09 Aralık 2008

SOKAK

Severim şehirlerin sokaklarında gezmeyi.
Turistik alanlardan çok daracık sokaklarda bulurum kendimi.
YAŞAMI HİSSEDERİM.
Bir evin kapısı aralık kalır mesela çaktırmadan göz gezdiririm.
Merak ederim. Kim yaşıyor, nasıl yaşıyor, hikayesi ne?
Süprizlerle doludur kentin sokakları, bazen çıkar bazen çıkmaz seçilen yollar.
Hayat bazen güvenli bildiğim ana yoldan çıkmamı söyler bana.
Önüme daracık sokaklar çıkartır.
Mesela cumbalı evler vardır.
Yeşil bir kapı.
Camdan bakan bir kedi.
Gülümsetir beni.

İnsanoğlu hep güvende olmayı ister ama bir yanı meraklı...
Ben meraklarıma yenilirim...
Bazen iyidir bazen kötü...
Severim sokakları gezmeyi...
Bazen o hiç bilinmeyen yol beni gizli bir bahçeye bazen semtin çöplüğüne çıkarsa da
keyiflidir sokak.
Gezerken görmek görünce hatırlamak hatırlayınca gülümsemek...
Severim sokakları,
biraz hayatı tanımak biraz da anlamak için tavsiye ederim ana caddeden çıkıp önünüze çıkan sokaklarda gezmenizi.


















Fotoğrafın orjinali için bkz.

02 Aralık 2008

RUHSUZ YÜREK




Su balıksız olur, balık susuz olmaz.


Arif Nihat Asya
Sabah ofise gittim.
Arkadaşım iyi gözüküyorsun dedi.
Makyaj yapılmış.
Özenle giyinilmiş DE
Merak ettim ruhun nerde dedi.
Geliyor yolda dedim.
Bir yere uğraması gerekti.
İkna olmayınca devam ettim.
Biraz gecikecekmiş az önce haber verdi.
Meraklanma öğleni bulmaz gelir dedim.

Radyodaki ses:
Nesine yar nesine
Ölürüm ben sesine

Dış Ses:
Yazıyı bekliyorum hala. Bitmedi mi?


İç ses:
Bir daha vursa idi
Nefesim nefesine

Göz göze geldiğimizde anladım onun da iç sesi benimki ile aynıydı.
Gözler dolmuştu gene.
Birbirine benzer hikayelerin benzer baş kahramanlarıydık biz.
Anlardık ruh nerede kalmış, beden nerede.

Gidiyorum dedim kendi odama.
Bugün çalışmak ve herşeyi unutmak günü.
İç sesim tüm koridor boyunca bana eşlik etti.

nesine yar nesine
ölürüm ben sesine
bir daha vursa idi
nefesim nefesime (*)

Masama oturmaya fırsat bile bulamadan telefonum çaldı.

Telefondaki ses:
Su balıksız olur, balık susuz olmaz bilir misin.

İç ses:
Bilirim. Ben denizde bir balıktım önce.
Bilmediğim denizlerde yüzdüm.
Korkusuz ve özgürdüm.
Alışıktım medcezirlere.
Bir gün deniz gitti ve dönmedi.
O gün anladım ki
Su balıksız olur ama balık susuz olmazmış.

Dış ses:
Evren hanım bu evraklarda imzalarınız eksik sisteme giriş için imzanıza ihtiyacım var.

Telefondaki sese cevap veren ses:
Çalışmam lazım. Bu gün çok iş var.
Bi de unutmadan senden nefret ediyorum.

******
Gün içinde ne çok şey yaşar şu yürek.
Ne az bilir karşımızdaki.
Maskeler takarız tıpkı şapkalar gibi.
Şapkaları çıkarıp maskeleri düşürünce
ANLARIZ

Bazen ruhu rahat bırakmak gerek.
BIRAKIN GİTSİN.
Onunla uyusun.
Ağlasın.
Sevişsin.
Hatta kavga etsin.

Gelir telaşlanmayın.
MUTLAKA
Geri gelir.
Ruh yüreğin sesine kulak verir.
Ruh geri dönüş yolunu illaki bilir.
Ruhumuz huzur bulunca;
kürkçü dükkanı gibi dönüp dolaşır gene yüreğimize yerleşir.










