OYUNUN TADI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
OYUNUN TADI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Şubat 2009

İÇİÇE GEÇMİŞ(M)İM…


Biri La Dolce Vita’dan geldi: çocukluk anılarım… Diğeri Yalnızlık Okulu’ndan: hayatıma yön veren şair…
İçiçe geçmişim düşünürken; neyi nasıl yazayım diye... Nasılsam öyle yazdım...Zormuş seçmek hem anıları hem de şairi... Bir yerden başlayınca gerisi geldi, hem anıları bulmak hem de şairi anmak için fazla zorlamak gerekmedi...

ANI 1
4 ya da 5 yaşlarındaydım… Annem kağıt 5 lira verdi. Bakkaldan leblebi tozu alacaktım Apartmanın önünde adını hatırlayamadığım bir kız arkadaşım da vardı. Beraberce bakkala gittik. Ben leblebi tozunu aldım ama onun parası olmadığı için bakkal amca ona leblebi tozu vermedi. Ben de bıraktım aldığım leblebi tozunu ve çıktık dışarı. Parası olmadığı için leblebi tozu alamayan arkadaşım mutsuz olmuştu. Baktım elimdeki kağıt paraya ve onu ortadan ikiye böldüm. Yarısı onda yarısı bende kağıt 5 lira ile girdik tekrar bakkala; bakkal amca o kadar çok güldü ki, o gün ikimize de leblebi tozu verdi, hatırlıyorum…

BENDE KALAN 1
Ne zaman birinin bir şeye ihtiyacı olsa ve mutsuz olsa ona sahip olmadığı için, hala, yarısını, tamamını, üzerimdekini çıkartıp verme huyum vardır.

ANI 2
6 yaşımın yazını yaşıyorum… Balkonda sallanıyorum salıncağımla, bir öne bir geriye… Apartmanımızın hemen önünde kurulan pazarı seyrediyorum. Bütün mahallede bir şenlik havası… Karşıdaki yumurtacıdan feryat figan bir ses… “Gelirsem oraya…” “Annene şikayet edeceğim seni…” Hiççççç üstüme alınmıyorum ama adam basbayağı bana bağırıyor işte… Yan balkona bir bakıyorum, bizim komşunun ufaklık bir elinde sapan bir elinde taş yumurtaları hedef alıyor… Hemen ayağa kalkıyorum ve sesimin son tonunda “Ne bağırıyorsun küçücük çocuğa bir hata yapmış işte, öğretsene bir daha tekrarlamasın” diyorum, hatırlıyorum….

BENDE KALAN 2
Ne zaman bir hata yapılsa ki – hatırlatırım Kalite Koordinatörü olarak çalışıyorum - hala, hatanın sonuçlarını anlatmak ve tekrarını önleyecek çözümleri üretmek gibi bir huyum vardır, terzi kendi söküğünü dikemez özdeyişi tam da bu "kalan-2" de yer bulur bende…

ANI 3
7 yaşımdayım, ilkokulda… İki şeye çok bozuluyorum tam da bu yaşta… 7 aylık doğmuş, 9 aylıkken yürümüş, 1 yaşında konuşmaya başlamış, 4 yaşında yazmayı sökmüş, 6 yaşında okumayı yaşam biçimi bellemiş olan ben, sınıf arkadaşlarımın düz çizgi, yatay çizgi, çubuk çizememesine sinir oluyorum. Öyle ki sonunda sınıfta bir okuma ağacı yapılıyor ben ve Levent ağacın en tepesindeki elmalar olarak yerimizi alıyoruz. Sınıf arkadaşlarımıza çizgi çizmeyi öğretiyoruz. Kendimi adıyorum ben bu meseleye, görev ediniyorum bir anlamda… Sonra da bir gün; bayrağı alıyorum elime “Okuma yazma böyle öğrenilmez diyorum, Cumhuriyet gazetesi lazım, ben oradan öğrendim bu işleri” diye bitiriyorum cümlemi, hatırlıyorum…

Diğer bozulduğum mesele ki bu hayattaki duruşumun 7 yaşındaki farkındalık yansımasıdır geleceğe… Bu sınıftaki herkesin abartmıyorum ben ve cem hariç herkesin bir ablası-abisi var... Dersler bitiyor, okuldan çıkıyoruz ve ağabeyler ve ablalar kardeşlerini alıyorlar ve evlerine gidiyorlar… Ben ağlayarak gidiyorum eve: “Yalnız öleceğim bennnnnnnnnnnnnnnnnnnnn” diye, hatırlıyorum…

