12 Mart 2006

GİTMEK...


Bir kez daha gidiyorum.
Son olmadığını, olamayacağını bilerek...


Gitmek;
Zordur, kolaydır, acıdır, mutluluktur, heyecandır, endişedir...
Gitmek;
Bazen gülümsetir bazen ağlatır...

Vedanın hüznü, kavuşmanın telaşı bir aradadır.

Geçen hafta farkındalıklarım arasına bir çok yeniler eklendi ama dilime pelesenk ettiğim şu cümlenin içi artık daha dolu :

"Giden değil kalandır terkeden, giden de bu yüzden gitmiştir zaten"

Yukarıda okuduğunuz cümle kime ait hatırlamıyorum.
Ama bu şiiri ilk okuduğum gün o kadar aklımdaki :
Yurttayım, oda arkadaşıma hediye geldi şairin kitabı,
okudum, hatta aklıma kazıdım.

Ne tuhaf di mi geçen hafta içini doldurdum bu cümlenin.
Aradan geçen onca yıl bu cümle beynimde bir yerlerde, 2006'nın yağmurlu bir gününde, penceresinden ilk defa baktığım bir odada ona anlam yüklemem için beklemiş.

Bu bekleyiş, yaşam akışımın yönünü, o pencereden baktığımda gördüğüm derinliğe çevirdi.

Yaşamın koşuşturması içinde mümkün müdür bilemem ama, umarım siz sizde olanları,

size kalanları anlamlardırmak için bunca yıl beklemek zorunda kalmazsınız.

Herkese sevgiler,
Ve bana da bon voyage. :)
Evren

Yeni Tasarımlar



Geçtiğimiz haftalarda yoğun bir şekilde tasarımlara odaklandım. Şimdi sıra onları sergilemekte...

Turkuaz taşların gümüşle olan uyumu beni hep etkilemiştir.

Eskiye Özlem ve Modern Güzel bu vesileyle tasarlandı.











Kırmızı ve bronzun birleşmesinden elegan doğdu.
Küpeleri özellikle sade yaptım çünkü sadece tamamlayıcı olması yeterliydi.




Geçen haftalarda yaptığım bronz kolye sadeliği ile dikkat çekince yazın moda rengi beyaz da benzer bir tasarımda yerini aldı. Prensip aynıydı ama zıtların kardeşliği asilliği ile bronz benzerini zorladı.


26 Şubat 2006

KIRMIZI


Severim kırmızıyı...
Burcumun bir özelliği olması bir yana, çağrıştırdıklarıdır beni kırmızıya bağlayan.
Ama öyle her tonunu sevmem.
Tutkulu olmalı, beni içine çekebilmeli.
Yakıcı olmalı ama ısıtacak kadar.
Tıpkı aşk gibi...


Kırmızıda huzur yoktur. O sevmek gibi değildir.
Emin olamazsınız kırmızının siz de çağrıştıracaklarına.
Mesela ben dozunda severim kırmızı. Üzerimde taşırken fazla olmamasına özen gösteririm.
Yakar çünkü. Gözü alır. Size fazla gelmese karşınızdakine ağır gelir.
Tıpkı aşk gibi...


Oysa sevmek öyle midir?


Bugün büyük bir keyifle yazılarını okuduğum Haşmet Babaoğlu'ndan bir alıntı var gene.

Bir arama motorunda "Haşmet " yazınca çıktı karşıma.

Kırmızıdan aşktan söz ederken...

"Nasıl oluyor da, "seni seviyorum" lar bir süre sonra ve iç burkucu
biçimde "beni boğuyorsun"a dönüşüveriyor?

Uzun ve acıklı bir hikaye..

Ama şurasını olsun söylemeliyim;

Sevmek ağırdır. Uykuları kaçırır, uyanıklığı sarhoşluğa çevirir...

Oysa modern insan her şey hafif olsun istiyor, sevmek bile !...

Mümkünse sadece sevilmek istiyor.

Ancak ayrılık acısı çökünce, terk edilince, özlem ateşiyle yanınca
farkediyor ki,

Seviyormuş..."

Aşklarınız ve sevgileriniz kırmızıya dönüşsün ama kavurmasın dilerim.

PS: Bu hafta 1 yıl arayla yaptığım iki kolyeyi yanyana koydum. İlki çok sevdiğim ablam içindi. İkincisini kendime yaptım sonra.





Güllü Kokoş

Bu çiçeği ilk gördüğümde; ince, uzun boyunlu, bakımlı ve kokoş biri canlandı gözümde... Ortaya bu tasma çıktı. Fotoğrafta belli değil ama yeşil kristallerin çevrelerinde çok ince sarı yaldız var. Böylece sarı materyal ve zincirle birbirini tamamlamış oldu.

25 Şubat 2006

Kokoş Takılar














Bu hafta yaptığım takıları görünce annemin
ilk tepkisi "aaa ne kokoş olmuş bunlar" oldu.

Neden bilmem ama bu hafta böyle, pek bir kokoş havamdayım. Mesela diyorum gidip gene saçlarımın uçlarını kırmızı mı yapsam. Pek kokoş oluyorum o zaman.

Bizim kuşak bilir bu cümleyi

"Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız
yerinde olsun." :)

Sevgiyle kalın.

Evren