Balkonda oturuyorum gecenin karanlığı çökeli epey oldu, akşamüstünün çocuk cıvıltıları seyrek ama hala enerjik... Bu akşam hava, günün; yoğun, basık ve sıcak oluşuyla dalga geçercesine serin esiyor. Hani neredeyse insan omuzlarına bir şey alma ihtiyacı hissediyor. Gecenin sessizliğine karışan çekirdek çıtlamaları, bir genç kızın bir oğlana kur yapan gülüşü ile bölünüyor. Yürüyüşten dönen Ahmet Amca, Şükriye Teyzeye oğlanla ilgili tembihlerini bildiriyor ki, akşam oğlan eve gelince kötü olan ana olsun oğulla... O sırada telefonum çalıyor, sevgili, yeni bir albümümüz oldu, onu dinliyorum şimdi diyor. Sesindeki heyecanı seviyorum, beni bu halleri hep gülümsetiyor, hani afacan bir çocuğun, o muzip gülümsemesine eşlik eden zekasının aynası pırıl pırıl bakışları vardır ya, işte o haliyle geliyor gözümün önüne adamın yüzü, gözü, dudakları... herşeyi!
Telefonu kapatıp kaldığım yerden devam ediyorum okumaya. Az sonra, okumaktan yorgun düşmüş gözlerim uyarıyor beni: hevesimi, yarın ve sonraki akşamlara saklıyorum ve kaldığım yere bir işaret koyup, kendi dünyama yol alıyorum; bu akşamı kendime not almalı, sizin aklınıza da karpuz kabuğunu düşürmeliyim. O blogu kapatırken bile yüreğim hala o yolculuğun kilometrelerinde, herbir pedalın dönüşünü okuyabilmek istiyorum. Bir adamın kendi düşünün peşinden gidişine yol arkadaşlığı ettiğimi sanıyorum. Bu sanma hali bile yetiyor bana, heyecanlanıyorum. Çocukluğumdan beri, farklı kültürleri ve ülkeleri ve orada yaşayan insanı tanımayı istemiş ama ne böylesine bir yolculuğa çıkacak cesareti, ne fiziksel gücü ne de inancı bulabilmişimdir. Bu nedenle, ne zaman bir gezginin not defterine çıksa yolum, uzar giderim o yolda ben, kendi heyecanlarımın resmi gibidir her detay; belki de hiç göremeyeceğim vadilerde uyanır, çağıl çağıl akan derelerinden su içerim, konuşamadığım insanlarla göz göze gelir ve gülümserim... Bir gezginin yüreğinden kalemine dökülen kelimelerle ben de benzer bir rotayı kendi yüreğimce çizerim.
İmrenerek ve hayranlıkla izlerim ben düşünün peşine düşmüş insanları. Yeni bir etiket koyma zamanı belki dünyama, imrendiğim, hayranlıkla dinlediğim, izlediğim insanları taşımalıyım ben dünyama; mutlaka imrendiklerimin tadı kalmalı bu dünyada: Umudumu besledikleri için, en çok da insanın isterse başarabileceğinin resmi oldukları için. Ve belki de en önemlisi, kendilerine bu kadar inandıkları için. Vaktiniz olursa, çok da anlamlı bir amacı kendine yol etmiş genç bir gezgin olan Gürkan'nın, Japonya yolcuğunu etap etap okuyun derim. Ben henüz Gürcistan'a kadar gelebildim, o da 16 Haziran'da Özbekistan sınırından sonra yazı girememiş. Heyecanla devam eden bir roman gibi, ya da ben gerçek yaşamı okumayı da, seyretmeyi de daha çok seviyorum, o nedenle de bu yolcuyu size tavsiye ediyorum ve sizi onun kelimeleri ile başbaşa bırakıyorum.
Bu tura çıkmadan önce amaçlarım belliydi. Şehirlerde daha çok bisikletli görmek, Asyayı bisikletle keşfetmek, bir çok yeni insan, yeni yer görmek, kendi kültürümü onlara anlatmak arkadaşlıklar kurmak, kendi yaşam alanımı genişletmek ve yeni tecrübeler edinmek. Bir tane daha eklendi, bana inanmayanları hayal kırıklığına uğratmak.