*) karacaoğlan

30 Kasım 2008

GÜÇLÜ OLMAK

bilmelisin ki... duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez. bilmelisin ki... aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır. bilmelisin ki... karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor. bilmelisin ki... gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. gerçek aşkların da! bilmelisin ki... tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var. bilmelisin ki... aile hep insanın yanında olmuyor. akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. aile her zaman biyolojik değil. bilmelisin ki... ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzülebilir.onları affetmek gerekir. bilmelisin ki... bazen başkalarını affetmek yetmiyor. bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor. bilmelisin ki... yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor. bilmelisin ki... şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz. bilmelisin ki... iki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez. bilmelisin ki... her problem kendi içinde bir fırsat saklar. ve problem, fırsatın yanında cüce kalır. bilmelisin ki sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
Can YÜCEL






Hep böyle oluyor
bir satır,
bir söz,
bir bakış beni yakalıyor.
TAKILIP KALIYORUM.
UYKUYA ONUNLA DALIYORUM.

ELİMİN ALTINDAKİ KİTAP

Haşim 'in son yazısını okuyunca hemen Nilly'nin benzer başlığını okudum. Oradan Sln'e gittim.
Hoşuma gitti, oyuna katılmak istedim.

Oyunun Kuralı:

  • Kendinize en yakın kitabı alın.
  • Sayfa 56’yı açın. 5. cümleyi bulun.
  • Cümleyi bu kurallar ile birlikte yayınlayın.
  • En sevdiğiniz, en moda veya en entellektüel kitabı seçmeyin, en yakınınızdakini alın.



    Geçtiğimiz yaz kızlar tatilinde Hayruş okuyordu kitabı, evde bırakmış annem almış Bursa'ya getirmiş, geçen hafta İstanbul'a giderken annemden aldım. Elimin altında olduğundan Khaled Hosseini'nin Uçurtma Avcı kitabı ile oyuna katılayım dedim. Farkındayım oyunun kuralı açısından en moda olan seçilmeyecekti ama elimin altında o vardı. Ben de açtım 56. sayfasını işte 5. cümle:


    "İsteseydim, yerdim," dedi sonunda, doğruca gözlerimin içine bakarak.


    Bir ara bir yerde okumuştum. Okuduğunuz bir kitabı bir otobüs durağında bırakıyorsunuz. Ama boş sayfasına adınızı ve tarihi yazıyorsunuz.
    Oyunun kuralı kitabın ilk sayfasında açıklanıyor.
    Oku, arka sayfadaki listeye adını ve tarihi ekle kitabı bir yere bırak.
    İlginç gelmişti.
    Başka bir oyunu kendi içimde oynarım hala.
    Kitabın belli bir sayfasını bana yol göstermesi için seçerim.
    Fal gibi bir nevi.
    Okumak hayatı anlamaktır.
    Okumak bazen karşınızdakini anlamaktır.
    Okumak kendi hayatınızı kurgularken doğruları yanlışları bulmanızdır.



    Yalanlamak ve reddetmek için okuma!
    İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma!
    Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma!
    Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!
    Francis Bacon
















29 Kasım 2008

DÜN BUGÜN YARIN



Kayanın üstünde oturdu adam.
Dilini bile bilmediği ülkede daldı derin düşüncelere.
Neden gelmişti sahi bu ülkeye.
Yarınların hayali mi yoksa dünün alışkanlıkları mı sürüklemişti onu bu denizlere.



YARIN; DÜN KORKTUĞUM BUGÜNDÜR.

Kim söylemiş ne zaman söylemiş bilemedim.




Türkçesini ve ingilizcesini aradım ama bulamadım.

Tam olarak böyle mi söylemiş ondan da çok emin değilim aslında.
Ama ben bu halini pek sevdim.
Yarın belirsizdir. Dün keşkelerle dolu bir geçmiş.

Oysa bugün var.

