08 Şubat 2019

Merdiven


Bu fotoğrafa her baktığımda; o gün önceliğimiz neydi bilmiyorum. ama ben Montjuic Tepesi'ne giderken bindiğimiz teleferik için yürüdüğümüz o kıvrımlı yolu, bugün Katalan Ulusal Sanat Müzesi olarak ziyaret edilebilse de aslında 1929 yılında Uluslararası Sergi için açılan Ulusal Sarayı ve bahçesini. müzenin hemen karşısında Barselona’nın en bilindik meydanlarından olan Plaça d’Espanya'ya doğru yürüdüğümüz o meydandaki muhtemelen ülkede kaçak bulunanlarca açılan tezgahlardaki takıları, meydanın tam ortasında tadilat dolayısıyla muhteşemliğine şahit olamadığımız Magic Fountain'ı ki çeşme deyip geçmemek gerek, unutamasam da, şimdiki zamandan geriye dönüp baktığımda bu merdivenleri, o merdivenleri beraber çıktığım adamı, adamın elimi tutuşundaki güveni o günün en öncesine koymayı seçiyorum. Merdiven aynı merdiven değildi çıkılmamış, inilmişti, evet ama o önce olmasa, ne o tepe, ne o kıvrım, ne o saray, ne o meydan, ne o çeşme unutulmaz olmazdı. Bursa, 15:45 - 1/52




06 Şubat 2019

Bulutların Üzerinde Luzern

Yakın gelecek gezi planlarında yeri olmayan bir şehre, bir telefon uzaklığında olur mu insan? Kardeşi arayıp hadi derse olurmuş. 

Zürih tam bir piyangoydu aslında. 2018 yılının piyangosu çekilmiş, 3 gece 4 günlük Zürih seyahati bize vurmuştu. Ama ne vurmak. Bulutların üzerinde uçmak deyiminin gerçek olduğu anlar düşünün...

Luzern'e gelince... Ekmeğin içinden zeytin çıktı desem ya da kaymaklı ekmek kadayıfı...
Yetersiz...
Tanımla dediğinde zor, anlat dediğinde tarifsiz, gözlerini kapa dediğinde sonsuz Luzern!

Sokaklarından çikolata kokusu yayılan, yanı başındaki göle seyre dalınca hayaller kurduran, pazarına denk gelince mutluluktan uçuran Luzern...

Ah o gemide ben de olsaydım dediğin anda, günün en güzel başlangıcı ile o gemide olup da Rigi Kulm için usul usul sefere çıkılan o gün kardeşine sarılmak, sevdiğin adamın omzuna başını yaslamak Luzern...

Hepsi bir arada bir piyangoydu dedim ya... Bana çıkmaz dediğinde, avucunda bulduğum mutluluk Luzern...



05 Şubat 2019

Gerçekler hayallerden ilham alır!

Hepsi ben...
Hepsi benden...
İçim dışım...
Hayalim... 
Gerçeğim...
Anım...
Anlarım...
Renklerim...

Hissediyorum, az kaldı. Şubat gibi. Kısa diğerlerine göre. 
Hissediyorum, çok az kaldı. 

Hepsi ben!
Hepsi benden!
İçim dışım!
Hayalim!
Gerçeğim!
Anım!
Anlarım!
Renklerim!


Şubat, 2019
Cesaretten bir adım öncesi
Hayalden bir adım sonrası
Gerçeğe daha yakın



08 Ocak 2019

Usul usul

Usul usul yağıyor... Yormadan. Tıpkı kelimelerin, betimlemelerin ve diğer her şey gibi. Yormadan. Bugün dönüp baktığımda, yıkıcı ve yorucu bir sevme biçimimin sana kaybettirdiklerini gördüm. Ben üzüldüm. Eminim sen de en az benim kadar üzülmüşsündür vakti zamanında. Bir kaç kez dile getirdin ama beni hiç suçlamadın. Usul usul sevdin beni. Yormadan, üzmeden, yıkmadan. 

Tüm bunları ve daha fazlasını düşünürken, penceremden dışarıyı seyre dalıyorum, bahardaki kuş seslerinin ahengi geliyor aklıma, sonra yağan kara bakıyorum; usul usul. İkisi bir arada olmuyor. Birinin oluşması için bir diğerinin gitmesi gerek. Kar yağmadan bahar gelmiyor. Hep bahar olunca kıymet bilinmiyor. 

Usul usul okuyorum seni. Usul usul ve uzaktan takip etmek gibi. Ürkütmeden, incitmeden, yakıp yıkmadan sevmek gibi. Tıpkı Rigi Kulm'da geçirilen günü özlemek gibi. 

07 Ocak 2019

TUHAF KELİMELER




Tuhaftı! Sabahın 5'inde uyandım. Elime kağıt kalem alıp, 50'ye merdiven dayamış hayatımın kıymetlilerine dilim döndüğünce duygularımı yazdım. 

