Sakin olmayı öğrenmem lazım dedi, apartmanın basamaklarını çıkarken. Alkolun ve Görkem'in etkisi ile birlikte sarsılan bedenini taşımakta zorlanıyordu. Sağa sola yalpalandı bir iki, asansöre binmediği için kızdı kendine, söylendi evin kapısına geldiğinde... İçeri girer girmez mutfağa yöneldi ve koskocaman mavi cam bir bardak alıp, buz gibi bir su koydu kendine. Balkona çıktı, derin derin nefes aldı ve içeri girip bir sigara alıp tekrar balkona çktı. Balkondaki taburenin üzerine oturdu. Gecenin serinliği vursada tenine umursamadı. Nasıl olsa bir sigara içimlik kalıp sımsıcak bir duşa girecekti. Güleç yüzlü adamı, telefon konuşmalarını, gizemli telefonu ve Görkem'in hatırlattıklarını unutup, kendisine uyuyacaktı o gece.
Küvetin musluğunu açıp giyinme odasına gitti. Temiz bir gecelik aldı sadece. Geceleri çıplak uyumak en sevdiği şeydi. Yaz olsun kış olsun iç çamarı giymeden giyerdi geceliğini. Geceliği illaki saten olsun isterdi. Döndüğünde küvet dolmuştu. Musluğu kapattı.2-3 mum yaktı ve bir tütsü. Işığı kapattı. Duşa girip yıkandı ve sonra küvete uzandı. Banyo köpüğü koyup, iyice köpürttü. Banyo minderini kafasının altına koyup, gözlerini kapadı.
***
Sabah uyandığında kendini iyi hissettiğini fark etti. Bir kaç gerinme hareketi ile yataktan kalktı. Mutfağa yöneldi. French Press içmek için su ısıtıcısını çalıştırdı. 2 ölçülük pressini çıkarttı. Fındık aromalı olan iri öğütülmüş kahveyi seçti. Balkonun kapısını açtı. Dışarıda yağmur havası vardı. İşe gitmek için ne kötü bir gün diye düşünürken, haftasonu olduğunu fark etti. Ayrıca dün telefon eden yüzü olmayan sesle görüşme kararı almıştı. Bu kadar tanıdık olup bu kadar yüzünün gözünün önüne gelemeyişine biraz da şaşırarak, olayları kavramaya çabalıyordu.
Yağmurun belli belirsiz atıştırmasına aldırmayıp balkondaki taburede içti kahvesini. Biraz da toprak ve çimen kokusunu içine çeke çeke. Ne güzel de gelmişti o sabah kahve kokusu burnuna. Gününü planlamaya çabaladı. Ama kafası çalışmak istemiyordu. Yavaşlatılmış film karesi gibiydi düşünceleri. İçeri girdi, kalemi kağıdı aldı eline. Özenli bir not yazma telaşında ufak bir kağıt alıp önüne; 1 Cumhuriyet, 2 Ekmek, 3 Süt, 4 XX Kaşar yazdı. Kapıcı Salih Efendinin alabilmesi için kapıya özenle yapıştırdı. Bir kahve daha koydu kendine. Ajandasını açtı.
20:00 Yemek, ANNELERİ DE GELİYOR...
Notu gördü. Sinirlendi. Kapattı ve mutfağa girdi. Kahvaltılık birşeyler çıkarttı. Önce bardağı düşürdü, allahtan kırılmamıştı, aldı yerden. Sonra buzdolabının kapağını açtı. Kahvaltılıklara şöyle bir baktı. Kahvaltı partisi versem ancak biter bu malzemeler. Elimin ayarı yok benim diye kızdı kendine. Domates, biber, roka, maydanoz, taze nane, yabani semizotu çıkarttı. Domatesler elinden düştü önce, kaldırdı onları yerden. Tam tezgaha yanaşmıştı ki, biberler düştü bu sefer, onları da kaldırdı yerde. Düşe kalka kahvaltı hazırlıyorum hadi hayırlısı dedi. Sonra çıkarttığı malzeme bolluğuna bakıp güldü.