Yaşamadığımız yaşayamadığımız,
yarının endişesi dünün pişmanlıkları arasında sıkışıp kalan



B U G Ü N



GÖLGE



Aşk tesadüfleri sever
Kader ayrılıkları
Yıllar geçmeyi sever
İnsan aramayı
Güller açmayı sever
Zaman soldurmayı
Eller birleşmeyi sever
Yollar ayrılmayı
Hayat tekrarları sever
Yeniden başlamayı
Kuşlar dalları sever
Kanatlarsa uçmayı
Herkes geçmişi öder
Bir yol ayırımında
Başlamak istersen yeni bir hayata
Gölgeni yedek bırak ardında
Murathan Mungan

28 Kasım 2008

YIPRATMAK



.ilişkilerinizi yıpratmayın sakın; eskitin yalnızca. kimi insanlar vardır ilişkilerini de herşeyleri gibi çabuk yıpratırlar. herşeyi hemen tüketen insanlardır bunlar. hızlarında öldürücü, tüketici bir yan vardır. çabuk çabuk yemek yer gibi yaşarlar herşeyi. sanki herşeyin bir an önce sonuna gelmek için yaşarlar. o hızda hiçbir şeyin içlerine işlemesine izin vermezler.hızın rüzgarını, sersemleticiliğini yoğunluk ya da heyecan sanırlar. yavaşlığı keşfetmemiş insanlardır bunlar. kimi insanlarsa ilişkilerini eskitmeyi bilirler. güzel eskitmeyi. hala kullanılabilir kılmayı. birlikte eskimenin de ayrı bir tadı, keyfi vardır. zamanı birbirinizin yüzünde severseniz, aranızdaki zaman sizi birbirinize düşman etmez.


Murathan Mungan - Kaf Dağı'nın Önü







Coffeé'nin satırları arasında gezinirken buldum bu paragrafı.

Yıpratmak...

Benim bugünlerde ilişkilerime yaptığım tam da böyle tanımlanırdı herhalde.
Nasıl olsa bitecek, öyleyse ne duruyorum hadi bir an önce gelsin sonu
Oysa ne güzeldir tadını çıkartarak yemek bir tatlıyı.
Meyvemsi mi tanenli mi yoksa buruk mu olduğunu hissetmek için yavaş yavaş içersiniz şarabı.
Tadı çıkmaz yoksa ne o sohbetin ne de yanında yenen mezenin.
Evet ne güzel demiş Mungan: hızın rüzgarını, sersemleticiliğini yoğunluk ya da heyecan sanırlar.
Ne densiz ne ele avuca sığmaz heyecanlarım vardır benim.
Kapılır giderim rüzgarına ve tükenirim yarı yolda başka bir açıdan tüketirim aslında.
Oysa yavaşlayabilsem, sabrı öğrensem.
Çok değil bundan bir ay kadar önce sen vardın hayatımda.
Kalabilirdin de sonsuza kadar ama ben gaza bastım sen frene.
Sen bastıkça frene ben gazı kökledim sonuna.
Boğulduk kaldık yolun ortasında.
Sen dedin ki bana:
Yavaş yavaş olmalı herşey.
Senin hızına erişemem ben.
Koşamam yorulurum.
Dinlemedi yüreğim.
Duymadı kulaklarım.
Almadı aklım.
Yoksun şimdi.
Belki de hiç olmayacaksın.
Oysa duruldum şimdi ben bir sonraki rüzgara kadar.
Olur da gelirse rüzgar biliyorum artık;
ilk hissedilen sersemleciti lodostur.
Yoğunluk yavaş yavaş gelir ardından.
Yağmurlar başlar, fırtınalar kopar ve güneş tekrar açınca
İşte heyecan bu noktadan sonra bedeni sarar.
Peki, ben nerede yanlış yapıyorum, diye soruyorum kendime.
Sonra kendim cevap veriyorum : KENDİME
Niyet eyleme dönüşmüyorsa sonuç elde edilemez.

Rüzgar içimde dinmedikçe, benim hızım düşmeyecek biliyorum.
BİLİYORUM
Bu durumda aşk kapımı çalsa da beni terk etmesi uzun sürmeyecek.
Oysa kalsın istiyorum.
Benimle kalsın.
Birlikte eskitelim istiyorum.
Sirkeye dönüşmeden uygun koşullarda yıllanmış şarap tadında
bir aşkı beraberce büyütelim istiyorum.
Geriye dönüp baktığımızda gülümseyebilelim istiyorum.
Ben bu hayattan çok şey mi istiyorum.





