02 Mart 2009

GÜNE UYANDIM



ÖNCESİ... Kadın bütün gece düşündü… Sesin yüzünü görmeye çalıştı. Gözünü kapattı, açtı, beyninin kıvrımlarında dolaştı… Sesin yüzü yoktu. Kafası karışmıştı. Nasıl bu kadar tanıdık bir ses, nasıl bu kadar görünmez bir yüz olabilir diye düşündü.

Sabah ezanını dinledi. Severdi. 5 vakit okunan ezan içinde en çok sabah ezanını severdi. Ezan okuyan bir arkadaşı, makamı farklıdır belki ondan dedi. Anlamazdı öyle makam falan... Dinlerdi ve severdi.

O sabah tam da ezan bittiğinde telefonuna bir mesaj düştü.

Hazırlan hadi... Zaten bütün gece uyumadın. Ilık bir duş al iyi gelir tenine…
Kadın gülümsedi. Yatağından kalktı. Ilık duşunu aldı. Bir faydası olur belki sesin yüzünü görmeye diye, gözlerini kapadı. Olmadı.

Duştan çıktı.
Üzerine giyeceklerini dün geceden hazırlamıştı.
Koyu renk bir kot… Geçmişi düşündü…
Beyaz t-shirt… Geleceğe gülümsedi…
Siyah spor bir ceket… Kalkandı en olumsuz an'a…
Siyah postallar… Yürüyüp gitmek içindi…
Siyahtan griye renk geçişli fular… Tutkuyla sarmak için…

Saçına baktı son bir kez. Aynadaki gözler kendine ait gibi gelmedi. İçindeki heyecanı aradı gözlerinde, mutluluk için bakındı sağa sola… Yok yok onun değildi bu gözler, sanki bir şey eksikti.

Oysa gün pazardı. Yarın'a sadece bir an kalmıştı.
Dudaklarına baktı aynada, bir şey söyler gibi bir halleri vardı. Düşünürken ne söylemek istiyorlar acaba diye… Telefonuna bir mesaj geldi…

Düşünme! Gözlerin de dudakların da bulacak anlamını yakında. Heyecan da gelecek o zaman, mutluluk da…

Kadın gülümsedi. “Neden” dedi “sesin yüzü yok bende” soru işareti koymadan cümlesini bitirdi.

Kahve için sözleştikleri yer Gönül Kahvesi ’ydi…
Özellikle bu olsun istemişti adam…

Erken gitmişti 20 dakika kadar. Kalabalığın içinde bir yer buldu oturdu. Etrafına bakındı, kendi gibi tek başına 3-4 kişi daha vardı. Ya tanımazsa beni ya da ben onu diye düşündü. Günün gazetesini aldı eline. Garsona bir kahve siparişi verdi. Ayıp olur mu acaba diye düşündü. Düşüncesi düşmeden akla, mesaj geldi telefonuna…

Olmaz canım... Sen iç kahveni… Bir de unutmadan; tanırım ben seni…:)

Kadın gülümsedi. Nasıl biliyor bütün cevapları diye düşündü. Delirdiğine kanaat getirecekti bir adam çıkıp gelmezse… Her şeyi kafasında yaratan şizofrenik bir durum muydu yoksa… Anlık bir sanrı… Ya mesajlar, peki ya o telefon konuşmaları... Hepsini kendi uydurmuş olabilir miydi? “Daha neler…” dedi. Kahvesinden bir yudum aldı.


Kafasını kaldırdı bir an, içinde bir tel koptu sandı, dönüp kapıya baktı. Adam gecikmişti. Kahvesinden bir yudum daha aldı. Bir tel daha koptu. Dönüp baktı gayri ihtiyari... Bir adam girdi içeri… Gülümsedi… Adam kadına yaklaştı. Elinde bir paket vardı. Bir de en sevdiği çiçek...Tekti, özeldi ve adam biliyordu. Sahi nerden biliyorsun dedi içinden...

