30 Ocak 2006

SÜRPRİZZZZZZZZZZZZZ :)))))

Geçen hafta cumadan beri yazmamışım. Şimdi Bursa'dayım. Aile ziyareti.
Önce Cuma gecesi...
Şuşu ile Nişantaşı'nda bir "cafe" de buluştuk. Kahve fallarımıza baktırdık ve mutlu mesut sohbet ettik. Ben bu arada nasıl mızırdanıyorum ama... Görmelisiniz.
Yemek yiyeceğimiz yer belli. Gün evvel Nes'le programı yapmışız. Ana fikir Nes'in. Öylemi böyle mi derken yer belirlendi.
Ama bizim kız cin ya süprizler konusunda, aldı bizi bir telaş...
Merak etme dedim Nes'e ben bulurum birşeyler.
Buldum da ...
Önce "psikolojikman" yıkılmam lazımdı rol gereyi.
Ama Allah'ın sopası yok sen misin durduk yere böyle rol kesen deyip, verdi başıma "psikolojikman" yıkılacak bir durum.
Sonrası rol kesmekten çıkıp gerçekle yüzleşmek olunca kolaylaştı işim.
Nerde kalmıştık bu uzun parantezden sonra...
Evet... Ben orada mı yesek yoksa burada mı derken...
Geçen yılların anısına franbuaz sosu ile servis edilen limonlu tart konusunda karar kıldık.
Eh ana yemek de illa ki seçerdik. (Size de bir terslik var gibi geldi di mi???)
Çıktık yola ama ne mümkün ilerlemek. Nes sürekli telefonla tacizde...
İlk telefon...
- Evren biz yola çıktık.
- Hi hi..
- Sana haber veririz varınca.
- Ben karşıdayım şimdi. Dönünce ararım ben seni.
ŞuŞu - Kimmiş???
- Ebru. Cenk hastaymış. (Bu arada bu doğru. Geçmiş olsun her ikinize de...)

Biz bu arada Ata'nın doğumgünü'de cumartesi kutlanacağı için ona hediye arıyoruz.
Veeeeeeeeeeee işte ikinci telefon...
- Bak ben annemleri bıraktım pasta almaya gidiyorum. Ona göre yavaş yavaş buraya doğru gelin artık.
- Oldu Serpil abla. Ben yarın uğrayacağım sana.
- Ama hemen de gelmeyin. Takım tamamlanmadı.
- Yok ben zaten konuştum Eser'le. Size bırakacağım. (Neyi???)
- Onları da bekleyelim di mi?
- Bence de. Sen beni ararsın artık.
- Tamam.
Şuşu - Hayrola susmadı telefonun...
- Aman Serpil abla. Benim laptop çöktü de. Eser yarın vakit ayıracakmış.

****
Nes yeni evine taşındı. Sevmem öyle eli boş gitmeyi. Hele de zorunlu hediye seçmeyi. İçime sinmeli, ısınmalıyım aldığım hediyeye. Yani vardır olmuşluğu hiç vermem daha iyi. Kafamda var birşey... Girdik sevdiğim mağazalardan birine... O da ne kalmamış bir şey...
O olmaz bu olmaz derken fark ettik üst katı ve...
Zırrrrrrrrrrrrrrrrrrr
Bendeniz yüksek sesle - Allah allah annem..
- Efendim anne...
- Ee hadi gelin artık. Herkes geldi.
- Tamam anne haftasonu gelince konuşuruz bu konuyu.
- Herşey hazır yani.
- Anne kapatıyorum. Öpüyorum.
Şuşu - Eeee sen az öncede annenle konuşmamışmıydın.
- Aman haftasonu gideceğim ya yanına, telaş yaptı işte. Kaçta geliyorsun kaçta gidiyorsun diye.
*************
Elimizde hediye paketleri sonunda yemek yiyeceğimiz yere geldik. İçeri önce ben girdim. Arkamda Şuşu bizimkiler dizilmişler masaya. Kafası önde önde yürürken birden fark edince durumu ben kaçırdım süratını ama Nes dedi ki, çak dostum budur işte dumur dumur durumu...
Gerçekten görmeye değerdi mutluluğu. Şaşkın ördek bakışları...
Herkes hediyelerini verdi yemekten önce. Paketlerden yer kalmadı anlayacağınız masada.

