31 Mayıs 2022

Bir Parmak Bal



Pandemi öncesi normalimiz her yıl bir yurt dışı gezisi yapmaktı. Öncesi de var tabi ama evlendiğimiz 2015 yılından bu  yana birlikte 24 ülke gezdik, bazılarını iki kez, hatta 3 kez gördük. Yüzlerce şehir, yüzlerce kasaba gezdik. Pandemi ilk günlerinde evlere kapanmalara sebep olsa da,  başında Darmstad sonunda Berlin seyahatları ile iki yılı yine de ve her şeye rağmen gezisiz geçirmemiş olduk. 

Pandemi sonrası normale dönüşümüz ise, yıllardır "Ohrid'e bir kere daha gitsek" diyen babamın lafını dinleyip, 1 Mayıs - 19 Mayıs tarihleri arasında Yunanistan ve Makedonya'yı kapsayan bir rota ile kelimenin tam anlamıyla, "muhteşem" oldu. 

Durakları belirlerken daha önce gezdiğimiz ve büyük şehirleri pas geçen bir yol izlemeye karar verdim. Tur operatörü olarak bilmem kaçıncı yurtdışı gezisi rotası belirleme timi oluşturdum kendime; kankam Google haritalar, mahallenin dedikoducusu Ruşen Teyzeye taş çıkaran çeşitli gezginlerin gezi notları ve sefayı seven (anladınız siz) iç güdümden oluşan bu tim bence epeyce iyi iş çıkarttı ki yardımcı oyuncu Cumhuriyet Meyhanesi'nin katkısına ise bu yazıda mutlaka yer vermeliyim. Hatta ilk oradan başlamalıyım bence. 


11 Nisan 2022 
16:33

- Dileklerimizi gerçekleştirme zamanı.  Yarın Cumhuriyet. Ne dersin?
- Süper, Perşembe daha iyi gibi, haber vereceğim. 

1 saat sonra

- Perşembe, ok. :)

12 Nisan 2022

- Ben rezv yaptım. 17:00 - 18:00. Uyar mı?
- 1 saat! Bu mudur yani. 18 iyidir. 
- Yok yav, kaçta başlarız diyorum. 
- 18 dedim ya. 

14 Nisan 2022
18:00

Hasretle kucaklaşma, köşe masaya yerleşme. 
Geçmiş beş yılı masaya yatırma ön hazırlığı: mezeler, 50lik rakı ve biz. 
Özlemişiz. Çok!
Kaldığımız yerden devam ediyoruz ki en sevdiğim. 
Sitemsiz, amasız, bıraktığımız gibi, bıraktığımız yerden:  öznesi yaralı kız çocukları, yüklemi kazık olan hayatın içinden. 

20:00 
İlk fasıl kazasız, belasız, ağlamaksız, gülmeksiz, donuk, yargısız. 
Kelimeler dökülüyor, paslı kulaklar konsantrasyonda zorlanıyor, algıda zayıflık, bu kadarı da olmaz diyen kafa sesleri. Kalabalık bir mekandayız da kendi sesimizi duymakta zorlanır gibi, tek düze, biteviye, soluksuz, yorgun, telaşlı hikayeler. Birbirini kovalıyor, hiç bitmeyecekmiş gibi, köşeleri sırasıyla kapıyor. 
Paçanga ve biz. Bir de buz. Konu hararetli. 

21:00
Sakinlik... Durgunluk... İçe dönük ve derin sohbette boğulmamak için balık olmaya çalışan iki kadın. Şişe de şişe. Göbek ve siyah. Şans ve kısmet. 

22:00
-Canım napıyorsun.
-Yürüyüşteyim. 
* Gelse ya.
- Gelsen ya. 
- Gelirim.

