Gün güzel başlamıştı. Sabah ilk telefon, ilk keyifli ses ve ilk iltifat gününün güzel geçeceğinin işaretleri gibiydi. Masasınn başına oturdu. Günlük işlerini gözden geçirdi. İki müşteri görüşmesi üst üste denk geldiği için bir parça sıkıldı. Günler evvelden hazırlandığı toplantılar konusundaki tedirginliğine anlam veremedi ve kahvesinden bir yudum aldı. Başka bir keyif almıştı bu sabah kahvesinden... Kokusunu içine çekti. Odasının penceresi yaz kış açık olurdu o gelmeden oda havalansın diye.
Kollarını açıkta bırakan beyaz gömleği, bacaklarını açıkta bırakan gri eteği ve kırmızı ojeli ayak parmaklarını açıkta bırakan siyah, gri ve beyazlı ayakkabı, bütük siyah taşlı yüzüğü, gri kolyesi ile şıktı da toplantı için ceket almadığını fark etti. Ceket giyse daha iyi olacağı konusundaki tedirginliğini atamadı üzerinden.
Telefonun sesi ile irkilip, sıyrıldı düşüncelerinden. Telefonun ucundaki ses, keyifliydi, yapmacıktı, çıkarcıydı... Kadın donuk bir ses tonuyla merhabasını karşıladı adamın. Adam sanki herşeyi dün bırakmışlar da bugün de kaldıkları yerden deva mediyorlarmış gibi, onca yaşananın üzerine bir özür dilemeye bile gerek görmeden kendi rutininde akıp giden hayatından anekdotlar aktarıyordu adam. Kadın yaklaşık 4 dakikalık telefon konuşmasında sadece bir kez iyi, iki kez evet, bir kez dinliyorum ve bir kez de tamam diyerek kapattı telefonu. Gerilmişti. Kahvesine uzandı, bitmiş olduğunu görünce Ayşe'ye seslenip ikinci bir kahve istedi. İlkini sade, ikincisini kahve kreması ile içerdi. İlk kahvesi sert olurdu, güne kalkan derdi... İkincisi biraz daha keyif kahvesiydi, güne keyif derdi. Kalkan işe yaramıştı, keyif de yarardı elbet.
Bilgisayarını açtı. Akşamdan bu yana nasıl oluyordu da bu kadar çok mail geliyordu, anlamıyordu. İş olanları şöyle bir gözdne geçirdi. Özelleri ayıkladı. Onlara da şöyle bir hızlıca baktı. Günlük programının yoğunluğunu ve akşam ki planını tekrar akıl defterinden kontrol etti. Ofis arkadaşları teker teker geliyordu. Her gelen kafasını uzatıp, kocaman gülümseyen yüzleri ile merhaba diyordu. Bu onun koyduğu bir kuraldı. Herkes birbirine kocaman gülümseyen yüzlerle merhaba diyerek güne başlayacaktı.
İki toplantının ardından yorgun düşen kendini, ayağa kaldıracak şeyin ne olduğunu biliyordu. Ayşe'ye güzel bir kahve yapmasını söyledi. Geçen ay katıldığı fuarda aldığı drajeler geldi aklına. Ne güzel gitmişti kahve ile naneli tadları... Olsa dedi... Akşamı ettim gene diye düşündü. Yarınki işlerini planladı. Asistanı yarın da yoktu, cuma gelecekti. Cuma günü yarım gün çalışmayı planlamıştı. Bunu hatırlamak yüzünü gülümsetti.
Akşam olup da evinin terasında oturup, geceleyle sohbete dalmak gibisi yoktu onun için, en iyi tasarımları o zaman yapıyor oluşu bir tesadüf gibi gözükse de, o gece ile sohbetin ona yaratıcılık kattığını biliyordu. Akşam katılmak zorunda olduğu bir rutin yemekten sonra, ayla olan randevusuna gidecekti. Dolunayda balkonunda olmak konusunda ayrı bir özen gösterişine güldü. Dolunayla randevu dedi, ne komik...
