02 Haziran 2009

TAŞ

Kadın sahilde yürürken ayağına takılan taşı alıp avucuna, tuttu bir süre... Taşa sıcaklığı geçmek üzereydi ki, aniden taşı fırlatıp attı... Taş suda 3 kere sekerek, her vurduğu darpede hareler yarattı. Keyif aldı seyretmekten hareleri kadın... Sonra aniden taş battı.

Yansımasını fark etti suyun yüzeyinde... Seyretti bir iyice... Hayattan keyif aldıkları da bir çizik atmıştı, sıkılıp üzüldükleri de. Melodisini mırıldandığı şarkının sözleri aklına gelmeyince pek de kafasına takmadı. Ayağa kalktı. Yansımasını suda bıraktı.

Havanın güzelliğine kanıp sanılarak yürümeye başlamıştı ki, bir rüzgar esti saçlarını savuran... Umursamadı. Soğudu hava ve karardı gökyüzü. Karardı deniz. Karardı yüzü. Sıkıldı içi. Çok sıkıldı. Çıkarıp içini havaya fırlattı.

Bir gece önce keyfe yattığı düş ne de çabuk kedere bırakmıştı yerini. Aldı düşlerini yüreğinden, söktü tek tek kederinden. Bir yumak yaptı. Önünden geçen kara kediye verdi yumağı. Kedi yumağı oyuncak etti kendine. Oynadı, oyalandı bir süre. Parçaladı yumağı. Ardına bile bakmadan oradan uzaklaştı.

Kadın yürümeye devam etti. Ayağına bir taş daha takıldı. Aldı eline taşı. Sıcaklığı taşa geçiyordu ki, durup bekledi. Soğudu bedeni, hissetmedi elleri, taş yuvarlandı avucunun içinden. Kadın yığıldı olduğu yere. Avucundan düşen taşa geldi başı. Kanadı... Kanadı... Kanadı...

Acımadı canı, hissetmedi yüreği, bilmedi aklı, duymadı kulağı, ağlamadı yaşı...

Güçlü bir dalga parçaladı kadının taşa dönmüş bedenini. Sahilin binbir yerine dağıldı kadın. Sahilde yürüyen bir adam aldı bir taşı eline. Tuttu elinde sımsıkı önce. Sonra savurdu denize doğru. Taş sadece bir kez vurdu denizin yüzeyine. Hareler oluştu yüzeyde... Adam seyretti hareleri... Daldı derinlere. Geçen yıl bu zaman dedi, kaybetmiştim seni bu sahilde.

EVET BEN KADINIM



ben KADINIM
duygulu, şefkatlı, dürüst

ben kadınım
dimdik ayakta duran

ben kadınım
mükemmeli arama yolculuğunda dikenler olduğunu bilen

ben kadınım
kralın çıplaklığını yüzüne söyleyen

bu nedenle hormonlarıma sahip çıkmam isteniyorsa
bu nedenle sinirlenmemem bekleniyorsa
bu nedenle ağlamalarım rahatsız ediyorsa
boşuna!

kadınım ben
ağlayan, kızan, sinirlenen...

kral çıplak olduğu için suçlu değil...
kralın çıplaklığını görüp yalakalık yapanlar suçlu değil...
ben "ee bu kral çıplak" dediğim için mi suçluyum

eyvallah der geçerim
duydun mu hayat
adaletin buysa
eyvallah der geçerim
cezam neyse çekerim
ama bana karaya ak dedirttemezsin
fark etmedin belki ama ben aynı zamanda
ilkeli, hayata karşı duruşu olan, ayakları yere basan bir İNSANIM






___________________________________

Fotoğraf / 1x.com

01 Haziran 2009

NEDEN ?








Neden bir sorudur ?

Neden olmasın da öyle...


Sen şimdi sorular soruyorsun kendine...

Ben de...


Benim bir nedenim var.

Ya senin ki ne?


____________________________________


Kafanda sorularla uyandığında güne ve cevabın sadece sende olduğunu bildiğin zamanlarda, kime gidip sığınırsın?

Kendine mi?

Ona mı?

Bir dosta mı?

Anne ya da babana mı?

Bir kilisede mum yakar, bir camide dua mı okursun?

Türbe türbe dolaşır çaputlar mı bağlarsın dilek ağaçlarına?

Sen daha birini cevaplamamışken doğru düzgün, yenileri eklenir mi aklına?

Basit, cevabı sende bir soru; bir sabah uyandığında içinden çıkılmaz bir hal alır mı dersin, dönüşür mü kaosa...

NEDEN OLMASIN?

____________________________________





Fotoğraf / 1x.com

31 Mayıs 2009

AKLIMA DÜŞMEK





Öylece oturmuş, uykunun bana gelmesini bekliyordum. Sen aklıma düşmeden az önce miydi tam hatırlamıyorum telefon çaldı. Açtım.

Eski bir arkadaşla telefonda konuştuklarımız değildi beni medcezirlere sürükleyen, ben onun sesinin tonundan etkilenmiştim daha çok; kırılganlıkla kızgınlık arasındaydı, aldanmışlıkla adamışlık... Bildik hallerimin tanıdık yansımasıydı sesi... Konuştuk uzun uzun, kelimelerinin arasına hıçkırıklarını sıkıştırmasaydı belki daha kolay olurdu onu anlamam ama onun derdi benim onu anlamam değildi, o kusmak istiyordu içindekileri...

O kapattıktan sonra telefonu, uzun upuzun bir sessizliğin ortasında aklıma düştün... Kelimelerin ardı ardına sıralandığı mektuplarını alıp okudum teker teker... Önemli tarihlerin üstünden geçtim. Yaşanmışlıkların arasına sıkışıp kalan hüzün ve mutluluğu resmedişin miydi beni sana sürükleyen bilemedim.

Gecenin o saatinde aklımda geçmişin kırık plakları dönüp duruyordu. Gecenin o saatinde, hem de sen uykunun en derininde, yarın sabaha uyanacağın düşün içinde, en kahramadan daha kahramanken belki de, ben usulca sokuldum sıcağına. Kısa saçlarında dolandı parmaklarımın uçları ve yüzünün yaşanmışla yaşlanmışlık arasına sıkışan çizgilerinde... Ne çok şey sığdırılmış dedim. Kendi çizgilerimde dolaştı parmak uçlarım... Ne çok şey sığdırmışım şu kısacık ömrüme... Yanından usulca kalktım.

Aklımda dönüp duran cızırtılı sesin sahibi kırık plağı çöpe attıktan sonra balkona çıkıp bir sigara yaktım. Yük olanı attı ki demişti bir arkadaşım, taşıyabileceğine yer açılsın... Stevie Wonder bestesi, Living For The City çalıyordu fonda, Noil Pointer yorumu...

Sen, gecenin o saatinde, hem de uykunun en derininde, yarın sabaha uyanacağın düşün içinde, en kahramadan daha kahramanken belki de, ben balkonumda tek başıma yeni doğan ayı selamlıyor ve şehrin ışıklarının aydınlattığı ucu yanık mektubumu okuyordum bir kez daha...
____________________________________

Fotoğraf / cigarette© robillard laurent

30 Mayıs 2009

KABUL


__________________________________________



Sence güzel güneşli bir gün değil mi?

Süpriz yapacaktım ama..
Kahvaltıya geliyorum çıktım yola...
Teklifin hala geçerli değil mi?