07 Şubat 2009

KORKAKSIN



İçmeden çekilmiyordu hayatın çilesi…
Akşamdan akşama içerdi genellikle… Tek başına.
Bir duble hazırladı kendine suyu az…
Buzlu içmezdi rakıyı sevmezdi öyle.
Zaten babası da dememiş miydi?
Su soğuk olacak diye…
Buz bozar rakının keyfini, rakının keyfi bozuldu mu seninki hiç iflah olmaz derdi. Bir de gülerdi dolu dolu her seferinde…

Babasını kaybedeli neredeyse 20 yıl oluyordu. Askerden döndükleri gece oturmuşlardı bir meyhanede.
“Gidip isteriz kızı ne diye vermeyeceklermiş benim aslan gibi oğluma demişti.” Eve gittiklerinde annesi, "kendine benzettin benim oğlumu da" deyip duruyordu. Ağlıyordu içli içli... Sarıldı anacığna "merak etme dedi hayırlı bir şey için içtik bu gece". "Hayrı batsın" dedi annesi. Güldü adam, gülümseyerek uykuya daldı aylar sonra ilk defa. Nasıl da rahat bir uyku uyumuştu o gece. Ne olurdu bir gece daha içebilselerdi... Ne olurdu sevdalısını istemek için gittiklerinde babası da orada olsaydı. Olmadı işte. Zaten ne istediği gibi oluyordu ki hayatta.

Karısı da zamansız ayrılmıştı bu kahpe dünyadan, karısını aldığı gün derin bir of çekti hayata. Bir küfür etti şöyle oturaklı… Zaten bir daha da düzelmedi araları o günden sonra hayatla.
2-3 ufak tefek kaçamak dışında başka kadın da olmamıştı ki yanında. Kadın sanki biliyormuş gibi öleceğini, sürekli dalga geçerdi adamla, benden başkası olursa yanında görürüm yukardan bozarım işinizi valla derdi. Senden sonra kimse olmayacak sol yanımda diye cevaplardı adam her seferinde kadını. Tutmuştu da sözünü, kadınından sonra kimse olmadı sol yanında.

Hayat da izin vermiyordu tutunmasına. İşsizdi, parasızdı, güçsüzdü bir kadın için. Kendi istediğinden değil valla değil. Hayat kazık atıyordu ona. Hem son girdiği işte o şerefsiz oturmasaydı karşısında, gevrek gevrek gülmeseydi her olana… Dayanamayıp ağzını yüzünü dağıtmak zorunda kalmayacaktı adamın. Patrona anlatmaya çalışırken bir de patrona girişince, mahkemelerle uğraştı aylarca. Allahtan hakimi dövmedim diye kahkaha attı doyasıya. O akşam her zamankinden fazla içti adam, bir pakete yakında sigara bitirmişti. Normalde 2 dubleyi geçmezdi bilemedin bir de tek alırdı en fazla. Adam o akşam ilk dubleyi karısı için içti, hayatın ilk kazığı değildi ama azımsanmayacak şekilde sağlam bir kazıktı. Yapılacak en güzel şey içip içip şarkılar söylemek olur sana dedi. Başladı hüzün makamındaki sesiyle avazı çıktığı kadar bağırmaya

Öyle sarhoş olsam kiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii
Bir daha ayılmasam
Unutsam o günleri
Yarınları unutsammmmmmmmmm



İkinci duble de yarınlara gitti… Umutlarına, doğmamış çocuğuna, gidilememiş tatillere, görülememiş filmlere…

