Pazartesi günü çözülmesi gereken resmi bir işlem için İzmir'de olmamız gerekince, cuma öğleden sonrayı da kaytarıp yola çıkıyoruz. Maviş hayatımıza girdiğinden beri durumumuz bu, biz yolda olmayı onunla daha da çok seviyoruz.
Orhanlı Köyü'nde emeklilik hayallerinin yeşereceği toprağımızda suyu çıkarttık, motor denecek cumartesi günü, elektrik zaten bağlanmıştı. Kolay işler değil, hele de uzaktan. Bulacağız elbet çaresini.
Geceyi Doğanbey, Sakız Ağacı mevkiinde geçirmeye karar veriyoruz, Yazın adım atmaya yer olmayan sokak neredeyse boş, salaş balıkçılarda bir iki masa dolu ancak. Onları geçip, uygun bir yer buluyoruz mavişe. Denize sıfırız. Gün doğumu için heyecanlı. Gece sert geçecek, bahar tadında geçen Kasım, Aralık aylarından sonra nihayet kış kışlığını yapacak gibi. Bu gece -1'i görecekmişiz. Donanımımız iyi, yine de kat kaloriferine bir iki fazladan odun atılacak belli. Teknoloji nimetinden faydalanabildiğinde konforu arttıran bir şey. Rus menşeili araç ısıtıcısını ayarlıyorum. Tedbir olarak eksi derecelere dayanıklı uyku tulumu da hazır. Sofrayı kurup, gecenin açılışını yapıyoruz. Loş ışıkta, uzakta tahmini olarak Özdere ve Çukuraltı ışıklarını görerek yemeğimizi yiyoruz, eşlikçimiz Tuborg Frederik Yakıma Ipa;
"Tuborg’un ilk brewmaster’ı Frederik anısına yapılmış, ABD’nin Vaşington eyaletindeki Yakima vadisinin şerbetçiotlarıyla üretilmiş. India Pale Ale tarzında,6.5 derece alkollü ve 35 santilitrelik şişede. Buğulu turuncu renkte, bol ve yoğun köpüklü. Çam iğnesi, turunçgiller ve tropik meyve çağrışımlı aromalara sahip. Ağızda ferahlatıcı, körpe ve buruk. Yüksek alkol hafif bir keskinlik vermiş. 6-8 derecede yudumlanmalı, baharatlı atıştırmalıklar ve yemeklerle tercih edilmeli."*
5 yılı aşkın süredir, karavanla seyahat edince, bir de dededen aşina genlerin yardımına eli çabukluk eşlik edince, sofranın nerede kurulduğunun bir önemi olmaksızın, ne yenecek meselesine odaklanarak hazırlanmak benim için en fazla 1 saatlik bir hazırlık demek.
Baharatlı tavuk dürümlerde kırmızı soğan ve avokado sos lezzet artırıcı bir unsur, temiz içerikli patates atıştırmalığı ise gecenin bonusu, bir de tabi ki kabuklu fıstık, bizde biranın illaki eşlikçisi.
Uzun yıllardır, özellikle yurtdışı gezilerinden edindiğim damak tadım, özellikle birada beni IPA ve turunçgiller konusunda ikna etti, seviyorum. Severek içiyorum, bira içer gibi değilim, özenli ve tatmin edici bir lezzet kalıyor bende. O lezzeti seviyorum.
Gece tahmin edildiği gibi ısısı yerinde, konforu abartısız geçiyor. Sabahın ilk ışıkları için uyanık olmak bizim için dert değil, bünyeler zaten gece 11 - 12 gibi uyumaya ve sabah 6-7 aralığında uyanmaya alışık. Keskin soğuğun ensemizde olduğu bir sabah yürüyüşü için Maviş'ten ayrılıyoruz. Niyetimiz sabah yürüyüşünden sonra güneşi doğurmak ve güne böylece erken başlamak. Hemen sokaktaki çocuklardan ikisi yanımıza geliyor. Kuyruklar dostça salınıyor, eldeki mamalar onlara ikram ediliyor. İlk tanışma önemli. Beraber yürüyoruz. Kendi bölgelerinin sonuna gelince yükselen seslere kulak kabartıp bize eşlik etmeyi bırakıyorlar. Akıllılar, durduk yere riske girmiyorlar.
Güneş denizin içinden tüm muhteşemliği ile başını kaldırıyor, ah o uyanış hali, o gökyüzünün selama duruşu... Ah içimin kelebekleri...
