Akşam yatağıma uzanmış, düşünürken koymuştum bu sabah yazacağım yazının başlığını. Zaten bir tek başlığı vardı aklımda, ve elimde düşlerimin kırıkları. Acuvumu sıkıp da güçlü olmalısın dediğim her seferinde, elime batan, düş kırıklarım. Genellikle bir yazıya başlık koymadan önce öyle gidip de 'google search'de bakınmam sağa sola. Ne oluyor, kim ne yazmış bunun üzerine diye. Nedense bu sabah ilk iş, 'Düş Kırıkları' yazdım ve ilk sırada kelimesi kelimesine, duygusu duygusuna içimle karşılaştım. Şöyle diyordu;
Bazı geceler kötü rüyalar görürsün..kötüdür.
öcüdür.
rüyanda düşlerin kırılır.
sonra bir gün, her rüya gibi onlar da gerçek olur.
sonra sen, düş kırıklarını biriktirmeye başlarsın çekmecende.
Kadını tanıyorum, uzun zamandır sessizce ve imrenerek okuyorum. Gören gözlerinin çektiği her bir kare fotoğrafa uzun uzun bakıyorum. Hisseden o yüreğinden dökülen kelimelere takılıp kalıyor ve üzerine uzun uzun düşünüyorum. Ya perileri olan çocuklar, ya Hindistan, ya Küba... Ya o nefes alan fotoğraflar, ya o kalbi atan kelimeler. Okudukça, yok yok artık bu duygu imrenmek falan değil, itiraf et diyorum. Herşeyin eksiksiz olduğu onun yerini; içten içe bu duygumdan rahatsız olsam da, hemen kendimi dürtüp toparlansam da, evet ben bu kadını düpedüz kıskanıyorum. Ama bir hasetlik yok, düşlerinin peşinden giden bütün insanlar gibi onu da alıp yüreğimde saklıyorum. Günler günleri kovalarkan yazdığı bir yazıda onun sol yanınındaki derin çatlağı görüyorum. Niyekinin cevabı belli. Kadın fazla. Adamlar fazla kadınları sevmezler, ürkerler, uzaktan seyrederler. Hayranlıkla, sen nasıl bu kadar olursun ki derler, kadın dediğin senin gibi olmalı derler. Derler, derler de derler, he hadi sen de adam ol dersin, bahaneler hazırdır, dökülüverirler... En sevmediğim de, sen o kadar iyisin ki, benden daha iyisine layıksın. Hah!
Nerden geldim ben bu konuya... Kısa bir düşünme payı. Ve...
***
Ben kendi tadımdan bahsedecekken, yazı aldı beni nereden nereye sürükledi. Düşünme payı bildiğin bir saati geçti. Düş kırıklarımı toplamıştım avucuma, kanatmasalar onları hala seviyordum oysa. Tek tek baktım hepsine. Tek tek ayırdım, daha az acıtanlar, derin iz bırakanlar, olmasalardı hayatın güzelliklerini fark edemeyeceklerim, aslında kırıkken bile hala güzel olanlar.... Hepsini tek tek ayırdım. Kırıktır hani bir kenarı bir tabağın ama anneannenden son kalandır da inatla atmaz da saklarsın ya bir köşede, bir cam bardağın, içine kurumuş bir kaç çiçek koyarak hala ve ısrarla sende kalmasını sağlarsın ya çatlak olmasına rağmen... Elimde dolaşıyorum düş kırıklarımla. Onlardan bir şey yapabilirim umudumu hep çok geç yitirdim ben. Çok kanayıp, çok ağladıktan sonra. Bu sefer öyle olmayacak. Çünkü artık büyüdüm ben. Peh!
Daha söylerken inanmadım ben buna ama... Neyse, boşverin.
Ah ne pazar ama! Kuşları duygum az önce, yazı yazmak için bırakınca avucumdaki kırıkları, bir de kaldırıp da bakınca kuşların sesinin geldiği yöne, güneşi gördüm. Güzel olur belki bu sabah, belki bu sabah, hani herkes kendi romanının yazarıdır ya, düş kırıklarımdan çiçekler yapıp koyarım yazdığım romanımın arasına, bir ayraç, kaldığım yeri unutmamak için, kendime kendimde kaldığım yeri hatırlatmak için.
Zeynep'in Düş Kırıkları için
buraya...
Zeynep'in fotoğrafı için
şuraya bakın lütfen.
Zeynep'in yerine gitmek için ise
bu yolu takip edebilirsiniz.