Fazladan bir dubleyi babası için içti, biraz kederli biraz öfkeliydi, çok erken bırakmıştı onu tek başına.En çok ihtiyacı olduğu yaşı gelmişti, adam olacaktı babası gibi adam gibi adam olacaktı ki… Ulan hayat dedi zorun ne senin benimle be…
Şişenin dibini hayata içti adam o gece…
Kalleşsin ulan dedi. Kalleşsin işte o kadar. Başka da bi bok değilsin.
O gece kentin bütün sokaklarında gezdi adamın sözleri…
Duyan akşamcılar birer kadeh kaldırdılar adama saygıyla…
Hep birlikte sövdüler hayata:
Önce kurallar koyuyor, cevaplar istiyorsun.
Karşındaki kurallara uyup da istediğin cevapları verince de
Ben yokum diyorsun...
Kalleşsin ulan hayat kalleşsin ama bir o kadar da KORKAKSIN


________

O GECE İLK DEFA



Günlerdir güneşli olan havaya inanamadı o sabah uyandığında… Önemsemedi önce on günden fazladır açan güneşin o sabah görünmemesini… Gelirdi elbet bir yere takılmıştır mutlaka diye düşündü ve gülümsedi aynadaki yansımasına…

O sabah gene uykusuzdu. Gece ikiyi biraz geçene kadar beklemişti adamın aramasını. Adam içince geç saatte mutlaka arar, uzaklarda olmanın özlemini; “Kadın
özledim seni, geleceğim ulan yanına, hadi uyu şimdi”
diyerek dile getirirdi... Bilmezdi adam, kadın her uyanıştan sonra bir daha uykuya yatamaz, düşlere dalardı sadece. Sabah olurdu kadın adamın geride bıraktığı saatlerde hep adamı merak ederdi. Adam bazen aramalara cevap verir, bazen de tüm gün ortadan kaybolurdu.

Kadın o sabah da içindeki korkuyla uyandı güne. Günlerdir güneşli olan havada bir gariplik vardı. Zaten adam da aramamıştı gece. Belki erkenden yatıp uyumuştur diye düşündü. Kötü bir şeyler olmadığını umarak.

İşlerini planlamak üzere masasının başına geçti. Laptop’unu açtı. Yoğun günlük programını gözden geçirdi. Ötelenebileceklere yeni tarihler girdi. Asistanına paslayabileceği işlere gerekli notları düştü. İşlerinin büyük bir kısmını asistanına bırakmış olmaktan huzursuzdu ama bu haftasonu çalışmak için uygun bir zaman değildi. Kalktı koyu bir kahve yaptı. Beklemek dedi…
Beklemek neden boğar bir insanı bu kadar…

Cümlesi bittiğinde…
…..

Kadın : Kaç uçağı ile geliyorsun???
Adam : Her zaman ki gibi 19:30 da havaalanında olurum canım???
Kadın: Bekliyor olacağım kapının diğer tarafında…

Nasıl da beklemişti boşuna. Adam gelmişti de kendini bırakmıştı aslında başka kollarda. Kadın kapı açılır açılmaz anlamıştı adamın bakışlarını kaçırmasında farklı bir suçluluk vardı. Adam öperken kadını, kadın aldatılmış yüreğini eline aldı… Ve adamın kulağına fısıldadı. “Hiç yakışmadı canım sana, hem de hiç”


Kadınla adam o günden sonra bir daha hiç eskisi gibi bakmamıştı birbirlerinin gözlerine…


Ve kadın o günden sonra hiç sevmedi beklemeyi…


Yıllar sonra gene bir sabah uyandığında ki bu sefer neden beklediğini bile bilmiyordu, bekliyordu kadın. Hayatında belirsizlik olduğunda hayatı duracak kadar kontrollüydü ve hayat her seferinde kontrolün onun elinde olmayacağını ona öğretiyordu. Ama kadın inatla her seferinde kontrol onda olsun diye onlarca soru soruyordu hayata, çoğu cevapsız kalan…
...


