Günlerdir; yazıp silip, yazıp saklayıp, yazıp ağlayıp durdu. Bir şey yazmalı dedi. Bir şey... Onlarca kelime yazdı, hiçbiri bir şeymiş gibi gelmedi. Bir şey yazmalıydı. Anlatmalıydı olup biteni tüm açıklığı ile. Kelimeler küsmüş olmalıydı ona. Ne olmuştu ki, tam olarak ne olmuş olabilirdi ki... Bir şey yazmalı dedi kadın, mutlaka bir şey yazmalı bu gece. Oturdu köşe koltuğuna, tam klavyeye yönelmişti ki, bir ses duyuldu kapı aralığında, kelimenin biri dönüyordu köşeden tuttu kolundan kadın. Nereye dedi... Kelime bir şey diyemedi... Terk etmek, köşeden döndü ve gecenin karanlığında yitip gitti ayak sesleri...
Başka kelimeleri vardı kadının, olsundu onsuz da yazabilirdi yazılarını. Uğultu başını ağrıtmıştı. Bir şeye ihtiyacı vardı, onu sakinleştirecek bir şeye. Perdenin ucundan süzülen sessizliğe baktı. Sürüne sürüne, onu terk edişine... Alacağı olsundu o sessizliğin, en çok ona sarılmamış mıydı... En çok ona sığınmamış mıydı... Bir şey demedi, diyemedi, sessizliğin gidişini seyretti. Buruk, gülümsedi.
Kendini şöyle bir silkeledi. Kafasının içindeki dağarcıkta daha onlarca, yüzlerce, binlerce kelime vardı. Bir şey demeliydi, bu gece bir şey demeli ve barışmalıydı kelimelerle yeniden. Ne zaman, nasıl kırmıştı ki kalplerini. Akçaağaç sehpanın üzerinde, hemen yeşil mumların yanında duran hüzne baktı. Hüzün, el sallıyordu, ayakları geri geri gitse de... Gidiyordu. Gemiyi en son kaptanlar bırakırmış ya... O da kadını bırakıyordu. Kadın, çığlık attı. Yeter! Biriniz nedenini söyleyin, sevmedim mi sizi, vermedim mi hakkını anlamlarınızın. Söz söyletmedim üzerinize... Ne yaptım da gidiyorsunuz teker teker...
Kadın klavyenin başında ağlıyordu... Sessizlik onu bırakıp gittiğinden beri, terk etmenin sadece kelimeleri değil anlamları da beraberinde götürdüğünü ve içinde bir yerde hep ama hep olacağına inandığı hüznü bile yanına aldığını anlamıştı. Çığlık çığlığa ağlamalarının ortasında, yüreğinin kapısı aralandı. Parlak bir ışık bütün odayı aydınlattı. Çoşkulu bir havai fişek gösterisine hazıra durdu bütün eşyalar. Perdeler uçuştu ve mumlar yandılar teker teker... Yastıklar dizildiler yerlerine özenle, kol boyu mesafelerini koruyarak. Kadın, yüreğinin araladığı kapıdan baktı. Orada öylece duran kelimeye gülümsedi. Onu orada bulmak, yaşamasına sebepti. Bir tek sen bırakıp gitmedin beni... Bir tek sen! deyip, klavyenin üç tuşuna sırasıyla dokundu; sonunda bir şey yazmayı başarmıştı. Sil(me)di, sakla(ma)dı, ağla(ma)dı... Yaşadığı herşeyi bütün açıklığı ile anlatabilmiş olmaktan mutluydu. Bir şey yazdı o gece. Çok şeyi anlatmış oldu böylece...
Görsel / stock.xchng