BENDE KALAN 3
Lider olmayı severim ama bir ekibin değerini de bilirim… Şimdi ne zaman bir karşı duruş sergilesem, elimde dayanaklarım ve önerilerim mutlaka olur. Öğrenmeyi, öğretmeyi severim, kendimin ve yanımdakinin gelişiminin buna bağlı olduğunu düşünürüm. Evet düşünürüm, okurum ve anlarım, anlamadığımda sorarım.

Annem ağlamalarıma dayanamayıp kardeş yapmaya karar verdiğinde, bir CISV (Children International Vocation Camp) için ilkokul çocuklarını Almanya’ya götürecekti. Sordu, ne istersin dedi, kırmızı bisiklet ve bir de erkek kardeş… İkisi de geldi… Şimdi kardeşim çokkkkkk uzaklarda olsa da, yaş farkımızdan dolayı birlikte büyüme şansımız olmasa da varlığı yetiyor bana… Bir keresinde büyüdün artık “evren de” bana demiştim. Tek ablamsın ve ablamsın demişti… Sen de benim canımsın… Biliyorum sen varsın ve ben o zamandan beri yalnız değilim, ağlamıyorum...

ANI 4
Gene ilkokuldayım, 8 yaş ve artık ablayım… Erkek çocuklar bahçede birdirbir oynuyor. Ben de oynamak istiyorum ama “sen kızsın” deyip oynatmıyorlar. Sonra bir iddiaya girişiyoruz “atlarsın atlayamazsın” diye… Atlarsam diyorum futbolda oynayacaksınız benimle… Tamam diyorlar… Biri eğiliyor… Ben uzaktan koşarak geliyorum, tam atlayacağım, eğilmiş olan erkek çocuğu, kendi yüksekliğini artırıyor… Çok fena burnumun üzerine düşüyorum, canım yanıyor, hatırlıyorum…

BENDE KALAN 4
O zamandan beri güvenmem erkeklere… Ve yapmak istersem bir şeyi ve inanıyorsam yapacağıma, yaparım canımın yanma pahasına… Bir de futbol oynarım erkek çocuklarıyla...

ANI 5
İşte tam da burada çok sevdiğim şair geliyor çocukluk anıma… Hayatıma yön veren, şairi ve şiiri sevmemi sağlayan… 8 bilemedin 9 yaşındayım... Yani küçücük bir çocuğum ilk duyduğumda mısralarını. Pazar mıydı ayrımına varamam ama babamla parktaydık. Güneşli bir gündü. Babam gökyüzüne baktı. "Bugün pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar" dedi. İçime işledi. Ne zaman bir sevda yaksa yüreğimi babamın sesi gelir kulağıma ve seslenir bana Nazım'ın yüreğinden:
"Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da… Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte, yani yürekte..."

BENDE KALAN 5
Şair ve şiir kaldı bende...Hem de ne kalmak... Yandaki sütunlarda beni etkileyen şairlerin, hayatıma yön veren şiirlerinden bir seçki var aslında...Bir de şair ve şiirin bendeki tadını anlatmaya çabalağım kendimce cümlelerim...


Şiir Tadında Olsun Hayat Bir Şairin Kelimelerinde

Bir şiir oku önce
hatta, bir daha oku sonra
biraz ara ver mesela bir kaç ay belki yıl
sonra bir daha oku
her seferinde ayrı bir tat kalır belleğinde

her okuyuşunda
becerebiliyorsan, kelimelere kelimeler ekle
kat hayatının içine
hayat şiir tadında güzel
bir şairin kelimelerinde

diyelim beceremiyorsun
o zaman oku sadece sen istemesende karışır şairin kelimeleri kelimelerine
sen de fark edersin zamanla
hayat şiir tadında güzeldir şairin kelimelerinde

________________________________________________


Yüreğimden geçenler bunlar oldu mimler geldiğinde… Biliyorum iç içe geçti…Beceremedim belki de mimleri ve hatta belki hakkını veremedim ama an durdu gene... Teşekkürler Nily ve Erdem Beyler… Keyifliydi çocukluğumun anılarında gezinmek… Çok ihtiyacım varmış üstelik mutlu anları hatırlamaya…

Şaşkın Kovam ikisi birden sana gelsin mimlerin…
Belki şifa getirirler sana…

16 Şubat 2009

ALDATMA(K)

İlk Söz


  • yalnızlık bir mim başlatmış...
  • Tek kuralı var aslında; yalnızlığın başladığı ilk paragrafı kendi yazdığınız son paragrafla buluşturmak.