İki kapı yaptık o gece. Kalabalık İtalyan ailelerini aratmayan görüntümüz. Ve kahkaha dolu anlarımızla, en değerliler aradındaki yerini aldı süpriz gecemiz hepimizin anılarında.
************
Serpil katılamadı ama yazdığı kart hepimizin duygularını dile getiriyordu. Hepsini yazmayacağım kuşkusuz. Ne de olsa doğumgünü çocuğuna özeldi yazılanlar. Ama ortak olanları buraya almak lazım.

İYİ Kİ DOĞDUN.
İYİ Kİ VARSIN.

*********
Hayatınızdaki süprizler hep keyif ve mutluluk versin. Yüzünüzü gülümsetsin.
Sevgiyle kalın.
Evren

26 Ocak 2006

Küçük Bir Sır...



İşte süper üçlü karşınızda... Sormayın ama kim kimdir diye söylemem asla.
Bu üçlüden biri doğdu bugün.
Onu öpüyor öpüyor öpüyorum.
Sevgili dostum,
"DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN"
diyorum.
Sana güzellikler, huzur ve aşk diliyorum.
Evren

Hala Kış Hala Soğuk Olsa Da...


İstanbul'da alışık olmadığımız kara kış devam ediyor. İnternet üzerinden bir arkadaşım göndermişti bu görüntüyü. Buradan bakınca güzel değil mi????
Ama İStanbulumda böyle değil tabi manzaralar. Yer yer buza dönen ve çamurla karışıp sulanan kar, örttüğü çirkinlikleri fazlasıyla sergiliyor şimdi.
Hal böyle olunca kapandım eve tabii...
Fena da olmadı aslında, 5-6 tane kolye daha yaptım iki işin arasında.
Fotoğrafları kısmetse yarına...
Serpil ablaya geldim az önce, kar yağdı metropolümde, hatlar gitti bizim evde.
Neyse ki Serpil ablalar dial up bağlanmıyor. Oluşturuverdik bir internet kafe havası.
Gelsin çaylar gitsin kahveler...
Hey hey kendisi anne işte, şimdi de sırada meyve salatası, insan utanmıyor soruyor tabi bu kadar şımartılınca, "-yok mu acaba bu kafenin bir pasta ve kahve molası." cevap gecikmeden geliyor kuşkusuz ama burada yazması biraz uygunsuz. :)

Hala kış hala soğuk olsa da içini ısıtıyor insanın aldığı mailler...
Ve her seferin de yüzümde aynı gülümseme "Ne de güzelmiş insanın bir blogunun olması" derken buluyorum kendimi.

İzninle...
İçimi ısıtan "Takıntın Olacağım" konulu mailini burada herkesle paylaşmak istiyorum.
Güzel kızını öpüyorum.

"Merhaba Evren, bana hediye etmis oldugun ve severek kullandigim kolyeyi takmis oldugum bir gunde blogger oldugun bilgisi ulasti. zevkle baktim takilarina ve hayranlikla okudum yazdiklarini. paylastigimiz anlar kisa, paylastigimiz anilar cok az olsa da, her aklima gelisinde yuksek ses tonun, mimiklerin, deli dolu tavirlarin, peynir-ekmek sevdanla yuzumde bir gulumseme olusturuyorsun. iyi ki tanimisim seni. sayfani zevkle takip edecegim. tasarimlarinda ve hayatinda basarilar dilerim.
not: arasira ugra, bizi ihmal etme ne olur. kizim buyuyor her gecen gun, seni tanimasini ve anilarinda yer almani istiyorum özellikle."