Kapının çalınışına telaşlandı, onun gelmiş olma ihtimaline heyecanlandı ama aklına siparişleri geldi. Salih Efendi, bir Cumhuriyet Gazetesi, iki adet ekmek, üç kutu süt ve dört paket kaşarın olduğu torbayı uzatınca gülmemek için kendini zor tuttu. Artık kesinlikle kahvaltılı parti vermesi gerekecekti. Bir tepsiye hazırladığı malzemeleri koydu ve balkona geçerken, sehpanın üzerinde duran bir türlü kapılıp gidemediği kitabı gördü. Tepsiyi balkondaki masanın üzerine bırakıp kitabı aldı ve küçük bir not kağıdının üzerine: Bazı kitapların okunması için uygun zamana ihtiyaç vardır, yazıp, kitabı kütüphanesine kaldırıyordu ki; son bir fal dedi: saat 9'du ve haftanın 6. günüydü. 9. sayfayı açtı ve 6. satırı buldu:
Çantasını ve kitabını alarak limandaki çay bahçelerine gitmeye karar verdi.
Kapattı kitabın kapağını. Kaldırdı raftaki yerine. Aklına takıldı satır. İstemek yetmez unutmak için dedi. Balkona vuran güneş yerini gölgeye bırakmıştı. Kahvesinden bir yudum aldı... Daldı derinlere. Baktı gözün görebildiği en uzak noktaya:
Güleç yüzlü adamı gördü. Modadaki çay bahçesine oturuyorlardı. Adam ilk kez o anda düşmekten korkma sakın, ben hep yanında olacağım dedi. Dönüp öpmüştü bir de yanağıyla dudağı arasında bir noktadan. Adama kanan kendini, en ihtiyaç duyduğu cümle bir çırpıda kulaklarına çarptığında parıldayan gözlerini gördü.
Dejavu dedi...
Devam Edecek... ___________________________
ve bende dejavu diyorum Evren ,farklı bir astral düzeyde benimle aynı şeyleri yaşayan ben olmandan korkuyorum bazen :))
YanıtlaSilbu ne güzel anlatımdır.
Enteresan bir kapıcı hikayesi geldi aklıma ''yani bu kadarı da...'' denebilir diye kapıcının adını yazamıyorum:ama bizimkinin bir gözü problemliydi,bu bir fark yaratabilir...:))Apartmandaki teyzelerden biri kedi dili sipariş ediyor bizimkine...o da geri döndüğünde çevredeki bütün kasaplara baktığını hiç birinde bulamadığını söylüyor.(hikaye çok eski bir zamanda olduğu için kasapların yönlendirememiş olmasına şaşmayalım,çünkü benimde kedi dilinden anladığım aynı şeydi o zaman:)
YanıtlaSilteşekkür ederim y., örselenmek seri sadece benim yaşadıkları mdeğil tabi ki, bir kurmaca... güldürdün beni :)
YanıtlaSilbu kapıcı - adı değiştirilmiştir - annemle babamın kapıcısı aslında. annem notlarını hep numaralandırdığı için sipariş listesini de numaralandırmış. kapıcı elinde torba ile gelincede geri çeviremiş. çok gülmüştüm anlattığında ama senin kedi dili de süpermiş buraneros :)
YanıtlaSilkedi gibi hissetmek istediğim bir sabaha ne güzel denk gelmiş bu anın bilemezsin :)
bkz: http://tutellerimi.blogspot.com/2009/05/tenini-ozledim.html
Başlangıç-Açılış ardından merak gelip oturuyor yazının sonuna. Örselenmek geri dursun bence,kahvaltı sofralarında da buluşur,rakı sofralarında da biz seni yine de okuruz
YanıtlaSilcanım.sevgilerimle.
Dejavu ... hımmm :):) belkeyelim ve görelim bakalım
YanıtlaSiloralardasın dimi hala tontini... kokusu geldi denizin burnuma bi canımla, tadı damağımda kaldı buzlu rakının bir sevgilerimle... öperim kocaman
YanıtlaSilbu seriler böyledir ateş böceği beklemek ve görmek üzerine kurgulanır :)
YanıtlaSil