Bazen özellikle de işgüzar hallerde yapılan işlere öylesine öfkeleniyorum ki... tarifi yok. Bu benim sevmediğim yanım. Sakinleşmem zaman alıyor. Kasırga Sandy bile yakınımdan geçmek istemezdi eminim. Sakin kalmak benim bu yaş dönümünde öğrenmem gereken bir şey yoksa kendimi bile yakabilirim: keskin sirke ve küp ilişkisi...
***
Bu sabah bir program izliyordum, kadın dedi ki "terazi önemlidir, bir kefesine kayıplarınızı, bir kefesine şu andaki durumunuzu koyarsınız, hangisi ağır basıyorsa onun gereğini yaparsınız" Bu tavsiye her ne kadar işe yararmış gibi gözükse de, bence sakin zamanlarda yapılabilecek bir şeydir. Çünkü öfkeli bir hal bu terazinin kefe dengesini bozar. Gerçeklikten çok öfkemizdir kefeye konan ve öfke, karşı kefede ne olduğunu önemsemeksizin koyar ağırlığını. Kazanır!
***
Kazanmak nedir sahi? Ego -kazanmak, yenmek, geçmek, daha iyi, güzel, akıllı, pratik, üstün..... bu liste uzayıp gider- "en" olmak ister. Egoyu beslemek "sen"i yok eder. "Ben" olursun. Oysa ne tehlikeli bir sınırdır o "sen"den "ben"e geçiş... İnsan becerebiliyorsa "sen"den "o"na geçebilmeyi becermeli bence. "O" olursan "bir" olursun demişti Sufim bir keresinde...
***
Sufi deyince göçüp gitmek haline takıldım kaldım. Halam, aslında halamın kızı olan halam - biliyorum anlaması güç, o yüzden takılmayın siz benim kelimelerime - kanser olmuş. Onlarca yıl onkolojide hemşirelik yap, kanserin binbir türünü gör ve sonra onca hastalığın içinden gelip kanser bulsun seni... İlk duyduğumda yaşadığım şokların hiç biri yoktu bu sefer... Neden diye düşündüm, neden? Uzakta olmak, hastalığı, ölümü, çaresizliği duyarsız bir görüş ile kabullenmek mi demek? Öyle olmadığını biliyorum, benimkisi daha çok değersizleşen ömrümün - ki bunun altında yatan sebep yaşadığımız ve bildiğimiz kadarıyla dünyadaki ömrümüzün kısacıklığıdır - bir gün gelip sonlanacağı. Bütün mesele o sona nereden ve nasıl baktığımız sanırım.
***
Doktor sabah programında "yaşlanmak kaçınılmazdır, bedenimiz buna göre programlanmış, bir ömrümüz var, önemli olan o ömre sığdırdıklarımız" diyordu. Haliyle ben de o ömre sığdırdıklarıma baktım. Kendi becerilerim ve bana tanınan fırsatları göz önünde bulundurduğumda pek de başarılı bir "ürün" olduğum söylenemez. Ama elbet birilerinin "işine" yaradım. Peki ya kendimin?
***
Kendim beni doğuruyor bu nedenle bu soruyu cevaplamayacağım, ama size şunu rahatlıkla söyleyebilirim, kendi inanç sistemime göre, şükretmeyi sıklıkla yinelemem gereken bir hayatın içindeyim. Evren(im)! Ne kaos ama...
***
Kaos ve terazi... karmaşa ve denge... düzensiz, kavrayamadığımız bir hal, ağır, içine çeken ve ölçtüğümüz, bir değer üzerinden yorumlar yaptığımız, haktan-adaletten yana olduğumuz düzende kusursuz olduğunu varsaydığımız...
***
Öfkeli bir terazi... Kalibrasyonsuz bir tartı... Yarınını etkileyecek bir seçim... Oysa nefes almayı önerse şu meşhur insanbilimciler... sosyologlar... koçlar... yaşam pınarları... Nefes almayı ve önce "sakin" olmayı... Nedir insanın terazisi... Vicdanı mı? Ne kadar hassas, ne kadar doğru ölçebilir ki insan vicdanı bir durum karşısındaki tavrını...
***
Tavır, meyldir... Kendiliğinden... Kendini belirleyen nedir? Genetik kodları, doğup büyüdüğü kültür, aldığı eğitim, sosyo ekonomik durumu falan filan diye uzar gider bu liste de... İşimiz hep listelerle... Benim kafamsa hala şu terazinin bir kefesinde...
