02 Nisan 2009

4 SUAL


-BİR-


Biz mi kelimelere fazla anlamlar yükledik

Yoksa kelimeler anlamını mı yitirdi şimdilerde?

___________________________________


-İKİ-


Yürek yalan söylemezse

Sözlerdeki bunca yalan niye?

___________________________________


-ÜÇ-


Cevabı umursamıyorsa

Neden sorar insan, var mı bir istediğin diye

___________________________________

-DÖRT-


Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın derlerdi eskilerde

Yüreği olmayanlar sevmelere kalkıyor bugünlerde, tuhaf değil mi sizce de?

__________________________________



FARKIN YOK


Ne zaman ağlasan telefonun diğer ucunda beni bulma telaşındasın.
Ne zaman mutlu olsan telefonun diğer ucunda ben varım diye bozuluyorsun.
Tuhaf olan ne biliyor musun?
Ben senin telefonun diğer ucunda olmanı bir başkasının varlığına yüklediğim anlamdan değil de sana yüklediğim anlamdan dolayı istiyorum. Bu nedendendir ki; ben ne zaman telefonun bir ucunda olsam, sen diğer ucunda olduğunda mutlu oluyorum.

Sense...
Senin diğerlerinden farkın yok...
Sen diğerleri gibi başkasına yüklediğin anlamlar havada kaldığında bana sarılıyorsun.
Sarılma bana...
Sarma...
Sevme...

Yok yalan söyledim.
Sarıl bana..
Sar beni...
Sev-
- emezsin ama en azından dene...


_________________________________________

01 Nisan 2009

BAZEN


suskunluğum saygı duymaya çalışmaktan
çığlığım kulaklarında lal olsun
ve bir gün ihtiyaç duyarsan diye penceremi açık tutacağım gelişine
ve ağlamayacağım gidişine
bilirim
ve
inanırım
bazen gitmek gerek


yazdım önce ve sonra BAZEN döküldü dilimden...


bazen gitmek gerek
bazen kalmak
bazen bırakmak gerek
bazen sımsıkı sarılmak
bazen uzakmak elini
bazen çekmek
bazen bakmak gerek
bazen görmek
bazen her gitme bir parça içe dönüştür
bazen her kalış bir parça gitmektir kendinden
bazen sevgiyle kalır insan
bazen gözleri bulut bulut

üzülmedim desem yalan olur gidişine
ağlamadım desem inanmazsın sözlerime
bazen yalan söylemek gerek
bazen inanmak söylenene
bazen gitmek gerek kendinden
bazen kalmak kalanınla kendine
üzülmedim desem yalan olur gidişine
beni kendime bırakış şekline
ağlamadım desem inanmazsın sözlerime
bazen inanmak gerek söylenene

bazen sözler söylemek gerek gidenin ardından
bazen
lal olup kalmak geride


____________________________________


Bu şiir inanılmaz kadına atfedilmiştir.

Adı ile müsemma gitmek istemesine...

_______________________________

DEVREN SATILIK DEĞER


ortadaki yalanı bul
kendine, arkadaşlarına, dostuna ya da hayatındaki insana söylediğin yalanı
hayattan çok şey mi istiyorum diyorsun ya
cevabı evet
evet, çok şey istiyorsun.
bir enkaz devraldın sen
bir başkası tarafından enkaz olarak ortada kalmışlığına kapıldın en çok
kaderi değiştirme gücün var sandın yüreğindeki sevginle
oysa insan bir enkaza değil, bir değere sahip çıkmalı hayatta
bir enkaz ancak bir enkaz daha yaratır yanında
oysa değere sahip çıkmak, değeri bilmek, değer yaratır sonunda


anlatmış mıydım sana devren satılık köşedeki dükkanın hikayesini;

bizim mahallemizde devren satılık bir köşe dükkan vardı
yeri güzel, içi güzel...
kimse dikiş tutturamadı o dükkanda.
mahallede aldı yürüdü bir dedikodu
perili, büyülü, kısmeti kapalı...
kim niyetine girse enkaz devraldığını biliyordu aslında.
ama her devralan da aynı umut: 'ben kaderini değiştireceğim bu köşe dükkanın...'

kim ne iş yaparsa yapsın, ne kadar para yatırırsa yatırsın, ne kadar kendini adarsa adasın
değiştiremiyordu köşe dükkanın kaderini...
oysa her gören aynı cümleyi kurardı, öyle güzeldi köşe dükkan;
'bu dükkan benim olsun bak sen o zaman gör, periyi, kısmeti...'
devralanlar için de durum farklı değildi;
'mirim adamıyorlar kendilerini, anlamıyorlar işten, sen 1 ver bakalım o dükkan 5 vermiyor mu'
ama olmuyordu işte, sen 5 versen de dükkan 1 bile vermiyordu.
dükkan bir süre uzun bir süre boş kaldı
camları kırıldı, sıvaları döküldü, çerçeveleri çürüdü
unutuldu gitti mahallelinin dilinde
nice sonra köşe dükkanı kiralamak isteyen bir adam geldi mahalleye,
yeniydi adam mahallede, geçmişini bilmiyordu ne köşe dükkanın ne de köşe dükkan hakkında söylenen dedikoduların
ve en önemlisi oranın bir enkaz olduğunun ayrımında değildi
bir değer olarak gördü o köşe dükkanı
farkına varılmamış bir hazine
umutlarını yükledi omuzlarına
karşılayabileceği maksimum maliyetle girişti köşe dükkana sahip olmaya
mahalleli durur mu, acımaya başladı adama;
vah zavallı dedi, ah aptal dedi, tüh kısmetsiz dedi...
adam hiç birini duymuyordu, hiç birini bilmiyordu,hiç birine şahit olmamıştı
zaman içinde dükkanın kaderini değiştirdi adam
köşe dükkanın aslında bir değer olduğunu kanıtladı
farkında değildi hiç bir şeyin ve farkında değildi değiştirebildiklerinin
köşe dükkanı devralan niceleri gibi bir enkazı devraldığını bilmiyordu
fark ettiği ilk ve tek şey
köşe dükkanın bir değeri olduğuydu
ve değere sahip çıktığı için sonunda bir değer yarattı
___________________________________________________

