28 Aralık 2009

KURULMUŞ CÜMLELER / 14






Hayat yaşandığı kadar vardır...


Gerisi ya hafızadaki hatıra, ya da hayaldeki ümittir...


Hüsranı ise tek bir yerde kabul ediyorum: Yaşamak mümkünken yaşayamamış olmak.



Çetin Altan





_________________________________________________

Fotoğraf / 1x.com / Life © Christopher Scott

27 Aralık 2009

AHENK

Aşkta, ilk önce sözcükler sevişir. (*)


Öyle de olmuştu; kelimelerimizi tanıyorduk sadece, kelimelerimizden tanıyorduk... Ortak bir tanıdığımızın "sizin ritmi sürekli genişleyen ama hiç kaçmayan bir iletişiminiz var bu çok keyifli..." deyişi o denklik halinin; dışarıdan gören bir göz tarafından ilk fark edilişiydi, ilk kulaklarımıza deyişi, ilk karşılıklı dinlendirilişi... Ritmin denklik hali...

Kaç keresinde aşktır sorusunun sorulduğu gece, düşlerin yaşama yansımasıydı. An'dı, gerçekti... Aşkın; elle tutulur, gözle görülür haliydi. Kelimeler kelimeleri kovalarken hızına değil de, keyfine takılıyorduk sadece; öylesine yavaş, öylesine usul, öylesine özlenendi her bir kelime, öylesine saran, öylesine içten, öylesine aşktı her bir susuş...

Üzerinden çok geçmeden kelimeler yerini, uzun dokunuşlara bıraktı. Sevişmek, ritüelleri olan bir kutsanma, aydınlanmaydı. Yakalanmaya çalışılan ortak ritmin farklı notalardan ve seslerden oluşan bir kanon olması çok doğaldı, armoni dinlenmeye değerdi...  Zamanla repertuara eklenen yeni ritmler ve üzerine yazılanlarla, aşk, sözcüklerde sevişmeye devam etti...



________________________

Kanon zordur, aynı ritimde aynı şeyleri söylerseniz, kanon olmaz, farklı ritimde farklı notalarla bir ahenk yaratamazsanız, kendiniz bile çıkan sesten rahatsız olursunuz...Duymazdan gelirsiniz bir süre, bir süre ritme ayak uydurmaya çabalarsınız ama sonunda müziğin sesini kısarsınız... Zordur taşlardan bir kule yapmak, yanyana dizerseniz kule olmaz, üst üste dizerken ise dengeyi yakalamak her zaman mümkün değildir... Aşk bir parça kule yapmak gibidir... En değerli taşı tam koyacakken denge altüst oluverir...


Zordur ilişkilerde ritmi bulup akıp gitmesini sağlamak... Kastım çoşkudan hüzne değişen bir ritim değil, tıpkı taşların büyüklüğünün küçüklüğünün bir önemi olmadığı gibi ritmdeki duygunun da bir önemi yoktur... Duygular bir müziğin içinde doğru yerde kullanıldığında sizi alıp götürendir. Boyutlar denge noktaları bulunduğunda göz zevkinizi katmerliyendir.


Dilerim ki; yarattığınız ritmin ahenki sonsuz kere dinlemeyi isteyecek kadar keyif versin size, dilerim ki; ilişkinize koyduğunuz her bir taşın denge noktasını bulabilin... Dilerim ki; seneler sonra bile yarattıklarınıza baktığınızda bir gülümseme yerleşsin yüzünüze... Keyifli pazarlar hepinize...

_________________________________________________________

Haşmet Babaoğlu'nun Pazar Notları'ndan alıntıdır...
Fotoğraf / deviantART

25 Aralık 2009

HAK/SIZ/LIK

Bazı insanlar vardır, haksızlık söz konusu olduğunda, yeri, kişisi önemli değildir. Haksızlığa samimiyetle destek olurlar...


