Ben onun umrundayım dedi ağlayarak; hıçkırıkları ile nefes alışları arasına sıkışıp kalan tıkanmaları olmasa daha da fazlasını söyleyecekti elbet... Sakinleştirmek için bir bardak su uzattım. Titrek ellerinin arasında bir süre tuttu içi su dolu bardağı. Suya bakıyordu, geleceği görmek isteyen bir büyücünün bakışlarını yakaladım gözlerinde... Kafasını bana doğru kaldırdı; bir şey söyleyecek gibi yutkundu, sustu. Bir şey demedim. Suyunu iç bile diyemedim. Sustum.
Dakikalar sonra sessizliği benzer bir cümle ile bozan gene o oldu: Beni düşünmese, sevmese beni, olur muydum düşlerinin içinde. Yapar mıydı beni bir yolculuğun yol arkadaşı kendine söylesene... Israrlıydı sorularında, cevaplar arıyordu. Ardı ardına sorular soruyordu. İlahi bir şekilde cevaplar iniverse oracığa bitecekti acısı ama inmiyordu. Soruların içinde boğuluyor, yutkunmalarının arasına sokuşturduğu burun çekmeleriyle küçük, çelimsiz, korumasız, elinden oyuncağı alınmış saçları dağınık bir kız çocuğunu andırıyordu. Elimi uzattım, neredeyse yarım saatte yudum yudum ancak bitirebildiği su bardağını elinden düşürmeden elinden aldım. Teninin yumuşaklığı dikkatimi çekti o anda, sanki daha önce hiç dokunmamıştım tenine, şaşırdım tenini hissedişime...
Saatler sonra hala aynı dolap beygirinin üzerindeydik, benzer sorular farklı kelimelerle hep; neden, niye, nasıl, ama, ne zaman, nerede, kim soruları ile bitiyor veya başlıyordu, bazen de sadece tek kelime olarak öncesiz ve sonrasız bir halde etrafa saçılıyordu. Ne yaptım ne ettiysem söndüremedim yangınını. Gecenin karanlığı kendini sabahın aydınlığına bıraksa da, o bunun farkında değildi... Umursanmak istiyordu, benim tarafımdan umursanmaksa şu anda umrunda bile değildi; o sevdiği adam tarafından umursanmak, korunulup, sakınılmak, sarılınıp sarmalanmak istiyordu. Ellerini ellerime alma cesaretini gösterdiğimde, sorabilmeye cesaret edebildiğim tek şey, burada benimle kalıp biraz uyumak ister misin oldu. Kıpkırmızı gözleri, kırılgan yüreği ve kendini içten içe göstermeye başlayan öfkesi ile salladı başını evet anlamında. Hemen ayaklandım. Garip bir mutlulukla donanmış heyecanımın anlamını biliyordum, o benim onu umursamamı umursamasa da ben onu umursuyordum. Yatağı hazırladım, ona giyebileceği rahat bir eşofman buldum, üzerini giyinip geldiğinde, gülümseyen yüzünü gördüm. Haliyle büyüktü onun için bulabikdiklerim; hani üzerine bir kaç beden büyük kıyafet giyen çocukların halleri olur ya, gülümsetir sizi de; işte öyle karşılıklı gülümsedik birbirimize, o gece için ilk defa.
Yatağa uzandım, yanıma uzandı, hiç beklemezdim; bu gece burada kal derken yanıma uzanacağını. Tanırdım, bilirdim, konuşmak için buraya gelirken bile yüreğinin ihanete açılan kapılarında huzursuzluk bekçileri onu ellerinde mızraklarla beklerdi. Ama uzandı yanıma, yatağın kenarına... İçinde en ufak bir ihanete açılan kapısı olmasa da benim gizli aşka yelken açan şeytanlarım rahat durmayacaktı o anda. Sırt üstü uzandım, yanımda onca zamandır seni seviyorum demeyi göze alamadığım kadın yatıyordu, korunmaya muhtaç bir kız çocuğu gidiydi. Bedenimin terlediğini hissettim, uyandığını ve uyarıldığını...
Kafamdan geçenleri ona söylesem yüzüme bile bakmazdı, konuşmazdı bilirdim; hiç konuşmadan, birşeycik söylemeden sarıp sarmalasam, öpsem, koklasam, istiyorum seni desem; bilirdim yüzüme bile bakmazdı, konuşmazdı... Sırtı bana dönüktü; teşekkür ederim, bu gece beni yalnız bırakmadığın için, iyi uykular dedi... İyi uykular diyebildim, oysa öpmek istedim, usul ve derin, oysa sarılmak istedim sıcak ve sonsuz ama sadece iyi uykular dileyebildim. Öylesine umrumdu ki, dokunamadım tenine bir kez bile, gözümü bile kırpmadım yanında uykumda şeytana yenik düşmiyeyim diye, dönmedim bedenimi bedenine ya söz geçiremezsem diye... Ağladım küçük bir erkek çocuğunun elinden oyuncağı alındığındaki haliyle, sümüklerim bıyık izlerimin hemen üstünde, sessiz ve içli ağladım, umrumdasın be kadın, sen benim umrumdasın diye...
__________________________________
Fotoğraf / deviantART
__________________________________
Fotoğraf / deviantART