Adam yanağından öptü kadını, geciktim bir bahanem yok dedi. Çiçeği verdi sadece. Ceketini çıkarttı. Elindeki paket altta kalacak şekilde yandaki sandalyeye bıraktı. Kadın, sandalyeye verdi dikkatini.

“Merak etme o da senin” dedi adam.
Sustular, baktılar, anlattılar…

Kadın, dinledi adamın son yıllardaki bütün hikayesini. Adamın buğulu sesi kulaklarında asılı kaldı kadının. Kadın anlattı hikayesini… Kadının gülüşleri asılı kaldı yüreğinde adamın... Öyle tanıdık geliyordu ki adam kadına… Buğulu ses...Kadının kendi gülüşündeki tını... Dinledikçe sevdi adamı… Sevdikçe, ses yüzünü buluyordu… Kadın “sen” diye bildi ve devamını getiremedi…

“Evet” dedi adam… “Evet, ben o emanetçiyim…”

Güleç yüzlü iki dost gibiydiler, gün geceye karışırken kalktılar o kahveden. Kadın “bana gidelim” dedi. Adam sessizliği ile onayladı.

Eve geldiler. Kadın bir çilingir sofrası hazırladı adetleri olduğu üzere… Sustular bütün gece… Kadın o pakette ne var acaba diye geçirdi aklından sessizlikten de sessizce...

“Merak etme dedim ya o da senin. Vakti var sadece…”

Şöminenin ateşi geçmek üzereydi. Masayı toparladı kadın… Yardım etti adam. Mutfaktayken baktı kadın adama bir kez daha...

“Nasıl olur diye düşünme boşuna, oldu işte, en son gidişinden sonra öyle avucumda gülüşünü bırakınca ve ben ertesi güne o gülüşle uyanınca, kendime geldim. Saçı sakalı kestirip bir de ceketi giyince üstüme, adama benzedim.”

Öyle dolu dolu bir kahkaha attı ki… Kadın da eşlik etti adama. Susmadılar uzun bir süre. Adamın cümlesi miydi onları bu kadar gülümseten… Bilmediler... Bildiler mi yoksa...

Kal bu gece, dedi sessiz… Kalamam, dedi sesli
Sarılsan, dedi sessiz… Gidemem o zaman senden, ölürüm an'dan sonra ben dedi sesli
Sadece, dedi sessiz… Sadece, dedi sesli

Soyundular ne varsa odanın kapısında…
Kadın geçmişi bıraktı yerde
Adam geleceğini…

Çırıl çıplak uzandılar yatağa… Titriyordu bedenleri, değişime korktukları belli... Adamın isyankar sesi vurdu duvara... Kadının ağlamaklı sesi kaldı halıda. Çocuk çığlıkları yükseldi yatağın iki ucundaki komidinde... Adam baktı içine, kadının sesini aldı kaldırdı halıdan, koydu yüreğine. Çocuk çığlıklarını topladı komidinin üstünden, öptü alınlarından, onları da ekledi yüreğine... Sesi duvara çarpıp geri yumuşacık dönünce, yüreğindeki ağırlık damarlara baskı yapmaya başlamadan hemen önce;

“Hadi dön sırtını bana. Çek bacaklarını karnına doğru” dedi adam… Sarıldı kadına sımsıkı, içene çekti kokusunu… Öptü bir kelebeği öper gibi usulca. Kadın anladı, yaşananlar bir sanrı değildi, bir an'dı. Donsun istedi zaman. Dursun, yarın olmasın bir daha...

Kadın “iyi ki burdasın” dedi sessizce...

Adam “iyi ki kaldım” diye karşılık verdi aynı sessizlikle...

...
...
...


Gün ağarmak üzereydi.
Adam kalktı yataktan...

Gidiyor musun dedi kadın sessizce... Evet dedi adam sesli...

Sarıldın dedi kadın... An'dı dedi adam.

Sustu kadın.

Sustu adam.


Mesajlar diyebildi kadın sadece... Gülümsemendi dedi adam...

Telefon konuşmaları... Onlar da gözyaşların...

