12 Mayıs 2009

YASSAK KARDEŞİM

HER GÜN YENİ BİR YASAK GELİYOR...

HER YENİ GÜN KARARMIŞ BİR SAYFAYA UYANIYORUZ...

YASAKLAR TİYATRO SAHNELERİNDE OYNANAN BİR OYUN DEĞİL...

YASAKLAR
ÜLKEMİN BAŞBAKANININ ÇEKİNMEDEN SÖYLEDİĞİ GİBİ DELİNEBİLİR...

YASAKLAR ÇAĞDAŞ BİR ÜLKEDE ANCAK

SANSÜRESANSÜR'LE ÇÖZÜME ULAŞABİLİR...



Sansür,
bir toplumun kendine olan güvensizliğini yansıtır
ve otoriter rejimlerin belirgin bir özelliğidir.
Potter Stewart



_____________________________________________

VELİM OLUR MUSUN?

Hep düşünmüşümdür iyilik mi ediyoruz kötülük mü diye... Hani kırmızı ışıkta dururlar da camı silerler ya... Bazılarımız ürküp kapıyı kitleriz, bazılarımız bozukluk sıkıştırırız ellerine... Mendil satarlar en çok, kalabalık yerlerde. İnsanların telaşla eve gitmelerine aldırmadan önlerine dikiliverirler hani. Bazılarımız görmezden gelir geçip gideriz, bazılarımız iki kuruş sıkıştırırırz ellerine... Lokantaların camlarına yapışırlar ellerinde sandıkları, siz yemeğinizi yerken içiniz sızlar hani. Bazılarımız sırtını döner, bazılarımız çıkışta bir ekmek tutuşturur ellerine...
Bir proje var VELİM OLUR MUSUN? diye...
İki kuruş sıkıştırmak çözüm değil diyenlerdenseniz bir bakın derim bu projeye...

11 Mayıs 2009

KEYİF ALMAK HAYAL KURMAK


Lena Horne çalıyordu: İçli içli yaşamak için bir şey söylüyordu- Something to live for. Kadın müziğin ritmine uygun bir ruh taşıdığını bildiğinden, ruh hali değişsin diye Mic Max, Como El Viento dinlemeye karar verdi. Karnı acıkmıştı ama evde hazır hiçbir şey yoktu. Müziğin ritmine uygun salınarak gitti mutfağa, üzerindeki ince askılı küçücük elbisesinin omuzdan düşmüş askısının yansımasını görünce mutfak camında, gülümsedi haline. Yemeğe başlamadan önce bir şarap açtı ve el yapımı üfleme saydam cam üzerine kırmızı dağınık şeritli yüksek ince ayaklı olanını seçerek şarabını biraz da yüksekten köpürterek kadehe koydu. Şarabını karafa koymadan içeceği zamanlarda hep böyle doldururdu kahedine... Buzdolabının kapağını açtı. Peynir, krema, kereviz yaprakları, karabiberli hindi füme ve bir paket tavuk bulyon vardı sadece ve bir kaç yumurta. Erzak dolabına yöneldi. Papardelle vardı bir paket ve bir de konserve mısır. Seçilmiş durum irmiğinden üretilmiş farklı bir tadı vardı papardellenin. Oldum olası gülerdi bu durum buğdayı, durum irmiği meselesine. Sarımsak var mı diye kontrol etti ve makarna yapmaya karar verdi.

Makarnası bittiğinde ikinci kadeh şarabı da bitmek üzereydi. Sevmişti bu Avusturalya Shirazını. Yemeği bittiğinde çalan, Willow Weep For Me'yi pek keyifle dinlerdi. Açtı sonuna kadar müziğin sesini ve elinde kadehi dans etti... Mumlarını yakmadığını fark etti, ikisi yerde ikisi sehpada duran 4 mumu yaktı önce. Sonra masanın üzerinde, bodrum dokuması peştemalinin üzerinde duran kırmızı tea lightı yaktı ve son olarak, pencerenin iç kısmında duran mumdanlığına portakal esansı damlatıp içindeki mumu da yaktı. Artık best smooth jazz dinleyip bir sigara yakma saati gelmişti. Üzerine polar bir şal aldı. Çıplak ayaklarına pufidik bir çorap giyip balkona çıktı. Akşamın ayazı vururken tenine adamı düşündü. İçi ürperdi, yanımda olsan dedi, karşılıklı şaraplarımızı içip ne güzel sohbet ederdik bu gece; dream a little dream of me üzerine...