22:30
20lik takviye, 60lık aklı selim ve kahkaha... 
Yıkılıyoruz. 
Bir biz varız, bir de yurtdışı gezilerinde başımıza gelen komiklikler. Ama ille Yunanistan, adalar ve Uzo, denizden gelen babam olsa yerimciler yıllık olağan kurulu gibiyiz. 
Mekanı kapatmış gibi, atılabilecek tüm kahkahaları bunca yıldır biriktirmiş de hazır da fırsatını bulmuşken, bir seferde gökyüzüne salmış gibiyiz. Havai fişeklere karşı olmasak, kahkahalarımızı o patlamaya eş bile tutabiliriz. Rengârenk, ışıltılı ve havalıyız. Çevreye verdiğimiz geçici rahatsızlık için pek de üzülmeyen pişkin bir "mekanın sahibi" tavrımız da yok değil. Yakıştırıyoruz da bu hali tavrımıza. 50yi deviren yaralı kız çocuklarının intikam duygusundan uzak ama başardık be tavrı, şımarıklığı hak ediyor. Hak edilmiş her şey gibi, pek yakışıyor üstümüze. 

22:45
-Kusura bakmayın, selam vermeden edemedik, sohbetiniz öyle güzel ki, öyle içten gülüyorsunuz ki. 
-Buyrun beraber gülelim. 
-Olur mu ki?
-Olmaması için bir sebep mi var ki?

Oldu, hem de nasıl güzel oldu.

"Parga" işte bu sohbet sırasında eklendi gezi rotasına. Bir kahkaha peşine takılan iki güzel yürekli insanın, 3 güzel yürekli güleç insana "Merhaba" demesiyle. 

Merhaba, içtenlikle söylendiğinde, açılmayacak kapı yoktur bence. 
Bir de gözler gülüyorsa... Ah o gözler... Canım gözler. Neler gördüler. 

***

Gerisi gelir bence... Hikayenin yani... 19 gece 20 gün bir kere, dile kolay... 
Gelsin di mi?

Evren'e mesaj bırakmayı unutmayın ;)
Evren önemli, mesaj daha da önemli. 



***

Fotoğraf / Parga-2022 / yolda4yolcu









22 Nisan 2022

Bazı Sabahlar

İki sabah önce bir şarkı ile uyandım... Dil 90'lar, yürek biraz daha ileri yıllara sarmış. Ne güzleri geride bıraktı şu yürek, ne acıları, ne aşkları, ne sanmaları, ne aldanmaları, ne baharları yaşadı, ne kelebekler uçtu rengarenk, ne örümcekler ne ağlar ördü duvardan beter. Dile geldikçe anlatır yeter ki suskun kalmasın yüreğim kederlerden. Şöyle bir blog yazılarıma bakıyorum da galiba kederlerimde bile susmayı değil de yazmayı tercih etmişim. Anlattıkça rahatlamış, ördüğüm duvarları tuğla tuğla, kum tanesi kum tanesi sökmüşüm. Aferin kendim. 

Geriye sarıp gelmesi güzel oluyor, sizde de olmuyor mu? Fotoğraflar geçti içimden, anlar durdu gözlerimde, avcumda hissettim sıcaklığını yaşanmışlıklarımın.  Bugün olan halimden memnun, o günkü hallerime şükür ile doluyum şimdi. Valla bir aferini daha hak ettim. Dur geciktirmeyeyim: Aferin kendim.

Nerden mi geldim buralara, geçenlerde Buraneros sessiz sakin büyüyünce, çaktırmadan ama usul usul duyurunca yaşının yaş aldığını, e bir de "yaşamak" halini "en sevdiği" ile taçlandırınca yıllar içinde,  kaleme almış hallerini, 

Yaş Aldıkça Değil Yaşadıkça Büyüyormuş İnsan


diye ahkamlar bile kesmiş. E hakkıdır. 

Bir sohbetimizde demişti, hayat 50'den sonra daha bir güzel oturuyor yerine, tatların değişiyor, gelişiyor, zamana yayılıp, katmerleniyor. 