Bazı insanlar vardır, haksızlık söz konusu olduğunda, yeri ve kişisi önemlidir. Haksızlığa destek olurlar... Onların samimiyeti biraz şüphelidir...


Bazı insanlar vardır, haksızlık bir tek kendilerine yapıldığında sesleri çıkar, diğer zamanlarda etliye sütlüye dokunmazlar...


Bazı insanlar bazı insanlara, haklı olsun haksız olsun destek olurlar, onların samimiyetinin dayandığı yer,  çıkarlarıdır.


Bazı insanlar vardır haksızlığı kendileri yaparlar ve sonra da haklı olana ses yükseltirler ki, onların samimiyetsizliği su götürmezdir...


Bu nedenle haklının yanında olma hali, bir parça sevmekle ilgili gibi gelir bana... Bir parça hayatın içinde samimiyetle durmakla, bir parça ilkeli olmakla, bir parça sahte olmamakla, bir parça ahlakla, bir parça yürekle...



_________________________________________

Dün akşam eve dönüş yolu, bir iyotluk yolculuğun son durağı olan evime on kala telefonum çaldı... Ağlamaklı bir ses, içli içli, belli ki dokunmuş yaşadığı ona, belli ki ağır gelmiş... Cümleleri toparlayamıyor..

"Ben ondan küçüğüm diye, bir şey söyleyemeyecek miyim ben ona... Bu bir ekip çalışması ama o hiçbir şeyin elinden tutmuyor. Verilen hiçbir görevi yapmıyor... Sonra da bağırıyor... Hem ne yapayım 40ından sonra bu işlere kalkmasaydı..."

Gülümsüyorum son söylediğine, Allah'tan yüzyüze değiliz; kırılabilirdi neden gülümsediğimi anlamayıp, ama ben onun 40'ı çok görmesine gülümsüyorum. O 20lerinde bense neredeyse 40'lı torbaya gireceğim ya... Dikkatle dinliyorum, önce kusması gerek bir parça ki, yer açılsın anlatıcaklarıma... Nefes almaya başlayınca araya giriyorum. Yarın bana uğramasını, bu konuda beraber yapılan planı tekrar gözden geçireceğimizi, görev dağılımları konusunda nerede nasıl bir aksama olduğuna ve bu işi onun yetiştirememesi durumunda olası sonuçların neler olabileceğine bakacağımızı ve gerekirse bir B planı ile gemiyi karaya ulaştırabileceğimizi söylüyorum. Sesinde bir rahatlama ile deam ediyor konuşma bir yerinde, "bu haksızlık" diyor... "Bu haksızlık" diyorum. Teşekkür edip, telefonu kapatırken "iyi ki varsınız" diyor... Gülümsüyorum...

Yaşam beni bir kez daha pamuklara sarıyor; kesiklerimi  kapatmak için biliyorum. Bir ara,  uykuya bakıyorum ne kadar uzak benden bu gece diye, mesafeyi bilirsem ona göre bir tercih yapacağım, bir film seyredeceğim mesela benden çok uzaktaysa, mesafe biraz daha kısa gibiyse, oturacağım okuduğum kitaptan bir bölüm daha okuyacağım, yok 5-10 dakkaya kapımda olacaksa televizyona bakıp, biraz oradan oraya avarelik edeceğim... Derken, telefonum çalıyor... Geç bir saat, ses, yorgun ama keyifli... Konuşuyoruz, en çok hayattan... Sonra konu dönüp dolaşıp, sevdaya, aşka, ilişkilere geliyor... Onlar hayatın ta içinde konular... Uyku kapıdan göründüğü ile kalıyor... Hatta gittikçe uzaklaşıyor benden... Bir süre sonra gölgesi bile uzuyor. Uzun uzun dertleşiyoruz... Uzun uzun susuyor... Bir an geliyor, haksızlıktı diyor... Bir an, geliyor haksızlıktı diyorum... Gece soğuyor... Zaten gün içinde buza kesmemiş miydi hava... Ara ara güneş yüzünü gösterdiğinde, buz erir gibi olsa da, hava hala soğuk... Pencereden sızan soğuya, bir ısı yalıtımı gerek... Uyku kapıma gelip dayanıyor, ya şimdi ya da hiç diyor. Tehditkar tavrından ürküyorum. Telefondaki ses, kıyamam hadi uyu diyor... Kapatırken, "iyi ki varsın" diyor... Gülümsüyorum... Tüyden hafif yorganım, soğuğu kesiyor...Ilık bir uykuya dalmak üzereyim... Yaşam beni bir kez daha pamuklara sarıyor... Kesiklerimden kan damlamıyor... Sadece acıyor... Derin... Çok derin bir yara yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor... HAKSIZLIK BU... Ben onu gömmemiş miydim...