Cevapsız bir sorunun muhatabıydı o sabah ve ne olacağını bilmiyordu. Gene de sabahtan başlamıştı hazırlanmaya geceye… Kuaföre gitti. Saçını boyattı. Ağda yaptırdı. Manikür, pedikür… Klasik bir kadın telaşıydı yaşadığı. Kaç defa gitti eli telefona saymadı… Ama aklından kaç defa aynı soruyu sorduğunun biliyordu…
Bir de bu gece orada yalnız olmak istemediğini…


Eve dönerken adamın en sevdiği şarabı aldı. Gece başlamadan belki bir kadeh şarap içeriz diye düşündü. Kadehlerine baktı sanki yerlerinde olmamak gibi bir seçenek varmış gibi… Gece bittiğinde belki eve dönerler diye düşündü. Yatak odasının kapısını açtı. Uzun zamandır bu odada uyumuyordu. Hatta bu eve taşındığından beri hiç uyumamıştı. Mis kokulu çeyiz sandığından çıkardığı en sevdiği çarşafları yaydı. Yatağının sol yanına baktı. Kapadı kapıyı…


Evden çıkmak üzereydi. şaraptan bir uydum aldı. Aynadaki yansımasına baktı. En güzel maskelerinden birini seçti kendine ve kapadı kapıyı…


Araba kalabalığın içinden geçerken kadın maskesinin ardına gizleniyordu. O başkaları için her zaman parlayan bir yıldızdı. Araba ineceği yere yanaştığında, dışarıdaki yağmuru fark etti ve bir de hala adamı beklediğini. Kapıyı açan bodyguard şemsiyeyi tuttu kadının güzelliği bozulmasın diye… Kadın ilk adımını attığında flaşlar da patlamaya başladı ardı ardına… Kadın en büyük korkusu ile yüzleşiyordu. Kırmızı halıda tek başına yürüyemeyecek kadar güçsüz hissediyordu kendini. Muhteşem yalnızlığının fotoğrafları çekiliyordu art arda… Kadın ağlıyordu gülümseyen maskesinin altında…Bakar mısınız bakar mısınız bağırışları arasında ilerlerken kapıya, flaşlardan farklı bir ışık gördü. Adam oradaydı, kalabalığın içinde. Gelmişti. Yanında değildi ama oradaydı işte. Ve kadına uzatmıştı elini. Kadın baktı adama.
Gülümsedi. Son bir poz için kameralara döndüğünde... Maskesini fırlatıp attı.
Artık ihtiyacı yoktu sahte gülüşlere... Kadın hiç olmadığı kadar dipdik duruyordu ve gülümsüyordu adama. Kendinden emindi kadın ve biliyordu adam. Kadının gözlerinin içi bundan daha fazla gülemezdi...

...

Kadın ve adam gece boyunca yanyana durmadılar ayrı ayrı girdikleri kapıdan o gece beraberce çıktılar.

...

Ve
Kadın
İlk defa o gece...
Kontrolü adama bıraktı…

__________________________________________________________

06 Şubat 2009

KARŞI KIYI




03.10


Saat 03:10’u gösteriyordu son maili attığında…

“geldim demekle eşti arayışın
ve gittim demek kadar acıttı içimi”

Son satırlardı hayata kazınan. Kalktı masasının başından. Koridorda yürüdü yavaş yavaş.
Üstüne giyindi kadınlığını, telaşını ve sevdasını yavaş yavaş.
Aynada baktı kendine…
Saçını taradı, rujunu sürdü, yavaş yavaş…

Kadın adamla ilk karşılaşmalarında en güzel haliyle olmak istiyordu. Hazırlandı o yüzden yavaş yavaş. Zamanı durdurmak ister bir hali vardı. Kapıyı kapadı. Kilitledi yavaş yavaş
Merdivenlerden indi. Telaşsız ve sakindi. En az 1 saatlik bir yolu vardı. İki saat önceden çıkmıştı yola, sevdiği adama giderken zamanı olsun istiyordu. Direksiyona oturdu.
Arabayı çalıştırdı. Radyoda bir kanal buldu. Koyuldu yola yavaş yavaş.

