ŞİİRİN TADI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ŞİİRİN TADI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Haziran 2010

BEŞİ YİRMİ GEÇE

I - KARŞILAMA

güneşi ben doğurttum o sabah
          saat henüz beş yirmiydi
ben erkenden uyanmasam doğmayacaktı o sabah
                                                                 güneş falan

elime aldım fırçayı, pudradan bir maviye boyadım gökyüzünü
ve ekledim biraz pembe
                         pudraydı onun da tonu
sonra bir parça güneşten çaldım
yaydım onu bir güzel mavinin, pembenin ve
arada kalan beyazların üzerine

böyle bildiğin pudradan bir turuncu
                                         hare hare
güneş geldi  ağır ağır karşıki tepelerin ardından
kuruldu baş köşeye
                  öyle turuncu


II - HAYAL KIRIKLIĞI

koşarak geldim sana
müjdemi isterim diye
bağırdım merdivenlerden
                               güneşi bu sabah doğurttum, ben!
                               bu sabah güneşi doğurttum, ben!

çalmadan açtım kapını
yatıyordun yatakta sere serpe
yanından kalktı
mahallenin fettan dilberi
bir bakış attı bana
baktı gözlerime
         sen istediğin kadar doğurt güneşi
         lafı olmaz benim tende bıraktığım izle kıyaslanınca
                                                                               dedi

o gözlerime baktı ve dedi, altını çize çize
lafı olmaz
            dedi
senin 13+1 olmanın
çünkü benim saçlarım kızıl
çakma olsa bile
yüreğimi boyadım sahte bir iyilikle
süsledim daha da sahte bir gülücükle
                      
ah o doyumsuz kevaşe
babası sevmedi çocukluğunda diye
ah etmiş kendine
dişinin izini bırakmadığı bir erkek kalmasın istiyordu geriye
dağıtıyordu acısını er tenlerine
tek bir diş iziyle


III - DAYANIŞMA

çıktım dışarı
baktım gökyüzüne
biraz pembe
biraz mavi
biraz turuncuydu ve pudra gibiydi tonu

kadınlar uyandılar sessizliğime
ağladılar
        dolu
sanki hepsi kocalarından kalan izlerin dişleri
çarptılar bedenime
delik deşikti yüreğim
yağma be yağmur, yağma üstüme üstüme
ben doğurttum güneşi bu sabah henüz beşi yirmi geçe
üstelik yatıyormuş o kevaşe erkeğimin bedeninde

ağladılar kadınlar
                        dolu
kızıl saçlı kevaşa gülüyordu
                        yayvandı ağzı
yağmur yağıyordu
                       dolu
parlak saçlarında er kokusu
yayıldı bütün mahalleye


IV- BAŞKALDIRI

zafer benim dedi,
ağladılar kadınlar
bizim suçumuz neydi baban seni sevmediyse diye
hepsi beni düşleyecekler, yalnız beni dedi,
uzun saçlarını savurdu geriye
bir o kadar sahte bir o kadar süslü gülüşü ile

ağladılar kadınlar
biraz mavi
biraz pembe
biraz beyaz
biraz turuncu
pudra tonuydu
                    aldatılmışlıkları

ağladılar kadınlar
güneş bile yetmedi
                kurutmaya yaşları


V- DİRENİŞ VE UMUT

ağladılar kadınlar
ağladılar kadınlar
             ağlayın be kadınlar
             ağlayın bütün gece
                                  sabaha kadar

ben yarın erken kalkarım doğurturum güneşi
daha kızıla çalar turuncusu
         daha bir turuncu olur gövdesi
                 daha da bir kızıl olur kolları, yani
kurusun gözyaşlarımız
kurusun da yeni bir günün doğuşunu kutlayalım
                                                    hep birlikte
merak etmeyin ben erken kalkarım
                                       doğurturum güneşi
yarın sabah da beşi yirmi geçe
hadi gidin
uzanın yataklarınıza dinlendirin bedenlerinizi
yarın
yarın yepyeni bir güneş doğacak
daha da kızıl turuncu
sahteliği ortaya çıkacak kızılının
sahteliği ortaya çıkacak gülüşünün ve gözlerinin
alıp başını gidecek birazcık kaldıysa ar damarı
                                                           hani henüz çatlamamış
ve varsa yüreğinde bir köşede bir parça utanç
çocukluktan kalan
saf ve temiz
bir yan kaldıysa, hâla
kafasını kaldırıp bakamayacak yeni doğan günün güzelliğine
doğmayacak gün onun için bir daha
o yüzden
        kadınlar
siz gidip yatın yataklarınıza 
sarılın sımsıkı sevdiğinize
yarın ben güneşi doğurtacağım
                                     erkeğimin bedeninde
                                     beşi yirmi geçe
                      

                                                                        
DÜZENLEME : Bu şiir ilk yazıldığında tek bir parça olarak yazılmıştı aslında, Sevgili Ebruli'nin yorumu üzerine, parçalara ayrıldı ve ilk parça (I-KARŞILAMA) ona bir armağandır; dilerim, mutluluk dağıtan fırçan hiç eksilmesin elinden.


