30 Mart 2022

Farz-ı Muhal



Sabah erkeni, hiçliğin ortasındaki yokluğunla taşıyor tavana asılı gözbebeğimin sol teki.
Ağlamak değil benimkisi, ölüme eş, biteviye bir sonsuzluk kaplıyor bedenimi,
Diğer gözüm alabildiğine donuk gri.
Her sabah aynı terane,
Cehennemimin kapısında ben sana mecburum diyen şair gibi sergüzeşt bir uyanış hali benimkisi.

Öğlen oluyor, anamın el dokuması kırmızı pötikareli pamuk yaygısının üzerinde
Bir çanak zeytinyağlı pırasa, sevdiğin gibi erikli,
Biraz tere, bahçeden,
Yanında keçi peyniri, Yaylacık'lı Ecir abiden.
Bir rakı koyuyorum tekten biraz fazla,
Sen geliyorsun aklıma.
Çatlak, küçük bir buz yandaki bardağın içine düşüyor bir anda, plof!
Can cana değmeden çekiyorum anason kokusunu ciğerimden içeri.
Yanıyor elbet, yanıyor ama ne fayda.
Cehennemimin kapısında ben sana mecburum diyen şair gibi bekliyorum gelişini her Eylül bu masada umarsızca.

Alaca karanlık çökünce topluyorum masayı.
İki budak bereli yaşı benle ceviz masanın üzerine uzanıyor sağ elim,
Hiç olmamışsın gibi, yaşayıp gittiğim bir güne daha çizik atıyorum, etti mi sana yedi ay yirmi üç çakı çiziği masanın sol tarafında, ustası Agop görse ağlar aylarca.

Kağıt kesiği parmak uçlarımla sana mektuplar yazıyorum, her gece,
Her gece, gece yarısını bir geçe.
Günlüğüme kan damlıyor ilk hecede.
Kıp kırmızı.
Geceyi kaplıyor bir anda, belli ki revanı unutulmuş başka bir zamanda.

Gecenin diğer yarısı yağmur oluyor düşüyor bakır çatıya, sağanağı unutulmuş iki gün önceki o kapkara şekilsiz bulutta.
Yağmur düştükçe çatıya, sesini sesime katıp şarkılar söylüyorum aksak segah makamında.
Günlüğüme kan damlıyor bir kez daha,
Ah geliyor yüreğimin derininden her bir damlada, bin ah oluyor duvarlara çarptıkça.

Masadaki iki öbek kan arasına bir çizgi çekip, buraya kadar diyorum.
Malumun ilanı, hiçliğinin ortasındaki yokluğum oluyor.
Yağmur canhıraş çırpınıyor çatıda.
Bir o yana bir bu yana düşüyor her bir damla, gölü unutulmuş başka bir kasabada.
Gecenin yarısı kan oluyor, revan artık kimin umurunda.

Fazr-ı misal sevmişsin sen de beni aslında.
Gidişinin üzerinden geçti tam tamına ikiyüzonüç gün, onsekiz dakika.
Bilir misin sabah ezanı hangi makamda, elde var bir ölü nafile duası okunmakta,
Tam toprağa değerken tenim, farz-ı muhal sen çıkıp gelmişsin mezarıma.

Ruhum canlanıverir bir anda, bir rakı daha koyarım masaya,
Duble seversin sen susuz, hicaz dinlersin yanında,
Münir Nurettin Selçuk çalarız fonda;
Gittin de bıraktın beni aylarca



28 Mart 2022

Bir Tuhaf Hal

 



Yıl 2013 

Hızlı blogger Evren'in 2009 - 2010 yıllarındaki üretkenliğinden eser yok. Ayda 3 yazı çıkıyor çıkmıyor. Vladimir blogunda İsmail Ertin'in siyah beyaz bir fotoğrafını paylaşıyor. "Aykırı Kuş" isimli dergilerinde "Fotoğraflara Öyküler" başlıklı bölüm için öykü arayışındalar. Bense ilham perimin peşindeyim. Fotoğraf beni vuruyor. Hayalimin evi o fotoğrafta, düz ayak ve bir ahlat ağacının altında. Perim beliriveriyor sol omzumda, yazmaya başlıyorum, her zamanki hızımda parmaklarıma izin veriyor, klavye ile yaşadıkları aşka tanıklık ediyorum ve çalakalem halimle okuma bile yapmadan göndere basıp, Vladimir'e haber edip, tatile çıkıyorum. 