Sevgiler çoğalınca gülümsemek ne kadar da kolaylaşıyor.
Gülümsemeniz hiç eksik olmasın yüzünüzden.
Evren

24 Ocak 2006

5'i 5 Yerde

Şuşu ile gittiğimiz bir alışveriş gününde oluşan karmaşa eve geldiğimizde elimizde fazladan bir sürü para olmasına sebep olmuştu. Hikayesi uzun ama anlaşılmasın ki parası ödenmedi. Ödendi hem de fazlasıyla...
Dün gece otururken baktım şöyle bir paralara, 5'i bir yerde geldi aklıma. Elimde çok çok olunca malzeme ben de yapıverdim bir 5'i 5 Yerde sallanan tasma...

Hemen koşup geldim Serpil ablaya. Kendisi gümüş hastası. Baktı ve dedi ki, kısa olsa...
Ne yapalım söz büyüğün uygulama küçüğün. Var elimizde nasıl olsa daha çok çok para. Bu gece yolu yok çalışılacak bu modelden daha kısa...

Sevgiyle kalın.
Evren Posted by Picasa

Yakutu Anka

Oldum olası severim gümüş takıları. Özellikle de yüzükleri. Öyle ki yüzük olmazsa parmağımda çıplak hissederim kendimi. Yaş aldıkça başını sever oldum yüzükden başka takıları. Bu kolye de öyle oluştu zaten. Gümüş olmasını dilerdim elbet. Ama kısmet bir gün gidersem bir gümüş kursuna belki o zaman hazırlarım sizlere kolyelerden çeşit çeşit uzun kısa...
Hayat sizlere keyif aldığınız uğraşlarınız için parayı ve zamanı aynı anda denk getirsin inşallah.
Evren Posted by Picasa

Su Damlası

Nar Çiçeği modelinden sonra aklıma mavi olanlarla da bir tasarım yapmak geldi. Her seferinde ayrı bir şey tasarlamayı sevdiğimden ufak tefek değişikliklerle yanda gördüğünüz kolye çıktı ortaya.
Bu sefer isim annesi bizzat kendimim.

Şuşu fotoğrafları görünce bir de şu beyaz örtüyü ütülesen dedi. Kat izlerinden de anlaşılacağı gibi. Oysa Şuşu'nun beyaz örtü dediği annanemin beyaz dantel ile çevrelediği bir yastık kılıfı.
Bir gün onun fotoğrafını da koymalıyım buraya. Hem dantelin hem annenemin.

Ne çok isterdim hala hayatta olmasını. Bana o bakmış çocukluğumda. Yaramaz bir kız çocuğu olarak az çektirmemişim ona. Yemek tabakları ile peşimden koştururmuş. Keşke diyorum görse şimdiki halimi. Belki de görüyordur kimbilir. Görüyor ve artık YEME diyordur.

Sizler eğer hala görebiliyorsanız sevdiklerinizi, çekinmeyin, içinizden geldiğinde mutlaka söylediğin onları ne kadar sevdiğinizi.
Ama bayıltıp bunaltmayında sevginizden.
Annemin de dediği gibi herşey dozunda güzel.

Evren
 Posted by Picasa

GECENİN GETİRDİKLERİ...

Sıkıntılı bir gün geçirdim aslında. Hava İstanbul'da alışık olmadığımız kadar soğudu. Eve kapanmak ve kolye tasarlamak için iyi bir fırsattı kuşkusuz. Akşam saatlerinde ziyaret etmeye alışkın perilerim gene şaşırtmadı beni ve 21:00 sularında geldiler. İyi de ettiler onlar sayesinde 2-3 tasarım daha yapabildim.
Ama temelde sıkıntımın sebebi dün annemden aldığım telefondu. Başının döndüğünü söyledi ama bu nedense bana hafifletilmiş bir açıklama gibi geldi. Ne de olsa iyice ihtiyaç duymadan asla doktora gitmezdi canım annem. Bugün yapılan tetkiklerde bir şey çıkmamış. Yarın devam edilecekmiş. Umarım önemli bir şey değildir. Kafam takıldı kaldı işte annemin söylemediklerine...

