Ya da tutsun ya...
Merkür retrosu başlamış. Geçmişin anıları serpiliyor dört bir taraftan, yaz yağmuru gibi; sağanak ama güneşli, bulutlu ama sıcak... Yer yer gök gürültülü ama alabildiğine ışıltılı...
Anılar havuzu...
Derinliği önceden belirtilmemiş... Ayağımın ucuyla bir bakayım diyorsun, o an için hani suyun sıcaklığına bakmak gibi bir hal seninki. Ilığı, sevgilinin sırtına üflemesi gibi, tenini canlandırana karşı koymak ne mümkün; yüzerken usul usul, biraz korkak ve elbet tedirgin... Girdap! Bilir misin? Kapılmak gibi.
Bir arkadaşa bakmak gibi... Polis mekanı basmış da sen "ama ama ama" diye gevelerken, azıcık da mıçtık der gibi...
Anlatamadım değil mi?
Dalıp gitmek gibi, bir anının içinde kaybolmuşken, bir ağaç altı gölgesinde hayallerin tebessümü yüzündeyken, hayal et: alabildiğine mavi bir gökyüzü; elmanın kırmızısı, ağacın yeşili sarmış tüm benliğini, toprağın kokusu burnunda, ezilmiş çimenin kokusuyla yarışıyor... Şimdi al tebessümü yüzünün ortasına, yanaklar muzip bir pembe tonunda... Dudaklar ıslak... Yok yok kayma başka diyarlara. Kal orada. O masum hayal dünyasında. Hah! İşte tam da o anda olgun bir elmanın başına düşmesi gibi. O kafaya o taş gibi elma gelecekti de zamanı mıydı yani?
Anlatamadım değil mi?
Dinyeyicisi olmadığın arabesk bir şarkının sadece bir iki sözcüğünü hatırlamak gibi... Anılarrrrrr.... Şimdi gözümde canlandılar... sözlerini banyoda tek başınayken ciğerden okumak gibi... Ve hatta nikah masasına beni de çağır sevgilim der gibi... Gözlerde yaş damla damla akarken, zihninin "ne diyorsun oğlum sen" dediği o boktan an gibi...
Anlatamadım değil mi?
Onca saat ve anı sonrasında, savrulurken 10 yıl öncesinden 20 yıl öncesine, geçen yıldan, dünden, iki binli yılların başlarına, bir saat öncesine ve hatta parklara, bahçelere, ortancalara... Sırf onun da var diye bahçene renk renk diktiğin ve bugünkü hallerinden her gördüğünde mutlu olduğun... Ama artık bakarken hiç ama hiç o bahçede olmayı hayal etmediğin, hadi itiraf et; kısacık zamanlarda ve hatta o bahçede olup bitene zaman zaman tanıklık ederken, kimsenin duyamayacağı bir iç sesle satır aralarına "acaba"lar eklediğin o hallerden çıkmak için birden bire ve aniden ama derinden çok derinden sarsılarak Turgut Uyar şiiri Denge'yi hatırlamak gibi;
Sizin alınız al inandımSizin morunuz mor inandımTanrınız büyük amennaŞiiriniz adamakıllı şiirDumanı da cabaBütün ağaçlarla uyuşmuşumKalabalık ha olmuş ha olmamışSokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşumAma sokaklar şöyleymişAğaçlar böyleymişAma sizin adınız neBenim dengemi bozmayınızAşkım da değişebilir gerçeklerim dePırıl pırıl dalgalı bir denize karşıYan gelmişim diz boyu sularaHepinize iyi niyetle gülümsüyorumHiçbirinizle dövüşememBenim bir gizli bildiğim varSizin alınız al inandımMorunuz mor inandımBen tam kendime göreBen tam dünyaya göreAma sizin adınız neBenim dengemi bozmayınız
***
Daha yeni gördüm bu yazını ama benim değil hep o şerrefsiz Merkür'ün suçu hemşirem!!! :)))
YanıtlaSilBen anladım... Hem sen ne güzel anlattın, hem de ben ne güzel anladım...
Ara ara hatırlamalı, sevgiyle anmalı, yok onu Tarkan diyodu. Olsun ben de desem?
Sevdiğin dizinin yeni sezonuna başlamadan önceki sezona preview yapmak gibi bu retrolar. Devam etmek için ara ara hatırlamak lazım. Unutulacak olan zaten ne yapsan unutuluyor, retro metro hikaye.
Kariyerine; yepyeni bir tarz yakalayan ve en iyi çıkış yapan şarkıcı olarak devam edeceksin diye ciddi bir endişe taşımıyorum desem yalan olur 🤣🤣🤣
YanıtlaSil