Yazdıklarımı okuduklarında yüzlerindeki ifade dondu kaldı. Orada kaldı, havada. 31 Aralığı 1 Ocağa bağlayan saatlerde bir kaç kelime takılı kaldı, baktıkça anladım ki, bir kaç kelimeden fazlaydı.  Hava ağırlaştı. Yüzlerine dikkatlice baktım. Beklediğim tepki bu değildi. Dilimin dönmediğini, duygularımı anlatamadığımı fark ettim. Yazı kalır. Kaldı. Bildiğin havada asılı kalmıştı kelimelerim. Toplamak istedim. Toplayıp yüreğimin en derinlerine, çıktıkları yerlere onları saklamak istedim. 

Günler sonra yazdıklarımı açıklarken buldum kendimi. Anlatamadığımı anlatma çabası. Yorucu oldu. Tuhaf! Hiç kendimi bu kadar anlatamadığım olmamıştı doğrusu. 

Her pazartesi, her yıl karar almayı sevmem, çünkü aldığım kararı uygulamam. Bu yıl bir tanesi var ki, kendimden beklenti sayılır, enerjimi beni üzen şeylere harcamak istemiyorum. Evet, bu yıl kendimden beklentim daha yapıcı, pozitif, beni ileriye götüren, hiç olmadı yerimde saymamı sağlayacak duygu, düşünce, enerji, insan ve olaylara zaman ayırmak. 

Mesela; sefertasimoda var instagramda okumayı sevdiğim, beni düşündürüyor. Takılıp kalıyorum yazdıklarına, kelimeleri mesela...  Yumuşacık, hani böyle pembeye kaçan bir turuncu toz olur, bebek mavisi gökyüzünde, beyaz pofuduk bir bulut olur ortada, bakana mutluluk verir ya da tarçınlı kurabiyenin o elma ile karışmış kokusu yayılır apartmana da sen merdivenleri çıkarken "lütfen Allahım, lütfen" diye dua edersin annen kapıyı açtığında. Abartmıyorum, bu kadın insanın okuma iştahını açıyor, hem de hiç fark etmeden. Mesela;


Bahçemdeki ayva ağacını kötülemişlerdi bana. Yenmiyor ayvaları, sert oluyor, suyu yok demişlerdi. “Tamam” demiştim ben de. Öyleyse öyledir çünkü. Geçen hafta birkaç tanesini marmelat yapmak için koparıp kalorifer peteğinin üstüne dizmiştim. Yumuşamışlar. Dün, rendelemeden önce, doğrayıp limonladığım dilimlerden birinin tadına baktım. Biraz da çekinerek... Ve ben ömrümde böyle güzel ayva yemedim. Tatlı, çiçek kokulu, sulu, nefis, minik, canım ayvacıklar...İnsan unutuyor. Hep tekrarlamak lazım. Kafana, kalbine, ruhuna işleyene kadar tekrar tekrar söylemek...Her şeye inanma.Kalbini aç. Keşfet. Ayva ağacını. Bahçeni. Komşunu. Dünyayı. Hayatı. Her gün. Yeniden. Hiç yorulmadan. Yoksa ömrün başkalarının korkularıyla, hakikat olmayan doğrularıyla çevrelenir. Sen sadece ayva ağacına inan. O en doğrusunu bilir.

gibi bir yazı... Ah o ayva, okurken değmedi mi damağınıza. Dilinizde hafif de olsa bir kamaşma. Bak o kesin olmuştur. Kaçırmayın gözlerinizi sağa sola.

O tuhaflık devam ediyor. Anlatamıyorum kendimi. Gerçekten bak. Mesela bir ağaç var camımın önünde, tarif edebilsem onu size, Hiç yaprak yok üzerinde, genç bir gövdesi, uzun dalları var, bir kaçı rüzgara teslim etmiş kendini, bir sonraki yel bile düşürebilir onu metrelerce aşağıya. Bu sabah geldiğimde, usulca üzerine beyaz neredeyse kristal gibi bir örtü örtülmüş gibiydi. Saat on gibi hava lodosa dönünce eridi gitti o örtü. O ağacın duruşunu anlatabilsem size...

Dedim ya tuhaf bir hava var üzerimde, kelimelerimde, kederli desem değil, şaşkın desem hiç değil. Suskun biraz. Evet evet konuşmayan anlatamayan kelimelerle cümleler kuruyorum bugünlerde. Belki de aslında susmam gerek. İçime dönmem, bakmam ama hiç konuşmamam.

Bu yıl kendimden böyle bir beklentim var işte; İsviçre'de Rigi Kulm'da bulutların üzerinde olduğum günkü gibi, sessiz, sözsüz kalakalmak!