Yol boyu düşündü kadın, daha ilk karşılaşmalarıydı ama ne çok şey yaşamışlardı anlarda…
Korkuyordu kadın, anlar kadar güzel olmazsa karşılaşmaları diye ve yavaş yavaş yol alıyordu bu düşüncelerle…

Limana geldiğinde, arabayı park etti. Arabadan inmeden önce saatine baktı. En az 20 dakika vardı. Ne demişti adam, 20.40’da orada olacakmış. “En erken böyle gelebiliyorum yanına. Çok kalayım istiyorum yanında.”

Kadın çay bahçesindeki boş masalardan birine geçti, limanı görecek şekilde oturdu ve bir çay söyledi. Çayı şekersiz içerdi ama gene de karıştırdı yavaş yavaş…

Uzaktan çok uzaktan gördü önce, yakınlaştıkça, hızlanmaya başladı yüreğinin atışları.
Adam binmiş miydi o gemiye onu bile bilmiyordu aslında. Son konuşmalarında
adam geleceğim demişti. “Bekle beni, geleceğim.” Kadın da “Bekliyor olacağım karşı kıyıda demişti.” Adam duymuş muydu bilmiyordu. Bir daha da hiç konuşmadılar adamla bu konuda. Çayından bir yudum daha aldı biraz telaşlanarak. Gemi yanaşınca limana, kadın kalktı hızlı hızlı yürüdü limana doğru. Yaklaştı karşılama kapısına saatine baktı 20.40’tı. Tam saatinde yanaşmıştı gemi.
Kadın karşılama kapısının ardında bekledi…
Kadın kapıda bekledi…
Kadın adamı bekledi…
Kadın bekledi…



Kadın hızlı hızlı yürüdü arabasına
Zamanı ileri almak telaşı sarmıştı kadını.
Arabaya bindi. Hem ağlıyor hem de sövüyordu hayata…
Söz vermiştin dedi...
Hayata kazıdığı son söz de bu oldu.



Adam ertesi gün gazeteyi açtığında başlığa takıldı önce
“Yalova – Bursa yolunda beklenmedik bir kaza”
Haberdeki her ayrıntıyı okudu defalarca…
Oturdu olduğu yere. Bir sigara yaktı. Derin bir nefes aldı.
Gemiden inmeye cesaret bulamadığına artık daha fazla yanacaktı.



_______

05 Şubat 2009

ÖRTÜ


Bu Gece, Belki! (*)

üzerine düşülen küçük not


Bu gece üstüm açık uyuyacağım

Belki gelip sarılırsın diye

Huzurdan ilmek ilmek dokunmuş

Renklerini aşktan almış
bir örtü olursun üzerime

Kimbilir bu gece

Sen uyursun benimle

Uzaklardan
çok uzaklardan gelip

Sarılırsın bedenime

______


YOLCULUK


Yüreğimde bir sızı kalacaktıysa da
Gelmediğin için değil
Gelip de gittiğin için olsaydı bari...


Tutacağım elini
Son sözlerin mi olacaktı yani.
Sana inanmışlığın hüznü
Son aldanışın eseri şimdi

Ben sana sevdalandım
Sana sarıldım
Seninle uyudum sanıyorsun

Sen daha anlamıyorsun
Ben bendeki seni sevdim en çok
Ellerini tutacağım demiştin

En büyük acın içinden çıkıp da

karışınca güne
Ben sen de yok olma pahasına
Senle bakacağım yüreğinin derinlerine
Acının yokluğu geride koca bir
boşluk bırakacak
sen bana kızacaksın umarsızca
Ama gene de geleceğim sana
Tutacağım elini
Seveceğim yüreğini
Bilsem de aslında senin için
Karanlıkta bir yalnızlık duygusuyum sadece
Ve bilsem de aslında sen bana değil
Sendeki bana sevdalısın


İçerlemiyor değilim ama
Boş ver sen bana bakma


Ben bineceğim bir otobüse
Yol boyu terettüt edeceğim içten içe
Ama sen dememiş miydin bir seferinde
Tereddüt etmek iyidir
İnsan doğruyu bulur yüreğinde
Ben sadece yüreğimi alıp yanıma
Geleceğim yanına
Kırsam da kırılsam da
Sürse de bir gün bir gece
Gene de geleceğim yanına
Tutacağım ellerinden
Öpeceğim doya doya
Başka hiç bir şey için söz veremem ama
Tutacağım ellerinden...
...

