Severim kırmızıyı...
Burcumun bir özelliği olması bir yana, çağrıştırdıklarıdır beni kırmızıya bağlayan.
Ama öyle her tonunu sevmem.
Tutkulu olmalı, beni içine çekebilmeli.
Yakıcı olmalı ama ısıtacak kadar.
Tıpkı aşk gibi...


Kırmızıda huzur yoktur. O sevmek gibi değildir.
Emin olamazsınız kırmızının siz de çağrıştıracaklarına.
Mesela ben dozunda severim kırmızı. Üzerimde taşırken fazla olmamasına özen gösteririm.
Yakar çünkü. Gözü alır. Size fazla gelmese karşınızdakine ağır gelir.
Tıpkı aşk gibi...
Oysa sevmek öyle midir?
Bugün büyük bir keyifle yazılarını okuduğum Haşmet Babaoğlu'ndan bir alıntı var gene.
Bir arama motorunda "Haşmet " yazınca çıktı karşıma.
Kırmızıdan aşktan söz ederken...
"Nasıl oluyor da, "seni seviyorum" lar bir süre sonra ve iç burkucu
biçimde "beni boğuyorsun"a dönüşüveriyor?
Uzun ve acıklı bir hikaye..
Ama şurasını olsun söylemeliyim;
Sevmek ağırdır. Uykuları kaçırır, uyanıklığı sarhoşluğa çevirir...
Oysa modern insan her şey hafif olsun istiyor, sevmek bile !...
Mümkünse sadece sevilmek istiyor.
Ancak ayrılık acısı çökünce, terk edilince, özlem ateşiyle yanınca
farkediyor ki,
Seviyormuş..."
Aşklarınız ve sevgileriniz kırmızıya dönüşsün ama kavurmasın dilerim.
PS: Bu hafta 1 yıl arayla yaptığım iki kolyeyi yanyana koydum. İlki çok sevdiğim ablam içindi. İkincisini kendime yaptım sonra.
Bu çiçeği ilk gördüğümde; ince, uzun boyunlu, bakımlı ve kokoş biri canlandı gözümde... Ortaya bu tasma çıktı. Fotoğrafta belli değil ama yeşil kristallerin çevrelerinde çok ince sarı yaldız var. Böylece sarı materyal ve zincirle birbirini tamamlamış oldu.







