31 Mart 2010

BAŞLA/MAK




Geçen pazarın güzelliklerinden bu kare. Taşların arasından gülümseyen yaşamı hep sevdim. Onlarca kare fotoğraf çekmişimdir buna benzer... Beni derin düşüncelere yolcu etmesinin dışında, önemli bir yeri var yaşamımda bu tür mucizelerin.

İnsanoğlunun, narin doğa kadar güçlü olamayışına hep şaşmışımdır. Çetin kışlardan, donduran soğuklardan, sağanak yağmurlardan çıkıp, gülümseyebilmek güne/şe... Doğa, her mevsim, binlerce yıldır devam ettirdiği bu döngü ile bize de bir şey anlatmak ister gibi gelir bana. O nedenle fotoğraflarım doğanın yenilenişini, teşekkür ederim mucizelerin gerçekleşmesini resmedebildiği için. Dönerim yüzümü güne/şe, gülümserim yaşama. Gücümü fark etme fırsatını önüme serdiği için. 

Gün şimdilik güzel...



30 Mart 2010

YÜZLEŞME/K


Fotoğraf / Mario



Bazen kendi kendimle konuşurken yakalıyorum kendimi...
Sen varsın karşımda, bir soru soruyorsun, cevabı bende değil desem de inanmıyorsun.
İnanmadığını bakışlarından anlıyorum ama en çok sesinden.
Sesin titriyor, havada asılı kalıyor, bana ulaşacak gücü bile yok, öyle cılız ki...
Ağzından çıkar çıkmaz havada kırılıveriyor.
Uzanıp tutmakla, bırakıp seyretmek arasında bir yerde kalıveriyor yüreğim.
Öyle kırılgan ki, korkuyor.
Sorun yere düşüyor.
Öyle güçlü kuvvetli bir çarpma ki, yer sarsılıyor.
Ödüm kopuyor.

Sonra herşey başa dönüyor.

Kendi kendime konuşurken yakalıyorum kendimi.
Soruyu soran ben oluyorum, cevabı veremeyen yine ben.
Kendime inanmadığımı bakışlarımdan anlıyorum ama en çok sesimden.
Sesim titriyor, havada asılı kalıyor, kendime ulaşacak gücü bile yok, öyle cılız ki...
Ben öyle sanıyorum, çünkü aklımdan geçer geçmez kırılıveriyor.
Bırakıp salmakla, saklayıp sakınmak arasında bir yerde kalıveriyor aklım.
Öyle kırılgan ki, korkuyorum.
Soru yüreğime düşüyor.
Öyle güçlü kuvvetli bir çarpma ki, bedenim sarsılıyor.
Gerçek kol geziyor.

Sonra herşey başa dönüyor.

Kendi kendine konuşurken yakalıyorum seni.
Soruyu soran ben oluyorum, cevabı veremeyen sen.
İnanmadığımı bakışlarımdan anlıyorsun ama en çok sesimden.
Sesim titriyor, havada asılı kalıyor, sana ulaşacak gücü bile yok, öyle cılız ki...
Ağzımdan çıkar çıkmaz havada kırılıveriyor.
Uzanıp tutmakla, bırakıp seyretmek arasında bir yerde kalıveriyor yüreğin.
Öyle kırılgan ki, korkuyor.
Sorum yere düşüyor.
Öyle güçlü kuvvetli bir çarpma ki, yer sarsılıyor.
Ödün kopuyor.

Sonra herşey başa dönüyor.

Sen kendi kendine konuşuyorsun
Ben kendi kendime
Sorular havada çarpışıyor
Ve verilemeyen cevaplar verilenlerle düelloya tutuşuyor
Biri saymayı bilmiyor, erken dönüp tetiği çekiyor
Cevaplardan biri yere düşüyor
Ödümüz kopuyor
Gerçek ortada kalıyor
Sahiplenen olmuyor

29 Mart 2010

GECE YAĞMUR DÜŞ TINI


Fotoğraf / Rybnicki


Yağan yağmura eşlik etsin diye, klasik jazz dinliyorum. Glenn Miller yumuşacık sesiyle ritmi ruhuma uygun Moment In The Moonlight'ı söylüyor. Salınıyorum onun müziğinde... Tınısı üzmek istemez gibi beni, aksine kollarımı salıyorum iki yana ve yağmura bırakıyorum düşlerimi usulca...

Hemen ardından, I Wish I Knew uzatıyor boynunu geceye Billy Taylor'ın yorumu ile... İçimdeki yaramaz kız çocuğu el çırpıyor düşlerdeki sevgiliye, yüzümde yamuk bir gülümseme ile...

Gece güzel... Yağmur güzel... Düş güzel... Tınılar güzel...

Smoke Gets In Your Eyes diyen Dinah Washington bölüyor düşlerimi... Ain't No Sunsihne'ı Buddy Guy söylüyor... Ben  Bill Withers  yorumunu oldum olası daha çok sevsem de... Bu şarkının yeri bende bambaşka... Artık başka bir hayalin içinde yüzüyor yüreğim; eskisi gibi hızla çarpmıyor, ama o telefon konuşmasının olduğu o güne kısa bir yolculuğa çıkıyor: O adamı tanıyorum. Bu şarkıyı dinlerken masasının başında oturuşunu, elindeki sigaradan çektiği nefesi, aklından geçenleri biliyorum. Adamı usulca yanağından öpüyorum.