Fotoğrafın orijinali için bkz.
(*) karacaoğlan

30 Kasım 2008

GÜÇLÜ OLMAK

bilmelisin ki... duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez. bilmelisin ki... aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır. bilmelisin ki... karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor. bilmelisin ki... gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. gerçek aşkların da! bilmelisin ki... tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var. bilmelisin ki... aile hep insanın yanında olmuyor. akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. aile her zaman biyolojik değil. bilmelisin ki... ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzülebilir.onları affetmek gerekir. bilmelisin ki... bazen başkalarını affetmek yetmiyor. bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor. bilmelisin ki... yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor. bilmelisin ki... şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz. bilmelisin ki... iki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez. bilmelisin ki... her problem kendi içinde bir fırsat saklar. ve problem, fırsatın yanında cüce kalır. bilmelisin ki sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
Can YÜCEL






Hep böyle oluyor
bir satır,
bir söz,
bir bakış beni yakalıyor.
TAKILIP KALIYORUM.
UYKUYA ONUNLA DALIYORUM.

ELİMİN ALTINDAKİ KİTAP

Haşim 'in son yazısını okuyunca hemen Nilly'nin benzer başlığını okudum. Oradan Sln'e gittim.
Hoşuma gitti, oyuna katılmak istedim.

Oyunun Kuralı:

  • Kendinize en yakın kitabı alın.
  • Sayfa 56’yı açın. 5. cümleyi bulun.
  • Cümleyi bu kurallar ile birlikte yayınlayın.
  • En sevdiğiniz, en moda veya en entellektüel kitabı seçmeyin, en yakınınızdakini alın.



    Geçtiğimiz yaz kızlar tatilinde Hayruş okuyordu kitabı, evde bırakmış annem almış Bursa'ya getirmiş, geçen hafta İstanbul'a giderken annemden aldım. Elimin altında olduğundan Khaled Hosseini'nin Uçurtma Avcı kitabı ile oyuna katılayım dedim. Farkındayım oyunun kuralı açısından en moda olan seçilmeyecekti ama elimin altında o vardı. Ben de açtım 56. sayfasını işte 5. cümle:


    "İsteseydim, yerdim," dedi sonunda, doğruca gözlerimin içine bakarak.


    Bir ara bir yerde okumuştum. Okuduğunuz bir kitabı bir otobüs durağında bırakıyorsunuz. Ama boş sayfasına adınızı ve tarihi yazıyorsunuz.
    Oyunun kuralı kitabın ilk sayfasında açıklanıyor.
    Oku, arka sayfadaki listeye adını ve tarihi ekle kitabı bir yere bırak.
    İlginç gelmişti.
    Başka bir oyunu kendi içimde oynarım hala.
    Kitabın belli bir sayfasını bana yol göstermesi için seçerim.
    Fal gibi bir nevi.
    Okumak hayatı anlamaktır.
    Okumak bazen karşınızdakini anlamaktır.
    Okumak kendi hayatınızı kurgularken doğruları yanlışları bulmanızdır.



    Yalanlamak ve reddetmek için okuma!
    İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma!
    Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma!
    Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!
    Francis Bacon
















29 Kasım 2008

DÜN BUGÜN YARIN



Kayanın üstünde oturdu adam.
Dilini bile bilmediği ülkede daldı derin düşüncelere.
Neden gelmişti sahi bu ülkeye.
Yarınların hayali mi yoksa dünün alışkanlıkları mı sürüklemişti onu bu denizlere.



YARIN; DÜN KORKTUĞUM BUGÜNDÜR.

Kim söylemiş ne zaman söylemiş bilemedim.




Türkçesini ve ingilizcesini aradım ama bulamadım.

Tam olarak böyle mi söylemiş ondan da çok emin değilim aslında.
Ama ben bu halini pek sevdim.
Yarın belirsizdir. Dün keşkelerle dolu bir geçmiş.

Oysa bugün var.