Galiba insan tercihlerini "bencileyin" zamanın azlığına da sığınarak belki de, kendinden yana biraz fazlaca kullanıyor. Ben öyle yapıyorum uzun senelerdir, sevmediğim bir kitabı yarıda bırakıyorum, sıkan bir diziyi pat değiştiriyorum, film sarmadı mı hemen ileriye sarıp sonlandırıyorum, insana gelince, canımı sıkan, acıtan, vaktimi boca harcayan, yüreğimi darlayandan sessizce uzaklaşıyorum. Kırmadan dökmeden gerekirse onu da yaparım da, gençlikteydi o haşin günlerim. Yaş kemale erdi hatırlarsanız, bilgece hallediyorum işlerimi 😉

Benim kadim dostum, geçenlerde sormuş, ki kendisi vakti zamanında sevmediği bir film için sabahın ışıklarını görmüştür. 

Sonra da kendininkini porselene evirmiş. 

Malzemesini bilmem de kalbin içi ne kadar dolu ona bakarım ben. Neyle dolu? Bak bu kısmına fena takılırım. 

Şaşkın'ın o yazısına Zeugma bir yorum yazmış ve demiş ki -''Yaşanan her şey değerlidir'' diyebilmek şahane olurdu aslına bakarsan. Ama işte her zaman olamıyor be can komşum. Keşke olabilseydi...-


İnsan 50'sine gelince yaşanan her şey değerli oluyor. İyi, kötü, canına can katan, canına ot tıkayan, nefessiz bırakan, nefes aldıran her ne yaşadıysan, "sen" oluyorsun. O "seni" kusurlarınla, artılarınla, sende olup başkasında olmayanla, herkeste olanla ve herkesten farklı kılanla, seni sen yapan bütün "o" larını severek ve onlarla tokalaşarak seviyor ve yoluna devam ediyorsun. Hayat belki de Sevgili Buraneros'un da dediği gibi, yaşadıkça güzel. Korkmadan, çekinmeden, acı çekerek ve çok severek, hatalarına rağmen ve hataların yüzünden, yaptıkların ve beceremediklerin için, denediğin ve belki çok deneyip de sonunda başardığın için, yıldığın, yıktığın, üzdüğün, üzüldüğün, içtiğin, seviştiğin, yediğin, gezdiğin, hayal kurduğun, o hayaller içinde birinin hayali olduğun, bazısına iyi, bazısına kötü, bazısına fedakar, bazısına bencilce yaklaştığın, bazısını sarıp sarmaladığın, bazısından tokat yediğin, kimine göre kazık attığın, kimine göre çok fazla kendinden vazgeçtiğin hallerinin hepsi "sensin". 

Yaşamak güzel... 

Cesareti olana, cesaretli olup "hata" bile olsa yapana... 
Hepsi yanına kar, yüreğine yaşama sevinci. 
Zaman bu işlerin en büyük öğreticisi, göstericisi. 

Nereden nereye gibi bir sabahta mıyım neyim? Savruluyorum gibi de ama bir yandan da bir derdim varmış da onu paylaşıyor gibiyim.  Eeee zaten mesajı vermişim. Kör gözüme parmak gibi bir de renklendirmişim. 

Ben biraz Zeugma'ya gideyim, çünkü biri gezelim görelim dedi mi bende akan sular durur, hastalıklar iyileşir, küsler barışır, dünya  halkları kardeş olur falan, Zeugma bloglar arasında bayram telaşına kapılıp geze dursun ben oradan çıktığım yolda daldan dala ilerlerken bir etkinliğe denk geldim. Mim yani. 