***
Uzun lafın kısası ne demeyin, kafam karışık, kaotik bir durumun orta yerinde elimde bir terazi, duruyorum öylece... Öfkeme yenik düştüğüm zamanlarım olsa da... Sabır! Ne büyük meziyet... Ama öğreniyor insan... Çaktırmadan tartıyor... Bağırmadan meyl ediyor... Söylenmeden düzenini kuruyor... Bazen kaos bir insanın nefes alması için kurduğu düzene dönüşüyor... Sonra yorulduğundan olsa gerek duruluyor, kaotik gri bulutlar dağılıyor, terazi dengesini buluyor. Yüzde bir gülümseme, ahkam kesecek hala geliyor. Ego mutlu mesut yükseliyor. Bir sonraki dalga onu dibe çekene, kıyıya vurana ya da bulutlara çıkarana kadar, insan kendini kendinin evreni sanıyor...
***
Oysa büyümeli insan, büyüyebilmeli düşe kalka... Bazen bizi düşüren kaçındığımız bir hastalık, içinde bulunmak istemediğimiz bir durum, asla taşıyamam dediğimiz bir duygu bile olsa... Çünkü büyümek sanrıları aradan kaldırıp aynalarla yüz yüze gelmek demek. Gerçeğinle yüzleşip, sonunla helalleşebilmek... Son derken, göçüp gitmeyi kast etmiyorum elbet... Göçüp gitmeden sona geldiğini düşünür ya insan bazen... Bitti der ya... İşte tam da o noktada takılı kalıyorum bazen... Ve sesi açık, görüntüsü uzak kara kutudan bir ses yükseliyor sabah erken:
- Sonunda bitti!
- Hiç bir şey sonsuza kadar bitmez*
görsel / deviantart
* House dizisinden bir replik...
Bu sabah bir program izliyordum, kadın dedi ki "terazi önemlidir, bir kefesine kayıplarınızı, bir kefesine şu andaki durumunuzu koyarsınız, hangisi ağır basıyorsa onun gereğini yaparsınız" Bu tavsiye her ne kadar işe yararmış gibi gözükse de, bence sakin zamanlarda yapılabilecek bir şeydir. Çünkü öfkeli bir hal bu terazinin kefe dengesini bozar. Gerçeklikten çok öfkemizdir kefeye konan ve öfke, karşı kefede ne olduğunu önemsemeksizin koyar ağırlığını. Kazanır!
***
Kazanmak nedir sahi? Ego -kazanmak, yenmek, geçmek, daha iyi, güzel, akıllı, pratik, üstün..... bu liste uzayıp gider- "en" olmak ister. Egoyu beslemek "sen"i yok eder. "Ben" olursun. Oysa ne tehlikeli bir sınırdır o "sen"den "ben"e geçiş... İnsan becerebiliyorsa "sen"den "o"na geçebilmeyi becermeli bence. "O" olursan "bir" olursun demişti Sufim bir keresinde...
***
Sufi deyince göçüp gitmek haline takıldım kaldım. Halam, aslında halamın kızı olan halam - biliyorum anlaması güç, o yüzden takılmayın siz benim kelimelerime - kanser olmuş. Onlarca yıl onkolojide hemşirelik yap, kanserin binbir türünü gör ve sonra onca hastalığın içinden gelip kanser bulsun seni... İlk duyduğumda yaşadığım şokların hiç biri yoktu bu sefer... Neden diye düşündüm, neden? Uzakta olmak, hastalığı, ölümü, çaresizliği duyarsız bir görüş ile kabullenmek mi demek? Öyle olmadığını biliyorum, benimkisi daha çok değersizleşen ömrümün - ki bunun altında yatan sebep yaşadığımız ve bildiğimiz kadarıyla dünyadaki ömrümüzün kısacıklığıdır - bir gün gelip sonlanacağı. Bütün mesele o sona nereden ve nasıl baktığımız sanırım.
***
Doktor sabah programında "yaşlanmak kaçınılmazdır, bedenimiz buna göre programlanmış, bir ömrümüz var, önemli olan o ömre sığdırdıklarımız" diyordu. Haliyle ben de o ömre sığdırdıklarıma baktım. Kendi becerilerim ve bana tanınan fırsatları göz önünde bulundurduğumda pek de başarılı bir "ürün" olduğum söylenemez. Ama elbet birilerinin "işine" yaradım. Peki ya kendimin?
***
Kendim beni doğuruyor bu nedenle bu soruyu cevaplamayacağım, ama size şunu rahatlıkla söyleyebilirim, kendi inanç sistemime göre, şükretmeyi sıklıkla yinelemem gereken bir hayatın içindeyim. Evren(im)! Ne kaos ama...
***
Kaos ve terazi... karmaşa ve denge... düzensiz, kavrayamadığımız bir hal, ağır, içine çeken ve ölçtüğümüz, bir değer üzerinden yorumlar yaptığımız, haktan-adaletten yana olduğumuz düzende kusursuz olduğunu varsaydığımız...