Yaşamadığımız yaşayamadığımız,
yarının endişesi dünün pişmanlıkları arasında sıkışıp kalan



B U G Ü N



GÖLGE



Aşk tesadüfleri sever
Kader ayrılıkları
Yıllar geçmeyi sever
İnsan aramayı
Güller açmayı sever
Zaman soldurmayı
Eller birleşmeyi sever
Yollar ayrılmayı
Hayat tekrarları sever
Yeniden başlamayı
Kuşlar dalları sever
Kanatlarsa uçmayı
Herkes geçmişi öder
Bir yol ayırımında
Başlamak istersen yeni bir hayata
Gölgeni yedek bırak ardında
Murathan Mungan

28 Kasım 2008

YIPRATMAK



.ilişkilerinizi yıpratmayın sakın; eskitin yalnızca. kimi insanlar vardır ilişkilerini de herşeyleri gibi çabuk yıpratırlar. herşeyi hemen tüketen insanlardır bunlar. hızlarında öldürücü, tüketici bir yan vardır. çabuk çabuk yemek yer gibi yaşarlar herşeyi. sanki herşeyin bir an önce sonuna gelmek için yaşarlar. o hızda hiçbir şeyin içlerine işlemesine izin vermezler.hızın rüzgarını, sersemleticiliğini yoğunluk ya da heyecan sanırlar. yavaşlığı keşfetmemiş insanlardır bunlar. kimi insanlarsa ilişkilerini eskitmeyi bilirler. güzel eskitmeyi. hala kullanılabilir kılmayı. birlikte eskimenin de ayrı bir tadı, keyfi vardır. zamanı birbirinizin yüzünde severseniz, aranızdaki zaman sizi birbirinize düşman etmez.


Murathan Mungan - Kaf Dağı'nın Önü







Coffeé'nin satırları arasında gezinirken buldum bu paragrafı.

Yıpratmak...

Benim bugünlerde ilişkilerime yaptığım tam da böyle tanımlanırdı herhalde.
Nasıl olsa bitecek, öyleyse ne duruyorum hadi bir an önce gelsin sonu
Oysa ne güzeldir tadını çıkartarak yemek bir tatlıyı.
Meyvemsi mi tanenli mi yoksa buruk mu olduğunu hissetmek için yavaş yavaş içersiniz şarabı.
Tadı çıkmaz yoksa ne o sohbetin ne de yanında yenen mezenin.
Evet ne güzel demiş Mungan: hızın rüzgarını, sersemleticiliğini yoğunluk ya da heyecan sanırlar.
Ne densiz ne ele avuca sığmaz heyecanlarım vardır benim.
Kapılır giderim rüzgarına ve tükenirim yarı yolda başka bir açıdan tüketirim aslında.
Oysa yavaşlayabilsem, sabrı öğrensem.
Çok değil bundan bir ay kadar önce sen vardın hayatımda.
Kalabilirdin de sonsuza kadar ama ben gaza bastım sen frene.
Sen bastıkça frene ben gazı kökledim sonuna.
Boğulduk kaldık yolun ortasında.
Sen dedin ki bana:
Yavaş yavaş olmalı herşey.
Senin hızına erişemem ben.
Koşamam yorulurum.
Dinlemedi yüreğim.
Duymadı kulaklarım.
Almadı aklım.
Yoksun şimdi.
Belki de hiç olmayacaksın.
Oysa duruldum şimdi ben bir sonraki rüzgara kadar.
Olur da gelirse rüzgar biliyorum artık;
ilk hissedilen sersemleciti lodostur.
Yoğunluk yavaş yavaş gelir ardından.
Yağmurlar başlar, fırtınalar kopar ve güneş tekrar açınca
İşte heyecan bu noktadan sonra bedeni sarar.
Peki, ben nerede yanlış yapıyorum, diye soruyorum kendime.
Sonra kendim cevap veriyorum : KENDİME
Niyet eyleme dönüşmüyorsa sonuç elde edilemez.

Rüzgar içimde dinmedikçe, benim hızım düşmeyecek biliyorum.
BİLİYORUM
Bu durumda aşk kapımı çalsa da beni terk etmesi uzun sürmeyecek.
Oysa kalsın istiyorum.
Benimle kalsın.
Birlikte eskitelim istiyorum.
Sirkeye dönüşmeden uygun koşullarda yıllanmış şarap tadında
bir aşkı beraberce büyütelim istiyorum.
Geriye dönüp baktığımızda gülümseyebilelim istiyorum.
Ben bu hayattan çok şey mi istiyorum.