    ________________________________________




"Her şey bir anda olmuştu; ağzından kelimeler nasıl döküldü anlamadı bile adam… Kadın onu aldatmıştı… Biliyordu adam aldatıldığını yıllardır, ama söylemiyordu… Kadın, aldatmış olduğu, yüzüne bir tokat çarpan adama baktı… Yıllardır biliyordu adam aldatıldığını ama neden şimdi söylemişti…"

Adam kısık sesiyle sadece “neden ?” diye bildi ve kadın anlatmaya başladı…

Her şey ilk kez uçağa bindiğinde oldu aslında. Eve gittim senden sonra ağlaya ağlaya… Köprüyü geçerken tek düşündüğüm; bir sonraki gelişinde artık sana anlatmak zorunda olduğumdu… Nerden başlamam gerektiğini bilmiyordum, hangi kelimelerle kurulursa doğru olur cümleler çıkar ağzımdan kavrayamıyordum. Bildiğim tek şey, bir sonraki gelişinde bilmen gerektiğiydi.

Eve geldim, kapıyı açtım. Oradaydı işte beni bekliyordu sabırla ona dönmemi, sığınmamı aslında. Görmezden geldim önceleri inan, çok çaba harcadım. Senin varlığında bile karşımda duruşuna kızıyordum. En zor günlerimde yanımdaydı vefasızlık edemezdim. Ne zaman çalsa kapımı buyur ederdim her seferinde. Anahtar yaptırdım en sonunda ona bir tane. Ne zaman istese, ne zaman istesem gelirdi işte. Buluşmalarımız her seferinde mutlu geçmezdi elbette, ağladığım oldu, ağlattığım, çok güldüğüm, oturup film seyrederdik, aklıma gelirdin bazen filmin ortasında, gene de sarılırdım ben ona. Bir keresinde duştaydık onunla sen geldin eve. Nasıl korktum nasıl utandım bir bilsen. Telefonunu unutmuştun. Alıp çıktın hemen. Çıkarken yanında olmak isterdim akşama dediğinde ağladım sadece. Nasıl bir oh çektim o gün derinden. Böyle öğren istemedim. Bu değildi bilmeni istediğim.

Bazı sabahlar onunla uyanırdım ben güne. Sen öper koklardın ama o sanki benim sol yanımda. Öyle geceler oldu ki sevişmelerimizde bile yanımda hissederdim. Gözümden akan yaşları mutluluktan sanırdın hep öyle gecelerde. Nasıl söylerdim o zaman sana, söylesene…

Ama içimde dayanılmaz bir boğulma hissi var bugünlerde. Bir yandan o sıkıştırıyor beni bir yanda senin düşünceli bakışların. Biliyorum söylemem lazımdı. Ama yapamadım anla işte.

O gün sen uçağa bindiğinde söylemek istedim sana, cümleye de başladım birkaç sefer ama gelmedi sonraki kelimeler.

Biliyorum sen de çok uzun zamandır biliyorsun, görüyorsun zaman zaman ona kaçışlarımı, dalıp gitmelerimi fark ediyorsun. Gözlerin aldatılmışlığını bana bildiğini anlatıyor her seferinde. Bazen bir çığlık, bazen çok uzaktan geçen bir gemi oluyor bakışlarım, sen biliyordun değil mi?

Biliyordum… Ama sen söyle istedim… Bir yalnızlığı büyüttüğünü sevgimizin ve beni yıllarca o yalnızlıkla aldattığını. Gülerken, severken, sevişirken aslında hiç yanımda, tenimde, hücremde olmadığını sen söyle istedim. Ben söylersem tokat gibi çarpardı yüzüne. Kıyamazdım ben sana…
________________________________________
Son Söz
  • Bazı mimleri çok seviyorum, yazmak bir keyif oluyor. Bu da tam bana göre dediğim mimlerden biriydi. Aklına geldiğim için teşekkürler yalnızlık.
  • Ben düşündüm en çok kimin kelimeleri yakışırdı böyle bir mime diye benim ilklerim zaten mimlenmişti. Aralarında LA DOLCE VITA, LA PARAGAS ve TAZE KIRILMIŞLIKLAR yoktu. İsterlerse yazmak okurum ben keyifle...
  • Fotoğraf tabi ki 1x.comdan alındı.

