Oscar Peterson - The Quartet Live (featuring Joe Pass) - 5 -
_________________________________________________
Hep düşünmüşümdür iyilik mi ediyoruz kötülük mü diye... Hani kırmızı ışıkta dururlar da camı silerler ya... Bazılarımız ürküp kapıyı kitleriz, bazılarımız bozukluk sıkıştırırız ellerine... Mendil satarlar en çok, kalabalık yerlerde. İnsanların telaşla eve gitmelerine aldırmadan önlerine dikiliverirler hani. Bazılarımız görmezden gelir geçip gideriz, bazılarımız iki kuruş sıkıştırırırz ellerine... Lokantaların camlarına yapışırlar ellerinde sandıkları, siz yemeğinizi yerken içiniz sızlar hani. Bazılarımız sırtını döner, bazılarımız çıkışta bir ekmek tutuşturur ellerine... 



"Annem annem sen üzülme..."
“Anneni daha sık anımsıyorsan hatta anlıyorsan…”
Bugün Anneler Günü...
(Sevmiyorum böyle günleri, önceden ısmarlama sevgi gösterilerini. Sevgililer, anneler, babalar... Bence önemli bir gün daha eklenmeli bu ticari yarışa... Kardeşler günü...)
Vatan Gazetesi’nin ekinde Dilek Önder’in 2006 yılındaki yazısı tam da benim düşündüklerimi dile getiriyordu. Kısa bir alıntı;
“ Annenin yaptıklarını yapmaya başlayınca… Onun kullandığı bir kelime ilk defa ağzından çıktığında…
Kendini onun en sinir olduğun hareketini yaparken bulduğunda… Önce şaşırıp kalırsın, gülersin. Sonra da onu daha çok sevmeye
başlarsın.”
Anne kız olmanın kanunu mudur bilemem ama, durum bundan ibarettir.
İlk gençlik yıllarındaki itirazlar, sonrasında isyanlara bırakır kendini.
Sonra kaçınılmaz 30’lar gelir.
Kendinizle baş başa kaldığınızda şapkanızı önünüze koyar düşünürsünüz.
Bir şarkı takılır aklınıza dalar gidersiniz.
“Ağlama anne benim için ağlama…”
Seni Seviyorum annem... Çok üzdüm çok ağlattım seni... Yaramaz bir çocuk, söz dinlemez bir genç kızdım ben. Yakışmayan, hak etmediğin kelimeler de söyledim biliyorum. Ne kadar özür dilemiş olsamda, dilesem de az yürek üzüntülerine bunu da biliyorum. Kafamın dikine gittim de hep anlamanı bekledim sadece... Hiç anlamaya çalışmadım ben seni gençliğimde, geceleri sabahlara bağlarken duyduğun endişeye kızdım en çok... Ne gerek var dedim yat uyu işte... Uykusuz kalışına sinirlendim. Ama anneydin sen, uykusuz kaldın, yüreksiz kaldın, güçsüz kaldın ama hep yanımdaydın. Dik kafalılığımın yürek üzüntülerini yaşarken ve hayata yeniden tutunurken yine sen vardın yanımda... Anne olunca anlayacaksın demiştin de olamadım işte... Anne olmadan da anlamak mümkünmüş de biraz büyümek gerekiyormuş sadece...
Her şey o karmaşık durumda ne yapacağını, nasıl karar vereceğini bilememesi ile başlamıştı. Farkındaydı. Başka bir arkadaşına olsa “deli misin sen evde iki yabancı gibi yaşayacağına konuşsana, al karşına ne oluyor bize diye sor” derdi. Oysa kendisi o kadar da kolay yapamamıştı. Kocası ile iki yabancı gibi yaşamaya başlayalı beri hayatında hiçbir şey iyi gitmiyordu.