***
Öfkeli bir terazi... Kalibrasyonsuz bir tartı... Yarınını etkileyecek bir seçim... Oysa nefes almayı önerse şu meşhur insanbilimciler... sosyologlar... koçlar... yaşam pınarları... Nefes almayı ve önce "sakin" olmayı... Nedir insanın terazisi... Vicdanı mı? Ne kadar hassas, ne kadar doğru ölçebilir ki insan vicdanı bir durum karşısındaki tavrını...
***
Tavır, meyldir... Kendiliğinden... Kendini belirleyen nedir? Genetik kodları, doğup büyüdüğü kültür, aldığı eğitim, sosyo ekonomik durumu falan filan diye uzar gider bu liste de... İşimiz hep listelerle... Benim kafamsa hala şu terazinin bir kefesinde...
***
Uzun lafın kısası ne demeyin, kafam karışık, kaotik bir durumun orta yerinde elimde bir terazi, duruyorum öylece... Öfkeme yenik düştüğüm zamanlarım olsa da... Sabır! Ne büyük meziyet... Ama öğreniyor insan... Çaktırmadan tartıyor... Bağırmadan meyl ediyor... Söylenmeden düzenini kuruyor... Bazen kaos bir insanın nefes alması için kurduğu düzene dönüşüyor... Sonra yorulduğundan olsa gerek duruluyor, kaotik gri bulutlar dağılıyor, terazi dengesini buluyor. Yüzde bir gülümseme, ahkam kesecek hala geliyor. Ego mutlu mesut yükseliyor. Bir sonraki dalga onu dibe çekene, kıyıya vurana ya da bulutlara çıkarana kadar, insan kendini kendinin evreni sanıyor...
***
Oysa büyümeli insan, büyüyebilmeli düşe kalka... Bazen bizi düşüren kaçındığımız bir hastalık, içinde bulunmak istemediğimiz bir durum, asla taşıyamam dediğimiz bir duygu bile olsa... Çünkü büyümek sanrıları aradan kaldırıp aynalarla yüz yüze gelmek demek. Gerçeğinle yüzleşip, sonunla helalleşebilmek... Son derken, göçüp gitmeyi kast etmiyorum elbet... Göçüp gitmeden sona geldiğini düşünür ya insan bazen... Bitti der ya... İşte tam da o noktada takılı kalıyorum bazen... Ve sesi açık, görüntüsü uzak kara kutudan bir ses yükseliyor sabah erken:
- Sonunda bitti!
- Hiç bir şey sonsuza kadar bitmez*
görsel / deviantart
* House dizisinden bir replik...
kaybedenin olduğu bir yerde kazanandan bahsedilemez gibi geliyor zaten bana...
YanıtlaSil..ve *ardından yeniden bir doğuş başlar!
YanıtlaSilAn'a dair yazdıklarını okurken, kendimi buldum her satırında!sanki kâğıda uzanan el benim ellerimdi!duyumsamaların, hissettiklerin ve her bir olguya dair düşündüklerin... işte o kadar olur! Sen adını öyle güzel taşıyorsun ki evren!her şeye rağmen direnen ve her mevsimi doyasıya yaşayan/yaşatan -evren'i- seviyorum ben!. O'nu doğru okumak gerek!. Ve sevgili Sufi'yi özlemle anıyorum..Ne çok izler bıraktı ardında...
Nasıl güzel yazmışsın Evrenciğim kalemine, yüreğine sağlık..Güzel bir haftasonu dilerim..Sevgilerimle..
Evrenim, denge dediğin şeyi zorladın mı olmuyor, ortaya çıkan o sonuç insanı kasım kasım kasıyor hatta bazen.
YanıtlaSilGönül terazimiz hep doğru tartsın, yolumuzu kalbimiz aydınlatsın, işte o zaman öfkeyi aynı değerde birşeyle tartabiliriz belki; sevgi gibi, dostluk gibi, sadakat gibi, huzur gibi :)
Öperim çok
"her kapanan kapı yenisi açılabilsin diye kapanır der" seni sevdiğimi söyler bir de öperim :))
YanıtlaSilöfkenin kazanması bir kazanım değil ki zaten guguk... çoğunlukla büyük bir yıkım.
YanıtlaSilbu aralar böyleyim işte esmirim. gidip geliyorum, bazen de takılıyorum. sevgimle...
YanıtlaSilah o gönül terazisi... bir de hayal ettiğini yaşasa şu hayatta değil mi sokağımın kedisi.
YanıtlaSilben de kocaman gülümserim pilli kız :)
YanıtlaSilgelinlik
YanıtlaSil