Vladimir tüm nezaketi ile;
Fotoğrafı dün öğleden sonra yayınladığımızda bu kadar çabuk bir öykü gelmesini beklememiştik hiçbirimiz.
Bu kadar kısa sürede bir resmin bir başka insana ilham vermesi ve ve o insanın düşüncelerini kağıda dökmesi inanılmaz bir sevinç Aykırı Kuş ekibi için. Güzel öykü, elinize sağlık. Yayın değerlendirme kurulumuza da aykirikus@gmail.com e mail ile göndermenizi çok isteriz. Sevgiler. :)
Aykırı Kuş Ekibi adına Vladimir."

yazıyor. 

Günler sonra ;

Merhaba Vladimir, öyküyü yayına verdikten kısa bir süre sonra tatile çıktım o yüzden cevap biraz gecikti. Nedense ben yazdığım şeyleri başka yerde hele de bir dergide yayınlayacak kadar "güzel" bulmuyorum, bu konuda garip bir tedirginliğim var o nedenle de gönderemedim. Kusura bakma ne olur. Fotoğraf öyle güzeldi ki bir kaç satır yazmasam olmayacaktı. Teşekkürler. Başarılar.

yazıyorum. 

Yıl 2022  

Kalemimin akışkanlığı üzerine aldığım övgüler hep fazla gelir bana, ne ara biri "vaovv" dese, utanırım. Basit, sıradan kelimelerle akışına yazdığım bir yazının başka bir insanda bıraktığı duyguya değil de, bana övgü gelmesi tuhaf değil mi? O yürek öyle duyumsadığı için "vaovv" oluyor kelimeler gibi gelir bana. Bence alkışlar yüreklere. 

Bu karışık mevzuyu anlatamadığıma eminim. Biraz da şımarmış ve Buraneros gibi kanatlanmış uçuşuma sayarsanız pek sevinirim. İnsan kelimelerini dinleyince bir tuhaf oluyormuş çünkü. 

Artık okuyanları da çok bekletmeden geleyim "bir tuhaf hal" meselesine; ben övgüleri fazla bulup utanadurayım, şu blog yazmaya karar verdiğim 2006 yılından bu yana 1000'den fazla yazı yazayım, sen Momentos, yıllar sonra bir referansla çık gel ve benim -bir dergide yayınlayacak kadar "güzel" bulmuyorum - dediğim öykü tadındaki yazımı bul ve o muhteşem seslendirme ile "podcast"inde yer ver. 

Şimdi ben; yazıyorum ben bu blogu demeyeyim de ne diyeyim, havalara uçup gökyüzünde salınan Buraneros'a selam etmeyeyim de ne yapayım, sesine yüreğini katıp, neredeyse çorak sayılacak bir Tarla'yı alıp başka dünyaların verimli diyarlarına  taşıyan Momentos'a sarılmayayım da nasıl durayım. 


TARLA için buraya...

UÇMAK için buraya...


***

Aslında bu yazıyı 24 Mart tarihinde podcast'i dinler dinlemez yazdım ama Momentos seslendirdim demeyince, ses etmeyeyim dedim, meğerse demiş :) Eski yorumlar onay istediğinden fark etmemişim. Toprağa ancak değdi de kanatlarım :)


***

Gelen övgüyü şefkatle kabullenip, içselleştirmek üzerine okumalar yapıyorum son zamanlarda, arayıp bulmak değil benimkisi, karşıma çıkıyor. Söylenen iltifatlar karşılığında, o senin güzelliğin  mütevazi tavrının yanı sıra, evet bu benim güzelliğim, bu güzellik bende doğuştan var, bu güzellik için çabaladım, bu güzellik için bedel ödedim, bu güzellik benim diyebilmek gerekliymiş, ben de öğreniyorum. Bu noktada hakkını teslim etmem gerekenlere özel teşekkürlerimi sunmak için bundan daha iyi bir fırsat olamaz diye düşünüyorum. 

