24 Kasım 2008

ARAMAK ARAŞTIRMAK



Tek takip ettiğim dizi Grey's Anatomy.
5. sezon nihayet yurdum ekranlarına geldi de huzur buldu yüreğim.
Eski arkadaşları görmüş gibi oluyorum.
Bir dönem uzuncaaaaaaaa bir dönem Sex and the City seyrederken öyle olmuştum.
4 veya 5. tekrarı ayrılıkta tedavi amaçlı seyretmeye başlayınca durumumun çokkkkkk ciddi olduğunu fark etmiştim ki imdadıma Grey's Anatomy yetişti.

4. sezon The Quest ile bitti ve o zamandan beri bu şarkı ile yatıp bu şarkı ile kalkar oldum.







I’m leaving tonight
Going somewhere deep inside my mind
I close my eyes slowly
Flowin’ away slowly
But I know I’ll be alright
It’s coming stronger to me
And I know someone is out there
Lead the way
Lead the way
Show me the answers
I need to know
What I’m gonna live for
What I’m gonna die for
Who you gonna fight for
I can’t answer that
All my life it is
It is all my love
All my life it is
I know it is a life to live lately
From above I hear
I hear the sound of them sinkin’
I feel numb, I’m alive
I know I’m getting closer
What I’m gonna live for
What I’m gonna die for
Who you gonna fight for
I can’t answer that
My life has had it’s share of troubles
And now I found a place to go
I’ve said goodbye to all my troubles’cause now
I’ve find my place to go
What I’m gonna live for
What I’m gonna die for
Who you gonna fight for
I can’t answer that




(*) Şarkı sözleri için Nily'e teşekkürler.

23 Kasım 2008

MUTLULUK






Önce kendin mutlu olmalısın hayatta...

Sonra da senin mutluluğundan mutlu olacak
bir adam bulmalısın.




MUTLU AŞK VAR MI?

MUTLU AŞK YOKTUR

İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman

Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini

Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi

Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi

Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an


Mutlu aşk yoktur


Hayatı bu, silahsız askerlere benzer

Bir başka kader için giyinip kuşanan

Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan

Onlar ki akşamları aylak kararsız insan

Söyle bunları hayatım ve bunca gözyaşı yeter


Mutlu aşk yoktur


Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim

İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi

Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri

Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri

Ve hemen can verdiler iri gözlerin için


Mutlu aşk yoktur


Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye

Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek

En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek

Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek

Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine


Mutlu aşk yoktur


Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin

Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara

Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda

Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da

Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin

Mutlu aşk yoktur ama

Böyledir ikimizin aşkı da


ARAGON


Yoksa mutlu aşk aslında neden ararız ısrarla.
Güven arasak olmaz mı mesela.
Ama heyecan yoktur ki güven de.
Oysa öyle midir aşk.
Yüreğiniz çıkmazsa yerinden para yok.
Bir kere çıktı mı yürek yerinden dönmek ister mi ki geriye.
Geri döndü mü huzursuzlanır, meraklanır, telaşlanır.
Ya bir daha çıkmazsam yerimden diye...

UMUTSUZ AMA MUTLU



Ben umutsuz ama mutlu bir tipim.

UMUTSUZUM


Doğru işi bulmak,
doğru adamı bulmak,
doğru insan olmak,
doğru bir anne olmak,
doğru bir arkadaş olmak,
doğru bir sevgili olmak,
doğru bir çocuk olmak,
doğru bir abla olmak,
doğru bir öğretmen olmak,
doğru bir eş olmak,
doğru bir kadın
olmak konusunda umutsuzum
bakınca aslında ben kendimden umutsuzum

AMA MUTLUYUM

Her sabah yeni bir gün olduğunu bilerek uyandığım için mutluyum.
Kendime bile gülebildiğim için mutluyum.
En zor günlerde bile hayatın kendisi komik deyip gülümseyebildiğim için mutluyum.
İşimi, kendi beceri ve bilgi düzeyim göz önünde bulundurulduğunda mükemmele yakın yapmak konusunda çaba harcadığım için mutluyum.
Renkleri ve şekilleri bir araya getirdiğimde ortaya çıkanları başkaları beğendiğinde kendimle gizli ama haklı bir gurur duyduğumda mutluyum.
Karşımdaki doğru adam olabilme ihtimalini taşıdığı için önce güveni sonra da kendine ve ona bir şans vermek lazımı yanıma alıp bir ilişkiye gidebildiğim için mutluyum.

AMA UMUTSUZUM

Geride bırakma konusunda beceriksiz olduğum için umutsuzum.
Kararsız ama bir yandan da aceleci olduğum için umutsuzum.
Meraklı ama dalgın olduğum için umutsuzum.
Karşımdakinden korktuğum için umutsuzum.