Peki ÇÖZÜMÜM diye isyan etti kadın
Yüreğince, yüreğinden geçtiğince İNSAN OLMAK dedi adam...


Adam giyindi, tam çıkıyordu ki, kadın ellerini uzattı, adam kadına baktı, kadın adama… Kadının elinde yüreği vardı. Adam aldı yüreğini kadının. Kapadı avuçlarını sıkıca. Camı açtı kadın sabah ayazında. Adam öptü, korudu kadının yüreğini bu sırada... Kadın çekti içine hayatı yeniden, hücreleri üşüdü ama olsundu... Hayattı bu hissedilen... Adam camı kapattı önce, sonra yüreğini verdi kadına geri. Bir de yanında getirdiği sandukayı bıraktı komidinin üzerine...

“Bu sanduka” dedi, yüreğindeki ağırlık baskı yapıyordu damarlarına...Zor konuşuyordu ve duruyordu ayakta. “senin…....... Sen dört yıl önce ilk kez bana geldiğinde… Ben Sen-dim........ Gözyaşlarını bırakıp gittin bana. Gözyaşlarını dinledim 4 yıl boyunca. Biterler bir gün dedim. Anlatacakları elbet biter an gelir........ 20 gün kadar önce bana geldiğinde ve gülüşünü bıraktığında, sustular, bir an'da..... Bir daha hiç çıkmadı sesleri..... Gülüşün başladı anlatmaya olup biteni…...... Seni öyle derinden hissediyordu ki gülüşün, dayanamadım. Geçen sabah, mesaj attım onun dilinden sana......... Gülümsemeni gördüğüm an, işte o an, karar verdim bendeki emanetlerini geri vermeye. Gülüşü olmazsa yarınları olmaz dedim. Gözyaşların da kutuda; artık mutluluktan aksınlar diye onları da geri veriyorum sana…”

Kapattı kapıyı başka bir şey demeden adam. Kadın elinde sanduka öylece kaldı bir an’da. Dışarıya baktı. Gün ağarıyordu. Yağmurlu bir sabahtı. Banyoya gitti. Sandukayı açtı. Kendine baktı. Gözyaşlarını eline aldı. Gözbebeğine koydu usulca. Gülüşünü aldı ve yerleştirdi suratının ortasına. Saçlarını düzeltti. Kendine gülümsedi. "Sevdim" dedi. Yanağına bir damla düştü, telefonuna bir mesaj...

Ne kadar yakışıyor gözündeki gülümseme sana bir bilsen… Kendini benim gözümde görebilsen… Sen beni görsen… Sen beni… SenBen
...
...
...

___________________________

01 Mart 2009

GÜNE UYANDIM (MI) - DİPNOT


Sevgili Okuyucu,

Biliyorum günü bekledin, heyecanla, sabırsızlıkla...

Ama gün yeni başladı, an yaşanmadan anlatılmaz.

Üstelik uyanmak gereken bir yarın var, oysa bugün daha pazar...

Yarın bu saatlerde an yaşanmış olur, gün yarına dönmüş...

İzninizle hazırlanmam gerek önce an'a, sonra yarınlara...

Görüşmek üzere,

Sevgiyle...

28 Şubat 2009

GÜNE UYANDIM (MI) - 3



ÖNCESİ... Kadın iki gecedir huzura dalıyordu.. Kafasındaki fluluk olmasa sesin yüzüne, kafası karışık bile sayılmazdı. O sabah uyandığında ki her zamankinden erken kalkmıştı. Bir kağıt kalem aldı eline... Sesin yüzünü resmetmeye çalıştı. Olmuyordu... Ses vardı ama yüz yoktu. Kafası karışsın istemiyordu. Düşünmemeye çalıştı. Derken sabah ezanı okunmaya başladı. Dikkatle dinledi. Severdi. 5 vakit okunan ezan içinde en çok sabah ezanını severdi. Ezan okuyan bir başka arkadaşından öğrenmişti, sadece makamı değil, sözü de farklıydı. Belki o nedenle seviyordu. Anlamazdı öyle makamdan, sözden falan... Dinlerdi ve severdi.