 Mayıs, 2010 - Bursa
Fotoğraf / Red Veil

10 Haziran 2010

Aşk ve Sürgün

266/365, © Okan Akan



Seninle bir sahil kasabasının yağmurlarında ıslandık biz
Sandık ki güneş hiç göstermeyecek yüzünü
Öylesine lacivertti deniz, koyu ve sonsuz
Ve öylesine griydi gökyüzü, pürüzsüz ve derin
 
Şimdi kuruyorsa üstümüz başımız
Ve yüreğimiz
Ve hatta sevgimiz kuruyorsa, güneşin altında
Güneşin bir suçu yok sevgilim
Biz aşkı,
Büyüyen bir çam ağacının sürgünlerine yükledik
Uçuk yeşildi rengi
Ve güçlüydü kökleri
Yağmurlarla geldi
Yağmurlarla gidiyor şimdi
 
 

07 Mayıs 2010

TAS TAMAM



Hangimizdik tam söylesene
Hangimizdik sevdadan susan

Ben seni küsurlarında sevdim
Kusurlarınla da severdim

Söylesene
Neydi tas neydi tamam


__________________________________

10 Nisan 2010

KAR YAĞAR MI NİSAN'DA...

10 Nisan 1972, 03.30

 


Kar yağıyormuş ben doğduğumda
Nisan'da
İçimin üşümesi belki bu yüzden

Annem illa güneş banyosu yaptırırmış bana
Karda
Yüreğimin sıcaklığı belki bu yüzden

Çok soğuk olurmuş geceleri, sarılırlarmış bana
Uykuda
Sarılıp uyanmayı sevmem belki bu yüzden

Hiç görmedim ben doğduğum şehri
Büyürken
Bakışlarımdaki hüzün belki bu yüzden

Ne zaman düşecek olsam, tutarlarmış ellerimden annemle babam
Yaşamaya tutkuyla sarılmam belki bu yüzden

Üzüldüğüm anlarım olsa da
Çok sevdim seni hayatım ben
Bugün düşününce yılları
Gülümsemem bu yüzden




21 Mart 2010

KÖKLERİN ACIR KENDİNE / ÜÇLEME

I - KARŞI ORMAN
Bazen, yıkıldığında bir ağacın,
Sanırsın ki, bir tek senin ormanında yıkılmıştır bir ağaç kökleri titreye titreye...
Ve sanırsın ki bir tek senin ormanında çıkmıştır yangın...
Ve sanırsın ki bir tek senin topraklarını vurmuştur kuraklık...

Sen sanırsın ki bir orman sen
Bir ağaç senin ki
Bir yudum suya muhtaç bir kökün

Karşı ormana baksan
Duyacaksın çığlıkları
Göğe değecek selvilerinin ucu
Gidip yangını bir an önce söndürsün isteyeceksin
Dileneceksin çiçeklerini açıp buluta
Daha hızlı, daha hızlı ulaş karşı ormana



II -GÖL VE AĞAÇ
Bazen, yıkıldığında bir ağaç bir gölün üzerine
Bir tek kendi yansımasını görür
Bir de acıyan köklerine ağlar sessizce
Oysa o gölün de acısı, seni görmek

Damlayan yaşını kendine katıp çoğalırken ses çıkartmıyorsa
Gözyaşını gözyaşına eklediğindendir
Hiç düşündün mü
Bir göl, her rengin koyusuna neden bürünür




III - KÖK VE YÜREK
Köklerin acır, devrildiğinde
Kendi  yansımanı görüp
Senden öteye gözünü kaparsan
Kendi ormanında
Bir tek kendi yüreğin acır
kendi
     kendine







Fotoğraf / Bartek

10 Mart 2010

TUZLU PUSLU GRİ




bugün içimde amansız bir öfke var
             esip yok etme isteği
bugün içimde çökmüş bir hava var
      koyu gri, puslu ve gölgeli

koptu kopacak
yüreğimi yüreğine bağladığım
                  duygularım

koptu kopacak
      hayat
      koptu
kopacak




Oysa beni yaşarken tanı istemiştim
Yüreğim hala sana atarken
Sana sorsalar şimdi
Bilir misin gözyaşım ne renkti
Tadı neye benzerdi






Fotoğraf / darkshape

26 Şubat 2010

MAŞUKA UYANMAK















Bilmez misin ne der Yunus Emre 
“Biz sevdik, âşık olduk, sevildik, maşuk olduk.”



