Şömineye bir kaç odun attı, bir de alevlensin ve gecenin sessizliğinde çıtırtıları duyulsun diye kozalak... Evin ısısı öyle güzeldiki üzerine yeni aldığı altı kumaş, belinde saten kemeri olan pijamasını giydi. Bir o saten kemere bir de incecik askılı üstünün göğüs çatalında biten danteline kapılmıştı. Haftasonununu yalnız geçireceğini öğrendiğinden beri kaplayan hüznü dağıtmaının bir yolu da elinde kırmızı şarabı ile düşlere dalmaktı. Köye bakan büyük camın önündeki büyükçe mumlardan birini ve yan bahçeye bakan camın önündeki sehpanın üzerindeki iki küçük mumu yakarak gecesini aydınlattı. Sallanan koltuğunu; hemen şömine önünde duran büyükçe; siyah lekeleri olan postun üzerine ve şömine ile büyük pencereyi göreceği bir açı ile yerleştirdi.
Mutfakla salondan oluşan alt kat toplam elli mertekareydi ve şömine bu alanı haydi haydi ısıtıyordu. Mutfakla salonun hemen hemen orta kısmında kalan merdiven altını kendilerine mahsen yapmışlardı. Oraya koydukları bir şarap dolabına her geldiklerinde mutlaka özellikli bir kaç şarabı eklerlerdi. O dolaba koydukları her şarap; dostlarla, baş başa ya da işte böylesine yalnız gecelerde illa ki kendine uygun bir an yaratırdı. Şarap dolabını açtı ve şaraplara göz gezdirdi. Eline aldığı ilk şarap, sevgilisinin son gelişinde özenerek aldıkları ama içmeye fırsat bulamadıkları şarap oldu. Yüzünde bir gülümseme ile şarabı yerine bıraktı. Bir kaç şişeye daha göz gezdirdikten sonra sonunda Turasan Kalecik Karası 2005 rekoltesinde karar kıldı. Ahşap üçgen içinde çukurları ve yanında bıcağı bulunan peynir tabağına bir kaç çeşit peyiniri gelişi güzel koyup, gösterişsiz bir peynir tabağı hazırladı. Kuru bir kaç üzüm, fındık ve füme hindi eklemeyi de ihmal etmedi. Uzun ayaklı el yapımı degüstasyon bardağını seçti. Beraber aldıkları keyif anlarının vazgeçilmez parçalarından biriydi o bardaklar. Hasır görünümlü büyükçe bir tepsiye şarabı koydu, bardağı ve peynir tabağını. Bir peçete aldı, tam ışığı söndürüp çıkacaktı ki, şarabın tamamını içerim diye düşünüp, şarabı karafa koydu. Keyfi gitgide yerine geliyordu.
Mutfakla salondan oluşan alt kat toplam elli mertekareydi ve şömine bu alanı haydi haydi ısıtıyordu. Mutfakla salonun hemen hemen orta kısmında kalan merdiven altını kendilerine mahsen yapmışlardı. Oraya koydukları bir şarap dolabına her geldiklerinde mutlaka özellikli bir kaç şarabı eklerlerdi. O dolaba koydukları her şarap; dostlarla, baş başa ya da işte böylesine yalnız gecelerde illa ki kendine uygun bir an yaratırdı. Şarap dolabını açtı ve şaraplara göz gezdirdi. Eline aldığı ilk şarap, sevgilisinin son gelişinde özenerek aldıkları ama içmeye fırsat bulamadıkları şarap oldu. Yüzünde bir gülümseme ile şarabı yerine bıraktı. Bir kaç şişeye daha göz gezdirdikten sonra sonunda Turasan Kalecik Karası 2005 rekoltesinde karar kıldı. Ahşap üçgen içinde çukurları ve yanında bıcağı bulunan peynir tabağına bir kaç çeşit peyiniri gelişi güzel koyup, gösterişsiz bir peynir tabağı hazırladı. Kuru bir kaç üzüm, fındık ve füme hindi eklemeyi de ihmal etmedi. Uzun ayaklı el yapımı degüstasyon bardağını seçti. Beraber aldıkları keyif anlarının vazgeçilmez parçalarından biriydi o bardaklar. Hasır görünümlü büyükçe bir tepsiye şarabı koydu, bardağı ve peynir tabağını. Bir peçete aldı, tam ışığı söndürüp çıkacaktı ki, şarabın tamamını içerim diye düşünüp, şarabı karafa koydu. Keyfi gitgide yerine geliyordu.
Annesinden kalan yüksekçe sehpaya tepsisindekileri özenle yerleştirdi. Az önceki peynir tabağını hazırlayışındaki özensizlikle çelişen bu hali de belli ediyordu ki, keyfi yerine gelmişti. Şöminenin karşısına kurulmadan önce Cassandra Wilson'un Blue Light 'Til Dawn albümünü koydu. 2005 yılının tesadüfüne bir selam çaktı. Polar şalını omuzlarına alıp, şöminenin sıcağına göz kırpan sallanan koltuğunda düşlere daldı...
Tupelo Honey
_______________________________________