27 Kasım 2008

Kaliteli Yaşamak Kaliteli Çalışmak




Paradigma Değişmeden

Dünya Değişmez



17. Kalite Kongresi için İstanbul'daydım.

Özlemişim. İçim burkuldu hatta acıdı yer yer ama özlemişim.
Hem de çok.
İstanbul'un havası gibiydim.

Yer yer parçalı bulutlu zaman zaman sağanak yağışlı.
İstanbul aşk gibi biraz. Biraz kekremsi.

Neler sığdırmadım ki bu üç güne.
Bir kere sevdiğim herkesi gördüm.
Hayatımda olmasını istediğim ve hayatlarında olmam gerektiğine inanan
Serpil
Eser
Nesli
Ata
İlter
Ebru
Burak
ve tabi Haluk Hoca... Özlemişim dediler. Ben de dedim.

Haluk Hoca'nın derslerini hayranlıkla takip ederdim.
Ne çok şey öğretti bize aslında hayata dair.
En önemlisi de haddini bilmek meselesidir.
Sağolasın Haluk Hoca.

Kongreye şimdilerde hayranlıkla derslerini takip ettiğim Bilçin Hoca ile gittik.
Umut Hoca da oradaydı. Yoğun ve güzel geçti. Yeni bilgilerle donandım, eskileri bir kez daha hatırladım. Ama itiraf etmek gerekirse kriz kongreyi de vurmuştu. Hem katılımcı hem de ikram açısından.

Kongre ana tema
Kaliteli Yaşamak Kaliteli Çalışmak

Bursa'ya yolcuğum sırasında kafamda aynı soru dolanıp durdu.
Neydi kaliteli yaşamak.
Ne güzel bir mim olurdu dedim kendi kendime.
KALİTELİ YAŞAMAK
Üzerinde hem fikir olunmuş müşteri beklentilerinin karşılanması
KALİTE diye tanımlanıyorsa eğer
insan kendi beklentilerini karşılayabildiği oranda kaliteli bir yaşam yaşıyordur değil mi ama.
Peki bu şahane noktada kendime can alıcı bir soru
Kendi beklentilerimi karşılayabiliyor muyum?
İnsan kendi beklentilerini karşılayamazsa başkaları (anne,baba, kardeş, arkadaş, sevgili, eş, çocuk....) ile hem fikir olması gereken noktalarda kaliteli yaşamak meselesini nasıl halleder bilemedim.
Kendi beklentilerimi listelemeye karar verdim. Durağan bir liste değil elbet göreceğiz bakalım, nasıl bir değişim ve gelişim olacak başlığımda.

EVET

Yeni bir başlığım var artık.

BEKLENTİLERİM












24 Kasım 2008

ARAMAK ARAŞTIRMAK



Tek takip ettiğim dizi Grey's Anatomy.
5. sezon nihayet yurdum ekranlarına geldi de huzur buldu yüreğim.
Eski arkadaşları görmüş gibi oluyorum.
Bir dönem uzuncaaaaaaaa bir dönem Sex and the City seyrederken öyle olmuştum.
4 veya 5. tekrarı ayrılıkta tedavi amaçlı seyretmeye başlayınca durumumun çokkkkkk ciddi olduğunu fark etmiştim ki imdadıma Grey's Anatomy yetişti.

4. sezon The Quest ile bitti ve o zamandan beri bu şarkı ile yatıp bu şarkı ile kalkar oldum.







I’m leaving tonight
Going somewhere deep inside my mind
I close my eyes slowly
Flowin’ away slowly
But I know I’ll be alright
It’s coming stronger to me
And I know someone is out there
Lead the way
Lead the way
Show me the answers
I need to know
What I’m gonna live for
What I’m gonna die for
Who you gonna fight for
I can’t answer that
All my life it is
It is all my love
All my life it is
I know it is a life to live lately
From above I hear
I hear the sound of them sinkin’
I feel numb, I’m alive
I know I’m getting closer
What I’m gonna live for
What I’m gonna die for
Who you gonna fight for
I can’t answer that
My life has had it’s share of troubles
And now I found a place to go
I’ve said goodbye to all my troubles’cause now
I’ve find my place to go
What I’m gonna live for
What I’m gonna die for
Who you gonna fight for
I can’t answer that




(*) Şarkı sözleri için Nily'e teşekkürler.