yüklenen anlamlar ancak zaman geçtikçe unutulur
değer ancak zamanı gelince bulunur
yalan ortadaysa kaldırmak gerek
doğru önündeyse görmemezlik aptallık olur

sevmek yüklediğin anlamın, kişideki yansımasıdır... yalansızdır, kavgasızdır, bir önceki an'ın karbon kopyasını yaşıyorsan, çok şey istiyorsundur hayattan... fark ettiğin halde devam ediyorsan, hayata kızma, çok şey mi istiyorum deme filmler kaç kez seyredersen seyret senaryoları değişmedikçe aynı oyuncular tarafından oynanıyormuş gibi gelir sana ve bazen senaryoların değişmesi de yetmez, bazen filmin sonunu değiştirmek için başrol oyuncusunun da değişmesi gerekir...



________________________________

LAMA

Güldük doyasıya...
Gözlerimizden yaş geldi hatta...
Özlemişiz, çok ama çok özlemişiz.

Yemek yedik, 3 kişiydik ama herşeyi ortaya istedik. Sonra servis açtırdık. Sonra tek tatlı istedik ve 3 kişi bölüştük. Bu arada hep güldük. Çok güldük. Gözlerimizden yaş geldi adeta.
Ben yemeğe oturduğumuzda kendimi İstanbul Cadde Kırıntı'da zannettim. Oysa Bursa Kükürtlü Siesta'daydık. Bira içemedim. T-bone Steak yiyemedim. Ama çok güldüm. Fena halde İstanbul'um geldi benim...ÇOK ÖZLEDİM.

Saatleri 9 ettik. Geç olmuş dedik. Oysa İstanbul'da olsaydık, büyük ihtimal yemeğin ortasına bile gelmemiştik. Çok gülüyor olurduk gene mutlaka. Ama gece erkenden bitmez İstanbul'da.

Yemek bitti doğal olarak ama ayrılmak istemedik. Kahve içmek için FSM Gönül Kahvesi'ne gittik. Önce dışarıda oturduk, üşüdüm tabii. Sonra içeride bir masa bulduk. İyi ki bulduk. İki adam vardı sohbetini koyulaştırmış. Yanlarındaki boş masaya oturduk. Adamlardan biri nasıl hoş, dudakları, yüzü, gülümsemesi…

Ben taktım adama. Üzerinden bir sohbet bir kahkaha, nasıl eğlendik, gözlerimizden yaş geldi adeta. Adam farkında değildi belki ama biz onun üzerinden yazdığımız türlü hikayelerle çok güldük, çok eğlendik. Sonra ben aniden ayakkabılarını fark ettim, aman Allah'ım olamaz dedim. Bu ayakkabıları giyen adamın yüksek ihtimal bol paçalı boxserı vardır dedim. Arkadaşım hayrola nüfusuna mı alacaksın dedi. Yok yok ama bir kere bile olacaksa da olmaz artık dedim. Nasıl yani dediler, ne oldu onca fanteziye… Ayakkabıları çok çok çirkin dedim. Ayakkabıları ile mi evlenecektin ki dedi. Hayır ama dedim benim için önemli. Güldük bunun üzerine. Ben başladım, sesi şöyle, aaa bak bak gömleğinin kolunu nasıl da kıvırmış. Hıh olmaz dedim. Hatırlatayım bir kez daha, adam durumla yakından uzaktan ilgilenmiyor, biz öyle kendi çapımızda kafa yapıyoruz aslında kendimizle. Çok gülüyoruz, öyle ki, gözlerimizden yaşlar geliyor o kadar çok gülüyoruz, o kadar çok dalga geçiyoruz kendimizle. Arkadaşım sinirleniyor sonunda, senin de ne çok kriterin var, tabi yalnız kalırsın diyor. Aaa... Neden söylendin ki sen şimdi bana diyorum. Hayır, sanki sen dört dörtlüksün diyor. Sen farkında değilsin ama benim içimde Adriana LAMA var diyorum. Artık o andan sonra orada oturmak mümkün değil, hesabı isteyip kalkıyoruz. Arabaya biniyoruz ama artık gülmekten hakikaten ağlıyoruz. LAMA deyip deyip gülüyoruz. LAMA olup tükürmek istiyoruz; hayata, beklentilerimize, mükemmellik arayışımıza çok içerliyoruz.

Gülmekten dağılmış bir halde evlere dağılırken; ne çok ihtiyacımız varmış diyoruz. En son bu kadar çok ne zaman güldüğümüzü hatırlamıyoruz. Ama bu geceyi not ediyoruz. 1 Nisan şakası tadında olsun hayatlar diyoruz. Gülmek çıksın fallardan ve içimizdeki LAMAlar çok yaşasın diyoruz.

DİLERİM;
İçinizdeki çocuk hiç büyümesin, hep gülecek nedenleriniz olsun hayata.
Şükredin gözlerinizden yaş gelecek kadar gülebiliyor olduğunuza...
Şükredin dostlarla geçen gecelerinizin olmasına...
Şükredin yaşanmışlıklarınıza...
Mutlu olun kısaca...
Mutlu edin eğer şansınız varsa...
Gülün ve becerebiliyorsanız güldürün yarın dostlarınızı yaptığınız şakalarla...
Hiç olmazsa eğlenin Nisan birin hatırına...

____________________________________

Fotoğraf