______

04 Şubat 2009

VERTISUS


Bir aydan fazladır görüşmüyorlardı…
Kadın masasının başında son katılacağı kongre bildirgesini hazırlarken, konuşmaları geldi aklına:
...
- Sana geleceğim bu gece
- Hem de bu gece nasıl olacakmış o
- Bulduğum ilk araçla
- Zaten gecenin bu yarısı kesin bulursun bir araç
- Koşarak gelirim ben de…
...

Ertesi gün gelen maille adamın ne kadar ciddi olduğunu anlamıştı. Lütfen Ciddiye Alın başlığındaydı... Sevdiği adamdan geliyordu. Heyecanla maili okumaya başladı. Sevgilisi gene harika bir öykü kurgulamıştı. Sevdiğine Koşan Adam – Vertisus adında. Ve bir link vardı mailin sonunda.
www.sevdiginekosanadam-vertisus.com.tr İnanamadı. Linke tıkladı. Adam yola çıkmıştı o sabah. Yıllık izninden 10 gün almıştı. Üzerindeki tişörtte SANA GELİYORUM… yazıyordu. Deli demişti içinden. Serseri…


Yola çıktığının 5. günüydü
Sabah haberleri sevgilisinden bahsediyordu.
Kadın adamın açtığı bloga kendi düşüncelerini giriyordu fırsat buldukça.
O sabah şöyle bir not düştü tarihe…

"Haberin geldi… 72 saate kadar burada olacakmışsın. Görmelisin yüreğimi, hızına erişemez oldum. Ellerim ayaklarım telaşta… Nerede duracaklarını bilmiyorlar haberin geldiğinden beri dağınık şimdi tüm düşünceler…

En sevdiğin yemekler yapılmak üzere sıraya girdi bile. Önce pazara çıkılmalı… Yaprak alınacak, bir de patlıcan. Yoksa bir rakı sofrası mı kursam ? En sevdiğin balık ve deniz mahsulleri… Yanına sadece bol salata tabi bir de sarma."


Gelmesine kırksekiz saatten az bir süre kala telefon acı acı çaldı, yüreği hop etti kadının.
Telefondaki ses;
"Yakınınızmış cep bilgisayarında sizin adınız kayıtlıydı o nedenle aradık. Gelseniz iyi olur…"

Kadın olduğu yerde yığılıp kaldı. Yola çıkacak gücü kalmamıştı. En yakın arkadaşından yardım istedi. Yolda olup biteni anlatırken…

“Doktorlar aradı. Önce inanamadım olduğum yere yığıldım kaldım. Canım ya İstanbul’a kadar gelmiş. Taksim’de kısa boylu, çelimsiz, cılız bir adam kollarından tutup sarsmış. Görgü tanıklarının söylediği bu… Birden çıkmış karşına adam sabah sabah. Adam koşarak uzaklaşmış sonra...
Bizim ki yığılmış kalmış sokağın ortasına. Çevreden görüp de hastaneye kaldırmasalar…”

Ağlamaya başladı kadın kelimelerin ortasında. Deli dedi… Koşarak sevdiğine gitmek ancak bir delinin işi zaten. Kadın bu düşüncelerle hastaneye vardığında...