23 Kasım 2008

MUTLULUK






Önce kendin mutlu olmalısın hayatta...

Sonra da senin mutluluğundan mutlu olacak
bir adam bulmalısın.




MUTLU AŞK VAR MI?

MUTLU AŞK YOKTUR

İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman

Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini

Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi

Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi

Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an


Mutlu aşk yoktur


Hayatı bu, silahsız askerlere benzer

Bir başka kader için giyinip kuşanan

Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan

Onlar ki akşamları aylak kararsız insan

Söyle bunları hayatım ve bunca gözyaşı yeter


Mutlu aşk yoktur


Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim

İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi

Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri

Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri

Ve hemen can verdiler iri gözlerin için


Mutlu aşk yoktur


Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye

Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek

En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek

Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek

Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine


Mutlu aşk yoktur


Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin

Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara

Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda

Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da

Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin

Mutlu aşk yoktur ama

Böyledir ikimizin aşkı da


ARAGON


Yoksa mutlu aşk aslında neden ararız ısrarla.
Güven arasak olmaz mı mesela.
Ama heyecan yoktur ki güven de.
Oysa öyle midir aşk.
Yüreğiniz çıkmazsa yerinden para yok.
Bir kere çıktı mı yürek yerinden dönmek ister mi ki geriye.
Geri döndü mü huzursuzlanır, meraklanır, telaşlanır.
Ya bir daha çıkmazsam yerimden diye...

UMUTSUZ AMA MUTLU



Ben umutsuz ama mutlu bir tipim.

UMUTSUZUM


Doğru işi bulmak,
doğru adamı bulmak,
doğru insan olmak,
doğru bir anne olmak,
doğru bir arkadaş olmak,
doğru bir sevgili olmak,
doğru bir çocuk olmak,
doğru bir abla olmak,
doğru bir öğretmen olmak,
doğru bir eş olmak,
doğru bir kadın
olmak konusunda umutsuzum
bakınca aslında ben kendimden umutsuzum

AMA MUTLUYUM

Her sabah yeni bir gün olduğunu bilerek uyandığım için mutluyum.
Kendime bile gülebildiğim için mutluyum.
En zor günlerde bile hayatın kendisi komik deyip gülümseyebildiğim için mutluyum.
İşimi, kendi beceri ve bilgi düzeyim göz önünde bulundurulduğunda mükemmele yakın yapmak konusunda çaba harcadığım için mutluyum.
Renkleri ve şekilleri bir araya getirdiğimde ortaya çıkanları başkaları beğendiğinde kendimle gizli ama haklı bir gurur duyduğumda mutluyum.
Karşımdaki doğru adam olabilme ihtimalini taşıdığı için önce güveni sonra da kendine ve ona bir şans vermek lazımı yanıma alıp bir ilişkiye gidebildiğim için mutluyum.

AMA UMUTSUZUM

Geride bırakma konusunda beceriksiz olduğum için umutsuzum.
Kararsız ama bir yandan da aceleci olduğum için umutsuzum.
Meraklı ama dalgın olduğum için umutsuzum.
Karşımdakinden korktuğum için umutsuzum.

Ben karanlık koridorlarda ilerlerken
ışığı gördüğüm için mutlu
Işığa uluşamayacağım diye korktuğum için umutsuzum.
FARKINDA OLDUĞUM İÇİN UMUTSUZ
FARKINDA OLDUĞUM İÇİN MUTLUYUM

21 Kasım 2008

KEYİF ve BLUESSUZ

Efes Pilsen 19. Blues Festival'i Çarşamba akşamı Bursa'daydı. Biz 21:00 sularında Suare'ye vardığımızda inanılmaz bir seyirci coşkusuyla karşılaştık. Program akışı ile ilgili detaylı bilgiye ulaşmak konusunda gösterdiğimiz çaba anlamsız kalmış programın neden 19.30'da başladığına anlam verememiş ve de 9 gibi gitmeyi uygun bulmuştuk. Festivalin 3 konuğundan ilki çoktan sahneyi terk etmişti bile.