Kuzinede pişmiş taze ekmek kokusuna uyandım
Yanımdaydın


Suyumuzu kesmiş köylü
Onlardan değiliz diye
Kendince dışlamış bizi

Ah be köylü
Bilmez misin
Dağları delen maşuk
 Suyu da doldurur köyün çeşmesinden güğümlere

Ki o maşuk
Aşkını fısıldar
Her uyandığımda dudağıma
öpe öpe

Taşığı güğümlerde ısıtır suyu
Yıkar ellerimi ellerine alıp
seve seve

Sen bilmezsin köylü
Aşıkla maşuka
vız gelir
dere tepe
 O gerekirse kor eder yüreğini
Pişirir gene ekmeğini
Taze ekmek kokusuna uyansın aşkı 
Maşuku yanındayken diye


Kuzinede pişmiş taze ekmek kokusuna uyandım
Bu sabah da
Yanımdaydın

Gününe aydınlık
Yüreğine aşk dolsun
Aşk olsun sana maşuk
Aşk olsun...





 

24 Şubat 2010

NİSANDA BEN






Nisanda
Yaşam yeniden yeşerdiğinde
Köklerin gücü yapraklara erdiğinde
Nisanda

Yitip gitmek istiyorum
Ormanında
Çoğalmak ırmaklarında
Karışmak toprağına

Dallarında ağaç bir ev
Penceresinde sen
Penceresinde ben
Bakmak istiyorum yarınlara
Nisanda

21 Şubat 2010

OYA





Ey aşk!
Yağ üzerime yağmur gibi
Boyun eğer ıslanırım altında

Yeterki yüreğimin desenini bozma
Ben onu iğnelerle işledim yokluğunda



18 Şubat 2010

DİLEK





İyilik ol
Güzellik ol
En çok da sevgi ol
Yağ üzerime

Üzerime yağ
Saldım şemsiyelerimi gökyüzüne

Sen yağ üzerime
Üzerime yağ
Sen yağ sadece
Ben ıslanayım
Islanayım seninle
Güneşli günlerde




17 Şubat 2010

YAS


Karşılıklı mıydı
            Bilinmez...
Bekleseydi...
Karşılık bulur muydu
            Bilinmez...


B/oyunca sürmüştü aşk...


Oyun bitti...


Geride boyunca hüzün bıraktı...
Boyunca bir acı
B/oyunca bir ölüm...


Ya'sını düşünse,
              Belki ölmezdi...
Ya kalsaydı...
              Bilinmezdi...

O gidişin ardındaki yasını düşündü,
Yasını tuttu,
Ya'sını unuttu...
Ya'sı umuttu...
Yası ölüm...



Fotoğraf / deviantART

08 Ocak 2010

ÇALAN MELODİ





Griye çalan gökyüzü
Metala çalan bir ağız tadı
Hüzne çalan bir yürek
Çıkan melodi,
İç burkan cinsten
Uzun soluklu dinlemelere imkan vermeyen

Tıka kulaklarını
Görme
Kapa gözlerni
İşitme

Sadece bak
Bak yüreğimden geçenlere
Görmesen de
Belki yüreğin anlar
Yüreğimi sebepsizce

Sevmek
Görmeden
İşitmeden
Dokunmadan

Sevmek
Çığlık çığlığa
Bugünlerde

__________________________________
Fotoğraf/deviantART

09 Aralık 2009

( Yol + cu ) + luk = Aşk

Yol sana çıkıyordu
Yolcu sana...
Yolculuk bir düştü, her seferinde yönü aşka

Yol sana çıkıyordu
Yolcu sana...
Niyet yola çıkmaksa da
Aşk bu; her seferinde geçit vermiyordu sevdaya

Yol sana çıkıyordu
Yolcu sana...
Yolculuk bir düş'tü, eşitlik bazen bir küçük eğik çizgi ile kolayca bozulsa da

Düş; yüreğince olsa da,
Gerçek; yüreğine uymasa da


Yolculuk düş/tü... Yolcu düştü... Yol düş...