________

03 Şubat 2009

EMİR

Tüm sözler seninse sessizlik benim. İçimde açan bu siyah şey senin, Yüzümden, elimden, kalbimden damlayan, Yerlere saçılan bu renkler senin, Elinden tutar hep götürür seni, Kapılar kapatır bırakır beni, Geride derinde gecenin içinde, Seni izleyen o gölge hep benim. Uzaklar seninse, tüm yollar benimdir, Gördüğüm yüzünse sevmek bana emirdir, Sana uzanan sadece ellerimdir, Hissetmelisin! Kalbim en sağlam, en yıkılmaz kalemdir, Yıldızlar seninse, karanlık benimdir, Sözlerim en dokunulmaz mabedimdir, Gitmemelisin. Hoşçakal deme… Kal.. Uzaklar seninse, tüm yollar benimdir, Gördüğüm yüzünse sevmektir emir, Sana uzanan sadece ellerimdir, Hissetmelisin! Kalbim en sağlam, en yıkılmaz kalemdir, Yıldızlar seninse, karanlık benimdir, Sakın vazgeçme... Sakın vazgeçme... Gitmemelisin... Hoşçakal deme… Kal..

02 Şubat 2009

SÖYLE



sen düşününce geçmişini
yaşadım yeterince diyor musun
ve hayalini kurunca geleceğinin
sen olabilecek misin yüreğinden geçtiğince
ölürken sevecek misin kendini gerçekten
ve seni uğrulayanlarla birlikte
helal olsun diyebilecek misin kendine inanarak
kendine gerçeği itiraf edebilecek misin yani
biraz yalansız
biraz acıtarak
gidebilecek misin bu dünyadan
geride bir sen bırakarak
______

DÖRT DÖNDE ... hehe

Beenmaya mimlemiş beni.
Bazı sorular sordum kendisine mime dair, kafama göre takılma konusunda izin çıktı bana. Başlıkta ola ola bu oldu sonunda...

Bir de 100 verdim kendime, soruların hepsine bir cevabım var diye...

Bazı bloglarda okurken sorulara cevaplar vermiştim, cevaplarım dün neydi bilmiyorum ama bugün böyle…

Yaptığım 4 iş...
~ Konuşmak işim gereği
~ İkna etmek huyum gereği
~ Sevmek yüreğim gereği
~ Kazık yemek doğam gereği

Defalarca izleyebileceğim 4 film…
Beenmaya burada sana özel not:
elma diyorum başka da bir şey demiyorum.

Yaşadığım 4 yer...(5 olsa…)
~ Bursa
~ Eskişehir
~ İstanbul
~ Joannesburg (ilk okuduğum kitabın galiba 7 yaşındaydım kahramanı zenci çocuk burada yaşıyordu. Ben o gün bu gün orada yaşarım.)
~ Küba (Siz ne derseniz deyin ben bir önceki hayatımda burada yaşadım.)


İzlediğim 4 Tv programı...
(dizi olsa ama düzenli takip etmesek - obsesif durumlar kabul olsa)
~ 4 kere kadar seyretmişliğim vardır Sex and The City’i.(Utanmaz bir daha da seyrederim. Bir kere fena halde ayakkabı düşkünüyüm bu bir, ikincisi kadın yazıyor, üçüncüsü dostluk her şeyin ötesinde, dördüncüsü özgürlük içimizde J)
~ Grey’s Anatomy
~ NCSI
~ House

Tatil için gittiğim 4 yer...
~ Her yere gidebilirim… Dağa… Denize…
Asos'tan Side'ye tüm sahili gezmişliğim olmakla birlikte,
~ Çeşme
~ Uludağ

En sevdiğim 4 yemek...
~ İlla da annemin zeytinyağlı sarması olmadı şuşumunki…
~ Karnıyarık – Pilav – Cacık (bu üçlü ayrılmaz onlar tek bir yemek aslında)
~ Leyla ablanın mantısı bol sarımsaklı olsun lütfennnnnnnnn
~ Denizden babam çıksa yemem ama her türlü deniz canlısı-cansızı yanında rakıyla…