Bizi inanılmaz güçlü bir ses ve muhteşem yorumu ile Sharrie karşıladı.


Sahnenin önünde olmak dışında size bir seçenek bırakmayan, ıslıklar ve tezahuratlarla sahnede devleşen Sharrie “I want some power in da house!” (Salonda bir güç istiyorum!) dediğinde ve şarkıya başladığında salondaki gücü hissedebiliyordunuz. Sharrie sahnede tıpkı bir alev topu gibiydi.







Saat 22.30 da günün yorgunluğu, Sharrie'nin enerjisi ve sigara dumanlarının verdiği rahatsızlık ile depelenen bedenime söz dinletemedim ve maalesef John Lee Hooker Jr.'ın performansının yarısında Suareden ayrıldık.








O yorgunlukla aldığım duş beni daha yatağa yatamadan uyur gezer bire hale soktu. Uyanıklıkla uyur ara halinde seyreden zihnim bir mesaj sesi ile irkildi.

Mesajı okuduğumda çok da önemsemedim. Hatta uykumu bu saatte böldüğü için kızdım bile diyebilirim. Sonra telefonum çaldı ve 10 dakika sonra bir daha. Açtım. Telefondaki ses kızgındı, mutsuzdu ve hayal kırıklığı yaşıyordu. Konuştuk uzun uzun. Uykum kaçtı.

Gene düşüncelere daldım.

Düşlerim ve düşüncelerim karıştı.

Kafamda konserden arda kalan “I want some power in da house!” melodisi ama sözler

“I want some power to change my life!” şeklindeydi.

Hayatımızın akışını değiştirebilecek tek güç kendi içimizde.

Demek kolay da...

*****

Dün uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla dertleşirken akşam dedim blues festivaldeydim.

Aaa dedi bana niye haber vermedin. Gelir miydin dedim.

Kahkaha atmaya başladı:

Ben bluessuz tercih ederim ama olsun dedi...

Askere gidecek 20 güne kadar. Şimdiden asker anıları var. Mış lı muş lu hikayeler.

Güle güle git güle güle gel.












18 Kasım 2008

BADEM




Babam Isparta'nın Yenişarbademli Köyünden
Dolayısıyla biz de.
Pınargözü çocukluğumun düş mağarası.
Eskiden yani biz çocukken içine kadar girilirdi tehlike arz etmiş olacak ki demirlerle örülmüş önü, fotoğrafta gördüm.

Birazcık ansiklopedik bilgi:

TARİHÇESİ: Coğrafi şartların uygun olduğu Yenişarbademli, tarih boyunca birçok uygarlığa sahne olmuştur. Yapılan araştırmalara göre, M.Ö. 4000 yıllarında Etiler (Hititler), M.Ö. 1500 yıllarında Frigyalılar, M.Ö. 800 yıllarında İyonlar, M.Ö. 600 yıllarında Lidyalılar, M.Ö. 446 yıllarında Persler, M.Ö. 190 yıllarında Romalılar, M.S. 395 yıllarında Bizanslar yörede egemen olmuşlardır. 1071 Malazgirt zaferinden sonra 1142 yıllarında Selçuklu topraklarına katılmış, 1810 yılında Konya vilayetine bağlı bir kaza olmuştur. Yenişarbademli, ilçe statüsüne 1990 yılında sahip olmuştur. İlçe ve yöresinde günümüze kadar ulaşan 25 civarında ören yeri bulunmaktadır. Ayrıca, tepeler üzerine kurulmuş çeşitli zamanlara ait kale kalıntıları bulunmaktadır. Bunların başlıcaları; Kestel (küçükkale), Kaledost (geledost), Doğdu, Çataltepe, Asar (kaletepe), Ortatepe, Mandras, Maltepesi, Aktepe (Gavur harmanı) dır. Ayrıca, vadilerde kurulan 12 yerleşimde ise sarnıçlar, kaleiçi ve yer altı evleri bulunmaktadır. Psidia bölgesine dahil olan Yenişarbademli’deki kalıntılar, Roma ve Bizans dönemlerindeki Gorgorum antik kenti olarak anılmaktadır.
Türkiye’nin en uzun mağarası Pınargözü Mağarası: Yerli yabancı tüm mağara araştırmacılarının gözdesi olan mağara, 15 km. uzunluğuyla Türkiye’nin en uzun mağarasıdır. Mağara, Yenişarbademli ilçesine 8 km. uzaklıkta, Çaydere Ormanları’nın içinde bulunmaktadır. Aynı zamanda bir su kaynağı olan mağara, çevresinde tespit edilen 213 çeşit barındıran bitki örtüsüyle de dikkat çekicidir. Mağaraya, girişte bulunan sifondan dalarak girilir. Sifonun önünde hızı 150-160 km’ye ulaşan hava akımı oluşur ve su ısısı Ağustos ayında bile 5.8 C’dir. Bölgede bulunan dünyanın en büyük yeraltı ırmağı, Beyşehir Gölü ile Manavgat Çağlayanı arasında akar.Dedegül (Dedegöl) Dağları: Her yaşta insanın tırmanabileceği bir dağ olan Dedegül Dağı, yumuşaklığı ve güzellikleriyle her yıl yüzlerce dağcıyı ağırlamaktadır. Dağ turizminde önemli bir yere sahip olan Dedegül, tur kayağı ve triking yürüyüşlerine olanak sağlamaktadır.
 Rahmetli dedem bütün torunlarını alır dağlarda yürüyüşe çıkartırdı.
Dedegül dağları tepe tepe dedem hepimizden önce çıkar o tepelere.
Severim bademli köyünü.
Hele de bir yaylası vardır oradan da bir göl manzarası; insanın ömrü uzar.