Akşam eve dönerken uğradığı şarap evini, tasarımından etkilendiği için keşfetmişti, sonra da sahibi Hakan ile arkadaş gibi olmuşlardı. Hakanla neredeyse yaşıttılar - belki bir iki yaş - şarap konusunda kapışırlardı. Kazanan her zaman Hakan olurdu elbet ama severlerdi iki sohbet arasına rekabeti sıkıştırmayı. O gece için şarap önerisini değerlendirdi. Kadın özellikle en fazla iki şişe alırdı ki, tekrar uğrasın şarap evine... Hakanla uzun süreli tanışıklıklarına rağmen telefon, mail adresi gibi iletişim kanallarını kullanmazlardı ta ki, günler önce İtalya'nın güneyindeki bağlarda degüstasyon gezisi söz konusu oluncaya kadar. Hakandan bir mail gelmişti,
Balkonda oturmuş sigarasını içerken, aklına takıldı mail. Telefonundan maillerini kontrol etti. Mail adresini buldu. Bir kaç kere mesaj yazmaya niyetlenip, sildi. Ne fazla olsun istiyordu. Ne de yersiz. Hoş ne yazsa yersiz olacakmış gibi geldi. Geziye gitmemişti. İş yoğundandı alsında ama bir de... Birdesi mirdesi yoktu işte. Korkmuştu nedensizce."Bizimkilerden aldım mail adresini, merhaba demek istedim.Geliyorsun değil mi?"
Mesajı silmemişti. Mail adresini kontrol etti. Kişisel mail adresi olduğuna kanaat getirdikten sonra, bir iki kelime yazdı, sildi... Şarabından bir yudum aldı. Serinlik açıkta kalan omuzlarını üşütmüştü. İçeri girip polar aldı üzerine. Ayaz çıkmıştı. Akşam ayazı ne güzel dedi. Şarabından bir yudum aldı. Daha önce bir balkon sohbeti yapmışlardı.
gece, balkon, şarap, ayazyazmasan olmaz
yazıp göndere bastı...
Neden yazdım ki dedi. Kızdı kendisine. Hesaplaşmaya başladı kelimelelerle... Daha önce konuşulanlara gitti aklı... Dinlediği müzik ne tesadüf ki, üzerine konuştukları bir albümdü. Gülümseedi. Ay yüzüne vurdu, şarabından bir yudum aldı. Önce müzik bitti, sonra şarap, sonra gece, sonra ayaz... Balkon duruyordu yerinde... Kızdı kendine akşam akşam...
İç hesaplaşması için gerekli olan an defterini alıp gitti odasına...
İki satır yazıp, not düştü tarihe...
gece, balkon, şarap, ayaz
yazmasan olmazyazsan hiç olmaz
Fotoğraf / 1x.com / Done..© Rasmus Maul
bazen o an için sen bilmesen bile vardır bir nedeni içinde duramamışki çıkmış işte kelimeler o yüzden yaz gitsin...
YanıtlaSilallahım bugün nihayet nihayet açılabildi.günlerdir okuyamıyordum.bağımlılık yapmışsın evren ,aç olmuyor aç olmuyor.ve nihayet bugün çocuklar gibi şenim.
YanıtlaSilyazdım gitti de cevap gelmedi maya :)
YanıtlaSilbu durumda da vardır dimi bir sebebi :))
sevgili y. valla durum şudur, 1 haftadır bazı bloglarda özellikle ie.den girişlerde problem vardı. 2 gündür yok gibi... ben de neredesin diye meraklanmaya başlamıştım güzel sözlerini göremeyince :)
YanıtlaSilO an içinden o kelimeler akıp gelmiş ve parmaklarından klavyeyle buluşmuş... Vazgeçmek için de o anda kendisiyle cebelleşmemiş... Ve diyorum ki iyi ki yazmışsın çok güzel de olmuş...
YanıtlaSilsaol ophelia... şaşırtıcı olanı da yakalamışsın: kendisiyle cebelleşmemiş...
YanıtlaSil