08 Nisan 2010

HİÇ BÖYLE BAKMAMIŞTIM YAŞAMAYA


Geçen sabah bir konuşmanın ortasında dedi ki doktorum, sen insan seviyorsun. Fark etmiyor senin için, kilosu, boyu, posu, konumu, yaptığı iş, dili, cinsiyeti... Sen insan seviyorsun. Gözlerin parlıyor senin, Hasan Efendiyi de, Doktor Olgun'u da, çaycı Beyazgül'ü de aynı içtenlikle selamlıyor ve ışıldıyorsun. Sonra bir arkadaşını görüyorsun, aynı içtenlik ve samimiyetle ona da gülümsüyorsun. Sen, insan seviyorsun. Derdin insan senin. Ayırmadan sevmen bundan.

***

İnsanlar üzerine düşüncelere dalınca, içinden çıkılmaz bir yola giriyor insan. Beyatlı'nın dizeleri geldi aklıma, nerde okudum bilmiyorum aklımda kaldığı kadarıyla:  Yol da benzer hem uzun, hem de güzel bir masala gibi birşey diyordu şiirlerinden birinde. İnsan da benzer hem uzun hem güzel bir masala. Her masal gibi insanın yaşamı da ders verir insana, elbet, anlayana.

***

Demir almak vakti gelmişse der bir başka şiirinde... Ne çok demir aldım diye düşünürüm bazen. Üstelik, gemideki ben olmam çoğu zaman. 

***

Bazen, bir mutsuzluğu anlatırken, neden serzeniş olup ulaşır benden ötedeki yüreklere ki kelimelerim. Bakarsın, karşındaki de benzer bir hal üzerinden, senin sözlerinin onda yarattığını anlatır ki bu serseniş değildir. Ben bu dengeyi çözemedim. Karşılıklı edilen sözlerden, ilk söylenen serzeniş, sonradan gelen; ifade ediş.

ben bütün hüzünleri denemişim kendimde,
canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını,
bir bir denemişim bütün kelimeleri,
yeni sözler buldum seni görmeyeli

der ya Süreyya. Var mı sahi, yepyeni kelimeler, biri bana da öğretmeli. Kelimelerim, şairin de dediği gibi, kifayetsiz kalıyor çünkü.

***

Yüzümü size çeviriyorum, siz misiniz? diye sorar Cansever,

Biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin
Nereye, ama nereye olursa gitmenin
Hüzünle karışık bir ağrısı.

diye bitirir dizelerini. Gitmek, zordur. Kalmak zor...

***

Dün seyrettiğim bir dizide, kadın diyordu ki adama, geleceğimizi değiştirebiliriz, ben gitmeye hazırım, başka bir kente, başka bir hayat kurmaya hazırım. Adam, karısına sessizce baktı. Kadın; bir yanın gitmek bir yanın kalmak istiyor değil mi? dedi. Adam, karısına sessizce baktı. Kadın, bu evlilik bitemez dediğinde, hiç aklına gelmemişti değil mi, sebebinin senin kararın olacağı dedi. Adam, karısına sessizce baktı. Kadın, sen seçimini yaptın dedi. Ağladı.

***

Kadına özgü müdür, erkeğin söyleyemediğini, kıvrandığını görüp de son sözü söyleme hali. Hani kendi inandığı ve seçtiği bir durum değilse bile, bunu dillendirip, havada asılı olanı dinlendirme hali.

***

Bu gibi durumlarla karşılaştığımda hep aynısı olur, kendimi, bir köprüden geçerken bulurum. Durur etrafıma bakarım, çoşkun denizlere, güneşe, bulutlara, kuşlara ve ormana. Düşünü kurarım, o anda orada olmasaydım nerede olurumun. Şelaleye takılır gözüm, anlarım. Gözyaşlarımdır taşkın akan; yaşamak telaşı alır beni, şairi anarım.