Herşeye rağmen mutlu uykuya dalacağım bu gece. Hayatta önem verdiğim ve benim için vazgeçilmez 3 adamdan ikisi bana yazdıkları yorumlarla nasıl da mutlu ettiler beni.
Üçüncünün hakkını yemiyeyim.
Canım babam daha bu siteden haberin bile yok. Olsa eminim sen de hemen yazardın düşüncelerini...

Kardeşim ve eşim yazmışlar bu gece... Teşekkür ederim her ikinize de. İkiniz de benden uzaktasınız şu anda. Ama ne kadar da güzellikler kattınız bu soğuk ve yalnız geceme.
En kısa zamanda bir araya gelip geceleri güne bağlayalım. Seviyorum ikinizi de...
İYİ Kİ VARSINIZ...

Madem aileye ayırdım bu geceyi, dünyaya bu kadar sevgi dolu bakabilmemi sağlayan, ilkeli, çalışkan ve dürüst olmanın erdemli bir insan olmak için yeterli olduğunu bana gösteren anneme ve babama; yazılarını okumaktan büyük keyif aldığım Haşmet Babaoğlu'nun bir yazısı aracılığla teşekkür etmek istiyorum.
Sizi çok seviyorum.
Ve galiba büyüyorum.
İYİ Kİ VARSINIZ...


***********____________ ************

BABAM BENİM (Haşmet BABAOĞLU)
Bir tarihte minik bir anket yapmış, yuva çocuklarının babalarını nasıl tarif ettiklerini araştırmıştık.İstisnasız hepsi "çatık kaş"tan söz etmişti."Baban ne yapar?""Kaşını çatar.""Baban nasıl biri?""Babam... e... şey... çatik kaşlı biri."Babaların uykuculukları, "hediye alan adam" olmaları, "gezmeye götürmeler" falan hep çatik kaş vurgusundan sonra gelmişti.Şaşılacak bir şey yoktu bunda elbette.Otoriteyi ve erkekliğin prototip yüz çizgilerini tarif et deseler, biz koca adamların bile aklına hâlâ önce babamızın yüz çizgileri gelmez mi?Onun çatık kaşlarından öğreniriz gücü ve iktidarın tartışılmazlığını...Oysa ne sıkıntılar çekerler kendi başlarına hayatla boğuşurken...Biz çocuklar hiç bilmeyiz, o yüksek otorite tepelerinin hayatın sert dalgaları karşısında nasıl sancılar içinde eğilip büküldüğünü!..Zaten bunu fark edip içimizde hissettiğimizde gerçekten büyümeye başlarız.Kralın çıplak olduğunu görüp şu acımasız hayatkarşısında onu bütün "çıplaklığıyla" sevdiğimizde gerçekten olgunlaşma çağımız açılır.Ama ne zordur o yolualmak!O çatık kaşların öte yanına geçmek, o yaralı müşfik kalbe dokunabilmek için ne çok zaman geçer!
***
Anneyle çocuk aynı atomun parçalarıdır.

Baba "dışarıdan"dır.O çekirdeğin çevresinde döner durur baba. içeri girmek ister bazen, bazen de sıkıntıyla dışarı çıkmak ister...O yüzden babamızla ilişkimiz bir bakıma ilk SOSYAL iLİŞKİmizdir.Yani biraz biz babalarımıza doğru gideriz. Biraz da babalarımız bize doğru gelir; bazen duraksayarak, bazen tökezleyerek, bazen de acemice, düşe kalka...
Tam da bu yüzden işte...Tam da bu yüzden annemizle iyi ilişkimiz bizi iç dünyamızla barıştırır ve babamızla iyi ilişkimiz ise bizi DÜNYA'yla, şu bildiğimiz dünyayla buluşturur, tanıştırır.
***
Bilelim ki... İnsanı anlamak annelerimizi sevip anlamakla başlar.

