23 Kasım 2008
MUTLU AŞK VAR MI?
UMUTSUZ AMA MUTLU
Doğru işi bulmak,
Her sabah yeni bir gün olduğunu bilerek uyandığım için mutluyum.
Kendime bile gülebildiğim için mutluyum.
En zor günlerde bile hayatın kendisi komik deyip gülümseyebildiğim için mutluyum.
İşimi, kendi beceri ve bilgi düzeyim göz önünde bulundurulduğunda mükemmele yakın yapmak konusunda çaba harcadığım için mutluyum.
Renkleri ve şekilleri bir araya getirdiğimde ortaya çıkanları başkaları beğendiğinde kendimle gizli ama haklı bir gurur duyduğumda mutluyum.
Karşımdaki doğru adam olabilme ihtimalini taşıdığı için önce güveni sonra da kendine ve ona bir şans vermek lazımı yanıma alıp bir ilişkiye gidebildiğim için mutluyum.
Geride bırakma konusunda beceriksiz olduğum için umutsuzum.
Kararsız ama bir yandan da aceleci olduğum için umutsuzum.
Meraklı ama dalgın olduğum için umutsuzum.
Karşımdakinden korktuğum için umutsuzum.
Ben karanlık koridorlarda ilerlerken
21 Kasım 2008
KEYİF ve BLUESSUZ
Bizi inanılmaz güçlü bir ses ve muhteşem yorumu ile Sharrie karşıladı.
Sahnenin önünde olmak dışında size bir seçenek bırakmayan, ıslıklar ve tezahuratlarla sahnede devleşen Sharrie “I want some power in da house!” (Salonda bir güç istiyorum!) dediğinde ve şarkıya başladığında salondaki gücü hissedebiliyordunuz. Sharrie sahnede tıpkı bir alev topu gibiydi.
Saat 22.30 da günün yorgunluğu, Sharrie'nin enerjisi ve sigara dumanlarının verdiği rahatsızlık ile depelenen bedenime söz dinletemedim ve maalesef John Lee Hooker Jr.'ın performansının yarısında Suareden ayrıldık.
O yorgunlukla aldığım duş beni daha yatağa yatamadan uyur gezer bire hale soktu. Uyanıklıkla uyur ara halinde seyreden zihnim bir mesaj sesi ile irkildi.
Mesajı okuduğumda çok da önemsemedim. Hatta uykumu bu saatte böldüğü için kızdım bile diyebilirim. Sonra telefonum çaldı ve 10 dakika sonra bir daha. Açtım. Telefondaki ses kızgındı, mutsuzdu ve hayal kırıklığı yaşıyordu. Konuştuk uzun uzun. Uykum kaçtı.
Gene düşüncelere daldım.
Düşlerim ve düşüncelerim karıştı.
Kafamda konserden arda kalan “I want some power in da house!” melodisi ama sözler
“I want some power to change my life!” şeklindeydi.
Hayatımızın akışını değiştirebilecek tek güç kendi içimizde.
Demek kolay da...
*****
Dün uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla dertleşirken akşam dedim blues festivaldeydim.
Aaa dedi bana niye haber vermedin. Gelir miydin dedim.
Kahkaha atmaya başladı:
Ben bluessuz tercih ederim ama olsun dedi...
Askere gidecek 20 güne kadar. Şimdiden asker anıları var. Mış lı muş lu hikayeler.
Güle güle git güle güle gel.
18 Kasım 2008
BADEM
Dolayısıyla biz de.
Pınargözü çocukluğumun düş mağarası.
Eskiden yani biz çocukken içine kadar girilirdi tehlike arz etmiş olacak ki demirlerle örülmüş önü, fotoğrafta gördüm.