15 Şubat 2009

ÖDÜL BAHANE

Caramelia ödüllendirmiş beni sağ olsun.
Mahcup etti.
İlham perim olmuşluğu vardır kendisinin... Örtü yazımın çıkış noktasıdır caramelianın sözleri... Bir kez daha teşekkür ederim yüreğine caramelia...

Yeni mim gereği benim de bu ödülü 7’ye bölmem ve her bir parçasını sevdiğim bir bloga dağıtmam gerekiyormuş. İzlediğim birkaç blogda görmüştüm ve ister istemez düşünmüştüm ben kimlere verirdim bu ödülü diye… Keyifle okuduklarım 50’yi aştığına göre kendimi bulduklarıma dağıtmalıydım ödülü. Ama çok zorlandım… Kaybolduklarım arasından seçim yapmadan, hepsinin isimlerini ansam olmaz mı?

Şiddeti sevmediğimden ısrarla tavsiye ederim, içlerinden en az biri size de iyi gelecektir. Benim içinse; kaybolmak us denizlerinde, ağlamak yürek gözlerinde ve tekrar kendimi bulmak güzel sözlerinde ayrı bir keyiftir…

ALT KAT, komşum gibi geldi ilk gidişimde, şimdi ne zaman istesem sıcak çikolatamı alıp gidiyorum yanına…
AYDAN ATLAYAN KEDİ , öyle güzel ki sözleri bir kedinin yumuşaklığı, parlaklığı var onda, şimdi ne zaman bir huzur arasam yanında buluyorum kendimi…tam buldum sanıyorum kaçıveriyor kedi...
CEHENNEM GÜNCESİ, Araf’ta kalmak değildi niyetim, eğer varsa seçim hakkım ben cehennemi seçerim dedim, ne zaman Araf’ta kalsam çalarım kapısını…Açar mı derseniz bana açar, hıh sizi bilemem...
CİMBAKUKA , vefa arıyorsam bu hayatta bir de adam gibi adamlık ben ona giderim, bakmayın siz çelimsiz duruşuna, hayat duruşu sapa sağlamdır aslında…uzaktan çok uzaktan bir laf atar sarsılırsınız şöyle bir bakarsınız etrafınıza, kendinize gelmişsinizdir sevinirsiniz....
HAYATIN ORTASINDA , duru bir su güzelliğine ihtiyaç duyarım bazen atarım kendimi hayatın ortasına, o oradadır mutlaka duru, yalın, içten…su gibidir ama iz bırakır derinden...
HAYATTAN VE MASALLARDAN BİRAZ , biraz canım sıkılsa mesela ya da ne bileyim meraklansam ara ara, yolum hep çıkar hayata, hayat bir masal olur, masal bir hayat orada…
İNANDIĞIM MASALLAR, çocukluğumun masalları mutlu sonla biterdi… Şimdi masallarımın sonunda hep bir soru var. cevabı olmayan… Böyle zamanlar inandığım birkaç masal okur bulurum cevabımı…
KIRMIZI GÜN/LÜK , geçmişimden bir hediye paketi gibiydi bulduğumda, geleceğimde olmasını istediğim, iyi ki varsın dediğinde sen de öyle diyebildiğim… Sahiplenmek konusundaki tavrı sadece günlüğüne karşıdır diyenler onu tanıdıkça ne kadar yanıldıklarını anlayacak derim, ha bir de son olarak kendisine elma derim…
KUTUP ZENCİSİ, ne zaman zıtlıklara kafam ermese takılsam kalsam hayatta, kutup zencisi gelir aklıma düşerim yollara…
LA DOLCE VİTA, akıl oyunlarını oynarken bana, aklını, yüreğini, bir de kırmızı şarabı al gel derim, gelir… ben de ona giderim, öyledir işte dolce vita… Gel-gitlerinizin içinde boğulmadan ayakta kalmak istiyorsanız yolunuz mutlaka la dolce vitadan geçsin derim…
LA PARAGAS , iz bırakanlarına isim takanları çok gördüm de, Üzerine Dondurma Konmuş Vişneli Ekmek Tatlısı Kadın'a yazanına pek rastlamamıştım daha… hayatı bu kadar akıcı, bu kadar keyifli kılan birini arıyorsanız la paragas size istediklerinizi sunar mutlaka…
RUH ÖKÜZÜ, ismi çekti ne yalan söyleyeyim, sonrası mı… tanıdığım öküzlere benzemediğini fark ettim…
RUH-U MÜDAFAA, yeşil bildik bir tırtıl gibi gözükse de, kökünden söküldüğünde çığlık atan bir çiçek isteyecek kadar farklıdır o…
ŞAŞKIN KOVANIN SEYİR DEFTERİ, ömrümün seyir defterinin yaklaşık son 20 yılını birlikte yazdığım, yaşanmışlarımın tek şahidi, satır aralarımda kaybolmadan yürüyen candan öte dostum, salaklıklar tarihini kaleme aldığımızda yer yerinden oynayacak biliyorum… sen hep vardın iyi ki iyi ki hiç bırakmadın beni...
YALNIZLIK OKULU, hayatı sorgular buldum ben onu, şimdi ne zaman hayat başıma bela olsa yalnızlığa sığınıyorum aslında… sımsıcak yüreğiyle güleç yüzlü bir dost o… bakmayın siz onun düşünür hallerine fena halde komiktir de…
Zamansız zamanlar da... çıktı karşıma, en çok sormak istediğim içimde kalan sorularıma cevaplarıyla... Sorulamayan sorulara cevaplar arayanlara birebirdir zamansız zamanlarda…
Bi de yorumlarında kaybolduğum var - mka - taze bir kırılmışlık var bugünlerde üzerinde, iyileşsin bak neler yazacak kaybolmalara, sancılara ve yanlış anlaşılmalara inat...
_________________________________________
Hepiniz ödülsünüz bu hayata...
Sevgiyle...
_________________________________________