Hayatı anlamanın yolu ise babalarımızı sevip anlamaktan geçer.
Bilelim ki...Annelerimiz bizi gerçekten seviyorsa biz de kendimizi seviyoruzdur...
Babalarımız bizi bağrına basıyorsa biz de başkalarını korkmadan kucaklayabiliyoruzdur...
******************************

Siz de kucaklayın sevdiklerinizi.
Vakit kaybetmeyin.
Hemen şimdi sarılın sımsıkı onlara.
Evren

22 Ocak 2006

Nar Çiçeği

Bu haftasonu sadece 3 tasarım yapabildim. Uzun zamandır elimde olan üzüm salkımı gibi hayal ettiğim pembe boncuklara ilişkin bir tasarım gözümde canlandı. Bittiğinde gri pembe uyumunu ne kadar sevdiğimi fark ettim. Mat zincir üzerine büyük halkalarla iliştirdiğim pembe boncuklar Serpil ablaya nar tanelerini çağrıştırmış. İsim annesi odur yani.
Tam da mevsimi değil mi.
Sevgileriniz de nar gibi olsun dilerim.
Pazardan alın bir tane eve gelin bin tane...
Soğuk İstanbul günlerinde sevgi ısıtsın hepinizi.
Keyifli bir hafta diliyorum.
Evren
 Posted by Picasa

Güneşin Kolları

Günü yakalamakla ilgili düşünürken arşivi karıştırdım. Bulunca 'güneşin kollarını' siz de yakalayın istedim.
Sevgiyle kalın.
Evren
 Posted by Picasa

Günü Yakalamak…

Haftasonu önemli bir konuğumu ağırladım aslında. 7 yaşında yakışıklı, akıllı ve olaylara yaşının üstünde bir olgunluk ve farkındalıkla bakabilen benim minik sevgilimi. :)
Annesinin işi çıkınca o da teyzesi ve annenesi ile bana geldi. Playstation ile çeşitli oyunlar oynadıktan sonra ‘upwords’ e yeni bir yorum getirdik ve kelime yazma tahtası olarak kullanarak zorluk derecesi yüksek bir kelime bulma oyunu oynadık. Oyunu o kazanınca gece kitap okuma cezası almış oldum. ‘Çıngıraklı Zürafa’ adlı öyküyü okuduk sonrasında bütün sevdiklerine dua ederek uykuya daldı. Uykuya dalmadan önce konuştuklarımız kafama takıldı. Ne zaman yatacaksınız dedi. Ben de ona “uykumuz gelince” dedim. O da, “uykunuz geç gelince, siz de geç uyuyorsunuz, sabah da bir o kadar geç kalkıyorsunuz, gün bitip gidiyor” dedi. Ben de bunun üzerine ev halkına yeni bir kural getirdiğimi ilan ederek sert bir sesle buyurdum. “Ey ev halkı bu tarihten itibaren kim ki ATA uyandıktan sonra 10 dakika içinde yataktan kalkmaz işte o insan günü kaçırmış olur.” Bana kocaman bir gülümsemeyle baktı ve “ne yani sabah herkes erkenden kalkmak zorunda mı” dedi.
Oldum olası sevmem uyumayı. Annem anlatır, çocukken eve gelen misafirleri ne yapar ne eder sabahın köründe uyandırırmışım bin bir tembihe rağmen.

Ben günü yaşamayı severim. Işığı, güneşin yaydığı enerjiyi severim. Yeterince almalıyım günün bana verdiklerini. Umudu, yaşama sevincini…
Umudunuz hiç solmasın, yüzünüz hep ışıkla aydınlansın.
Evren
Posted by Picasa

