Dün gece içime kıvılcım düştü...
Çektiğim onca fotoğraf şimdilik elimde yok... Yoklukla birlikte aklımdaki onlarca anı da sanki uçup gitti. Yokluk koca bir delik oldu bulutsuz gecenin derinliğinde. İçine çekti ne var ne yoksa. Yıldızlar çıktı birden bire ortaya. Yazmak gerek dedim, fotoğrafı yüreğine çizerken, kelimeleri o çizdiğine iliştirmek... Ama ben çizemem ki...
Elimdeki 8 GB ve 2 GB iki ayrı küçük mavi SD karta baktım. Onlarla konuşmadım. Ama içimden "ne istediniz" dedim. Cevap alacağımı falan düşündüğümden değil elbet ama üzüntümü başka nasıl dile getiririm bilemedim.
Diğer 2 GBlik SD kart ise içindekileri bırakıp sessizce uzaklaştı. Arkadaşlarının bana ettiğine bir anlam verememiş olacak ki, giderken onlarla bile vedalaşmadı. Belki de "sizinki de kartlık mı şimdi" dese, onlar da insafa gelir ve içindekileri masaya usulca bırakırdı. Öyle olmadı.
Biraz sessizce bakındım etrafıma. Elimdeki mavilikleri bırakıp kanepeye uzandım az zaman sonra, maille gelen fotoğraflarda aradım avuntuyu. Dışımda ararken içimde buldum dinginliği ve MAVİ böylece yazılmış oldu işte. İçimde bir yer serinledi, ısındığım sularımda kaldığım yerden yol aldım. Sokak sokak düz gittim, anı anı yokuş çıktım, huzur huzur koştum. Kendimce anıları böylece yüreğime çizdim. Kelimeleri onlara kanat yaptım. Maviliğin içinde süzüldüler ben gülümseyen turuncu bir manolya oldum. Olmaz deme insan hüzünlendiğinde, vakti evvel yüreğine değenlerin kanat çırpınışlarındaki sırra akıl ermez bence. Ara sıra üzülmekten vazgeçip, senden gidenlerin, sende bıraktıklarına sarıl sessizce. Kuşların kanat çırpınışları ancak böyle duyulur yalnız gecelerde.