02 Şubat 2009

DÖRT DÖNDE ... hehe

Beenmaya mimlemiş beni.
Bazı sorular sordum kendisine mime dair, kafama göre takılma konusunda izin çıktı bana. Başlıkta ola ola bu oldu sonunda...

Bir de 100 verdim kendime, soruların hepsine bir cevabım var diye...

Bazı bloglarda okurken sorulara cevaplar vermiştim, cevaplarım dün neydi bilmiyorum ama bugün böyle…

Yaptığım 4 iş...
~ Konuşmak işim gereği
~ İkna etmek huyum gereği
~ Sevmek yüreğim gereği
~ Kazık yemek doğam gereği

Defalarca izleyebileceğim 4 film…
Beenmaya burada sana özel not:
elma diyorum başka da bir şey demiyorum.

Yaşadığım 4 yer...(5 olsa…)
~ Bursa
~ Eskişehir
~ İstanbul
~ Joannesburg (ilk okuduğum kitabın galiba 7 yaşındaydım kahramanı zenci çocuk burada yaşıyordu. Ben o gün bu gün orada yaşarım.)
~ Küba (Siz ne derseniz deyin ben bir önceki hayatımda burada yaşadım.)


İzlediğim 4 Tv programı...
(dizi olsa ama düzenli takip etmesek - obsesif durumlar kabul olsa)
~ 4 kere kadar seyretmişliğim vardır Sex and The City’i.(Utanmaz bir daha da seyrederim. Bir kere fena halde ayakkabı düşkünüyüm bu bir, ikincisi kadın yazıyor, üçüncüsü dostluk her şeyin ötesinde, dördüncüsü özgürlük içimizde J)
~ Grey’s Anatomy
~ NCSI
~ House

Tatil için gittiğim 4 yer...
~ Her yere gidebilirim… Dağa… Denize…
Asos'tan Side'ye tüm sahili gezmişliğim olmakla birlikte,
~ Çeşme
~ Uludağ

En sevdiğim 4 yemek...
~ İlla da annemin zeytinyağlı sarması olmadı şuşumunki…
~ Karnıyarık – Pilav – Cacık (bu üçlü ayrılmaz onlar tek bir yemek aslında)
~ Leyla ablanın mantısı bol sarımsaklı olsun lütfennnnnnnnn
~ Denizden babam çıksa yemem ama her türlü deniz canlısı-cansızı yanında rakıyla…