O sabah tam da ezan bittiğinde...

Telefonuna mesaj düşmedi...

Uzun süre bekledi telefonu elinde...

Gün ağarınca yataktan kalktı. Duşa girdi. Kahvaltısını hazırladı. Cumartesi cumartesi ne yapacağım ki dedi. Pazara gitmek aklına geldi. Telefonuna baktı. Hiç mesaj gelmemişti. Canı sıkılır gibi oldu. Ne aptalım diye düşündüğü sırada, telefonuna mesaj geldi...

Neden olumsuz düşünüyorsun hemen, sen de beni özle diye yapıyor olamaz mıyım? Sen de beni düşün... hımmm? Evet eveti beni düşünerek bir yemek yap mesela... Pazara gitsene sahi. Beni düşünerek bir yemek yapmak keyif vermez mi sana...

Okudu...Gülümsedi...Pazara gitmek dedi. Ne komik diye düşündü. Pazar...

Çok değil 2-3 dakika sonra çaldı telefonu. Karşısındaki ses, keyifliydi. O da keyiflendi. Neden keyifli olduklarını bilmiyorlardı. Yoksa biliyorlar mıydı? Keyfi kaçıran kadının sorusu oldu... "Neden?" diye sorarak, an'ı bozdu. Adam "Neden olmasın..." dedi, gülümseyerek...

Sabah sabah olanları anlattı adam. Kadın dinledi. "Benim sorunum" dedi kadın, devam edemedi. Kendi açıklarını kendi kelimeleri ile ifade etmek istemedi.

Adam güldü: "Kendinsin" dedi.

"Nasıl" dedi kadın...
"Bardağın tamamı dolu olsun istiyorsun" dedi adam.
"Nesi yanlış" dedi, yumuşak ve belirsiz bir ses tonuyla.

"Bir damla eklenince taşıyorsun" dedi adam. "Aslında itiraf etmek gerekirse, bu yönün çekiyor seni bana. Sürekli sınırda yaşaman..."

"Bilmem" dedi kadın. "Zorladığım doğru hayatı. Özellikle de duygusal anlamda."

Adam gülümsedi... "Tanıdık geliyorsun bana" dedi..
Kadın "Farkındayım" dedi. "Dinlersin ve seversin ya..."

"Nedeni vardır aslında...Nedeni aramak lazım...Belki..."

Adam sustu... Kadın sustu...

"Nedeni varsa" dedi adam, "mutlaka çıkar karşına..., ama bazen nedeni yoktur, aramamak gerekir, zamanı gelmiştir mesela, tam da o yüzdendir...ama o bile bir nedendir, yani zamanı gelme meselesi..."

Kadın sessiz kaldı. Şaşırıyordu kadın, adamın kafasındaki her soruya cevap bulmasına. Kadın sormuyordu ama adam cevap veriyordu.

Adam sustu...
Kadın sustu...

Adam "bardak her zaman dolu olmak zorunda değil unutma, sadece içindeki eksikleri tamamlamak gerek. Doldurmasalar da bardağı, boşluğu anlamsızlaştırırlar" dedi.

Kapattı telefonu adam. Mutfak camından dışarıya baktı kadın. Gün telaşına kavuşmuştu. Güneşli bir gündü ama gene de ayaz vardı dışarıda. "Pazara gitmek lazım" dedi. Dolabı bomboştu. Aklı gidip gelmeye başladı. Boş, pazar, eksik, bardak, dolu, iç, tamamlamak, zaman, sorunda, değil... Kelimeler tek tek saldırıyordu sanki beynine. Kafası karışmıştı gene. Ne oluyor diye sordu, sonuna soru işareti eklemeden. İçini bir sıkıntı kapladı, pencereden bakarken kalabalığa karıştı... Yaşadıkları bir sanrı mıydı?

Telefonuna bir mesaj düştü...

