22 Nisan 2010

İKİ 100'LÜ NAMUS


ÜŞÜYORUM DEDİ İNCE TİTREK BİR SES

ve devam etti...

Adım Ünzile benim...
Dayaktan usandı tenim...
Kaç koyun ettiğimi bilmeden...
Daha ben bile dokunmadan, satıldı bedenim...

Kendi yüreğimce sevdalanamayacağımı,
Ayşe, töre cinayetine kurban gidince öğrendim...

Namustum ben
En iki 100'lüsünden
Sığındığım ellerde anlamını pekiştirdiğim...

Adım Ünzile benim...
Güneşin kızlarından biriyim...
Bir değil belki binlerceyim...

Siz bilmezsiniz belki;
Güneşin kolu kısa kalır ayaz vurdu mu yüze...
Üşür bir yürek adresini bile bilmediği bir evde...



 ______________________________________________________________________

*  Aysel Gürel'in sözlerinde Onno Tunç'un müziğinde içimize işledin sen 'Ünzile'.
* Bu yazıyı sığınma evlerinde yaşayan kadınlar için kaleme almıştım, dün korumaya alınan çocukların da çığlıklarının aynı olduğunun altını çizdi bir  HABER, bir kaç yeni ekleme ile özü değişmedi, hala bu ülkede bir yerlerde üşüyor, çocuklar, kadınlar, çocuk kadınlar...

21 Nisan 2010

SIKLIKLA

Tesadüflerin, beni gülümsetmesinden duyduğum keskinliği nasıl anlatabilirim ki sizlere...
Deneyeyim...
Denemeliyim...

Bir arkadaşım var; bir adamı hala özlüyor. Sevdiği adamla bağını kopartmak konusunda emin olamamasından kaynaklanan bir davranışını gözlemliyorum sıklıkla. O, sıklıkla herşeyin bittiğini söylese de, ve biliyorum ki farkında değil, ama o, ne zaman ondan bir haber alsa, bir ses, bir kelime gelip çarpsa ona, gidip oturuyor o pencerenin önüne. Tesadüf bu ya, nedense, ondan gelen bu sesin ya da kelimenin ardından, onunla paylaşılmış anların sesleri, solukları yankılanıyor camdan seyrettiği kendine.

Anlatabildiğimden çok emin değilim doğrusu, paragrafı yeniden okudum ve gördüm ki, biraz karmaşık olmuş anlatımım. Daha yalın anlatabilsem keşke...
Deneyeyim...
Denemeliyim...

Bir arkadaşım var; bir adamı hala düşünüyor. Nereden mi biliyorum, o farkında değil ama, ne zaman ondan bir haber alsa, hani sıradan bir merhaba, nasılsın anlamında, hemen dalıveriyor gözleri, belli ki bir düş görüyor, gözleri açık. Unutulmuş açık pencereden giriveriyor, umut serçeleri, kanatlarında o adamın esmer teni... Sanıyorum ki, unuttum dese de, unutamıyor bu adamı, yoksa  her seferinde iner mi gözyaşları kelime kelime...

Anlatabildiğimden çok emin değilim doğrusu, paragrafı yeniden okudum ve gördüm ki, derdimi tam olarak anlatamamışım ben bu kelimelerle. Daha uygun kelimeleri bulup, daha doğru cümleler kurabilsem keşke...
Deneyeyim...
Denemeliyim...

Bir arkadaşım var; bir adamı hala seviyor. Adı geçince, yutkunmasından anlıyorum hala sevdiğini ve titremesinden sesinin, anlıyorum ona verdiği değeri... Ne tesadüf ki, ona ait, onlu kelimeleri döküveriyor ortalığa yüreği, elinde değil biliyorum. İstemsizce ve içtenlikle dökülüyor kelimeleri. En çok da benden tereddüt ederek beklediği onay var ya, işte o sesten anlıyorum özlemini. Sıklıkla tekrarlanıyor bu durum ve arkadaşım, tesadüf diyor, sadece bir tesadüf. Gülümsüyorum. Onun tesadüf dediği şeyin, yüreğinde bir yerde hala o adamı taşıdığı ve bugün kapısını çalsa içeri buyur edecek olan hazırda bekleyen hali olduğunu biliyorum.

Tesadüflerin, beni gülümsetmesinden duyduğum keskinliği size anlatamayacağımı anlıyorum.
Denemenin faydası yok.
Yüzümde kırık bir gülümseme, keskinliğinin kanattığı yüreğime tuz basmaya gidiyorum.
Onun, o tuzu yüreğine basamayacağından eminim çünkü!




















deviantART

NE ALIRDIN?


Fark etmez!
Benim için eder.

Sen olsan da olmasan da ben o dağa tırmanırım cümlesindeki gibi.
Amaç, dağa tırmanmaksa benim varlığımın bir değeri olmaz.
Yani,
Fark etmez!

Yok değil, amaç benle o dağa tırmanmaksa...
Ne diye yoruyorum ki kendimi.
Zaten kurmazdın böyle bir cümleyi.
Benle olmaksa istediğin;
eteklerinde piknik yapıp,
hayalini kurardık, zirvede sıcak şarap içmenin.






20 Nisan 2010

BOYADIĞIN SOKAKLARDA YÜRÜYORUM



Bazı kentler vardır,
daha içinden geçerken bile fark edersiniz, unutulmaz izler bırakacaktır...

Bazı kadınlar vardır,
gözünüzün ucu değse bile anlarsınız, onunla anlar yıllara uzanacaktır...

Bazı adamlar vardır,
bir kelimesi, bir bakışı, bir gülüşü ile kendine çeker yüreğinizi ve öper usulca,
aşk kapınızdadır, içeri buyur edersiniz,
ilk adımında hissedersiniz, onunla gerçeğiniz düş gibi yaşanacaktır...


Au Di

Şimdi;
Salınıyorum bir barda
Sırtım dönük sana
Sarıl bana
Yasla yanağını yanağıma
Dans edelim gün boyunca


Doğumgünün kutlu olsun sevgili adam
Boyadığın sokaklarda beraber yürüyelim (mi?)
ve dilerim
gökyüzüne saldığın balonların çoşkusunda geçsin günler, dimi:)


19 Nisan 2010

YORUL/DUM


Senin bana ihtiyacın yok biliyor musun? Sen kendine bile fazlasın... dedi kadın. Kendi kendine konuşmalarının orta yerinde, sesini yükseltmese, farkına bile varmayacağı bir tek düzelik ve sakinlikle kendi kendine konuşuyordu. 

Bir gece öncenin rutin kavgalarının birini yaparlerken, adam kapıyı çarpıp gitti, çıkmadan önceki son sözleri; ben yoruldum, sen de yorul artık oldu. Aşk yorardı adamı. Kolay mıydı, maratona hazırlanmak, peki okyanusda yüzmek, peki, peki söyleyin, ya bir dağın zirvesine çıkmak ya da bir keşiş gibi yaşamak. Yok yok, aşk öyle yoruldum diyip gidilecek kadar basit olamazdı. İyi de düşündüğüm  örneklerin hepsi bireysel başarı değil mi dedi kadın, yine alışkın olmadığı bir tek düzelik ve sakinlikle konuşuyordu ve yine kendi kendine. Camdaki yansımasında soruyordu gözleri: Peki aşk... Ya aşk!

Belli ki, bir inanca ihtiyaç duyuyordu...