__________________________________

Fotoğraf / draw of wine© Kruno Debenc

ÖLMEDEN ÖNCE DEĞİL HEMEN ŞİMDİ TEKRAR OKU MİM


Anneme gittim bugün çağdaş milli kütüphane kıvamındaki kitaplıklarının başında dolanıyordum, kitaplarına sulanma konusunda "alıp gidiyorsunuz kitaplarımı, sonra ben aranıp duruyorum" diye söylenmelerine gülümseyerek kitap seçeceğimi biliyordum ama bu sefer farklı oldu. Evde yer kalmadı, nereye koyacağım ben bunları diye söylenirken bulunca, hazine bulmuş korsan, oyuncak bulmuş çocuk, ciğer bulmuş kedi misali atladım olaya. Ben bir kaç kitap alayım gelmişken senden diye... Ve bir çanta dolusu yaklaşık 20 kitap ki bazılarını okumuştum, aldım geldim... Hangisinden başlasam diye düşünürken sevgili Kırmızı Günlük beni mimlemişti bir zaman önce "ölmeden önce okumak istediğim 10 kitap" ile ilgili... Ben mimi her zaman yaptığım gibi biraz değiştirdim ve hemen şimdi okumak istediğim kitaplar yaptım... Ve işe mimi yazmakla başladım. Kitaplar daha önce okunmuş olabilirler ki çoğu öyle ve bir ikisi zamanında okunamadığı için içimde kalanlardır. Herhangi bir sıralama yoktur... Yapılan açıklamalar ya ön sözden ya da kitap arkasından alınmış olacağından fikrimi beyan etmemektedir. Mimi kime mi paslayacağım; hımm aslında aklımda üç isim var biri Yalnızlık Okulu ki daha bir önceki kitap mimini bile yapmadı ve diğeri de Laparagas ki o da bir önceki mimi geri çevirerek özür diledi. Bir deneme daha yapmaya kalksam belki bu sefer başarılı olurum...Üçüncü kişi ise tahmin edeceğiniz üzere Şaşkın Kova, muhtemeldir "ben sana mimleme demedim" mi diye çemkirmesi ama olsun, denemeye değer... Dediğim gibi mimin aslında ölmeden önce okumak istedikleriniz ama benim gibi hemen şimdi diye de yapsanız olur. İçinizden nasıl gelirse yani ya da işinize nasıl gelirse...
Ve şimdi mim:
1. Hermann Hesse / Demian: Her insanın yaşamı, onu kendine götüren bir yoldur, bir yo ldenemesi, bir yol taslağıdır... Hepimiz aynı derinliklerden çıkıp geliriz ama bir taslak olarak, derinliklerden çıkıp gelen bir yaratık olarak herbirimiz kendi öz amacımıza varmak için uğraşıp didiniriz. Birbirimizi anlayabilir ama kendimizi ancak kendimiz açıklayıp yorumlayabiliriz.
2. Aslı Erdoğan / Kabuk Adam: Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırmalak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar yara açıldığındandır.
3. Franz Kafka / Aforizmalar: Doğru yol gergin bir ip boyunca gider; yükseğe değil dehemen yerin üzerine gerilmiştir bu ip. Üzerinde yürünmek için değil de, insanı çelmemek içindir sanki.
4. Toni Morrison / Sevgili: Bazı yalnızlıklar, sallıyarak uyutulabilir. Dizleri yurakı çekip kolları kavuşturarak bu hareketi, gemi salanışının tam aksine tekrarlaya tekrarlaya sallanabilir ve huzura kavuşabilirsin. Bu içten gelen bir şeydir - deri gibi sıkıca sarar seni - ama bazı yalnızlıklar dolaşıp durur. Sallayarak onu yerinde tutamazsın. Kendi başına canlıdır. İnsan kendi ayak sesleri uzaklardan geliyormuş gibi çevreye yayılır.
5. Emile Zola / thérese raquin: Hastalıklı kuzeniyle evlenmek zorunda kalan, yaşamının renksiz ve tekdüze akışına boyun eğmişken acımasızca bir tutkuya kapılarak gözü kapalı atıldığı serüvenin acı sonuçlarına da katlanan kadının öyküsü bu.
6. Oya Baydar / Kayıp Söz: Şiddet nerede başlar? laboratuvarda deney hayvanlarını keserken mi, savaşta ölürken mi? Çocuğuna kendi değerlerini dayatırken mi, insanın acısının fotoğrafını çekerken mi? Töreyi uygularken mi, sevişirken mi, yoksa yabancıyı ötekileştiriken mi?
7. Carlo Levi / İsa Bu Köye Uğramadı: Az sonra tren almış görütüyordu beni uzaklara. Romagna'nın dilim dilim topraklarından Piemonte'nn bağlarına geçtik. Önümüzdeki sürgün, savaş ve ölüm yılları o gün göklerde belli belirsiz bulutlar gibi çok uzaklarda görünüyordu.
8. Mustafa Balbay / Afrika'nın Uçlarında: geziye ilişkin en büyük hayallerimden biri, Afrika'nın dibinden doruğuna, doğusudnan batısına, deyim yerindeyse sürüne sürüne yolculuk etmek... En büyük fakirliğim zaman beni böyle bir zenginlikten yoksun bıraktı. Bunun yerine Afrika'nın üç ucunu seçtim: Güney Afrika, Mısır, Fas
9. Yılmaz Odabaşı / Sakla Yamalarını Kalbim: 'Kentlede ve yaşamda hala kiracı' olanlar bilir en çok, hayata dair ne varsa; sürgün yıllar küskün aşklar, kapanmayan yaralar, yitik anılar, tükenmeyen umutlar, solgun yalnızlıklar, inatçı direnişler, "lime lime" yoksulluklar, çoğalan suskunluklar...
10. Gabriel Garcia Marquez / Yüzyıllık Yalnızlık: 'Yüzyıllık Yalnızlığı' yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kızkardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adaları bir örnek bir yığın akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım.

10 Mayıs 2009

AŞK YEŞERSİN BAHÇENDE



Ne ekersen onu biçiyorsan
Hüznü biçmek için ne ektim ben farkına varmadan ?
Mutluluk biçmek için ektiğim neden kurudu söylesene...

Ne ekersen onu biçiyorsan?
Sen beni ne zaman ektin ki topraklarına
Daha ben çiçek açamadan biçtin alel acele?

Kurusun diye köklerim kaç yıl bıraktın beni nadasa
Yağmurlarını üzerime yağdırsana hayat
Aşkı biçmek için yeşertsene beni yeniden

Ne ekersen onu biçiyorsan
Yüreğimi eksene topraklarına
Biçmek istemeyeceğin bahçen olayım
Yaseminin, en güzel kokulu
Leylağın, en morundan
Çınarın asırlık

Hayat, yeşertsene beni yeniden
Babilin asma bahçeleri bile kıskansın yüreğimden geçenleri
En güzel bahçen ben olayım
Gören bir daha dönüp baksın bana
Durma hayat ek beni
Aşk yeniden yeşersin toprağımda