Hemen şimdi olmak istediğim 4 yer...
~ Bir arabanın içinde yağmur yağarken müzik dinlemek ve güneye doğru gitmek
~ Dostlarla bir şarap evinde
~ Aydın Boysan’lı herhangi bir rakı masasında babam da yanımızda olabilir mi?
~ Bir adamın yüreğinde, aklında, hücrelerinde

Bir yağmur damlası olsaydım düşmek isteyeceğim 4 yer... (tek yer olsa…)
En çok bir yüreğe düşmek isterdim içindeki umut filizlensin diye

Şimdiden cevaplarını tahmin ediyorum ama şaşkınkova buyurun canım ilk miminiz hayırlı uğurlu olsun. Hadi şaşırt beni cevaplarınla...
________

04 Ocak 2009

SORULAR VE CEVAPLARI




Aslında kırmızılının “öyle mi” yazısını okumak üzere girdim bloguna, bir de baktım ki yeni bir mim var dünden kalan. Okumaya başladım ve sonunda bir de baktım ben de mimlenmişim. Teşekkür ederim kırmızılı.

Mim kimden başladı nasıl başladı bilmiyorum ama James Lipton tarafından sunulan Inside The Actors Studio söyleşi programının en sevdiğim bölümüdür bu sorularla sanatçıların baş başa kalması. Hele de en sonunda;
"If heaven exists, what would you like to hear God say when you arrive at the Pearly Gates?"
"Eğer cennet varsa, cennetin kapılarına geldiğinde Tanrı'nın sana ne demesini istersin?"
Nasıl doğallar, nasıl da güvenle cevaplar veriyorlar.
Hep düşünmüşümdür yurdumda olsa nasıl olurdu acaba diye.

Bu kadar girizgahtan son; işte sorular ve cevapları…


1. En sevdiğiniz kelime nedir?

Aşk

2. En nefret ettiğiniz kelime nedir?

Babam dışında birinin bana kızım demesi

3. Sizi ne heyecanlandırır?

Gece karanlık ve fonda çalan jazz

4. Heyecanınızı ne öldürür?

Tam da o sıra karşımdakinin gaz çıkartması

5. En sevdiğiniz ses nedir?

Çocukların kahkahaları

6. Nefret ettiğiniz ses nedir?

Tahtaya tebeşirle yazı yazarken bazen çıkan o ses

7. Hangi mesleği yapmak istemezsiniz?

Muhasebeci (para ve rakam olan herhangi bir meslek)

8. Hangi doğal yeteneğe sahip olmak istersiniz?

Düşünce okuma

9. Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz?

Kendim olmak ama mümkünse daha az konuşmak

10. Nerede yaşamak isterdiniz?

Kesinlikle tropik bir adada

11. En önemli kusurunuz nedir?

Çoooook konuşurum

12. Size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi?

Tatlıya olan düşkünlüğüm

13. Kahramanınız kim?

Annemle babamın karışımı

14. En çok kullandığınız küfür nedir?

Fuck

15. Şu anki ruh haliniz nasıl?

Takıntılı, huzursuz ama gene de umutlu

16. Hayat felsefenizi hangi slogan özetler?

Gerçekten istemezsen başaramazsın. Gerçekten kendini vermezsen başarıyı anlamazsın.

17. Mutluluk rüyanız nedir?

Bir kır evinde torunlarımla gölün kenarında piknik yapmak

18. Sizce mutsuzluğun tanımı nedir?

Huzursuzluk

19. Nasıl ölmek istersiniz?

Ölmek istemesem ???

20. Öldüğünüzde cennete giderseniz Tanrı’nın size kapıda ne söylemesini istersiniz?

Hoş geldin. İstediğin her şeyi yapmak için verdiğim fırsatları iyi değerlendirdin.
______________________________________________
Bu soruları kimin cevaplaması heyecanlı olurdu
Nily ve Yalnızlıkokulu'nun cevaplarını okumak isterdim.
Peki onlar cevap vermek ister miydi?
______________________________________________

26 Aralık 2008

MİMLENMİŞİM



Nily mimlemiş beni...
Sevdiğim mekanları yazmam için... İlk mimim heyecanımı anlayışla karşılayın lütfen...