Bak senin düşündüğünü Atilla İlhan yazmış daha önce
"olmaz, gerçek olamaz bu yaşadığımız, ya sanrı ya sanrıya çok yakın bir şey..."
Bir kadın için en huzurlu an, sevdiği erkeğin kollarının onu sarmasıdır. O an sanrı değildir yaşanan... Olmadığını göreceksin...

_________________________ Devam Etti....



Fotoğraf / by Plosz Zoltán



.

27 Şubat 2009

GÜNE UYANDIM (MI) - 2



ÖNCESİ... Kadın beş saate yakın uyumuştu günler sonra... Kafasındaki karışıklık netleşiyordu giderek. "Yarın olma ihtimalı var" inanırsam dedi. Sabah ezanını dinledi. Severdi. 5 vakit okunan ezan içinde en çok sabah ezanını severdi. Ezan okuyan bir arkadaşı, makamı farklıdır belki ondan dedi. Anlamazdı öyle makam falan... Dinlerdi ve severdi.

O sabah tam da ezan bittiğinde telefonuna bir mesaj düştü.


Neden erkenden uyandın sen bakımmm :)

Okudu...Gülümsedi...Pazar olmasını bekliyorum dedi içinden.


Çok değil 2-3 dakika sonra çaldı telefonu. Karşısındaki sessizdi.O da sessiz kaldı. Neden sessiz kaldıklarını bilmiyorlardı. Yoksa biliyorlar mıydı? Sessizliği bozan kadın oldu.

"Nereden biliyorsun, uyandığımı..."

Sabah sabah olanları anlattı adam. Kadın dinledi. "Senin sorunun" dedi kadın, devam edemedi. Tanımıyordu ki adamı doğru düzgün.

Adam güldü: "Sensin" dedi.


"Olmaz" dedi kadın, "ben senin sorunun olursam olmaz."

"Ben de çözümün olurum senin" dedi adam.

"ÇÖZÜMÜM" - evet yüksek sesle ve büyük harflerle söylemişti - "çok soru var kafamda, çözümü olmayan" dedi. Yumuşak ve belirsiz bir ses tonuyla.

"Biliyor musun" dedi adam. "Bu yönün çekiyor seni bana. En huzurlu sabahlara uyandığında bile, hayata soru sorman..."


"Bilmem" dedi kadın. Çok mu soru soruyorum hayata diye geçirdi içinden, cümlesinin sonuna soru işareti eklemeden.

Kadın dedi ki; "Pazar günü geldiğinde..." gene devamını getiremedi kadın...

Adam içinden ağladı kadının suskunluğuna...

"yaşım değil mi" dedi, adam, "ya büyümediysem yeteri kadar diye düşündün"

Kadın "hayır dedi, senden uzaktayken, ben hiç seni düşünmedim. Pazar günü geldiğinde tanır mıyım diye endişelendim"

Adam gülümsedi... Sabah ezanını anlattı kadına. Nasıl sevdiğini..."Tanıdık geldi mi" diye sordu.

Kadın "evet" dedi.

"Ben de tanıdık gelirim merak etme" dedi. "Tıpkı sabah ezanı gibi" dedi. "Dinlersin ve seversin. Nedeni yoktur aslında...Neden arama...Bunca zaman sonra neden diye soranlara da zamanı gelmiştir de ondandır de, kendine de bunu de bu arada"

Kadın sessiz kaldı. Şaşırıyordu kadın, adamın kafasındaki her soruya cevap bulmasına. Kadın sormuyordu ama adam cevap veriyordu.

Adam sustu...

Kadın sustu...

Kadın "pazarı bekliyorum" dedi...

Kapattı telefonu. Dışarıya baktı. Gün ağırıyordu. Güneşli bir sabahtı ama gene de ayaz vardı dışarıda. "Pazara ne kaldı ki..." dedi. Yataktan gülümseyerek kalktı. Camın önünde durdu. Dışarıyı seyretti. Eli camın koluna gitti, öylece bekledi. Telefonuna bir mesaj düştü...


