06 Mart 2010

SIĞINMAK




Fotoğraf / Luben Karavelov




'Yıllar boyu yüreğime karşı savaşmıştım, çünkü üzülmekten, acı çekmekten, terk edilmekten korkuyordum. Gerçek aşkın bütün bunların üstünde olduğunu, hiç sevmemektense ölmenin daha iyi olacağını her zaman biliyordum. Ama bu cesarete yalnızca başkalarının sahip olduğunu düşünüyordum. Ve şimdi, şu anda, bunu yapabilecek gücün bende de bulunduğunu keşfediyordum. Ayrılık; yalnızlık, üzüntü anlamına da gelse, aşk her şeye değerdi.'(*)

Adam o gülün yapıldığı o geceyi öyle iyi hatırlıyordu ki, bir ayrılık hali üzerine yaptıkları bir konuşmanın orta yerinde, kadın okuduğu kitabı çantasından çıkartmış ve bu sözleri o peçeteye yazmıştı ve ardından bir gün dönmemek üzere gidersem, sana bırakacağım bu gülü demişti: O zaman sakın arkanı dönüp bakma, sakın bekleme ve sakın ağlama... Sadece böyle bir aşkın bir tarafı olabildiğimiz için sarıl sol yanına ve unutma; 'Aşk kalıcıdır, değişen yalnızca insanlardır.' (*)

Uykuya sığınırdı böyle gecelerde, bir nefese hasret sarılırdı sol yanına... İçinin yangınına yetmezdi gözlerini ölesiye yummak... Soğuk işlemezdi tenine, sıcak vız gelirdi böyle gecelerde... O sadece sol yanına sığınır ağlardı sessizce...





Aralık 2009 / Yazının Tamamı “Gülden Peçete”

O GÜN



Gözyaşımı parmak uçlarınla sildiğinde,
Bir daha hiç ağlamam sandım...







Yasmin Levy - Adiós Querida


Fotoğraf / deviantART

AĞLAMAK



Fotoğraf  / Anisja





Yağmur yağıyor
Dün geceden beri
Duru durağı olmadan
Yağıyor

Yüreğimin penceresini kapattım az önce
Artık serinliği yüzüme vurmuyor
Yağıyor sadece
Canıma vura vura
Yağıyor

Yağmur yağıyor
Dün geceden beri
Duru durağı olmadan
Yağıyor

Yağıyor sadece



 




05 Mart 2010

FOTOĞRAFIN FISILTISI / YOLCU

Fotoğraf / Nuno Milheiro



Bazı yolların sonunu görmesende
Yolcusu olmayı göze almalısın

Varacağın yere değil
Yola odaklanmalısın





KARALAMA



Yaşam, içinde onlarca köşe barındıran bir labirent gibi bazen. Bir köşeyi dönünce bitecek sandığınız labirentte ilerliyorsunuz biteviye. Bu, herhalde labirentin çıkışa varan son düzlüğü diye düşünürken; önünüzde bambaşka bir köşe beliriveriyor aniden. Yaşam seçimlerden ibaret, siz her bir seçimde kendi haklılığınıza sarılıp ilerliyorsunuz. Kuşkusuz, kendi durduğu yerde ve baktığı yerde herkes haklıdır. Empati konusundaki- biraz da karşı çıkan bir tavrı sergileyen bir yazı- yazarken de sormuştum: Anlamak mümkün mü sahiden?


***
Siz kendi gerçekliklerinizden, yaşanmışlıklarınızdan bakarak "ben seni anlıyorum ama ben haklıyım, diyorsanız" bu anladığınızı mı, gösterir?

***
Anlamak zordur, anladım deriz ama ne kadarını anlarız? Anlasak gerçekten, kendi doğrularımız üzerinden bir tavrı sürdürür müyüz ısrarla... Karşımızdakinin incindiğini bile bile, bir tavrı sergilemek olsa olsa, değer vermemek gibi gelir bana. Hem değer veriyorum deyip, hem de incitebilmek pek yüreğimde barındırabileceğim bir hal değil doğrusu. Sevmek haline de yükleyemem böylesi bir tutumu.

***

Oysa dinlemek, dinleyebilmek gerek kendini. Biraz nefes almak, kendi haklılığımız üzerinde dururken ve savunduğumuz bir yürekken, diğer yüreği param parça ediyor olmak savunduğumuz noktada bir parça olsa da bir taraf olmak değil midir? Dedim ya, bir parça kendine dürüst olmak gerek, nedir ki haklı olmak?

***

Haklı olmak, kaybedeceğine değer mi? Haklılığı bir yere bırakarak, sadece bizden bakmak zor geliyorsa, ve üstelik; köşe orada ister dönersin ister beni böyle seversin halleri aslında inandığının biz olmadığının göstergesi mi?

***

Sorular sonsuz, köşeler gibi... Bir sorunun cevabını aramak için harcadığımız çabayı, mutlu olmak için harcıyor muyuz diye düşündüm? Mutluluğu sürekli hale getirmek biraz da bizim seçimlerimizle ilgili değil mi? Köşeden bir dönsem diye uzun uzun düşünmek yerine, tüm risklerini göze alıp köşeden dönüvermek en kolayı mı acaba... Peki ya sonrası... Yine bana hüsran yine bana yalnız geceler mi?

***

Sorular, köşeler gibi... Döndükçe, çözdükçe bir başka köşe bir başka soru buluveriyor seni... Yürek sevince, dönüyor ha babam dönüyor. Sonra bir dönüp bakıyor, dönen bir tek kendisi. Dönmeyi bıraktığı anda düşüyor. 

Ne acı ki, tutacak sandığı avuçlar çoktan rolüne ısınmış; el sallıyor, repliği kısa ve net.
                                                                                                                                   "Güle güle..."

Oysa; "gitme"daha kısa bir replik değil mi? 
O eller yine baş rolde, ama bu sefer uzanır tutmak istercesine...


Biri giderken, haklı olmak iyi birşey mi?
Hem haklı olmak nedir ki?
Anlamayı gerektirir mi?
Gidenin ardından, "ama ben haklıyım" demek yüreği serinletir mi?


_________________________________________________________
Fotoğraf / Samuel Roy