Sevdiğim mekanlar…
Sevdiğim mekanlar…
Sevdiğim mekanlar…
Uzun uzun düşündüm
Yazmaya başlarsam aklıma gelir dedim.
Yemek yiyebileceğim salaş mekanları severim mesela…
Düşündüm…
Deniz kenarlarını severim…
Dağları tepeleri ormanları severim…
Rock müzik dinleyebileceğim mekanları severim…
Şık yerleri severim... Hani şu beyaz masa örtüleri şık yakışıklı garsonların olduğu…
Jazz Clubları severim…
Bol çeşit olsun bir de soul müzik kahvaltımı edeyim ama mümkünse kalabalık olmasın brunch mekanlarını severim.
Balıkçıları severim.
Limanları.
Ben en çok sevdiklerim yanımda olsun isterim mekan bahane olsun gönlümüz hoş olsun isterim.
Bazen salaş bazen şık ama mutlaka gülümseyerek anacağımız mekanları severim.
Nişantaşı’ndaki şık manavı bilirim…
Bebek’teki soğuk sandviççiyi…
Taksimdeki salaş ocakbaşını hani umut pişirip kahkaha içtiğimiz
Uludağ’daki köy evini
Çeşme’deki denizi severim.

Ada’yı severim mumlar yakıp dilekler tuttuğumuz için
Moda, Fenerbahçe, Caddebostan'ı severim sahilinde yürümekten bıkmadığımız için
Taksim’i severim her şey bir arada olduğu için
Beşiktaşı severim Ortaköy’e yürüme mesafesinde olduğu için
Kozahan’ı severim simit ve çay en güzel orada gittiği için
Tünel’i severim iki ucu da keyfe açıldığı için

Caddeyi severim süsnenip püslenip Kırıntı'da yemek yediğimiz için
Mudanyayı severim bi de tabi Yalova'yı balık yemek deniz kokmak için
Evimi severim dostlarım geldiği için

Galiba ben mim olayını beceremedim mekanların adını değil anını bildiğim için :)


Peki bakalım bana gelen topu atacağım kişiye doğru pası verebilecek miyiz
Ve işte : hayatınortasında artık top





Fotoğraf için bkz.

30 Kasım 2008

ELİMİN ALTINDAKİ KİTAP

Haşim 'in son yazısını okuyunca hemen Nilly'nin benzer başlığını okudum. Oradan Sln'e gittim.
Hoşuma gitti, oyuna katılmak istedim.

Oyunun Kuralı:

  • Kendinize en yakın kitabı alın.
  • Sayfa 56’yı açın. 5. cümleyi bulun.
  • Cümleyi bu kurallar ile birlikte yayınlayın.
  • En sevdiğiniz, en moda veya en entellektüel kitabı seçmeyin, en yakınınızdakini alın.



    Geçtiğimiz yaz kızlar tatilinde Hayruş okuyordu kitabı, evde bırakmış annem almış Bursa'ya getirmiş, geçen hafta İstanbul'a giderken annemden aldım. Elimin altında olduğundan Khaled Hosseini'nin Uçurtma Avcı kitabı ile oyuna katılayım dedim. Farkındayım oyunun kuralı açısından en moda olan seçilmeyecekti ama elimin altında o vardı. Ben de açtım 56. sayfasını işte 5. cümle:


    "İsteseydim, yerdim," dedi sonunda, doğruca gözlerimin içine bakarak.


    Bir ara bir yerde okumuştum. Okuduğunuz bir kitabı bir otobüs durağında bırakıyorsunuz. Ama boş sayfasına adınızı ve tarihi yazıyorsunuz.
    Oyunun kuralı kitabın ilk sayfasında açıklanıyor.
    Oku, arka sayfadaki listeye adını ve tarihi ekle kitabı bir yere bırak.
    İlginç gelmişti.
    Başka bir oyunu kendi içimde oynarım hala.
    Kitabın belli bir sayfasını bana yol göstermesi için seçerim.
    Fal gibi bir nevi.
    Okumak hayatı anlamaktır.
    Okumak bazen karşınızdakini anlamaktır.
    Okumak kendi hayatınızı kurgularken doğruları yanlışları bulmanızdır.



    Yalanlamak ve reddetmek için okuma!
    İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma!
    Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma!
    Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!
    Francis Bacon