Dedim tam benlik. 300 mutlu gün bile yazabilirim. 
Evet Pollyanna'nın Bursa şubesiyim,  hatta teyzesiyim. 😍

13 Nisan 2022

İyilik İyidir*


Güler yüzlü olmak bir seçimdir, nazik olmak, saygılı olmak, beklentisiz ve kendiliğindendir. Sen öyle olmayı seçmişsindir. Bu senin öfkeli, mutsuz, küstah ve saygısız olmadığın, olamayacağın anlamına gelmez. Öylesindir de çünkü. O gün de "o" sen çıkmıştır içinden, sen "o" olmayı seçmişsindir. Önemli olan seçimlerin değil, seçimlerinin karşında, yanında olmasını dilediğin, olunca mutlu olduğun, olması ile dünyaların senin olduğu kişileri, canlıları, doğayı o seçimler sonucunda nasıl etkilediğindir. En önemlisi senin içinden çıkabilecek onlarca "o"dan hangisinin seni, başını yastığa koyduğunda, gülümsettiğidir.  

Mavişin hayatımıza girmesi  ile şimdinin kabul gören söylemi ile daha minimal bir hayatın bize yetebileceğini anladık. Dönüşmeye başladık. Evin içinde eşya mı seni sen mi eşyayı kullanıyorsun ikileminde yönümüzü eşyayı kullanmaya çevirdik. Doğada olmayı sevdiğimiz kadar evde olmayı da seviyoruz. Meselenin nerede olduğumuzla ilgili olmadığını, nerede olursak olalım, bizi mutlu, huzurlu, özgür hissettiren bir ortam yaratabilmek olduğunu anladık. 

Kamplara görmekten keyif aldığım objeler taşırım, üşenmem, ille yer bulurum onlara, gerekirse bir tişört çıkarır onları alırım yanıma, minik detaylar önemlidir. İnsanı özel hissettir. Bazen eve gelirken yan bahçenin çimi içinde kendiliğinden bitmiş bir papatyanın "seni düşündüm, ne mutlu olursun sen bu papatyanın varlığına" diye uzatılması 100 gülün alımlı paket kağıtlarına sarılarak, bir aracı ile gelmesinden daha fazla anlam ve mutluluk yaratabilir. Bazen de anlamsız bir "ne kopardın, ne gerek vardı" ile sonuçlanabilir. 

Kimine iyi gelenin kimine gelmemesi yadırganacak bir durum değildir aslında, mutlak doğruluk üzerinden bir hayat biçimlendirmenin mümkün olamayacağı gibi. Mümkün olan tek şey var, benim bilebildiğim, anlayabildiğim kadarıyla, hayata baktığın pencere bir yerde bir şekilde şekilleniyor, o şekillenmede "sevgi" bir doz, önemli ve olması gereken, onsuz kesinlikle olmuyor, gerisi teferruat, belli bir saatten sonra işte o pencereden ne gördüğün senin seçimin oluyor.  

Bir arkadaşım "Ben meczuptan, sarhoştan korkmam bilir misin? Ben en çok sevgisiz büyüyen insandan  korkarım" demişti. Sevgisiz büyüyen insan için seçmek daha zordur, kat edeceği yol çok daha fazladır. Ama olmaz değildir, mümkündür yani, içindeki, en derinindeki, elle tutulamayan, gözle görülemeyen, ama ille hissedilen tohumun ihtiyaçlarını bilip, seçimini onu büyütmekten yana kullanmak. 

İyilik iyidir, bunu bilmediğimden değil de, bir düstur olarak kabul edip bir çakıl taşı daha koydum cebime. 

Bu arada bir tavsiye, bak yarım asırlık kadınım var elbet bir bildiğim, eteğinizdeki taşları değil, ceplerinizdeki çakıl taşlarını çoğaltın. Etekteki taşlar kaya olur, tıkar yönünüzü, cebinizdeki çakıllar yol olur, bulursunuz gönlünüzdekini. 

Nasıl laf ettim ama :)

Tam yaşıma uygun değilse ben de bir şey bilmiyorum. 



***


 *Ali Sürmeli bir söyleşisinde paylaşmıştı. "Bir Alevi köyünde bir mezar taşı okumuştum, mezar taşına şöyle yazılmıştı; “ İyilik iyidir “