Ben karanlık koridorlarda ilerlerken
ışığı gördüğüm için mutlu
Işığa uluşamayacağım diye korktuğum için umutsuzum.
FARKINDA OLDUĞUM İÇİN UMUTSUZ
FARKINDA OLDUĞUM İÇİN MUTLUYUM

21 Kasım 2008

KEYİF ve BLUESSUZ

Efes Pilsen 19. Blues Festival'i Çarşamba akşamı Bursa'daydı. Biz 21:00 sularında Suare'ye vardığımızda inanılmaz bir seyirci coşkusuyla karşılaştık. Program akışı ile ilgili detaylı bilgiye ulaşmak konusunda gösterdiğimiz çaba anlamsız kalmış programın neden 19.30'da başladığına anlam verememiş ve de 9 gibi gitmeyi uygun bulmuştuk. Festivalin 3 konuğundan ilki çoktan sahneyi terk etmişti bile.









Bizi inanılmaz güçlü bir ses ve muhteşem yorumu ile Sharrie karşıladı.


Sahnenin önünde olmak dışında size bir seçenek bırakmayan, ıslıklar ve tezahuratlarla sahnede devleşen Sharrie “I want some power in da house!” (Salonda bir güç istiyorum!) dediğinde ve şarkıya başladığında salondaki gücü hissedebiliyordunuz. Sharrie sahnede tıpkı bir alev topu gibiydi.







Saat 22.30 da günün yorgunluğu, Sharrie'nin enerjisi ve sigara dumanlarının verdiği rahatsızlık ile depelenen bedenime söz dinletemedim ve maalesef John Lee Hooker Jr.'ın performansının yarısında Suareden ayrıldık.








O yorgunlukla aldığım duş beni daha yatağa yatamadan uyur gezer bire hale soktu. Uyanıklıkla uyur ara halinde seyreden zihnim bir mesaj sesi ile irkildi.

Mesajı okuduğumda çok da önemsemedim. Hatta uykumu bu saatte böldüğü için kızdım bile diyebilirim. Sonra telefonum çaldı ve 10 dakika sonra bir daha. Açtım. Telefondaki ses kızgındı, mutsuzdu ve hayal kırıklığı yaşıyordu. Konuştuk uzun uzun. Uykum kaçtı.

Gene düşüncelere daldım.

Düşlerim ve düşüncelerim karıştı.

Kafamda konserden arda kalan “I want some power in da house!” melodisi ama sözler

“I want some power to change my life!” şeklindeydi.

Hayatımızın akışını değiştirebilecek tek güç kendi içimizde.

Demek kolay da...

*****

Dün uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla dertleşirken akşam dedim blues festivaldeydim.

Aaa dedi bana niye haber vermedin. Gelir miydin dedim.

Kahkaha atmaya başladı:

Ben bluessuz tercih ederim ama olsun dedi...

Askere gidecek 20 güne kadar. Şimdiden asker anıları var. Mış lı muş lu hikayeler.

Güle güle git güle güle gel.












18 Kasım 2008

BADEM




Babam Isparta'nın Yenişarbademli Köyünden
Dolayısıyla biz de.
Pınargözü çocukluğumun düş mağarası.
Eskiden yani biz çocukken içine kadar girilirdi tehlike arz etmiş olacak ki demirlerle örülmüş önü, fotoğrafta gördüm.

Birazcık ansiklopedik bilgi:

