Bu sabah zor kalktım yataktan... Bünyem "yapış" diyordu, "yapış yatağa, gömül içine, sar bedeni bedene" Hayatın akışını yavaşlatmak mümkün mü gerçekten... Hani şu duadaki gibi... Tanrım beni yavaşlat! demekle yavaşlar mı hayat?
***
***
Dünden beri bir arkadaşımın sesi çınlıyor kulaklarımda; "biliyor musun, azalttım hayatımda ne varsa, giysilerim bir sırt çantasına sığacak kadar mesela, evde ise bir koltuk üç minder, bir yatak iki yastık sadece, bir kaç kupa kahve için, iki kadeh, 3 tabak, bir kaç çatal, iki bıçak, bir tahta kaşık, iki boy tencere, ha! bir de tava... Az olunca geride bırakması kolay oluyor... Ne fark ettim biliyor musun, azalttıkça, çoğalmışım aslında, özgürleşmişim"
Özgürlük Üzerine*... Yazıp, düşünmeme sebep olan şey, üniversitede verilen bir ödevdi aslında. Belki de ilk defa özgürlük üzerine düşünmüş ve hatta düşünmüş birinin yazdıklarından yola çıkıp felsefik bir tartışmayı kendimle gerçekleştirmiştim. Ne kalmıştı geriye... bunu hatırlamaktan başka.
***
Andre Gide; "açılmamış kanatların büyüklüğü bilinmez" der. Cesaretli olmaktan bahseder. Kendi becerilerinin farkında olup da sırf cesaretsiz olduğu için başaramamış insan çoktur. Çevrenize bir bakın, çok da insan sarrafı olmaya gerek yoktur. Onları hemen fark edersiniz. Farklıdırlar, genel bir hoşnutsuzluk hakimdir bakışlarında: kendilerini kendilerine dert edinirler. Sorun çözmek noktasında başkalarına oldukları desteğin onda birini kendilerine olsalar... olamazlar. Hayata karşı alaycı olsalar da, iç sıkıntılarından kaynaklı yükleri, bedenlerinden taşar; sık hasta olup, bol hayal kurarlar.
***
Hayaller bir süre sonra yük gibi gelir insana, duvar olurlar zamanla. Katı, yüksek, geçilmez... Yükleri arttıkça duvarları çoğalır insanın. Duvarları kalınlaşır, yükselir, koyu renkli, kaba bir yapıya dönüşür. Dünyası küçülüverir insanın. Gitgide kendine sığınır. Kendinde yaşar. Tüm kapılarını, pencerelerini teker teker kapatması bu yüzdendir. Boğulma hemen bundan sonra başlar: genellikle duvarların üstüne üstüne gelme hissi ile eş zamanlıdır.
***
İnsanoğlu küpüyle doğar... Dertleri biriktirir küpünde, insanları, bakışları, başkasının değer yargılarını hatta üzüntülerini, sıkıntılarını büyütür. Mutluluk nedense hep küpün dışında kalandır. İnsanoğlu bir avuca doğar... Ve o avuç kadar bir dünya kurar kendine. Ne çok severim o avuçtan taşıp da yepyeni şehirleri, insanları, sokakları, trenleri, çiçekleri, bahçeleri, barları, denizleri, gölleri, göçmen kuşları kendine dünya edinen gezginleri ben... Bir sırt çantası içine sığar her şeyleri... Hayalleri bile o kadarcıktır işte. Sırt çantasının ön gözü kadar.
***
Telefon çalışıyor:
"Nasılsın?"
"Karışığım" diyorum... "karmakarışık..."
İçim devam ediyor saymaya: küpüm, avcum, duvarlar, sırt çantam, hayallerim, kanatlarım... cesaretsizliğim... kırgınlıklarım... Sayıp gidiyorum konuşmanın akışından kopuk.
Kapatıyorum telefonu... Belki de kapatmadan çok önce "görüşürüz" diyorum. Hem de görüşmek istemediğim halde.
Sesler karışıyor, kulağımda bir uğultu. Kalbimin ritmi bozuluveriyor. Gözlerim kararıyor. Kendimi karşıdaki koltuğa dar atıyorum.
İçimdeki kavga büyüyor... Kulaklarımı tıkamak istemem bu yüzden: Kendin ol! Kendin olmaya cesaret et!
Biliyorum; mutluluk varsa, kendimde, kendi dünyamda...
* İngiliz filozof ve iktisatçı John Stuart Mili (1806-1873); tarafından kaleme alınmış, insanın en değerli varlığının "özgürlüğü" olduğunu savunan eserdir.
neden yavaşlatmak istiyorsun ki DURDUR kurtul....
YanıtlaSilÖzgürlük kanat çırpmaktır gögün katlarına..
YanıtlaSil"Yerin ağır yükleri"yle gökyüzüne kanat çırpmak beyhudedir..!
Yer çekiminden beterdir eşyanın çekim gücü,ayağa pranga,yüreğe taş gibidir..
Ey özgürlük selam olsun sana ve sana yürüyenlere..!
Saygı ile..:)
:)
YanıtlaSilbazen durmuyor işte tutsak, başım dönüyor...
YanıtlaSiley özgürlük... şarkıyı mırıldanıverdim hemen deliçocuk...
YanıtlaSilBir sözün coşkusuyla
Dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum haykırmaya
Ey özgürlük...
umam ;)
YanıtlaSil