Norah Jones, Sinkin' Soon söylemeye başlayınca, dağılıyor bulutlarım. Bir barda - bar gençlerin takıldığı, salaş bir mekan- bir bira içip çıkacağımız o gece düşüyor aklıma. Müzik başlayınca, sevdiğim adama sırtımı yaslayıp dans ediyorum... Kollarının arasındayım. Adamı seviyorum. O gecenin tadının dudağımda sonlandığını hatırlıyorum. Adamı özlüyorum. Öpüyorum. Düşlerimi yağmura bir kez daha bırakıyorum, usulca...





BİR SABAH ILINMIŞTI YÜREĞİM




Aşka uyanmadığım sabahlar da oluyor elbet.
Güne güzel başlamadığım sabahlarımın sayısı, eminim başladıklarımdan daha fazladır.
Her gün, gülümseyen bir çift gözle umutla bakmıyorum yaşama.
Her an sevgi kelebeği gibi çırpmıyor kanatlarım.

Ama bazı sabahlarım var ki,
Onlar unutamadıklarım.
Bu kartı aldığım sabahki gibi:
Aşka uyandığım.
Ilındığım.


_________________________________________________________________


Aslında güzel bir hikayesi var fotoğrafın, bir ara yazmalıyım.


DÜN GÜZELDİ



Korumayı bilsek, ah bilebilsek
Kırıp dökmeden
Yasaklamadan
Bakabilsek

Ah bir değer bilsek
Bilebilsek
Yaşam nasıl da
Tutunulası bir dal olurdu hepimize

Görebilsek
Ah bir görebilsek
Zenginlik budur diyebilsek
Korurduk değil mi
Koruyabilirdik
Bozmadan
Bozulmadan

Ah bir insan olsak
Olabilsek
Düşünsek
Anlasak
Kavrasak
Baksak
Görsek
Mutlu olsak



KUMYAKA - TARİHİ KİLİSE
GİRMEK YASAKTIR
Duvarları boyamak
Rölyefleri kazımak
İşemek
Çöp atmak
Kırmak
Yıkmak
SERBESTTİR


28 Mart 2010

GÜN GÜZELDİ






Ray Nance / Some Of These Days



PAZAR YÜRÜYÜŞÜ


Az sonra uzun bir pazar sabahı yürüyüşüne çıkacağız, son hazırlıkları tamamlıyorum, fotoğraf makinasının şarjı kontrol edildi. Dinlenecek müziklere yenileri eklendi.

Sabah yaptığım ilk iş, erken kalkmanın da avantajı ile mutlaka müzik dinlemek olur. Öyle hazırlanırım ben güne. Hoş, gece uyumaya da öyle hazırlanırım ben ve hatta yemek yaparken ve hatta... Uzar gider bu liste böyle... Müzik ruhun gıdası diyen atalarımı da selamlayayım yeri gelmişken.

Ne anlatıyorum...

Hımm... Pazar yürüyüşü hazırlıkları...

Yorulunca, soluklanacağımız banklarda, çimlerde yayılmışken okunacak bir kitap, havanın serinlemesi durumunda dudaklar çatlamasın diye krem, ellere ayrıca bir krem daha, ya güneş yakar kavurursa, yüze de gerek bir koruma kremi... Terlenirse diye tişört, ıslanırsa diye çorap ve ayakkabı... Yağmur yağarsa diye yağmurluk... Yağmazsa diye eşofman üstü... Acıkırsam - ki kesin - çikolata bar... Susarsam - ki kesin - su... Oldu mu benim çanta, üç günlük seyahat planlayanların bavulları kadar... Çaktırmadan da fotoğraf çantasına sıkıştırıyorum bir kaç şeyi hala...

Neyse efendim (pek bir absalom tarzı oldu  bu cümlem de... keh keh...) 

Ben naçizane müziklerime müzik eklerken, Gaydaistanbul 2009 albümüne denk geldim. Ne zamandır dinlemiyordum. Sonra kendime sinirlenip, kudurduğumdan mütevellit - şu bir yere giderken evimi neredeyse sırtımda götürecem halleri - gerildim haliyle. Dedim dur, (sen de dur okuyucu, dinle şarkıyı) şu şarkıyı dinleyeyim az biraz da neşeleneyim. Aaaa... Ben bir kudur bir kudur, kafayı ye kudur... Kudurrrr...  (durma sen de kudur)


Aaa, hayrola, hiççç senin gibi sakin, huzurlu, sinirleri alınmış et misali yumuşak bir insan kudurur mu demeyin. (sen sakın bir şey deme bekriya...) Siz bilmezsiniz, ben en çok kendime kudururum....

Şimdi uzun, uzunnnnnnnnnnnn bir yürüyüş yapıp, biraz smooth jazz, biraz küba müzikleri, bir parça da viyola jazz dinleyip, ruhuma kanat takayım. Ruhumun gideceği yol uzun, yürek yanı başında, bugün ruhum süzülsün masmaviye karışan güpgüneşin koynunda...

İyi pazarlar...


Fotoğraf için google'a "bavul" dedim.
O da bana, al sana dedi bir sürü bavul fotoğrafı. 
Ben ruhuma uygun olanı seçtim.
Kokoşum kabul edin :)