TARİHÇESİ: Coğrafi şartların uygun olduğu Yenişarbademli, tarih boyunca birçok uygarlığa sahne olmuştur. Yapılan araştırmalara göre, M.Ö. 4000 yıllarında Etiler (Hititler), M.Ö. 1500 yıllarında Frigyalılar, M.Ö. 800 yıllarında İyonlar, M.Ö. 600 yıllarında Lidyalılar, M.Ö. 446 yıllarında Persler, M.Ö. 190 yıllarında Romalılar, M.S. 395 yıllarında Bizanslar yörede egemen olmuşlardır. 1071 Malazgirt zaferinden sonra 1142 yıllarında Selçuklu topraklarına katılmış, 1810 yılında Konya vilayetine bağlı bir kaza olmuştur. Yenişarbademli, ilçe statüsüne 1990 yılında sahip olmuştur. İlçe ve yöresinde günümüze kadar ulaşan 25 civarında ören yeri bulunmaktadır. Ayrıca, tepeler üzerine kurulmuş çeşitli zamanlara ait kale kalıntıları bulunmaktadır. Bunların başlıcaları; Kestel (küçükkale), Kaledost (geledost), Doğdu, Çataltepe, Asar (kaletepe), Ortatepe, Mandras, Maltepesi, Aktepe (Gavur harmanı) dır. Ayrıca, vadilerde kurulan 12 yerleşimde ise sarnıçlar, kaleiçi ve yer altı evleri bulunmaktadır. Psidia bölgesine dahil olan Yenişarbademli’deki kalıntılar, Roma ve Bizans dönemlerindeki Gorgorum antik kenti olarak anılmaktadır.
Türkiye’nin en uzun mağarası Pınargözü Mağarası: Yerli yabancı tüm mağara araştırmacılarının gözdesi olan mağara, 15 km. uzunluğuyla Türkiye’nin en uzun mağarasıdır. Mağara, Yenişarbademli ilçesine 8 km. uzaklıkta, Çaydere Ormanları’nın içinde bulunmaktadır. Aynı zamanda bir su kaynağı olan mağara, çevresinde tespit edilen 213 çeşit barındıran bitki örtüsüyle de dikkat çekicidir. Mağaraya, girişte bulunan sifondan dalarak girilir. Sifonun önünde hızı 150-160 km’ye ulaşan hava akımı oluşur ve su ısısı Ağustos ayında bile 5.8 C’dir. Bölgede bulunan dünyanın en büyük yeraltı ırmağı, Beyşehir Gölü ile Manavgat Çağlayanı arasında akar.Dedegül (Dedegöl) Dağları: Her yaşta insanın tırmanabileceği bir dağ olan Dedegül Dağı, yumuşaklığı ve güzellikleriyle her yıl yüzlerce dağcıyı ağırlamaktadır. Dağ turizminde önemli bir yere sahip olan Dedegül, tur kayağı ve triking yürüyüşlerine olanak sağlamaktadır.
 Rahmetli dedem bütün torunlarını alır dağlarda yürüyüşe çıkartırdı.
Dedegül dağları tepe tepe dedem hepimizden önce çıkar o tepelere.
Severim bademli köyünü.
Hele de bir yaylası vardır oradan da bir göl manzarası; insanın ömrü uzar.


Badem bugünlerde neden hayatımda derseniz.;

Amigdala ile girdi hayatıma.

Amigdala ne derseniz;


Amigdala insanlarda limbik halkanın altında, beyin sapının üzerinde bulunan ve birbirleri ile bağlantılı yapılardan oluşan BADEM şeklinde bir kütledir...

Bizlerdeki fevri davranışların arkasında amigdala olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Bir tehlikeye maruz kaldığımız zaman amigdalanın duygusal repertuvarı beyin tarafından ilkel sorularla tetiklenir. Bu benim nefret ettiğim bir şey mi?. Bu bana zarar verir mi? Bu benim korktuğum bir şey mi? gibi. Eğer bu soruların cevabı bir şekilde ‘’evet’’ ise , amigdala sinirsel bir alarm şeklinde anında tepkiler verir ve beynin geriye kalan kısımlarına, kriz var mesajını iletir. Amigdalanın beyinle zengin bir iletişim ağı mevcuttur. Acil bir durumda beynin akılcı zihin dahil büyük bir bölümünü kontrol eder ve yönlendirir. Limbik sistemdeki yapılar öğrenme ve hatırlama süreçlerinin, amigdala ise duygusal durumların uzmanıdır.

Buyrun bakalım. Şimdi söylenene şudur ki biz kadınlarda amigdala gelişmiş.
Yani bademimiz var.
Ah amigdala ah.
Bi de badem diye bir müzik grubu var. Kara dilber şarkısını çok severek dinlerdim.
Baktım başka ne şarkıları var diye. Sonsuza kadarın sözleri dikkatimi çekti.

Sonsuza Kadar


Bitti rüya çok ansızın şimdi sensiz ve yanlızım
Üç günlük aşk acıtmazki tüm anılar birer birer yok olmazki



Önünde diz çöksem sana söz versem benimle bir ömrü paylaşır mısın
Yanında olsam elini tutsam beni sonsuza kadar severmisin söyle


Iyi günde kötü günde bil ki bu kalp seninle bundan böyle
Beni takip et eve kadar artık kaçmam seninim sonsuza kadar


Önünde diz çöksem sana söz versem benimle bir ömrü paylaşır mısın
Yanında olsam elini tutsam beni sonsuza kadar sever misin söyle
Elini tutsam yüzüne baksam beni sonsuza kadar sever misin
Önünde diz çöksem sana söz versem benimle bir ömrü paylaşır mısın söyle



Var mıdır yaşamınızda 3 günlük aşklarınız.
Var mıdır o aşkların siz de bıraktığı kekremsi gülüşler.
Var mıdır devam etsin diye gözünün içine baktığınız.
Of amigdala of



12 Kasım 2008

... kalbim ellerim kadar küçük değil ... (*)


K İ M Ö Z L E R D İ A V U Ç İ Ç L E R İ N İ N K O K U S U N U

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.


Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.


Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.


Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.


Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.


O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.


Daha çabuk unutulurdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.


Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.


Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.


Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.


Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman, meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.


Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.


Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.


O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.


O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.


Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.


Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.


Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.


Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.


Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.


Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.


İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir"denmeseydi eğer.


Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.


Issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklıketmiş olmasalardı eğer!!!


Can Yücel
*****
(*) nikbin koalaya teşekkürler...