Güneşli güzel bir sabahda, sahilde yürüyen sarışın, uzun saçlı, kırmızı eşofmanlı kızın yürürken salınan kalçalarına göz süzdüğü sırada takıldı gözü bir havalı köpeğe... Kızın ardından; bembeyaz tüyleri ve masmavi gözleri ile yürüyen sibirya kurdunun sahibine iç çekti... Delikanlı kargo pantolanu, renkli gözleri, solaryum yanığı teni ve kaslı kollarını gösteren üzerine tam gelmiş tişörtü ile kıza yakışır diye düşündü. Oturdu dış cehpe boyasını yaptığı yedi katlı binanın iskelesine, gözleri istemsizce ufka daldı...
Üniversite okumak istemişti de babası daha ortaokul biter bitmez Recep Usta'nın yanına çırak vermişti kendisini... Annesi hastaydı ve 6 kardeşin en büyüğüydü Hasan. İlkokulda gözlük kullanmak zorunda kaldığından beri bir kez bile çıkartmamıştı gözlüklerini. Onların ardında öğrendi renkleri, top oynamayı, kızlarla önce kavga etmeyi sonra onları sevmeyi... Hasan 21 yaşında baharda sevgililerin birbirine kur yaparak dolaştığı zamanlarda boya iskelesinden bakıp aşağıdaki hayatlara iç çekiyordu her defasında...
Köyden şehre geldiklerinde henüz 16 yaşında hayatı anlamak isteyen meraklı bir delikanlıydı. Recep Ustası ile farklı evleri boyamaya gittikçe tanırdı hayatı ve görürdü farklı yaşam biçimlerini... Ortaköy sırtlarında eski bir konağı boyamaya gittikleri günler geldi aklına. Evin kızı annesinin bütün itirazlarına rağmen evin kapısını çarpıp çıktığında neden babasına karşı gelemediğini düşünmüştü ilk kez. O gün kendisine çok kızmıştı babasına itiraz edemediği için. Oradaki iskeleden görmüştü boğazı ve ilk kez o iskelede sevdalanmıştı ulaşılmaz olana. Evin o asi, başına buyruk kızı Hasan'ın tek başına olduğu bir gün iskeleye tırmanmış ve gelip yanına oturmuştu. Boğaz demişti senin gözünden daha güzel. Hasan her gece bu cümleye uyanıp, her sabah bu cümleye uyanmıştı. Ustası kahyadan su alıp gel soğuk olsun dediğinde ilk kez girmişti evin arka kapısından ve evin kızı Melisa mutfaktaydı ve nazlanıyordu onu yemem bunu yemem diye. Görünce Hasan'ı o da yerse yerim deyivermişti de Hasan nasıl utanmıştı. Neredeyse 3 haftadır bu konağın işlerini yapıyorlardı. Hasan iki haftadır başka bir hal tavır içindeydi. Dikkati dağılmış ve yanlış üzerine yanlış yapmaya başlamıştı. Ustası ne o Hasan aşık mı oldun lan diye bağırdığında evin kızı camdaydı ve duymuştu ustasının ona takıldığını. Atmak istemişti kendini iskeleden. İş bitimine üç gün kala Melisa ustanın yokluğunu fırsat bilip çıkmıştı gene iskeleye ve Hasan' a akşam bir yere gitmemesini arka bahçede onu beklemesini söylemişti. Hasan ölecek gibiydi Melisa iskeleden indiğinde. Gece olmak bilmemişti. Ustası hadi gidiyoruz dediğinde; Cemaller beni buradan alacak deyip ilk defa yalan söylemişti o gece ustasına.
Akşam hava kararmıştı ve arka bahçedeki çardakta Melisayı beklerken onlarca kez vazgeçti de nedense dönemedi sözünden. Melisa üzerinde kırmızı bir eşofman, sapsarı saçları ile gözüktüğünde karşıdan, nefessiz kalmıştı Hasan... Sabaha kadar konuştular o gece arka bahçedeki çardakta. Melisa sordu Hasan anlattı, Hasan sordu Melisa anlattı. Sabaha karşı üşüyünce her ikisi de Melisa sokuldu Hasan'ın sıcağına ve Hasan nefessiz sarıldı Melisa'ya. Melisa gün ağırırken tutturmuştu iskeleye çıkalım diye de Hasan ikna edememişti kalmayı çardakta. Çıktılar iskeleye dikkatlice, Hasan'ın kalbi duracak gibi oluyordu ustası aklına geldikçe. Ya yaklanırsa nasıl bakardı ustasının gözlerine bir daha. İskelede oturdular yanyana ve boğazın üzerinden günün doğumunu seyrettiler. Melisa dönüp öpmese Hasan'ı, Hasan asla cesaret edemezdi... Hayalin ötesindeydi yaşadıkları hayalin ötesindeydi boğazın manzarası...
O gün, o güneşli pazar sabahında görünce kırmızı eşofmanlı kızı ve arkasında yürüyen havalı çocuğu; ilk gençliğine, ilk heyecanına, ilk öpücüğüne, ilk aldanışına, ilk yürek acısına gitti Hasan'ın aklı ve daldı ufka... Bir daha hiç öyle doğmadı şu güneş benim dünyama dedi... Bir daha hiç öyle güzel olmadı manzaram benim...