Hemen şimdi olmak istediğim 4 yer...
~ Bir arabanın içinde yağmur yağarken müzik dinlemek ve güneye doğru gitmek
~ Dostlarla bir şarap evinde
~ Aydın Boysan’lı herhangi bir rakı masasında babam da yanımızda olabilir mi?
~ Bir adamın yüreğinde, aklında, hücrelerinde

Bir yağmur damlası olsaydım düşmek isteyeceğim 4 yer... (tek yer olsa…)
En çok bir yüreğe düşmek isterdim içindeki umut filizlensin diye

Şimdiden cevaplarını tahmin ediyorum ama şaşkınkova buyurun canım ilk miminiz hayırlı uğurlu olsun. Hadi şaşırt beni cevaplarınla...
________

01 Şubat 2009

SABAH SABAH



Sabah sabah acıyla uyandım güne… Oysa ne güzeldi gecemiz. Sen hiç olmadığın kadar anlayışlıydın bana. Hatta bir ara kalkıp masayı toplamama bile yardım ettin. Bir tuzluk taşıdın ama olsun… Dışarıda yağmur yağıyordu. Loş bir ışık eve huzur veriyordu her zamanki gibi. Evdeki mumlar titrek ışıklarıyla eşlik diyordu gecemize, garip bir tedirginlik vardı mumların ışığında. Fonda o hep tanıdık tını…

Mutluydum ben ve sen hiç olmadığın kadar yakındın bana. Yüzümü okşadın önce, elimi tuttun sonra ve ayağa kaldırdın beni. Sıkıca belimi kavradın ve başladık dans etmeye. (*)


Teninin kokusunu çektim içime. Sen baktın gözlerime. Şarkıyı mırıldanıyordun belli belirsiz. Sonra döndürüyordun beni defalarca. Bir şey söylemek istiyordun da sanki sözcükler çıkmak istemiyordu. Müzik bittiğinde beni şöyle bir döndürdün etrafımda. Kendine çektin sonra. Hiç öpmediğin gibi öptün beni.

Bir şey olacaktı o gece ben hissediyordum,
sen biliyordun.
Ama geciktiriyorduk her ikimizde…

Oturduk koltuğun köşesine. Sen sarmaladın beni kollarınla sanki son kez sarılıyormuşçasına. Öptün öptün öptün saçımın her telini. Parmaklarımı, tenimi. Bakışlarını kaçırıyordun hissettim. Sırtımı sana yaslamıştım. Güven duymadığın anlar vardır ya… Hani derdin sen bana

“Bir şey söylemene gerek yok, sen gel yaslan bana.
Ben senin limanınım bunu hiçbir zaman unutma”

Yok bu sefer öyle güçlü durmuyordun arkamda. Hatta kendi bedenimi taşıyabileyim diye geriye atıyordun bedenini usulca. Hem anlaşılmasın istiyordun hem de fark edilsin. Nasıl olacaktı ki bu söylesene bana. Sonra sen yüzümü yüzüne çevirdin. Baktın gözlerinle söylediğini ben anlatayım diye yalvardın bana. Bildik bir cümle döküldü dudaklarından belli belirsiz. “Sen çok iyisin… Sen bana karşı her zaman sabırlı, her zaman anlayışlıydın” Sustum sadece ve susmanı diledim sessizce. Sen sustun. Bir şey söylemeyecek misin dedin. Hiçbir şey söylemeyecektim.

Ama içim haykırıyordu avazım çıktığı kadar. Bağır bağır bağırıyordum ben sana. Ama kıyamazdım ki sana. Sesimi yükseltip incitemezdim ki erkeğimi. Sustum. Bir an önce o kapıdan çıkman için yalvarıyordu gözlerim.

Sen fark etmedin ama o son bakışında: Elimi tuttun, avucuma bir şey bıraktın. Al bunu koy yüreğine dedin. Unutma beni. Öyle parlaktı ki o anda ne olduğunu anlayamadım. Aldım yüreğime koydum. Bir ağrı saplandı anlayamadım. Ben acının nerden kaynaklandığını bulmaya çabalarken…

Çıktın.

