Sabah erken uyandım ve onlarda buluştuk. Benim arabayı orada bırakıp babamın araba ile yola devam ettik. Neymiş araba doluymuş. Yok artık ikna oldum, babam kesin benim şoförlükten memnun değil...
Yeşilin tonlarında yolculuğumuz devam ede dursun, biz babamla üniversiteyi ve dolaylı olarak Türkiye'yi kurtardık. Tansiyon yükselince annemin uyarısı ile konuyu yaz tatiline getirdik. Sıcak kumlardan soğuk sulara atlama fantazisinin sakinleştirdiği beden ve ruhumuzla evimize vardık. Yan bahçenin köpeği bizim bahçeyi de sahiplendiğinden kendisini gene evin önüne kurulmuş bulduk ama lokması bitmediğinden gelişimize pek oralı olmadı. Sonradan öğrendik günlerdir bahçede dolaşıp başı boş farelerle beslenen gelinciği mideye indirmekle meşgulmuş. Hay allahım dedim, yok muydu gereksiz bir hayvan etrafta onu yeseydin... (Doğal seleksiyondan yanayım da...) Bir sonraki gelişimizde fare avına kahveden üç beş arkadaş götürmek gerekecek bu durumda...
Bakla oda nohut sofa evinden kafayı uzatan 19 yaşındaki Şifa elinde oyuncak kıvamında tuttuğu, benle aynı gün, ay doğumlu 30 günlük Görkem Beylerle kapıya geldiğinde kendimden utanmadım desem yalan olur; büyüyünce bir balta, odun, öküz, dana ve en iyi ihtimalle beyfendi olacak olan afacana sahip olamadığım için şu hayatta... Neden erkek çocuk derseniz ruh annem Sepo bana erkeği, Şuşuya kızı yakıştırırmış evlat olarak, biri gerçek olmak üzere eh diğeri de olur dimi?
Ev temizliği, bahçe düzenlemesi derken, annemin hazırladığı börek ve sarma ile ara öğün yapmaya karar vermiştik ki; annem Şifa'nın henüz 24 yaşında olan kocası Muhittin'i yalvar yakar ikna etmeye çalışıyordu; bir bardak çay ve börek için... Nafile... Muhittin herkes haddini bilsin Bilge Hanım gelmem ben masanıza tavrında ısrarcı olunca annem çayla böreği aldığı gibi Muhittinin yanına gidiyordu ki, Muhittin yanımıza geldi ama masamıza ısrarla oturmadı...
Annem; geçen yıl doğudan gelen, köylülerden birinin hayvanlarına bakan çoban Ömer'i anlattı... Bizim evin arkasındaki çamlık bölgeye doğru bir alanı çevirip hayvanları oraya koymuşlar... Babam bir akşam rakı sofrasını kurmuş, mangalı yakmış... 20'li yaşlarında batıydaki dağ köyüne gelen çoban Ömer de bizim evin arkasında naylondan inşaa bir barakada kalıyor. Seslenmiş babam Ömer'e... Ömer gel diye... Ömer bu, İsmet Bey çağırır da gelmez mi, bir koşu gelmiş. Babam demiş, gel yemek ye bizimle... Yok diye ısrarcı olmuş Ömer ama babamla annem bir olunca ayıp olur diye oturmuş masaya. Babam Ömer'e rakı koymuş, Ömer gene yok olmaz demiş. Anneme bakmış, annem de ama az iç demiş ki annem tam bir yeşilaycıdır... Ömer bir yudum almış rakıdan gözleri dolu dolu; kim derdi ki demiş, İsmet Bey'le aynı masada rakı içeceksin şehirde... Muhittin hikaye bitince az önce dillendirmediği tavrını döküverdi yüreğinden... "Herkes haddini bilmeli"... Çayını bitirdi döndü işinin başına... Annem hep böyledir, apartmana yeni taşınana tepsi tepsi çay götürülür. Geçen yıl apartman boyandı 2 blok 20 daire biz çay ocağı kıvamındaydık bir süre ki yaza denk geldiğinden soğuk su servimizde mevcuttu haliyle. İyi ki böyle bir ailede büyüdüm diyorum her seferinde, önce insan, önce sevgi, önce değer olmazdı herhalde bugünümde...