Aferin sana... Yüreğini üşütme artık sabah ayazlarında. Pazara az kaldı. Gözlerimi de düşünmeyi kes artık. Hep hayranlıkla gülümseyecekler sana. Kafandaki sorularını not alıyorum bir kağıda, pazar gecesi çok vaktimiz olacak cevaplarını bulmaya. Her bir cevap bir çözüm olacak yarınlara...


____________________________________ Devam Etti...

Fotoğraf / Dream & Fantasy by Thomas Ljungberg

26 Şubat 2009

GÜNE UYANDIM (MI)



Kadın hiç uyumamıştı... Kafası çok karışıktı. Neden yarın olmuyor diye düşündü. Sabah ezanını dinledi. Severdi. 5 vakit okunan ezan içinde en çok sabah ezanını severdi. Ezan okuyan bir arkadaşı, makamı farklıdır belki ondan dedi. Anlamazdı öyle makam falan... Dinlerdi ve severdi.


O sabah tam da ezan bittiğinde telefonuna bir mesaj düştü.

Neden uyumuyorsun sen bu saatte...

Okudu...Gülümsedi...Yarın olmasını bekliyorum dedi içinden.

Çok değil 2-3 dakika sonra çaldı telefonu. Karşısındaki kahkahalar atıyordu. O da attı. Neden kahkaha attıklarını bilmiyorlardı. Yoksa biliyorlar mıydı? Sessizlik oldu, önce adam bozdu sessizliği...

"Nasıl da biliyordum dedi uyumadığını..." Sahi nerden biliyordu uyumadığını...

Sabah sabah olanları anlattı kadın. Adam dinledi. "Senin sorunun" dedi, "kızıyorsun aptal insanlara sen. Bırak onlar da aptallıkları ile yaşasınlar bu hayatta..."

"Olmaz" dedi kadın, "vicdanım rahat etmez sonra."

"Amma önemsiyorsun sen şu vicdan meselesini bu hayatta."

"Önemserim, İNSAN OLMAK" - evet yüksek sesle ve büyük harflerle söylemişti - "vicdanla ilgilidir benim için" dedi. Sert ve kesin bir ses tonuyla.

"Biliyor musun" dedi adam. "Bu yönünü seviyorum senin. En güzel sabahlara uyandığında bile, hayatta uğraşmanı."

"Biliyorum" dedi kadın.

Adam dedi ki; "seni özledim. Pazar günü seni görmeye geleceğim bir saatliğine olsa da elimde pastam, doğumgünümü kutlayacağız..."

Kadın şaşırdı adamın süprizine. "Kaç yaşına basıyorsun ki sen" dedi, adam "27" dedi. "Ne zaman büyüdün sen o kadar" dedi kadın.

Adam "senden uzaktayken, seni düşünürken" dedi.

Kadın gülümsedi... Sabah ezanını anlatı adama. Nasıl sevdiğini...

Adam "seversin tabi" dedi... "Düşünsene huşu ile uyanıyorsun güne. En güzel ses ile öpülerek uyanmak gibi."

Kadın ne kadar uzun zaman oldu dedi içinden güne böyle başlamayalı.

Adam "pazarı bekle" dedi... "Pazartesi yarın olacak ve sen güne huşu ile uyanmış olacaksın. Şimdi uyu..."

Kapattı telefonu başka bir şey demeden. Kadın elinde telefon öylece kaldı. Dışarıya baktı. Gün ağırıyordu. Yağmurlu bir sabahtı. Pazara ne kaldı ki dedi. Yataktan gülümseyerek kalktı. Camı açtı. Soğuk nemli havayı içine çekti. Ürperdi... Telefonuna bir mesaj düştü...

Camı kapat üşürsün. Sabah ayazı insanın yüreğine dokunur... Pazara az kaldı. Ben gelince açarız camı, yüreğini bana verirsin. Ben korurken onu, sen sabahı çekersin içine; yarınlara umut olsun diye.


Devam Edecek... _________________________________ Devam Etti...

Fotoğraf / Birthdaygirl by Charlotte Hammer