Hiç böyle ısınmamıştım;

Daldaki vişneye,
Vitrindeki aydınlığa,
Salça kokusuna mutfağımın,
Akan dereye, uçan buluta,
Hiç böyle ısınmamıştım yaşamaya.


Öyleyse, neden üşüyorum şimdi.





07 Nisan 2010

KAÇAMAĞIN BÖYLESİ


Koloniyel kapıdan içeri girdiğimde o rüyadan uyanmak istemeyeceğimi anlamalıydım.


Nilüferlerin süslediği orta bahçeden
toprak rengi binaya doğru ilerlerken 
düşleyebildiğim tek şey
içeride beni beklediğine inandığım huzurdu

 

Tek katlı, yüksek tavanlı binanın
koridorlarında ilerlerken gördüğüm havuz
turkuaz sesiyle ardımdan adımı seslendiğinde
anlamalıydım



Odamın bahçeye açılan kapılarını ardına kadar açıp,
yaşamın sunduğu güzellikleri fotoğrafladım



Yol yorgunu bedenim uzandığında doğaya
bir on yaş gençleşmiştim aslında


Yorgunluğu alan eller bir de kahve ikram edince bana,
gerçek olamayacak bir dünyada olduğumu anladım


Akşam yemek saati geldiğinde,
artık uyanmak istemediğim bir rüyadaydım


Hamaktan düşünce havuzun sularına
Uyandım

Gün ortası yaptığım kaçamakta
Ben uyuyakalmıştım

***
Rüyadan uyanmak istemeyenler için
daha fazlası da var

TELAŞSIZDI SEVMELER



Yağmur yağıyor
Abartısız ve telaşsız
Seni sevmek gibi
Ilık bir huzur
Yayılıyor
Kokusunu duydun mu çimenlerin
Ten kokuyor
Senin tenin
Özlediğim




06 Nisan 2010

DEVREN SATILIK

Ortadaki yalanı bul !
Kendine, arkadaşlarına, dostuna ya da hayatındaki insana söylediğin yalanı...
Hayattan çok şey mi istiyorum diyorsun ya; cevabı evet.
Evet, çok şey istiyorsun.
Bir enkaz devraldın sen, bir başkası tarafından enkaz olarak ortada kalmışlığına kapıldın en çok.
Kaderi değiştirme gücün var sandın yüreğindeki sevginle.
Oysa insan bir enkaza değil, bir değere sahip çıkmalı hayatta.
Bir enkaz ancak bir enkaz daha yaratır yanında, oysa değere sahip çıkmak, değeri bilmek, değer yaratır sonunda.




Anlatmış mıydım sana devren satılık köşedeki dükkanın hikayesini;

bizim mahallemizde devren satılık bir köşe dükkan vardı
yeri güzel, içi güzel...
kimse dikiş tutturamadı o dükkanda.
mahallede aldı yürüdü bir dedikodu:
perili, büyülü, kısmeti kapalı...
kim niyetine girse enkaz devraldığını biliyordu aslında.
ama her devralan da aynı umut: 'ben kaderini değiştireceğim bu köşe dükkanın...'