"İfadene.. ifadendeki akıcılığa... Anlatışındaki gerçekçiliğe..."
"Vaaooovvvvv! dedim:) Bir kez daha..."
"Bir de doyumsuz betimlemelerini okumayı, yazılarını."
"Yine döktürmüşsün."
"Kalemin dert görmesin ve sen hep yaz."
"Her zamanki gibi çok etkileyiciydi."

Bu güzel ve destekleyici ifadeleri ve benzerlerini  özellikle blog yazmaya başladığımdan beri sıklıkla duyuyorum, bu ifadelerden bazıları bugün hayatta olmayan ama hayatıma değdiği için hep mutlulukla ve gözlerim parlayarak anımsadığım kişilere ait,  bazıları ilk blog yazmaya başladığımdan beri yakınlıklar kurduğum blog yazan kişilere, bazıları çok çok kıymetlim, dostum olanlara ait. Bugün bir kez daha fark ettim ki, pek çok yazımı değer verip okuyan, destekleyici ifadeleri ile perilerimin kanatlarını okşayan bu kişilere yeterince içtenlikli teşekkür sunamamışım. 

Momentos'a seneler evvelden kıymetini gösteremediğim yazım aracılığı ile bana tüm bunları hatırlatıp, kelimelerime kıymet verenleri anma şansı tanıdığı için bir kez daha teşekkür ederim. 

Sesin,  emeğin dert görmesin sevgili Sezer Özşen.


***

Fotoğraf: 27 Mart 2022 - Tarlada. Gün ağarırken omuzlarına kırağı düşen ballı baba.

 




 

18 Mart 2022

3 Uzun Cümlelik İtiraf







Seni sevdiğimi söylemiş miydim, seni yani, adını mesela, görmediğim şehrini, içinden sen geçen nehirleri, denizleri, yolları, sabahları uyandığında yanağını okşayan, o usul usul esen sabah rüzgârını, sen olan her yeri, o kafeyi mesela, meyhaneyi, içinden sen geçen şehirleri, sokakları, kadınları ve adamları, tren yolculuğunu, ortancalı bahçeyi, seni sevdiğimi söylemiş miydim, seni yani.

Seneler sonra öğrendim, içinden sen geçen kalbimi sevmeyi, şimdi ne zaman düşsen aklıma, kalbime sarılıp oradan bakıyorum hayata, öyle güzel ki yaşadığım şehir, sevmediğim yıllara şaşıyorum, adımı mesela, adımı seviyorum biliyor musun, dünyayı kucaklayasım geliyor duyduğum her seferinde, içimden geçiyor ne kadar nehir, deniz, yol varsa, gökyüzü doluyor içime, denizler taşıyor yüreğimden, sen oluyorum durup dururken, seviyorum yaşamayı hiç bıkmamış gibi o yokuşlardan.

Sabahları uyandığımda yanağımı tokatlayan o sert rüzgarlar ılık meltemlere bıraktı yerini, köşedeki kahveyi ve sokak arasında her daim çalgı çengiden sohbet bile edilemeyen o meyhaneyi, içinden geçtiğim tüm şehirleri, sokakları, adamları ve kadınları, balkondaki sardunyayı, limon otunu ve hercaiyi, susuz rakıyı, leblebiyi ve lakerdayı, anlayacağın seviyorum yaşamayı hiç gözyaşım gözyaşına değmemiş gibi.




Fotoğraf / Arşiv / Misi Köyü / 2018