Badem bugünlerde neden hayatımda derseniz.;

Amigdala ile girdi hayatıma.

Amigdala ne derseniz;


Amigdala insanlarda limbik halkanın altında, beyin sapının üzerinde bulunan ve birbirleri ile bağlantılı yapılardan oluşan BADEM şeklinde bir kütledir...

Bizlerdeki fevri davranışların arkasında amigdala olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Bir tehlikeye maruz kaldığımız zaman amigdalanın duygusal repertuvarı beyin tarafından ilkel sorularla tetiklenir. Bu benim nefret ettiğim bir şey mi?. Bu bana zarar verir mi? Bu benim korktuğum bir şey mi? gibi. Eğer bu soruların cevabı bir şekilde ‘’evet’’ ise , amigdala sinirsel bir alarm şeklinde anında tepkiler verir ve beynin geriye kalan kısımlarına, kriz var mesajını iletir. Amigdalanın beyinle zengin bir iletişim ağı mevcuttur. Acil bir durumda beynin akılcı zihin dahil büyük bir bölümünü kontrol eder ve yönlendirir. Limbik sistemdeki yapılar öğrenme ve hatırlama süreçlerinin, amigdala ise duygusal durumların uzmanıdır.

Buyrun bakalım. Şimdi söylenene şudur ki biz kadınlarda amigdala gelişmiş.
Yani bademimiz var.
Ah amigdala ah.
Bi de badem diye bir müzik grubu var. Kara dilber şarkısını çok severek dinlerdim.
Baktım başka ne şarkıları var diye. Sonsuza kadarın sözleri dikkatimi çekti.

Sonsuza Kadar


Bitti rüya çok ansızın şimdi sensiz ve yanlızım
Üç günlük aşk acıtmazki tüm anılar birer birer yok olmazki



Önünde diz çöksem sana söz versem benimle bir ömrü paylaşır mısın
Yanında olsam elini tutsam beni sonsuza kadar severmisin söyle


Iyi günde kötü günde bil ki bu kalp seninle bundan böyle
Beni takip et eve kadar artık kaçmam seninim sonsuza kadar


Önünde diz çöksem sana söz versem benimle bir ömrü paylaşır mısın
Yanında olsam elini tutsam beni sonsuza kadar sever misin söyle
Elini tutsam yüzüne baksam beni sonsuza kadar sever misin
Önünde diz çöksem sana söz versem benimle bir ömrü paylaşır mısın söyle



Var mıdır yaşamınızda 3 günlük aşklarınız.
Var mıdır o aşkların siz de bıraktığı kekremsi gülüşler.
Var mıdır devam etsin diye gözünün içine baktığınız.
Of amigdala of