Bazı mantarlar ne kadar lezzetli gözükseler de, ufacık bir ısırığı bile öldürür duygularını...
07 Aralık 2009
04 Aralık 2009
YARINLAR İÇİN
Noel Babanın geyiklerini anlattı komşu teyzeye gelen şehirli çocuk bana... Ondan ne istersen kızağına koyar, istediklerini getirir sana dedi...
Noel Baba yok ki bizim buralarda dedim...
Şaşırdı... Noel Baba her yerde vardır dedi. Yeni yılın geldiğini haber verir...
Yeni yıl nedir ki dedim...
Yeni oyuncaklar, yeni kıyafetler, yeni yarınlardır dedi...
Sevindim... Ellerimi çırpmak istedim mutluluktan, ses vermediler onunkiler gibi...
Koştu camı açtı bana, bak sizin buralarda da kar yağıyor dedi, bu iyiye işaret...
Neden ki dedim...
Geyikler karda kızakları çekerler, kar olursa kızak kayar gider, böylece taşıyacakları hediyeleri de çok olur. Bak gördün mü kardan adamı?
Ben de bakmak istedim kardan adama, koşmadı ayaklarım onunkiler gibi, göremedi gözlerim kardan adamın havuçtan burnunu, kömürden gözlerini... Duymadım karın toprakta erirken çıkardığı sesi...
Neden ağlıyorsun diye sordu şehirli çocuk bana...
Bizim buralarda kar kötüye işaret dedim, yollar kapanır, umutlar kararır, donar küçük çocukların yarınları büyük çığların altında... Senin Noel Baba'na söylesem getirir mi bana ellerimi, peki ya gözlerimi, olur mu benim de senin gibi yarınlarım dedim...
Olur dedi... Önce inanmalısın onlarsız yarım olmadığına, bilmelisin eksikliğin değil var olmamaları...
O gece sabaha kadar dua ettim Allah'a, aracı ol bana, Noel Baba duysun sesimi diye... Ertesi gün koşarak gittim, komşu teyzeye, şehirli çocuğun yanına. Gitti dedi komşu teyze, şehre döndü. Günler günleri kovalarken, bir çığ düşmüş; 10 kişi kalmış altında, yukarı köyden akrabalardan da varmış aralarında. Anam ağlamaklı geldi yanıma: Oku dedi, büyük şehirlere git, kurtar kendini... Dayanırım uzaklarda olmana.
Sessiz kaldım, içimden; Ah anam dedim... Yok ki bizim buralarda Noel Baba...
Sessiz kaldım, içimden; Ah anam dedim... Yok ki bizim buralarda Noel Baba...
Üç ay sonra aylardan Aralık...
Kapı çalındı, bizim köyün muhtarı Ahmet'e bir paket var dedi. Büyük büyük bir paket... Şehirli çocuk göndermişti. Annem açtı paketi, içinde onlarca gömlek, kazak, pantolon, çorap, ayakkabı vardı, bir de el yazısı ile eklenmiş bir not.
Sizin oralar uzak diye, duymaz belki dedim Noel Baba oralardaki çocukların sesini... Görmez belki yüreklerinizin güzelliğini... Vermez belki istediklerinizi... Arkadaşlarınla paylaşırsan sevinirim sana gönderdiklerimi. Yarınlara umut olmasa da bugünlere gülümseme olsun hediyelerim. Hepinize daha iyi bir yıl dilerim...
İmza: Şehirli Çocuk
Ağladı anam sicim sicim, titrek eliyle çıkardı bir bir kutudan giyecekleri, ayırdı bir bir boylarına, bedenlerine, numaralarına göre gelen hediyeleri... Bunlar Nezifegillerin büyük oğlanla kıza, bunlar Karamanların gelini Ayşe'nin torunlarına... Anneme göstermeden gözyaşlarımı, koştum gittim arkada bahçeye, bahçenin odamdan görünen bir köşesine bir kardan adam yaptım kendime, yaptım havuçtan bir burun, kömürden kara gözler, şehirli çocuğun hediye ettiği kaşkolu doladım boynuna; üşümesin istedim... Döndüm odama, uzandım yatağıma, bakarkan uzaklardan gelen şehirli çocuğun bana verdiği yarınlara, ilk defa duydum toprağa değen kar tanesinin sesini... İlk defa...
______________________________________________________________________
Ve başka bir Şehirli çocuk; uzaklardan, çok uzaklardan devam ediyor hediyeler dağıtmaya... Belki o bir Noel Baba değil ama çocukları duyuyor, dinliyor yüreklerinin sesini, biliyor nelerin onları mutlu edeceğini... Bir göbeği yok kaşıdığı kahkahalar atarken ve kızağını çeken geyikleri ama kocaman bir yüreği var, hayatta yapmak istedikleri... Ve gördüğünde mutlu çocuk gülümsemelerini hayata sımsıkı sarılan sıcacık elleri var...