Ustası aşağıdan seslendiğinde işine dönmesi gerektiğini fark etti ve son bir kez kızı aradı gözleri. Sahildeki iskelede çocuğun köpeği ile oyunlar oynuyordu kırmızı eşofmanlı kız ve çocuğa gülücükler veriyordu arada. Hasan ayağa kalktı dış cephe boyası yaptığı iskelede, sahildeki iskeleden gelen kızın kahkaları arasında son bir kez daha baktı ufka ve aşağıya bıraktı kendini bir anda...
çok hoştu..etkilendim.
YanıtlaSil"boğaz demişti senin gözünden daha güzel"
kuvvetli cümle...çalmak serbest mi? :)
yazı sana mı ait diye sorsam kabalık etmiş olur muyum evren?
ne güzel yakalamış diyordum, roman olur bu...zamanın içinde bir ileri bir geri yüzerken ne güzel yazılır ve okunur diyordum. attın Hasan'ı aşağıya..çemberin içinde yada dışında olamamak, kapının eşiğinde kalmak tam da böyle oluyor aslında; ne içeri girebiliyorsun, ne de dışarı çıkabiliyorsun. kenarında oturamayacağını anladığın günse...
YanıtlaSilAtmasaydı keşke hasan kendini aşağıya başka zamanlarda başka başka insanlar da yaşıyor Hasanın ki kadar zor zamanlar içinden çıksaydı keşke bu yamalı hayatın.Kader mi şimdi bu belki de Hasanın oralarda yazgı diyorlar buna insan kendi yazgısını değiştire bilirmi sanırım değiştiremiyor üzücü Hasan'nın hikayesi..
YanıtlaSilÇok güzel yazmışsın Evren'ciğim, çok beğendim çok.
YanıtlaSilçalmak haber verildiğinde meşrulaştırıldığı için suç sayılmayabilir tabi ve buradan bakıldığında çalmak serbest kuşkusuz absalom:)
YanıtlaSileğer yazılarımın başında, sonunda bir teşekkür, yönlendirme, ifade bulunmuyorsa nacizane kendim yazmaktayım yazılarımı...
nedense senin yorumunu okuyunca daha bir kalakaldım ben Nily... ama napsaydı hasan güneşli bir günde kendi iskelesinden daha bir güzel gözükse de boğaz kız hem sahilden bakmayı tercih edecekti hayata...
YanıtlaSilhasan gibi niceleri var aslında, ait olmadıkları olamayacakları hayatlara özenip de sıkşıp kalan hayatta ve yazı bazen değiştirmiyor sonucu da ateş böceği...
YanıtlaSilteşekkür ederim özlem... sevgiler :)
YanıtlaSilSonu böyle bitmeseymiş :(
YanıtlaSilYa Evrencim, Hayııır!
YanıtlaSilHasan atmamalıydı kendini aşağıya.Sınıf farklılıklarını hiçe saysaydılar ilklere imza atsaydılar keşke.Melisa'nın "buradan boğaz daha iyi görünüyor" sözü umut vermişti yüreğime, ama neyse...
fark
YanıtlaSilyaşarken de
ölürken de...
hiç değişmiyor
kapanmıyor
izin vermiyoruz buna
veremiyoruz belki de...
yine de keşke atmasaydı ya kendini aşağıya...
başka bir hasan hikayesini böyle bitirmemek gerk anladım ümidim...
YanıtlaSilevet ama tontini onlar ayrı iskelelerin çocuklarıydı bir kere ve melisa asiliğine yenilmişti ilk seferinde... geçici bir hevesti hasanın dış cephe iskelesi...
YanıtlaSilufka bakıp da göremedi belki geleceğini hasan oysa değerliydi melisanın söylediği boğaz daha bi güzel gözüküyordu hasanın iskelesinden... hepimiz zaman zaman bilmiyoruz ya değeri galiba hasan da ondan pisi pisine gitti mayam...
YanıtlaSilGüzel bir öykü, keşke Hasanlar ölmese...
YanıtlaSilFarklı iskelelerin çocuklarıyız ama deniz aynı deniz diyemediler mi?
YanıtlaSilBelki de iskeleden attığında kendisini aşağıdan geçen pamuk kamyonuna düşmüş ve burnu kanamadan kurtulmuştur.Ne dersin?
YanıtlaSilteşekkür ederim aysema :)
YanıtlaSildiyemediler tutsak, aşk karşılıklı değildi ki hasan yaşadı duyguları yoğun, melisanın ki bir maceraydı sadece...
YanıtlaSiliskelenin hangi katında oturduğunu hiç söylemedim ki yazı da... yoksa söyledim mi? bina 7 katlı dedim sadece... yorum bırakan ve okuyan herkes öldüğünü düşündü nedense ama senin ihtimal de olası tabi ve dilerim öyle olmuştur tutsak...veya sadece ilk katında oturuyordur iskelenin...