Yolculuk bir yolcunun yola çıkma niyetiydi, yol hep vardı, yolcu hep hazır...
Yüreğinde kocaman sevdalarla, yeni yepyeni bir aşka yelken açan sana;
dilerim bu sefer yolculuğun son durağı yüreğince olur.
Düşün gerçeğin, gerçeğin düş gibi olur.



03 Aralık 2009

YOL



Bir yolculuğa hazırlanıyor yüreğim bugünlerde
Yatağımın yanında hazır bavullarım her an sana gelmeye

Ben çalmadan açacaksın kapını
İçmekte olduğun kahvenin dumanı tütüyor olacak masanın üzerinde
Oturacağız karşılıklı pencerenin yanındaki ahşap masaya üzerinde yazdan kalma tek bir kurutulmuş ortanca
Bir kahve uzatacaksın bana nasıl içtiğimi sormadan
Avuçlarında ısıttığın sevda yorgunu yüreğimi geri verirken bana
Öpeceksin dudaklarımdan bir teşekkür etmeye fırsat bile tanımadan
Sahilin rüzgarı getirirken dalgaların nemini yüzümüze
Gözünün gözümü sevdiği o anda, uzanıp masaya sonsuzu koyacaksın(*)


O nedenle bir yolculuğa hazırlanıyor yüreğim bugünlerde
Yatağımın yanında hazır bavullarım her an sana gelmeye

Bekle...


_________________________________________________________________

(*) Dize Edip Cansever'in Masa da Masaymış Ha! adlı şiirinden esinlenmedir...


25 Kasım 2009

ELBET / EVET



sen baktın bana uzaktan,
gördün elbet...
ben baktım uzaktan,
gördüm evet...

söyleyenecekler
takılıp kaldı gözlerde
vazgeçtik içimizden yükselenden

GEÇTİM SENDEN
GEÇTİN BENDEN
KALDIM ELBET
KALDIN EVET

_________________________

İlk Yayın Tarihi / Mart 2009

KAYDIMI SİLDİRMİŞTİM BEN





Biliyor musun ben dışarıdan bitirdim ilkokulu
Herkes kitaplardan öğrenirken a-b-c-yi
Ben İlhan Selçuk okurdum mesela
Ablalar ağabeyler oynarlarken birbirdir ve saklambaç
Ben kaybolurdum hayat denen sinemanın ışığında

Biliyor musun ben dışarıdan bitirdim liseyi
Herkesin bir sevgilisi vardı öptüğü
Ben Denizleri öptüm bir dar ağacında
Ablalar ağabeyler tüylerini dökerken aşk bahçelerine
Ben kaybolurdum hayat denen karanlıkta

Biliyor musun ben dışarıdan bitirdim üniversiteyi
Herkes bir rol kapma heyecanıyla otururken sıralarda
Ben Tutanamayanları okuyordum ısrarla
Ablalar ağabeyler içli içli gülerken akşamdan kalma sevişmelerine
Ben kaybolurdum hayat denen yalnızlıkta

Biliyor musun ben gene dışarıdan bitiriyorum hayatı

Kaydımı aldırdım bu sabah okuldan
Herkes pis oyunlarını oynarken içi boş canımlarla
Ben ağlıyordum yüreğe ve inanmışlığa
Ablalar ağabeyler akşamdan kalma aşk naralarını atarken şehrin en afilli orospusuna

Ben kayboldum hayatta…




________________________________________

İlk Yayın Tarihi / Şubat 2009
Fotoğraf / 1x.com

22 Kasım 2009

BEKLE/MEK BAZEN




Bazen
yalnızlık güzeldir
Ve yalnızken bekle/mek
Yüreğindekini

Gülümse/mek güneşe
O anda yüzüne vurmasa bile
Bil/mek yakında geleceğini

Bazen beklemek güzeldir
Ve tek başına olmak
Yüreğindekiyle birlikte

Islan/mak yağmurda
O anda üzerine yağmasa
Camına vurmasa hatta
Bil/mek yakında yağmurlarla geleceğini
Yeter sana...

Yalnızken yüreğindekini beklemek
Güneşli bir günde
Yağmurun yağması gibi
Hiç görmediysen gökkuşağını
Bekle/mek ölüm gibi



18 Kasım 2009

KAPI ARALIĞI





Sen hiç aralanan bir kapıdan

baktın mı uzağa
yakını görerek
biraz ürkek
biraz telaşlı
biraz meraklı

baktın mı yakına
her adımda geleceği düşleyerek