Bu sefer yükü ağır olsun istiyor, sırtında taşıdığı çantası dolsun taşsın... O çantaya iki parça da ben eklemek isterim diyorsanız, çocuk gülümsemesi gözlerimin görebileceği en güzel manzaradır diyorsanız, elimi uzatmak bir çocuğun elini ısıtmak benim de istediğim diyorsanız; buradan bir TIK ile, Noel Babanın bile ulaşamadığı diyarlara gidersiniz... Taaaaaaa Adıyaman'a...
_____________________________________________________________________
03.Aralık.2009 Dünya Engelliler Günü / Destek olmak için BU SAYFAYI ziyaret edin...
03 Aralık 2009
YOL
Bir yolculuğa hazırlanıyor yüreğim bugünlerde
Yatağımın yanında hazır bavullarım her an sana gelmeye
Ben çalmadan açacaksın kapını
İçmekte olduğun kahvenin dumanı tütüyor olacak masanın üzerinde
Oturacağız karşılıklı pencerenin yanındaki ahşap masaya üzerinde yazdan kalma tek bir kurutulmuş ortanca
Bir kahve uzatacaksın bana nasıl içtiğimi sormadan
Avuçlarında ısıttığın sevda yorgunu yüreğimi geri verirken bana
Avuçlarında ısıttığın sevda yorgunu yüreğimi geri verirken bana
Öpeceksin dudaklarımdan bir teşekkür etmeye fırsat bile tanımadan
Sahilin rüzgarı getirirken dalgaların nemini yüzümüze
Gözünün gözümü sevdiği o anda, uzanıp masaya sonsuzu koyacaksın(*)
O nedenle bir yolculuğa hazırlanıyor yüreğim bugünlerde
Yatağımın yanında hazır bavullarım her an sana gelmeye
Bekle...
_________________________________________________________________
(*) Dize Edip Cansever'in Masa da Masaymış Ha! adlı şiirinden esinlenmedir...
02 Aralık 2009
18 OCAK 2006 / ÇARŞAMBA
Kendime notlar düşüyorum acı tatlı ne varsa küçük not defterlerine...
Kolyeler yapıyorum; hayatı bir uğraşa ve o uğraşın alacağı beğenilere dönüştürüyorum...
Para bile kazanıyorum arasıra...
Hayatımın akışı, hızla değişiyorken ben saatleri unutup, annenemin el emeği kenarı dantelli beyaz patiskadan çarşafı üzerinde kolyeler yapıyorum... O benim ilham perim sanki... Sanki o olmasa göremeyeceğim renkleri, ipleri, boncukları, taşları...
Bir blog açmaya karar veriyorum... Evren'in Takı'ntılı Dünyası
İlk blog yazımı yayınladığım tarih... Onsekiz Ocak İkibinaltı
Günlerden Çarşamba...
Bir blog açmaya karar veriyorum... Evren'in Takı'ntılı Dünyası
İlk blog yazımı yayınladığım tarih... Onsekiz Ocak İkibinaltı
Günlerden Çarşamba...
Hayat akıyor; Boncuklar, taşlar, ipler akıyor...
Günler değişiyor; Çarşamba, Perşembe, Cuma...
Yıllar değişiyor; 2006, 2007, 2008...
Günler değişiyor; Çarşamba, Perşembe, Cuma...
Yıllar değişiyor; 2006, 2007, 2008...
Ben bugün dönüp bakınca geçmişe, her beklentinin kendini farklı tasvir edişine gülümsüyorum. Artık, o dönemde neden en çok kolye yapmayı sevdiğimi biliyorum...
İpler, kordelalar boynunuma dolanan sımsıcak eller gibi...
Taşların her biri ayrı bir öpüş...
Boncuklar birer dokunuş...
Kolyeler, sevdiğim adam...
_______________________________________________
Neden kolye yapmıyorsun artık diyorlar, oysa ne zevkliydi hepsi... Teşekkür ediyorum beğenilerine, bir adam var diyorum, bir adam var düşümde değil gerçeğimde, kollarını boynuma doluyor, öpüyor her sabah uyanınca ve uyuturken masallar anlatıyor dokunurken yüzüme, gözlerime... Anlamıyorlar, çünkü bilmiyorlar, kolyeler kolye yapmak için değildi ki, para kazanmak için hiç değil... Sevmekti her biri bir parça, sevilmekti biraz da... Uyanmak istemediğim bir düşe yoldu ipler, köprüydü aşka kordelalar...
Yürekten yüreğe uzanan bir aşka yelken açınca;
ne yola, ne de köprüye ihtiyacınız kalıyor aslında.
Hala soran olur arasıra;
evet derim yeni kolyeler yapmıyorum
ama isterseniz nasıl tamir edeceğinizi size de öğretebilirim...
Sevgi sizi tamamlayan bir kolye olarak süslesin boynunuzu
Ne dar gelsin ne de üzerinizden düşsün...
Hala soran olur arasıra;
evet derim yeni kolyeler yapmıyorum
ama isterseniz nasıl tamir edeceğinizi size de öğretebilirim...
Sevgi sizi tamamlayan bir kolye olarak süslesin boynunuzu
Ne dar gelsin ne de üzerinizden düşsün...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)