15 Ocak 2009

KADEH KALDIRALIM HAYATA


Sen eve girince bir sessizlik oluyor fark ettin mi?

Nedense sen gelene kadar evin içinde bir gülümseme, bir huzur garip bir meltem esintisi sürekli. Önce adımlarının sesi geliyor gülümseme hızla kayboluyor. Sonra anahtarların şıkırtısı, bir bakıyorum huzur koltuğun altına saklanmış. Kapı açılıp da sen içeri girince meltem yerini boşluğa çoktan bırakmış. Hoş geldin diyorum. Sesin geldiği yöne bakıyor ama bir şey söylemiyorsun. Aç mısın diye soruyorum. Kafanla onaylıyor ama hiç ses çıkartmıyorsun. Mutfağa yöneliyorum senin sessizliğin bana eşlik ediyor. Oturup sessizce yemeğini yiyorsun. Ben sadece susuyorum. Yıllar oldu sessizliğine sessizliğim eşlik edeli, ben o zamanlardan beri sadece bekliyor ve susuyorum.
Aşkına
Sevgine
Dostluğuna
Sesinin tınısına susuyorum.
Dokunuşuna
Duruşuna
Beni hırpalayışına
Ama en çok sevişine susuyorum
Bir de güne seninle uyanışıma


Bir damla ol içime ak, susuzluğumu gider diye, ben her gece sen yemeğini yiyip de içerideki odada koltuğa uzandığında, sessizce içime ağlıyorum. O sırada önce gülümseme geliyor kapının ardından gizlice yanıma. Bir bakıyorum koltuğun altından sürünerek huzur da hemen peşi sıra onunla. Tülün hafifçe salınması ile fark ediyorum ki meltem de yerini almış diğer yanımda. Huzur gıdıklıyor ayağımı, aynı anda meltem kulağıma fısıldıyor, “kana kana içmek lazım hayatı, inan çok kısa”
Gülümseme kendini tutamıyor bir kahkahaya dönüşüyor. Koşarak salona geliyorum. Şaşkın yüzün gene sessiz ama ben duramıyorum kahka üstüne kahkaha atıyorum. Gözümden yaşlar geliyor, sessizliğin ilk defa bana eşlik ediyor. Elini tutyorum, huzur bir damla yaş oluyor gözünde, gülümseme biraz ürkek geliyor konuyor yanağına. Hadi diyorum kalk sokağa çıkalım. Meltem camı aralıyor o sırada, yağmurun sesini duyuyorsun biliyorum çünkü kafanı sesin geldiği yöne doğru çeviriyorsun. Yağan yağmurda ıslanıp, sessizliğimizi ıslatalım diyorum. Bana bakıyorsun.
Ben her sabah bu rüya ile uyanıyorum. Bir gece rüyam senin ağzından dökülen şu cümle ile bitecek umuyorum: Geç oldu ama hadi çıkalım sokağa. Yanına iki kadeh almayı unutma. Yağmur damlaları köpüren şampanyamız olsun. Kadeh kaldıralım hayata.
________

14 Ocak 2009

ESKİYOR HERŞEY


Aradın onca aydan sonra, garipsedim doğrusu duyunca; tanıdık bir uzaklık vardı sesinde, bu değil şaşırtan. Bilmedik bir tedirginlik vardı yanında onu anlamakta zorlandım. Konuştuk kısaca:
~ Nasılsın iyiyim
~ Ben de…
Sessizlik tanıdık
~ Ben meşgul etmeyeyim
~ Etme…
Sessizlik tanıdık
~ Kapatayım
~ Kapat…
İşte tedirginlik burada.
Neden diye sormadan duramıyor insan. Kulağım bize Natalie Cole'un “I miss you like crazy” ile eşlik ettiğini duyuyor. Durup düşünüyorum bir an. KULAĞIMIN DUYMADAN ÖNCE ANLADIĞI O AN GELİYOR AKLIMA. H
er şey birden aydınlanıyor. Dedim ya tanıdık bir uzaklık, bilmedik bir tedirginlik, çok anlamlı bir sessizlik…
ESKİYOR HIZLA HERŞEY O SESSİZLİKTEN SONRA. Geride kalıyor zaman geçince, ister istemez. Eskilere rağbet olsa bat pazarına nur yağardı derler eskiler, bence bilirler de söylerler.

İNSAN


Yaşlı kadın torununu yanına çağırmış; cılız sesinin ve 96 yıllık yorgun bedeninin izin verdiği bir ses tonu ile torununa iyice yaklaşmasını söylemiş. Dünyada kaç insan var diye sormuş torununa. Torunu yaklaşık 6 milyar demiş. Kadın gülümsemiş yanlışın var demiş. Peki demiş sen kaçını tanıdın? Oğlan kendinden emin; en az 1000 demiş. Kadın gülümsemiş; yanılıyorsun, dünyada 1000 insan ancak var, dilerim ya onlardan biri ol ya da onlardan birinin arkadaşı.

Okuduğum öğreti niteliği taşıyan bu metin böyle miydi bu kelimelerle mi kaleme alınmıştı çok da emin değilim. Ama aklımda kalanı bu: İNSAN OLMAK. Ne zaman bir karar almam gerekse ve bir karar vermem önce insanı koyarım en öne ve merak ederim ben insan değil miyim diye? Peki en öne insan beni koyarsam bu bencillik mi olur benim ana dilimde. Peki ya koymazsam enayi demez mi akıl dilim bana. Bence bir karışıklık var ortada. Anneme ve babama danışmalıyım bir ara . Beni yetiştirirken bencillik sınırını tam olarak nereye çizmişlerdi; ufkun görünmeyen diğer yanına mı acaba. İtirazım yok bu duruma yanlış anlaşılmasın sakin ha; keşke enayi olma duygusunu da atsalardı dünyanın öbür ucuna. Pek sık olmasa da karşılaşınca insan bu duygusuyla sormadan edemiyor aslına; geride kalan onca insana ne deniyor peki bu dünyada?

13 Ocak 2009

ŞAPKA

Sen şimdi öyle oturuyorsun ya elinde bir sigara, diliyorsun ya gün geçsin, akşam olsun, karnım doysun yeter bana. Farkında değilsin. YAŞLANIYORSUN. Bir gün önüne koyacaksın şapkanı, bakacaksın yaşanmışlıklara...İstemek yetmez sahip olmak için, bileceksin artık o yaşta. Bazen yönünü değiştirmek lazım akışın: Kanatların olmasını isteyerek bir ömrü heba etme lüksün yok SAÇMALAMA ama kanatları olduğu için kuşlara yem verebilirsin mesela ve gökyüzünde süzülebildikleri için onların kanatlarına yüklersin umutlarını. Onlar taşırken sıcak diyarlara senin umutlarını, belki dinlendikleri bir zamanda umudunu gerçek yapacak biri gelir o anda kuşların yanına. Bilemezsin ama dilersin... Umutlarını gerçek yapacak olanın sen olduğunu ancak şapkanı önüne koyunca fark edersin. Bence vakit var…
Sence?

Fotoğraf


12 Ocak 2009

AŞKI ÖĞRET BANA


Aşkını anlat bana bir çocuk saflığında olsun
Bir kuşun ürkekliğinde
Bir tüyün hafifliğinde olsun

Aşkını yaşat bana
Vazgeçemediğim anılarım olsun
Sen vazgeçsen bile
benim bırakıp gidemediğim anlar olsun

Sen aşkı öğret bana
Ben sevmeyi sana
...