bazen insan kendi kanadını kendi kırar ve küser kendine bile ve bir sabah uyanır yeni bir güne biraz daha büyüyerek kendinden kaçmaktan vazgeçer ve kendiyle barışarak ve hatta affederek kendini başlar yepyeni bir güne
sen büyütüyorsun beni
ve ben sırf bunun için bile daha da çok sevebilirim seni
Dün akşam Genco Erkal'ın, Kerem Gibi - Nazım Hikmet'le 35 Yıl, oyunundan çıktığımızda, aklımdaki tek şey, ne kadar şanslı olduğumdu. Ben hep şanslı oldum hayatta; çocukken, genç kızken, ilk aşkımı yaşarken ve dostlarımla bir rakı masasında otururken, bir kasabanın terk edilmiş sokaklarında gezerken... Hep şanslıydım ben. Yaşadım ben, doya doya, elbet daha iyilerini ve güzellerini de yaşayanlar olmuştur ama, ben yaşadıklarımı hep çok sevdim: acılarımı, bende kalan tortularını, bana kattıklarını, benden aldıklarını, mutlu anlarımı... Neden bilmem öyle çok uzun yıllar yaşamayacakmışım gibi gelir bana. Belki de üniversitede, 40lı yaşların bana çok uzak duruşundan, 40a kadar dolu dolu yaşat beni, sonra sen ne istersen o olsun diyerek yaptığım anlaşmanın tesirindeyimdir hala.
Kelimeler rahat bırakmıyor bir dostun dediği gibi, kelimelerle bağlandıklarım ve bağladıklarım da... Yazmayı hep sevdim, çoğu zaman konuştuğumdan daha fazlasını yazarak anlattım. Yazmak; tutkuyla, uzak yollardan gelen sevdiğine kavuşmak gibi. Yazıyorum yani anlayacağınız, tek fark paylaşmıyorum yazdıklarımı, henüz. Ve bir gün yeniden paylaşmak istersem, bunun dünyamda olacağı kesin, bunu bilmenizi isterim.
Dünyam durmuş gibi gözükse de ben nefes almaya devam ediyorum, dolayısıyla, kapılarınızı her an çalabilirim.
Dostlukla uzanan elleriniz, kelimeleriniz ve yürekleriniz için hepinize teşekkür ederim.