Öğeden sonra öyle bir rüzgar çıktı ki, hava serinledi, güneşte bulutların arkasında saklanınca iyiden iyiye soğudu hava... Sobayı yakmaya karar verdik. Babam soba yakmanın inceliklerini anlatı. Meşe odunu olacak - aslında kömür var aşağıda ama akşam kalmayacağız, daha iyi yanar, uzun süre ısıtır - çam koyma sakın is yapar. Soba kovasının altına kalınları üzerine inceleri yerleştir ve kurumuş kozalakları koy en üste... Dikkat et kurumuş olsun... Bir iki çıra ile de yak ve sobanın altını aç... Teorikte harika duran bu anlatı pratik de nedense olmadı ve rüzgarın ters dönüp basması sonucu evin içinde bir is, bir duman neredeyse, boğulmak üzereyiz. Ben çaktırmadan kozalak torbasının içindeki yaş kozalaklar ile yaş dalları sobaya atmış olma ihtimaline karşı ortalıkta gözükmiyeyim diyorum ve son anda rüzgar meselesi beni kurtarıyor...
Ve evin akıllısı olarak neyse ki Muhittin var diyorum da; Muhittin demez mi ben telefonla tarifle öğrendim soba yakmasını diye... Uğraş uğraş yaklaşık 1 saat sonra ev istim, ben evden istim, annem bahçe çapalayacağım diye, babam duman bana dokunur diye, Muhittin karıkları yetiştirmek lazım diye teker teker terk edince evi kaldım mı bir başıma evde... Bütün pencere, kapıları açmama rağmen, boğazımda bir yanma, gözlerim yaşarmış halde inatla bitirdim temizliği. Ahlatın rüzgardan uçuşan çiçekleri ise kar gibi yağıyordu evin içine kadar, onları temizlemek bile istemedim, öyle düşseldi evin içindeki halleri...
Rüzgar hızını artırınca ve babamın üşüme riskine göze alamayacağımızdan dönmeye karar vermiştik ki, soba keyfini yaymaya başladı evin içine.
Ama ne keyif, çıtıt çıtır gelen odunun sesi, dışarıdaki kuşların sesi ile karışıyor ve ben günün yorgunluğu ve istim kokan tenimin rahatsızlığı ile uzanıyorum sedirlerden birine
ama ne çare vakit doldu, şehre dönmek gerek... Aynı hızla kalkıyorum yola çıkmaya hazırım da, aklım fena halde kalıyor evde. Nedensiz bir burukluk içimde. Ya haftaya geldiğimde kokmazsam böyle istim istim... Ya gerek kalmazsa soba yakmaya... Keyfim kalıyor yarım... Dilerim haftaya tamamlarım... Bundan böyle her yıl Mayıs ayının 2. pazarını İstim Günü yapacağım, hepinizi beklerim...
_______________________________________
Fotoğraflar / Evren
kebaba uygun kelimelerle gelmiştim ,ama cebimde kaldı kelimeler:))
YanıtlaSilgidip, bu yeni duruma göre düşünüp, yeni kelimelerle gelim:))
hahah bekleriz efendim ne demek :)
YanıtlaSilmakarnaya benzemez dimi? hasretinden ne pilavlar eskittim bir bilsen :)))
ne şahane gün :)
YanıtlaSilistim kokulu rüya bu:)) kokun, keyif rüzgarıyla burnuma geldi. iyi ki fotoğraf çekmişsin, hayal etmem kolay oldu. şimdi izinle kendimi köşedeki beyaz sedire bırakıyorum, artık bir dahaki gelişinde toplarsın beni:))
YanıtlaSilgüzeldi funda, şapşahane hatta :)
YanıtlaSilo sedir tehlikelidir Nily, adı aşk sediri.. hatırlat da anlatayım bir ara :)
YanıtlaSilbak o beni bozar işte, ama bir kere uzanmış bulundum:)) artık işin iş önce düzeltmen sonra toplaman gerekecek, istersen hiç yorma kendini ben kıvrılır yatarım orada aşkla:P
YanıtlaSilevren ,bizi güne çağır..yeter ki şu sedirde oturayım,şu bahçede dolaşayım,baktıkça bile huzurla doldum.
YanıtlaSilnasıl keyiflidir o sedir Nily, benden uyarması kalkmazsın zaten kolay kolay... uzandın mı o sedire soba ısısı vurur uzaktan, manzara tam karşıda bir de kuş sesi başında :))) gel de aşık olma :)))
YanıtlaSilhaha y. cim, tarih belli seneye bugün istim günü, beklerim :)))
YanıtlaSilİlk odun çıtırtısını la paragasta duymuştum... ikincil olarak sende... ay ay daha ne isteyeyim.
YanıtlaSilSedirde uzanayım, çıtırtılar olsun. o evde bırakın kahkahayı güzellikleri, yalnızlıklar bile ne muhteşem olur ya. doğa ile içiçe insan kendini bulur.
öyle oluyor aynen efsa... yalnızlık bile daha bir katlanılır oluyor :) bekleriz canım :)))
YanıtlaSil