Birazcık ansiklopedik bilgi:
TARİHÇESİ: Coğrafi şartların uygun olduğu Yenişarbademli, tarih boyunca birçok uygarlığa sahne olmuştur. Yapılan araştırmalara göre, M.Ö. 4000 yıllarında Etiler (Hititler), M.Ö. 1500 yıllarında Frigyalılar, M.Ö. 800 yıllarında İyonlar, M.Ö. 600 yıllarında Lidyalılar, M.Ö. 446 yıllarında Persler, M.Ö. 190 yıllarında Romalılar, M.S. 395 yıllarında Bizanslar yörede egemen olmuşlardır. 1071 Malazgirt zaferinden sonra 1142 yıllarında Selçuklu topraklarına katılmış, 1810 yılında Konya vilayetine bağlı bir kaza olmuştur. Yenişarbademli, ilçe statüsüne 1990 yılında sahip olmuştur. İlçe ve yöresinde günümüze kadar ulaşan 25 civarında ören yeri bulunmaktadır. Ayrıca, tepeler üzerine kurulmuş çeşitli zamanlara ait kale kalıntıları bulunmaktadır. Bunların başlıcaları; Kestel (küçükkale), Kaledost (geledost), Doğdu, Çataltepe, Asar (kaletepe), Ortatepe, Mandras, Maltepesi, Aktepe (Gavur harmanı) dır. Ayrıca, vadilerde kurulan 12 yerleşimde ise sarnıçlar, kaleiçi ve yer altı evleri bulunmaktadır. Psidia bölgesine dahil olan Yenişarbademli’deki kalıntılar, Roma ve Bizans dönemlerindeki Gorgorum antik kenti olarak anılmaktadır.
Türkiye’nin en uzun mağarası Pınargözü Mağarası: Yerli yabancı tüm mağara araştırmacılarının gözdesi olan mağara, 15 km. uzunluğuyla Türkiye’nin en uzun mağarasıdır. Mağara, Yenişarbademli ilçesine 8 km. uzaklıkta, Çaydere Ormanları’nın içinde bulunmaktadır. Aynı zamanda bir su kaynağı olan mağara, çevresinde tespit edilen 213 çeşit barındıran bitki örtüsüyle de dikkat çekicidir. Mağaraya, girişte bulunan sifondan dalarak girilir. Sifonun önünde hızı 150-160 km’ye ulaşan hava akımı oluşur ve su ısısı Ağustos ayında bile 5.8 C’dir. Bölgede bulunan dünyanın en büyük yeraltı ırmağı, Beyşehir Gölü ile Manavgat Çağlayanı arasında akar.Dedegül (Dedegöl) Dağları: Her yaşta insanın tırmanabileceği bir dağ olan Dedegül Dağı, yumuşaklığı ve güzellikleriyle her yıl yüzlerce dağcıyı ağırlamaktadır. Dağ turizminde önemli bir yere sahip olan Dedegül, tur kayağı ve triking yürüyüşlerine olanak sağlamaktadır.
Rahmetli dedem bütün torunlarını alır dağlarda yürüyüşe çıkartırdı.
Dedegül dağları tepe tepe dedem hepimizden önce çıkar o tepelere.
Severim bademli köyünü.
Hele de bir yaylası vardır oradan da bir göl manzarası; insanın ömrü uzar.
Sonsuza Kadar
Bitti rüya çok ansızın şimdi sensiz ve yanlızım
Üç günlük aşk acıtmazki tüm anılar birer birer yok olmazki
Önünde diz çöksem sana söz versem benimle bir ömrü paylaşır mısın
Yanında olsam elini tutsam beni sonsuza kadar severmisin söyle
Iyi günde kötü günde bil ki bu kalp seninle bundan böyle
Beni takip et eve kadar artık kaçmam seninim sonsuza kadar
Önünde diz çöksem sana söz versem benimle bir ömrü paylaşır mısın
Yanında olsam elini tutsam beni sonsuza kadar sever misin söyle
Önünde diz çöksem sana söz versem benimle bir ömrü paylaşır mısın söyle
Var mıdır yaşamınızda 3 günlük aşklarınız.
12 Kasım 2008
... kalbim ellerim kadar küçük değil ... (*)
09 Kasım 2008
BENİ BANA BIRAK
Yeni bir gün başlıyordu gene.
63 yıldır hep umutla kalkardı yataktan da sonra ne olurdu bilemezdi.
Gün uzarken geceye umut da onla mı giderdi anlayamazdı.
Kontrol günüydü bugün. Sevmezdi kontrol günlerini.
10 yıl önce kalbi teklediğinde “doktor üzmeyeceksin bu kalbi, canın sıkılmayacak ona buna demişti”
Ne de çok kızmıştı genç doktora. Ne yaşadın ki sen diyecek oldu, sustu.