Gün planlandığı gibi gidiyor, kahvaltıya yumurta bile denk geliyor, tam saatinde olunması gereken yerde olunuyor ve su beklendiği gibi hayat vermek üzere, yer yüzüne sorunsuzca çıkıyor. Yüzümüzde bir gülümseme, hayaller bir kez daha göz önüne seriliyor. Bu heyecan bizi epey bir süre idare eder gibi görünüyor.
Akşam için farklı bir yer düşünsek de dönüyoruz dükkana, bizi misafir etmek konusunda cömert olan mevki bizi bekliyor. Sabah kahvaltısı için unutulan yumurtalar, açık olan karavan kapısından kafasını uzatarak, "yumurta ihtiyacı var mı?" diye soran Hüseyin abidendi. Kabul etmek gerekir ki, önemli bir krize Allah tarafından gönderilmiş bir elçiydi. Kap ona lazım olur diye düşünüp, akşam üzeri yürüyüşünü bahane edip, kendisine imdada yetiştiği için teşekkür etmek istiyoruz. Gezen tavuğun yumurtasının lezzeti ise tartışma konusu bile değil. Hüseyin abi bizi kapıda karşılıyor, eşi Mualla Hanım da hemen peşi sıra geliyor bahçe kapısına, hava sert sert esiyor, üşünmesin ama sohbet de kesilmesin diye, içeri davetini kabul ediyoruz. Ama olmaz ki, açma pırasalı Arnavut böreği fırından tam da bu saatte çıkmaz ki. Yanına çay, bir de dumanı üstünde kabak tatlısı ile akşam üzeri şöleni diye buna diyoruz.
Yunanistan ve Makedonya'dan başlayan göç hikayeleri eşimin Bulgaristan göçmeni kökleri ile bir olup uzun soluklu hikayelerin anlatımıyla öyle derin, öyle ince konulara geliyor ki, bu ekip arasındaki sohbetin uzun zamanlara ihtiyaç duyacağı sinyallerini de veriyor. Telefonlar alınıyor, bir sonraki ziyaret için sözler veriliyor. Tam çıkarken bahçenin sol yanında yerini alan, tüm çekiciliği ile göz kırpan Ford kamyonet işin seyrini tamamen değiştirebilir mi zaman gösterecek ama sohbetin kapı önünde devam etmesine sebep olduğu gerçeği su yüzüne çıkıyor. Sohbet bu sefer de Ford'un hikayesi üzerinden epeyce bir sürüyor. Fotoğraflar çekiliyor, temenniler iletiliyor.
Bu akşam şarap gecesi... Maviş sımsıcak ve günün popüler söylemi ile "cozy" olan gece için ideal bir mekan oluveriyor. Loş ışıkları, fonda jazz geceye eşlikçi hafif lezzetler ve baş rol oyuncusu, "Diren" Muhabbet Öküzgözü Rose ile mekan hiç bir şeye değişilmez bir keyif sunuyor. Ambianssa ambians!
Sabah gün doğumu ritüeli ile başlıyor, pek sevdiğiniz Sığacık Pazarı için epey sert bir hava, -1 ile gün başlıyor. 8 dereceleri göreceğimiz gün ortasına kadar mezarlık önü, kale ve liman manzaralı mekanda ön sırada yerimizi alıyoruz. Geç kahvaltı için hazırız. Köy pazarından alınmış otlar ve dalından portakal sabahın lezzetleri olarak masada yerini alıyor. Kahve için dışarısını tercih ediyoruz, güneşin ışınları banyoda yüzde çarpan su gibi, içimize ferahlık veriyor, bu banyo bize iyi geliyor, hatta eşim bir ara 15 dakikalık bir kestirme ile kendini ödüllendiriyor.
Öğle saatlerine keşkek yemek üzere eski kale sokaklarında gezintiye çıkıyoruz. Nuran abla bize göre bu civarın en iyi keşkeğini ve kalbura bastı tatlısını yapıyor. Onda alıyoruz soluğu, bir süre sonra tezgaha yardım ederken buluyorum kendimi. Maaş peşin, yan tezgahtan gelen zeytinyağlı yaprak sarmanın ekşisi de sevdiğim gibi. Sohbet, muhabbet derken saati üç ediyoruz. İzmir için hareket saati. Gece orada geçecek, konforu artırmayı hak ettik. Sabah işleri hızla tamamlayıp akşamı etmeden varmak istiyoruz Bursa'ya. Üstelik planlar tutarsa yolda bir de ziyafet var.
Öyle de oluyor... Zaman da gün de bize arka çıkıyor. Her şey olacağına varıyor. Ziyafet de tam ağzımıza layık bir çevirme ile günü şölene çeviriyor.
* Bilgi, https://degustasyon.net/ sitesinden alınmıştır.