Bazı adamlar ve kadınlar vardır ki Allah onları özene bezene yaratmıştır. Bu adam ve kadın için cennetin bahçelerinden elma aşırıp yemek de dahil olmak üzere her birşeyleri yapabilecek adamlar da kadınlar da vardır elbet ama benim asıl meselem - bilmem takip ediyor musunuz- Yalnızlık Okulu'nun "Sevdakarname"si... Mutluluk İkinci İşaret derki;
"Gecedeki ateşli bir sevişme değildir mutluluk… Sabahın ilk ışıklarında, ilk günaydını ona söyleyip, güzel bir kahvaltı keyfini sürmektir demlikteki çayla..."
Sorarım size ey erkekler, Ciara ile bir gece geçirmek mutluluk vermez de ne verir size...
Ve hep masum olan hatunlar Justin gelse bir gece kapınıza elinde papatya dahi olmasa, almaz mısınız onu içeriye...
_________________________________________________
Durum şudur; yüreği ile seven bütün adamlar ve kadınlar mutluluğun ikinci işaretinden yanadır bu hayatta... Ama insanoğlu hem gecesi güzel geçsin ister hem de sabahında huzur arar ısrarla..
Balkonumu yıkadım az önce belki kahvaltıya gelirsin diye... Sevdiğin gibi yaptım yumurtayı. Hani dometesli ve biberli olup da menemen olmadığını iddia ettiğin şekilde... Karıştırmadım da omlet olmuş oldu işte... Simitçi bağırıyor sıcak olduğunu belirten nağmelerle. İster miydi canın... Simit, kaymak, bal...
seni beklerken gazeteleri karıştırıyordum da yaşlı bir bayanın otobüs durağında anlattıkları geldi aklıma. Günlük gazetemi okuyordum. Kafasını uzattı, "varmı iyi haberler" dedi. "Yok" dedim. Başladı anlatmaya: Annesi, babası eve gelmeden hemen önce televizyonu kapatırmış. Çocuk aklıyla bir türlü anlamazmış da sonunda dayanamayıp sormuş: Anne neden babam gelmeden önce kapatıyorsun televizyonu, "haberler çok kötü bugün, baban zaten işten yorgun argın gelecek kötü haberlerle üzmesin yüreğini" Nasıl bir duyarlılıktır, nasıl bir inceliktir.
Çocuklar boş arsada top koşturmaya başladılar bile. Yokmu ki bunların dersi, ödevi... Amannnn benim de dediğim lafa bak. Çocuklar şimdi koşturmayacak da ne zaman koşturacaklar. Geç kalmasan bari. Kahvaltı masası bekler de güneş kaçar gider az sonra. Hoş sevmezsin sen zaten güneş direk girsin gözüne. Karşıda apartmanlara direnen çamlık var ya kuş sesleri ile nasıl da keyifli bir bilsen. Bu evi aldığım iyi oldu. Güneş kendini göstermeye başladı mı sahil kasabasında gibi hissediyorum kendimi. Biliyorsun kentte çok bölge kaldmadı öyle şort giyilip de parka gidilebilen. Burada kızlar erkekler akşamlara kadar cıvıl cıvıl...
Sucu geldi az önce, kriz bizi de vurdu millet gene çeşmeden içiyor suları dedi. Dertli işte... Kim değil ki; arkadaşım haftasonu çocukluk arkadaşına gitti. Çocuk 2 yılı aşkın süredir işsizmiş. Simsiyah boyamış odasının duvarlarını, kendimle kalmam, sorularımın cevabını bulmam gerekir diyormuş da başka bir şey demiyormuş. İlk soru tahmin edeceğin gibi ben nerede yanlış yaptım.
Hepimiz soruyoruz bu soruyu kendimize zaman zaman... Hatırlar mısın kısa bir zaman önce benzer bir soru ile sorguluyordum hayatı... Ben nerede yanlış yaptım. Ellerimi tutmuştun sımsıkı, yanlışı sen değil Havva ile Adem yapmış aşkım demiştin.
Saat on buçuk olmuş bile, gelmezsin bu saatten sonra.. Zaten geleceğim de dememiştin de bekledim ben gene de. Hani gelirsen, akşam kaldığımız yerden sohbet ederiz diye... Anlayacağın kahvaltı bahane, ben sohbetini bekler dururum balkonumda, seçtiğim müzik sadece sana, sohbete güzel bir fon oluşturur niyetiyle...
Lena Horne çalıyordu: İçli içli yaşamak için bir şey söylüyordu- Something to live for. Kadın müziğin ritmine uygun bir ruh taşıdığını bildiğinden, ruh hali değişsin diye Mic Max, Como El Viento dinlemeye karar verdi. Karnı acıkmıştı ama evde hazır hiçbir şey yoktu. Müziğin ritmine uygun salınarak gitti mutfağa, üzerindeki ince askılı küçücük elbisesinin omuzdan düşmüş askısının yansımasını görünce mutfak camında, gülümsedi haline. Yemeğe başlamadan önce bir şarap açtı ve el yapımı üfleme saydam cam üzerine kırmızı dağınık şeritli yüksek ince ayaklı olanını seçerek şarabını biraz da yüksekten köpürterek kadehe koydu. Şarabını karafa koymadan içeceği zamanlarda hep böyle doldururdu kahedine... Buzdolabının kapağını açtı. Peynir, krema, kereviz yaprakları, karabiberli hindi füme ve bir paket tavuk bulyon vardı sadece ve bir kaç yumurta. Erzak dolabına yöneldi. Papardelle vardı bir paket ve bir de konserve mısır. Seçilmiş durum irmiğinden üretilmiş farklı bir tadı vardı papardellenin. Oldum olası gülerdi bu durum buğdayı, durum irmiği meselesine. Sarımsak var mı diye kontrol etti ve makarna yapmaya karar verdi.
Makarnası bittiğinde ikinci kadeh şarabı da bitmek üzereydi. Sevmişti bu Avusturalya Shirazını.Yemeği bittiğinde çalan, Willow Weep For Me'yi pek keyifle dinlerdi. Açtı sonuna kadar müziğin sesini ve elinde kadehi dans etti... Mumlarını yakmadığını fark etti, ikisi yerde ikisi sehpada duran 4 mumu yaktı önce. Sonra masanın üzerinde, bodrum dokuması peştemalinin üzerinde duran kırmızı tea lightı yaktı ve son olarak, pencerenin iç kısmında duran mumdanlığına portakal esansı damlatıp içindeki mumu da yaktı. Artık best smooth jazz dinleyip bir sigara yakma saati gelmişti. Üzerine polar bir şal aldı. Çıplak ayaklarına pufidik bir çorap giyip balkona çıktı. Akşamın ayazı vururken tenine adamı düşündü. İçi ürperdi, yanımda olsan dedi, karşılıklı şaraplarımızı içip ne güzel sohbet ederdik bu gece; dream a little dream of me üzerine...