Sen gidince mutfağa attım kendimi, bulaşık yıkadım önce, sonra mumları söndürdüm ve ışığı açtım en parlak haliyle. Etrafı topladım. İçimdeki sesi duymamak için müziği en sonuna kadar açtım. Geceydi, geç olmuştu ama umursamadım. Neden sonra anladım, avucuma bıraktığın her neyse yara açtı içime. İçimde açılan yaranın çapı küçük olsun, yüzeysel olsun bir de çok acıtmasın diliyordum sadece.

Öyle olmadı…
Günler geçtikçe derinleşti yaram.
Acısı oturdu yüreğime.
Yüreğim atmadı sonra bir ara.
Kanım çekildi.
Günlerce yatağımdan çıkmadan bekledim sessizce.

O günden sonra…
Sesin sesime değmedi…
Yüreğin yüreğime…
Tenin tenime…

Günler sonra bir sabah uyandım ben içimde tarifsiz bir acıyla
Ne oldu, bu da nereden çıktı derken
Bir şiir geldi aklıma

“Eski bir aşk,
yeni bir ayrılıktır her zaman.
Bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır;
kimse bilmez be canım
bir yara bir ömrü nasıl kanatır” (**)

_________
Fotoğraf

(*) Dans müziği için James Blunt - You're Beautiful' u dinleyebilirsiniz. Evrenin Ritmi'nde 105.
(**) Yılmaz Odabaşı – Bir Aşk Yara




BİR DÜŞ GECESİ (*)







Yağmur yağsa deliler gibi, biz hiç konuşmasak, tutmamış olsak ellerimizi.
Hatta ikimiz de adı konmamış bir sevdanın içinde olsak.

Ben arabayı kullanırken sen yanımda otursan öylece… Yağmur yağsa üstümüze. Biraz ürkek biraz hızlı araba kullandığım için sen tedirgin olsan. Ağzından çıkabilen tek kelime dikkat et olsa. Radyo da kanal çekmese… Sen sinirlensen bir sigara yaksan ikimize… Yağmur giderek hızlansa… Sonra kaysa arabamız yağan yağmurdan, çarpsak bir ağaca ve kentin ışıkları çok geride kaldığı için çalışmasa telefonlarımız. Bize bir şey olmasa ama arabamız çalışmasa… Yürüsek ormanda bir süre, bir kasabada bir bara denk gelsek. Girsek içeri. Çekici sabaha gelirim dese. Biraz şoktan biraz da sinirden votka shut atsak seninle.

Üçüncü shutta fark etsek konuşmadığımızı ama söylemek istediğimiz çok şey olduğunu… O sırada bir şarkı çalsa sözlerini yarım yamalak bildiğin. Ben sana eşlik etsem, sesimin en mutlu tonunda. Gülmeye başlasak ve sen ilk defa gözlerimi fark etsen o gece. Bardaki diğer müşteriler eşlik etse bize... Sen ve ben barın üstüne çıkıp şarkı söylesek avazımız çıktığı kadar… Detone olsak ama umursamasak… Sadece gülsek beraberce… Ben ilk defa gülmenin sana ne kadar yakıştığını fark etsem… Sonra sen elimi tutup beni aşağıya indirsen… Dışarıda yağan yağmura rağmen arabamıza gitsek... Yağmur hiç durmadan yağsa o gece… Güneşle uyansak güne… Bakışların düşümdeki gibi olsa, gözlerin gözlerimi o sabahtan sonra hiç bırakmasa…

Olmaz mı?



______
(*) 27 Dresess Filminden Bir Sahne üzerine kaleme alınmıştır. (Ben bu bar olayına takıkım da o nedenle etkilenilmiştir. Filmi izlemeseniz de olur. Ya da haftasonu sabun köpüğü niyetine izlenmesi tavsiye edilir. )