Bir kaç gündür kurtlandım gene... Bildiğin bir iç huzursuzluğu benimki. Çok oldu öğreneli böyle zamanlarda saçımı kestirmemeyi, rengini değiştirmemeyi... Elimin altında dünyam var ya, oh hayat bana güzel. Seç bir template yükle değişsin. HTML kodlarına gir oyna. Boz yap, yap boz...
Ama hayat öyle mi? Kolay mı öyle değiştirivermek istemediğini beğenmediğini. Bak ne güzel yazmış Zeynep; bırakıp gitmeyi... okudun mu? Okumadıysan bi tık oku gel. Sonra devam edersin okumaya benim serzenişimi. Öyle kolaydı sıkıldım gidiyorum demek, hem nereye gideceksin... Aşık olduğun bir yer mi var senin. Yapmazsan öleceğim dediğin bir becerin mi var. Sen otur oturduğun yerde. İmren öyle gelene geçene. Ama sakın ha bir çaba gösterme. Gürkan dünyayı geziyormuş bisikletle... Cenk ne de güzel pastalar yapıyormuş özveriyle... Aman da aman... mışmış, muşmuş... Oldu güzelim gel beraber gezelim.
Yok blog! Sakın beni durdurmaya çalışma. Yazacağım bugün içimde ne varsa. Hem oturduğum yerden hayıflanayım hem de bi zahmet kolumu geçtim parmağımı bile kımıldatmayıp homur homur dolanayım. İnsan da biraz tutku olur, biraz bi merak olur. Dilimde benim yaşamayı seviyorumlar... Aldığım nefesin değerini biliyorumlar... Valla yalan, billa yalan... Ben kendimi bile sevmiyorum ki, geçtim bi de yaşamayı seviyormuşum. Laf-ü güzaf!
Değişim kolay mı, değil... Değişmeyi istemek kolay ama... Biri yürek işi, biri dil işi... Seviyorum demek dil işi, sevmek yürek işi... Bir işe yüreğini koyacaksın önce. Yüreğini koyacaksın ki, yüreğinden geçtiği gibi olsun her şey. Hem sen okudun mu Zeynep neler yazmış. Bak hala okumadıysan bu gün hayata karşı bir sıfır yeniksin benden söylemesi...
Hem ne diyor şair bu gibi durumlarda;
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
O olmazsa yaşayamam
O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle O daha az sever seni,
Senin O’nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini…
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak…
Ucundan tutacaksın hayatı, bırakıp gitmen gerektiğinde arkanda bıraktığım sandıkların da gelecek seninle yüreğinin taaaa en derinlerinde... Sen gitmeyi kolay sanacaksın, gittim sanacaksın... En kötüsü de gitmeyi bir marifet bellediğinden olsa gerek, gittim diye mutlu bile olacaksın... Köklerin acıyacak salmaya çalıştığın her yerde. Öyle zamanların olacak ki... Bir kaç zaman önce bırakıp gitme sebebin olacak tutunduğun gerçek. Sen görmezden gelmek istesen de, hayat bu; ille bir ayna bulacak sana, tut kendine, gör gerçeğini diye...
Sen bas bas bağırdığın o telefondaki cümlenle yaşamayı öğreneceksin; hani şu gitmene sebep... Ama bu sefer öylece bırakıp gidemeyeceksin. Sabırla bekleyecek, bekleyeceksin. Yarına ertelemek değil seninki bileceksin, bileceksin ki yaşadıklarından öğrenmek bu seferkisi...
Fotoğraf / deviantart