kim ne iş yaparsa yapsın, ne kadar para yatırırsa yatırsın, ne kadar kendini adarsa adasın, değiştiremiyordu köşe dükkanın kaderini...
oysa her gören aynı cümleyi kurardı, öyle güzeldi köşe dükkan;
'bu dükkan benim olsun bak sen o zaman gör, periyi, kısmeti...'
devralanlar için de durum farklı değildi;
'mirim adamıyorlar kendilerini, anlamıyorlar işten, sen 1 ver bakalım o dükkan 5 vermiyor mu'
ama olmuyordu işte, sen 5 versen de dükkan 1 bile vermiyordu.
dükkan bir süre uzun bir süre boş kaldı
camları kırıldı, sıvaları döküldü, çerçeveleri çürüdü
unutuldu gitti mahallelinin dilinde
nice sonra köşe dükkanı kiralamak isteyen bir adam geldi mahalleye,
yeniydi adam mahallede, geçmişini bilmiyordu ne köşe dükkanın ne de köşe dükkan hakkında söylenen dedikoduların
ve en önemlisi oranın bir enkaz olduğunun ayrımında değildi
bir değer olarak gördü o köşe dükkanı
farkına varılmamış bir hazine
umutlarını yükledi omuzlarına
karşılayabileceği en yüksek maliyetle girişti köşe dükkana sahip olmaya...
mahalleli durur mu, acımaya başladı adama;
vah zavallı dedi, ah aptal dedi, tüh kısmetsiz dedi...
adam hiç birini duymuyordu, hiç birini bilmiyordu, hiç birine şahit olmamıştı.
zaman içinde dükkanın kaderini değiştirdi adam.
köşe dükkanın aslında bir değer olduğunu kanıtladı.
farkında değildi hiç bir şeyin ve farkında değildi değiştirebildiklerinin
köşe dükkanı devralan niceleri gibi bir enkazı devraldığını bilmiyordu
fark ettiği ilk ve tek şey
köşe dükkanın bir değeri olduğuydu
ve değere sahip çıktığı için sonunda bir değer yarattı
___________________________________________________

Yüklenen anlamlar ancak zaman geçtikçe unutulur, değer ancak zamanı gelince bulunur,
yalan ortadaysa kaldırmak gerek, doğru önündeyse görmemezlik aptallık olur.


Sevmek yüklediğin anlamın, kişideki yansımasıdır... Yalansızdır, kavgasızdır... Bir önceki an'ın karbon kopyasını yaşıyorsan, çok şey istiyorsundur hayattan... Fark ettiğin halde devam ediyorsan, hayata kızma, çok şey mi istiyorum deme; filmler kaç kez seyredersen seyret senaryoları değişmedikçe aynı oyuncular tarafından oynanıyormuş gibi gelir sana ve bazen senaryoların değişmesi de yetmez, bazen filmin sonunu değiştirmek için başrol oyuncusunun da değişmesi gerekir...



________________________________
İlk Yayın Tarihi / Nisan 2009
Fotoğraf / Marcin Galazka

04 Nisan 2010

İÇİMDEN GEÇEN TRENLER


Fotoğraf / Robert Panas



Bir kağıt kalem alıp yazayım dedim içimden geçen trenleri
Lokomotif sendin
Vagonlarında bana hissettirdiklerin

Bir makas atıp kestin inancımı
Öldü yüreğimde salınan gelincikler 
Raydan çıktı diye bağırdı bir çocuk
Takla atıverdi vagonlar

Saçıldı duygularım orta yere
Sis çökmese toplardın
Toplardın benim olanları özenle
Ama sis çöktü gözlerine
Benim sandığın her bir kelime
Düşünden arta kalanlardı sadece
Vagonlarında onun kelimeleri
Yoluna devam ettin o gece
Öylece seyrederken gidişini
Bir kağıt kalem alıp yazayım dedim içimden geçen trenleri
Lokomotifini aşk yaptım
Vagonuna koydum kırık yüreğimi








ÇİLEKEŞ PASKALYA





Paskalya neydi?
Bir çörek değil miydi?
En güzeli Baylan'da yenmez miydi?
Sahi paskalya neydi?
Neden çilekeşti?



03 Nisan 2010

ÖYLESİNE BİR GÜN



yaşanmadı mı yaşandı
güzel anlar yok muydu vardı
ama ne bileyim
bir şey eksik

bir şey eksik kaldı
bugünlerde hep bir şey eksik kalıyor
içimdeki sese kulak versem bir türlü
vermesem olmaz

öylesine
ortada
öylesine
kararsız
öylesine
suskunum
bugünlerde

kelimelere vurdum kendimi
onlar bana vurmadan hemen önce

öylesine bir gündü işte