24 Aralık 2009

HAYAT MÜTEŞEKKİRİM SANA




Hayat tokat atarken...
Yaşam acıyan yerlerinizi pamuklara sarar...






Siz yaşamın kollarına bırakırsınız içinizdeki oynak kadını
Hayat...
Hayat durup dururken bir tokat atar...

Hak etmediğinizi düşüne durun
Yaşam bağırır yüksek sesle isminizi
Tam da dönecekken mutluluğa yüzünüzü
Hayat duyunca nefesinizi bir tokat da diğer yanağınıza atar...








___________________________________________


Yediğim tokatlardan hafızamı yitirmeden önce bir teşekkürüm var hayatın ta kendisine...
Öğrenmiştim daha önce; yürek, hiç dokunmasa ve hatta hiç öpmese de; sözüyle, gözüyle koruduğundan yanadır aslında...

Altını çizdiğin iyi oldu be hayat bunca yıl sonra, valla bak... İnan müteşekkirim sana... Tüm kalbimle... İstersen al senin olsun, ha biraz kırık ama olsun varsın, attığın tokatlara sayarsın...


____________________________________________________________

Görsel / devianART

İÇİMDEKİ OYNAK KADIN


'Nasıl güzelsin öyle'


İşyerinde genellikle Buena Vista Social Club, Macy Gray, Norah Jones, Lady Sings The Blues, Frank Sinatra albümleri dinleriz, radyo dinleyeceksek de ya Joy Fm açık olur ya da RadioLine... Geçtiğimiz günlerde, bizim çocuklar başka bir kanal açmış dinliyorlar... Türkçe yabancı karışık çalıyor... Kulağımın pasını alıyorlarmış böylece, kendi aralarında konuşup gülüşüyorlar birden bu şarkı çalmaya başlıyor... İçimde bir oynak kadın: Yerinde duramıyor... Hani iş yerinde olmasa, hani becerse fırlayıp atacak kendini açık ofisin tam ortasına... Yüzümde önüne geçemediğim bir gülümseme...

'Asılı kaldım sende' 

Bu sabah, trafik bir felaket, milim milim gidiyoruz. Dinlediğim radyo (Radyoline) reklamlara girdi, arama tuşuna bastım ve işte yine o şarkı... Sağım solum gergin insanlarla çevrili, kornalar, arabanın burnunu oraya buraya sokmaya çalışmalar, selektör yapmalar... Nasıl sakinim o telaşın içinde, nasıl bir gülümseme yüzümde, içimdeki oynak kadın canlanıverdi birden...

'Eline düştüm elimle aaaaa'

O yataktan kalkmak istemeyen, o sabah sabah sevgiliye nazlanan, o sabah sabah 'ama, ama biraz daha kalsaydım sıcağında' diyen kadın gitti, yerine neredeyse trafiği durdurup 'bi durun ya bi durun hiç mi aşık olmadınız, hiç mi dışınıza taşmadınız, hiç mi içinize kaçmadı oynak bir kadın/adam' diye avaz avaz bağıracak bir kadın geldi... 


Emir - Eline Düştüm

Mutluyum,
B.S.S.K. ツ




__________________________________________________

* Pembe kelimeler şarkı sözü...
Fotoğraf / deviantART