19 Haziran 2020

Kimseler Tutmasın Beni

Ya da tutsun ya... 

Merkür retrosu başlamış. Geçmişin anıları serpiliyor dört bir taraftan, yaz yağmuru gibi; sağanak ama güneşli, bulutlu ama sıcak... Yer yer gök gürültülü ama alabildiğine ışıltılı... 

Anılar havuzu...

Derinliği önceden belirtilmemiş... Ayağımın ucuyla bir bakayım diyorsun, o an için hani suyun sıcaklığına bakmak gibi bir hal seninki. Ilığı, sevgilinin sırtına üflemesi gibi, tenini canlandırana karşı koymak ne mümkün; yüzerken usul usul, biraz korkak ve elbet tedirgin... Girdap! Bilir misin? Kapılmak gibi. 

Bir arkadaşa bakmak gibi... Polis mekanı basmış da sen "ama ama ama" diye gevelerken, azıcık da mıçtık der gibi... 

Anlatamadım değil mi? 

Dalıp gitmek gibi, bir anının içinde kaybolmuşken, bir ağaç altı gölgesinde hayallerin tebessümü yüzündeyken, hayal et: alabildiğine mavi bir gökyüzü; elmanın kırmızısı, ağacın yeşili sarmış tüm benliğini, toprağın kokusu burnunda, ezilmiş çimenin kokusuyla yarışıyor... Şimdi al tebessümü yüzünün ortasına, yanaklar muzip bir pembe tonunda... Dudaklar ıslak... Yok yok kayma başka diyarlara. Kal orada. O masum hayal dünyasında. Hah! İşte tam da o anda olgun bir elmanın başına düşmesi gibi. O kafaya o taş gibi elma gelecekti de zamanı mıydı yani?

Anlatamadım değil mi?

Dinyeyicisi olmadığın arabesk bir şarkının sadece bir iki sözcüğünü hatırlamak gibi... Anılarrrrrr.... Şimdi gözümde canlandılar... sözlerini banyoda tek başınayken ciğerden okumak gibi... Ve hatta nikah masasına beni de çağır sevgilim der gibi... Gözlerde yaş damla damla akarken, zihninin "ne diyorsun oğlum sen" dediği o boktan an gibi... 

Anlatamadım değil mi?

Onca saat ve anı sonrasında, savrulurken 10 yıl öncesinden 20 yıl öncesine, geçen yıldan, dünden, iki binli yılların başlarına, bir saat öncesine ve hatta parklara, bahçelere, ortancalara... Sırf onun da var diye bahçene renk renk diktiğin ve bugünkü hallerinden her gördüğünde mutlu olduğun... Ama artık bakarken hiç ama hiç o bahçede olmayı hayal etmediğin, hadi itiraf et; kısacık zamanlarda ve hatta o bahçede olup bitene zaman zaman tanıklık ederken, kimsenin duyamayacağı bir iç sesle satır aralarına "acaba"lar eklediğin o hallerden çıkmak için birden bire ve aniden ama derinden çok derinden sarsılarak Turgut Uyar şiiri Denge'yi hatırlamak gibi;

Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yan gelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
***


Bu yazıyı yazarken fonda çalan müzik; 

16 Haziran 2020

Hayat Üzerine Aforizmalar




"Hayat süre giden bir macera, 
sen seyirci olmayı umursa" dese bir şair, yerinde olurmuş.
Ama sensin!
Durduk yere kırılan kalbini onaran, hiç de beklemediğin anda gelen o cümleyi anımsa!
Öyle derin bir yerde, kuytunda, en gizli odanda bulmuştu ki seni...
Tanrı misafiri deyip buyur ettin. Hep edersin.
Cümlenin sahibi seneler evvel çıkmamış mıydı karşına, üstelik gene beklenmedik bir anda.
Gülümsemen 5 saniye sürdü anımsa!
Bir ömür kederi boğdu bir güzel söz daracık zamanda ya da sen öyle olmasını umdun amansızca.
Bir şairin muazzam bir betimlemesinde kavradın, 
Tanrı var!
Ve sen bazen, tıpkı adını ilk kez duyduğun o şair gibi gönül koyabiliyorsun olana.
Ah yüreği sonsuz sevgi ile donatılmış adıyla yaşayan evrenim, 
sen ki öfkesini ezik yüreğinde saklayan inatçı keçim, 
hak senin teslimiyetinde değil anlasana! 
Talep edenle veren arasında bir el olsan, yen içinde kalırsın.
Kırılır da kızılcık içtim der, hata payını, yaşanmışlıklara yama yaparsın.
Ne olur bu sefer unutma sen seyirci olmayı umursa, hayat ne de olsa süre giden bir macera.

#evrencekaralama