Ne çok korkmuştu ölümden o gün.
Damadı sevememişti. Bir zeka pırıltısı yoktu genç delikanlının bakışlarında.
Durgun bir hali vardı, kendisi ancak pişmemiş sarımsak yer tansiyonu düşer ve bu kadar durgun olurdu. Ama kızı sevmişti genç adamı. Evlendikleri gün de aynı temennide bulunmuştu.
Heyecanlarına yenik düştüğü 30’lu 40’lı yaşlarını anımsadı.
Ne hareketliydi. Ne neşeli.
Düşer düşer ayağa kalkardı.
Şimdi öyle miydi?
Ne de olsa kaç yangın geçti bu yürekten kaç yara aldı ruhum diye düşündü.
Arkadaşlıkları, para sıkıntıları, sosyal çevresi, ailesi, kız kardeşi, çocukları, eşi, abisi
Kimler kimleri çağrıştırdı.
Radyoda çalan şarkı ile kadın hayallere daldı.
Beni bana bırak giderken başka bir şey istemem ayrılırken
Bana bir tek beni bırak ne olur
Gerisi senin olsun
Sanma ki senden senin uğrana verdiklerimden
Geriye bir şey isterim sen ayrılırken
Sanma ki senin için yaptıklarımın hesabı sorulacaktır senden
Kim kimin için yazmıştı acaba diye düşündü.
Bu şarkıyı bilmezden önce kendisine yazılan cümleyi hatırladı.
Gözyaşına karşılık yazılan o uzun mektuptan arda kalan tek cümleyi
Beni bana bırak ben seni sana bıraktım.
Adamı düşündü, biliyor muydu acaba bu şarkı sözünü.
Kendisi ile konuştuğunu fark etti: “aslında hepimiz insanız aynı duygularla yoğruluyor aynı hislerle boğuşuyoruz.”
Adamı gülümseyerek düşünmesi kadını düşündürdü.
Yaşanmışlıklarına sığdırdıkları duygular gelince aklına, gözyaşına söz dinletemedi.
Adam en çok buna kırılmıştı, incilerini adamın yüreğine bu kadar kolay bırakıvermesine.
Kendi ellerine bir daha baktı.
Sahi ne de küçük kalmıştı elleri adamın avucunda.
Gülümsedi.
Ellerini severdi kadın. Tırnaklarını.
Kırışlıklarına baktı.
Kum tanelerini tutmaya çalışırken ki hallerini anımsadı.
Nasıl da güçlü, nasıl da inatçı elleri vardı.
Şarkı sözlerini mırıldanırken,
Kum tanelerinin bıraktığı kırışıklıklara baktı.
Beni bana bırak giderken başka bir şey istemem ayrılırken
Bana bir tek beni bırak ne olur
Gerisi senin olsun
Adamın zekasına bir kez daha hayran kaldı.
Ne de olsa ya ayrılmayacak ya da rakip olacaklardı.
Adam son hamlesini çok zekice yapmıştı.
Nasıl da ustaca ve bilgece cevaplar verirdi bana diye düşündü.
Nasıl da zorlardı beni. Zaten en çok da zorlayışını sevmişti.
Utandı bu yaşta adamla uyanışına.
Bedeninin o günkü gibi yanışına.
Adamın koca ellerini hissedişine.
O ellerin bedenini sarışını hatırlayışına öfkelendi.
Nasıl da izin vermişti.
Hayat dedi nereden alıyor nereye getiriyor.
Hayal koridorlarında yolculuğu devam ederken radyoda anons geçti.
Saat 9 haberlerine kulak kabarttı. Bu memleketin hali giderek kötülüyor dedi.
Güne geç kalmanın heyecanıyla yataktan kalktı az sonra torunu gelecekti.
Allahtan torunu kendisi gibi hareketliydi, zekası gözlerinden fışkırıyordu.
Şimdi fırtına gibi içeri girer “Anane sadece bu kadar mı hazırlık yaptın” diye azarlardı.
Sonra kucağına atlar.
Sımsıkı sarılırdı.
Özledim seni, kokunu derdi öperdi.
Kokuya önem verirdi.
Daha küçücüktü
Ananen nasıl kokuyor diyenlere
Temiz derdi.