19 Ocak 2006

Şuşu'nun Yeşil Takıntısı

Hayattaki tek dostum Şuşu bu sezon yeşillere bürününce, bana düşen ona uygun olacak yeşilli bir takı tasarlamak oldu.
(Yaptığım takılarını keyifle taktığını bilmek beni mutlu ediyor. Yeri gelmişken "İYİ Kİ VARSIN"
Şuşu bu haftasonu bana gelecek hem takı yapacağız hem de annesinin yaptığı çiğ böreklerle midemize şenlikli bir haftasonu geçirteceğiz. Hayruş (Şuşu'nun annesi gizli tarifi verirse mutlaka sizlerle de paylaşacağım.) yemek konusunda gizli kalmış bir yetenektir. İzmirli olmasından kaynaklanan doğal yeteneklerini sırası geldikçe sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Haftasonunu iple çekenler...
Umarım keyifli bir haftasonu geçirisiniz. :)
Sevgiyle kalın
Evren

Posted by Picasa

İlham Perilerim Yok Oldu


Bugün İstanbul'da hava o kadar sıkıntılıydı ki ilham perilerim bile kaçtı. Oysa güne ne kadar da istekli başlamıştım. Malzemelerin tamamını taşıyıp, salonu bir güzel atölyeye dönüştürdüm. Yakın arkadaşlarımdan Ebru'yu da ikna ettim. Kolye yapmak üzere benim evde buluştuk. Ama ne yazık ki bana gelmeyen ilham perileri ona da uğramamıştı. Bir süre debelendikten sonra ortaya birşey çıkmayınca, kendimizi ev yemekleri yapan Leyla ablada mantı yerken bulduk. Bu da ne yazık ki hayal gücümüzü çalıştırmadı. Güneşli günlerde buluşmak için sözleştik.
Eve dönünce yazmak konusunda ısrarlı olduğumu fark edince, "ilkler"den bir fotoğraf eklemeyi uygun gördüm. Bu vesileyle eski günlerdeki perilerime teşekkür ediyor, yağmurlu ve sıkıntılı günlerde özellikle beni ziyaret etmelerini diliyorum.
İyilik ve ilham perileriniz hiç eksik olmasın.

İlk Örnekler...

Tekrar Merhaba;
Az önce fotoğraf eklemeyi unutmuşum da... Bu benim yaptığım ilk kolyelerden biri. Daha sonra bu tarz kolyeler bir isim altında toplandılar. Tahmin etmesi güç değil "Afrikan" oldu isimleri. Yaklaşık 30 modelden oluşan bir seri hazırladım. Zamanla hepsi bu sayfadaki ilgili
yerlerini alacaklar tabi.
Tekrar görüşmek üzere.
Posted by Picasa

18 Ocak 2006

Merhaba

Merhaba;

Blogger yolculuğum, Portakal Ağacını tanımakla başladı aslında ... Önce onun sıkı bir takipçisi oldum ardında da neden benimde olmasın bir tane günlüğüm diyerek yoluma devam ettim. İnsanlarla paylaşacak şeyleri olmalıydı insanın ve ben galiba yaptığım takılarla bunu sağlayabilirdim. Sonra o galiba güçlendi. Takılar çoğaldı, teknik alt yapı tamamlandı.
İşte şimdi buradayım.


Kısaca takı yolculuğum ve takı tasarlamak hakkında düşündüklerim :
"Bir türlü istediğim takıları bulamayınca var olan takıları bozarak ve çeşitli eklemelerle yeniden tasarlayarak başladım işe. Kendime diye yağtığım takı tasarımlarım önce arkadaşlarıma sonra da onların arkadaşlarına "kişiye özel" olarak devam etti. Beğenmeyebilirsiniz hatta hiç sevmezsiniz belki ama ben yaparken keyif aldığım ve hatta zaman zaman saatleri unuttuğum bu zevkli uğraşa kadınlar süslenmeyi bırakıncaya kadar devam etmeye kararlıyım."

İş isim bulmaya gelince biraz zorlanmadim değil. Ama sanırım hem kolyelerime hem de kendime yakışır bir isim buldum :)
Zamanla neden böyle dediğimi anlayacaksınız kuşkusuz.
Uzun söze ne gerek diyerek herkese bir kez daha sımsıcak bir merhaba...

Sevgiyle kalın

Evren

PS: Umarım birbirimizi severiz de konuşulacak sözleri birlikte çoğaltırız.